20 Ocak 2019 Pazar
dört kapı, barış manço & kurtalan ekspres, belçika tv (1986)
Dört Kapı
Barış Manço & Kurtalan Ekspres
Belçika TV (1986)
Tuz ekmek hakkı bilene
Sofra kurmasan da olur
Ilık bir tas çorba yeter
Rızkım buymuş der içerim
Kadir kıymet anlayana
Sandık açmasan da olur
Kırk yamalı hırka yeter
İdris biçmis der giyerim
Bir çorbayla karnım doydu
Hırka bana yorgan oldu
Bir de kalem tutmayı öğret
Kırk yıl sana hizmet ederim
Bana bir harf öğret yeter
Kırk yıl sana hizmet ederim
Barış`ım uzaktan geldim
Dört kapı önünde durdum
Dört kapıdan geçemezsem
Geldiğim gibi giderim
Barış Manço
büyülü adalar & rodondo kayalıkları, herman melville
...Burada; kaplumbağa, kertenkele, kocaman örümcekler, yılanlar gibi sürüngenlerle, başka bir ülkeden gelmiş çok ilginç bir çelişki olarak Aguanolara (Peru halklarından bir grup) rastlanır.Ne alçak bir ses, ne bir feryat duyulur; yaşamla ilgili duyduğunuz tek ses tıslama sesidir.
...
Kıyı birçok yerde kayalıktır ya da daha çok kömür artığı ile kaplıdır; orada, burada, içlerinde denizin köpüklü, öfkeli dalgalarla sürekli oyuklar ve mağaralar oluşturduğu demir posasını andıran, siyah ve yeşilimsi döküntü yığınları vardı; yukarıda gri, bedbin sis girdapları arasında uçuşan başka diyarların kuş çığlıkları karamsar bir karmaşa yaratıyordu.Deniz onlarsız sakin olmakla birlikte, okyanus kendisiyle çok barışık olduğunda bile, durmak bilmeyen o dalgalar kayalarla dövüşür duru.Ekvator'un denizde kalan bu kesimine özgü, kasvetli, bulutlu günlerde, çoğu denizin açıklarında, ayrı ve tehlikeli bölgelerdeki beyaz girdaplar ve köpüklü dalgalar arasında yükselen karanlık, cama dönüşmüş kitleler, cehennemi andıran bir görüntü oluşturur.Ölmüş olan bir dünya dışında başka hiçbir yerde böyle bir kara parçası bulamazsınız.
...
Onlara verilmiş olan büyülü yakıştırması, başka bir anlamda, yine de yanlış bir uygulama gibi görünüyor.Bu yabanıl ortamda yaşayan sürüngenlerin varlığı nedeniyle, bu adalara ikinci bir ad olarak İspanyolca Galapagos denilmiş; buradaki kaplumbağalarla ilgili olarak, çoğu denizci, tuhaf olmaktan öteye geçemeyen bir batıl inanca kapılmışlardır.
Daha çok tuğamiraller ve kaptanlar gibi, tüm kötü deniz subaylarının öldüklerinde (bazı durumlarda ölmeden önce) kaplumbağaya dönüştüklerine ciddi olarak inanılıyordu; işte bu nedenle onlar bu sıcak, çorak, kül diyarının tek başına yaşayan efendileriydi.
Bu tür tuhaf ve bedbin bir düşünce kuşkusuz öncelikle, böyle kasvetli bir çevreden ama daha çok belki de şu kaplumbağalardan esinlenmiş olabilir.Fiziksel özelliklerini bir kenara bırakırsak, bu yaratıkların görünüşlerinde tuhaf bir kendini suçlama duygusu sezilir.Uzun süreli kederlenme ve cezalandırılmış olmanın verdiği umutsuzluk duygusu başka hiçbir hayvan biçiminde onlarda olduğu kadar açık ortaya konulmaz; uzun ömürlü oluşları da bu izlenimi gidermemektedir.
...
Acaba, belleğimde canlı kalan bu anı ya da düşlerimin büyüsüyle Galapagos Adaları konusunda bir göz yanılmasının kurbanı mı oldum bilemiyorum.Genellikle toplumsal şenlik ortamlarında ve özellikle eski büyük konaklarda yapılan eğlencelerde mum ışıklarının geniş odaların kuytu köşelerinde oluşturduğu gölgeler, yalnız ormanların büyülü çalılıklarını çağrıştırır; o anda, ansızın değişen bir davranışla, gözlerimi bir noktaya dikip, o düşsel yalnız ortamdan çıkıp gelerek, yerde ağır ağır emekleyen, sırtında yanmakta olan harflerle "Ölümü unutma" yazan dev bir kaplumbağa görür gibi olmuş ve arkadaşlarımın dikkatini çekmiştim.
...
Rodondo Kayalıkları
"Tehlikeli, korkunç ve uğursuzdurlar,
Bu açgözlü sarp kayalıklar,
Ne bir balık, ne de bir kuş uğrar,
Ancak çığlık atan martılar konar ve beyaza boyar
İşte o ürkünç yamaçta sakin belkiyor,
Yırtıcı kuşlarla birlikte karabataklar."
*****
"Yumuşar coşkun denizin çınlayan dalga sesleri birlikte
Yanıt verir büyük kayalıklar dipte,
Sonra çıkar, kırılan dalgalar yükseklere
Ve ağır, ruhsuz bir sessizlik çöker yine."
*****
"O anda bir gemici, yavaş çekin kürekleri, dedi,
Dinleyelim birazını, bu ender bir melodi."
*****
"Ansızın üstlerinde sayısız zararlı kuş haykırınca,
Ve lanetli kanatlarını çırpan kuşların uçuşuyla,
Körü körüne ilerledi denizciler karanlıkta,
O uğursuz gecede kaygıyla."
*****
"Tüm bahtı kara, ölümcül kuşlar
Tepelerinde sürüyle dolaşıp durdular."
...
İlginç deniz kuşlarının doğal tarihinin Rodondo'dan başka bir yerde daha iyi incelenebileceğini sanmıyorum.Burası bir okyanus kuşhanesidir.Ne bir gemi direğine, ne de bir ağaca konmamış olan, asla yalnız uçmayan münzevi ardıçları ve öteki kuşların uçmadığı yerleri bilen bulut kuşları gelir buraya.
...
Rodondo'nun zavallı balıkları!Kurbanı olduğunuz özgüveninizle, insanoğlunun karakterini anlamadığınız için düşüncesizce güven duyanlar arasına katılmış olursunuz.
...
Albemarle'nin nüfusunu öğrenmek isterseniz, size o noktada yapılmış olan en güvenilir istatistiklere göre yuvarlak olarak verebilirim:
İnsan, yok.
Karıncayiyen, bilinmiyor.
İnsanlardan nefret edenler, bilinmiyor.
Kertenkeleler, 500.000.
Yılanlar, 500.000.
Örümcekler, 10.000.000.
Semenderler, bilinmiyor.
Şeytanlar, etkin
Net toplam 11.000.000
İblis grupları, karıncayiyenler, insanlardan nefret edenler ve semenderler sayılamadıkları için hariç tutulmuştur.
...
Barrington Adası ve Korsanlar
"Bırakalım artık köle gibi korkakça boyun eğmeyi,
Atalarımızın tüm mirası çok az kişinin ellerinde,
Biz koca yeryüzünün çocukları, her yerde,
Alalım payımızı her ne olursa.
Bölüşelim her ne varsa."
*****
"Özgürce gezinen dünyanın efendileri,
Dinleyin bizi, her neredeyseniz, geliyoruz biz,
dinlemeyiz kimseyi.""
*****
"Şimdi ne denli cesur, ne denli neşeliyiz.
Ne denli yakınız ilk mirasımıza,
korkusuz ve uzağız küçük sorunlardan!"
...
Charles Adası ve Köpek Kral
...Tüm ilkel bölgelere yerleşme sırasındaki sorunlar, birçok göçmenin huysuz kişiliğine bağlı olarak daha da artmıştı.Sonunda majesteleri sıkıyönetim ilan etmek zorunda kalmış ve lavdan yapılmış sarayına, sorgulanabilir hırsızlık amacıyla yalın ayak, ayak uçlarına basarak gizlice girmeye çalışan kullarından birkaç isyancıyı kendi elleriyle avlamış ve haklamıştı.Bununla birlikte, bu tür girişimlerden önce, tedbirli davranıp bekçi köpeklerine destek olarak, daha güvenilir adamlarından bir koruma birliği oluşturmuştu.Ancak bu mutsuz ulusta uygulanan politikadan anlaşılacağı gibi, koruma görevinde olanların dışında herkes doğrudan isyancı ve kötü birer vatan haini olarak nitelendiriliyordu.
...
Norfolk Adası ve Çolo* Dulu
"Bir kadın ilişti gözlerime sonunda,
Oturuyordu bir adanın kıyısında,
Büyük kederleri ve acıları arasında,
Katlanılmaz yazgısına ağlıyordu,
Yardım istiyor, sonsuzluğa dek haykırıyordu."
"Kara gözleri gece gökyüzüydü,
Beyaz boynu kar gibi
Yanakları sabah ışıkları gibi kırmızıydı;
Şimdi yatıyor toprağın altında.
Öldü sevgilim,
Yatıyor şu anda, evet,
Şu kaktüs ağacının altında."
"Her yalnızlık ortamı iyileştirir seni,
Gözyaşını dökeceksin;
Yaşam seni süslemeyinceye dek sevecek,
Acıma duygun yok oluncaya dek yas tutacaksın."
*Çolo: Orta ve Güney Amerika'da yerli-İber karışımı kökleri olan kişi.Mestizo ya da Hunilla.
...
Fırtınada bir kayaya çarparak parçalanmış bir geminin denizcilerinin, enkaz kalıntılarından oluşturdukları bir sandalla yine aynı dalgalarda yola çıkması gibi Hunilla da enkaza dönmüş yalnız bir insan gibi kötülükten güven umuyordu.İnsanlık, ey güçlü şey, sana şanlı zaferlerle değil fakat şu yitirilen zaferle tapıyorum.
...
Katillerin de yas tutmaları gerektiğini düşünmek onu deli ediyordu.
...
Gururun verdiği boş yücelik duygusu, büyük kederlere teslim oluyor; doğadan gelen gurur, doğanın yaptığı işkenceye boyun eğiyordu.
...
Kaçaklar, Serseriler, Yalnızlar, Mezar Taşları vb.
"Kimse görmemiş ne bir meyve ne de yaprak verdiğini
Bunların tümü eski dip koçanı ve ağaç kütüğü
Budakları sarkmış gövdesi eğri büğrü
Bir sürü hainin bir zamanlar asılmış olduğu."
...
Birçok adada bulunan uçurum diplerindeki kayalıklarda çürümüş sebze ve çöp kalıntıları ya da fazla büyümüş çalılıkların doldurduğu küçük su havuzları göze çarpar; incelendiğinde, zavallı sürülmüşler ve onlardan daha da sefil kaçakların bu havuzları açmak için kullandığı yapay gereçler ortaya çıkar.
...
James Adası kumsalında uzun yıllardır, iç alanlara yönelik ilkel bir işaret direği vardır.Bu ıssız noktada bir konukseverlik olarak algılanabilecek bir simgeyi gören, elinde bir akçaağaçtan tabağı olan, iyi niyetli bir keşiş ya da bir yabancı, sessiz bir köşeye ulaşıncaya dek simgeyi izler ve tek karşılaması mezarındaki şu yazı olan bir kişinin kabriyle karşılaşır: Burada, 1813'te, gündoğumunda düelloda ölen 21 yalında, U.S. firkateyni Essex'in bir teğmeni yatmaktadır: Erginliğe ölümünde erişti.
Yakılmak için kendi duvarları dışına çıkmadan, öldükleri yerde gömülen Avrupa'daki eski manastır kurumlarında olduğu gibi, Büyülü Adalar da hatta büyük yeryüzü manastırında olduğu gibi kendi ölülerini gömmektedir.
Denizcilik yaşamında okyanusa defnedilmenin salt bir gereklilik olduğu bilinmektedir ve kara pruvadan net görülemeyecek kadar uzakta olduğundan uygulanırdı.Bu bakımdan, Büyülü Adalar yakınlarında seyreden gemiler için uygun bir Potter alanı sunulmaktadır.Defin sona erince, iyi yürekli bir baş kasara ozanı ve ressamı eline fırçasını alıp basmakalıp bir mezar kitabesi yazar.Uzunca bir süre geçtikten sonra, o bölgeye yolu düşen diğer iyi yürekli denizciler de genellikle mezarı mas olarak kullanarak zavallının ruhuna bir dost kadehi kaldırırlar.
Chatam Adası'nda kasvetli bir koyakta bulunan bu yazıt, bu kitabeler için bir örnek oluşturabilir:
"Ah, Jack ben de senin gibiydim kardeşim,
Buradan, şu anda senin gibi geçerdim
Öyle yiğit, öyle neşeli,
ama ne yazık ki bitirdiler işimi.
Artık işe yaramıyor gözlerim.
Buraya tıkılmışım şimdi, şu cürufun içindeim!"
Herman Melville
Büyülü Adalar
Toplu Hikâyeler-I
Ayrıntı Yayınları
İngilizce Aslından Çeviren: İrfan Seyrek
19 Ocak 2019 Cumartesi
veranda öyküleri, herman melville
...
"Peki ara sıra yürüyüşe çıkıyor musunuz?Bu ormanlar çok geniş."
"Çok geniş olduklaı için de yalnızlar.Bazen gerçekten, öğleden sonraları biraz dışarı çıkıyorum ancak çok geçmeden geri dönüyorum.Ateşin önündeki yalnızlıkta, kayalar önünde olduğundan daha iyi hissediyorum.Bu çevredeki gölgeleri iyi tanırım; ormandakilerse, bana yabancı."
Herman Melville
Veranda Öyküleri
Toplu Hikâyeler-I
Ayrıntı Yayınları
İngilizce Aslından Çeviren: İrfan Seyrek
"Peki ara sıra yürüyüşe çıkıyor musunuz?Bu ormanlar çok geniş."
"Çok geniş olduklaı için de yalnızlar.Bazen gerçekten, öğleden sonraları biraz dışarı çıkıyorum ancak çok geçmeden geri dönüyorum.Ateşin önündeki yalnızlıkta, kayalar önünde olduğundan daha iyi hissediyorum.Bu çevredeki gölgeleri iyi tanırım; ormandakilerse, bana yabancı."
Herman Melville
Veranda Öyküleri
Toplu Hikâyeler-I
Ayrıntı Yayınları
İngilizce Aslından Çeviren: İrfan Seyrek
kâtip bartleby, bir wall-street hikâyesi, herman melville
"Peki, şu mürekkep lekeleri ne olacak?" diye üzerine gittim.
"Doğru, efendim ama izninizle, şu saçlarıma bir bakın!Artık yaşlanıyorum.Şu ak saçlar güzel bir öğleden sonrası oluşan bir iki mürekkep lekesi için, kuşkusuz, böylesine sert harcanmamalı efendim.Bir sayfayı lekelese bile, yaşlılık onurlu bir durumdur.İzninizle söyleyeyim, ikimiz de yaşlanmaktayız."
...
Üçüncü seslenişimde, bir ruh çağırma toplantısındaki çağrılara uyan bir hayalet gibi, kuytusunun girişinde göründü.
...
Büromu evi olarak kullanan Bartleby, Kartaca yıkıntıları arasında derin düşüncelere dalan suçsuz ve başkalaşıma uğramış Marius gibi, kalabalık iken şimdi yalnızlığa dönüşmüş bu yerin tek izleyicisiydi.
Yaşamımda ilk kez, böyle her yanımı kaplayan bir etkili bir melankoliye kapılmıştım.Daha önce yaşadığım üzüntülerin hiçbiri bu denli katıksız olmamıştı.Sıradan insanlığın bağlayıcı niteliği artık beni karşı konulmaz bir kedere sürüklemekteydi.Kardeşçe bir melankoli!Ben ve Bartleby, ikimiz de Adem'in çocuklarıydık.
...
Şurası gerçek ve korkunçtur ki, sefalet görüntüsü bir noktaya kadar en iyi duygularımızı kamçılar ama bazı özel durumlarda, o noktanın ötesine geçince etkisi kalmaz.Bunun, değişmez olarak insanın yapısında olan bir bencillikten kaynaklandığında ısrar edenler yanılıyorlar.Bu durum daha çok, kötücül ve yapısal bir hastalığın iyileştirilmesinde duyulan umutsuzluktan kaynaklanır.Duygusal bir insan acıma duygusunun yabancısı değildir.Bu acıma duygusunun etkili bir yardımcı olmadığı anlaşıldığında, sağduyu onu dışlar.O sabah gözlemlediğim şey beni, bu yazmanın doğuştan gelen ve onulmaz bir hastalığın kurbanı olduğuna inandırmıştı.Bedeni açısından ona para yardımı yapabilirdim ancak ona acı veren bedeni değildi.Acı çeken yanı ruhuydu ve ben oraya erişemezdim.
...
Adamın, bu dünyada tek başına olduğu anlaşılıyordu.Atlantik'in ortasında bir gemi enkazıydı.
...
Yıkılmış bir tapınaktan geriye kalan son bir sütun gibi terk etmesi gereken odanın ortasında suskun ve tek başına, ayakta durmaktaydı.
...
O, varsayımlardan çok içinden gelen tercihlerin adamıydı.
...
Bu öyküyü daha fazla sürdürmenin gereği yok.Zavallı Bartleby'ye ne denli tatsız bir cenaze töreni yapıldığını herkes aklında canlandırabilir.
...
Doğuştan ve şanssızlıktan gelen karamsar bir umutsuzluğa yazgılı bir insanı düşünecek olursanız, sürekli olarak böyle kayıp mektuplarla uğraşan ve onları yakmak için ayıran o insanın umutsuzluğunu artırmakta hangi iş bu kadar etkili olabilir?O mektuplardan her yıl bir araba dolusu yakılmaktadır.Bazen, soluk benizli memurun katlanmış bir kağıdın arasında bulduğu bir yüzük, aslında, mezarda çürümüş bir parmak için de gönderilmiş olabiliyordu.Acil yardım olarak kendisine bir banknot gönderilen bir kişi, şu anda artık ne yemek yiyor ne de karnı acıkıyordur; umutsuzluk içinde ölenlere karşı acıma duygusu, umudunu yitirip ölenlere umut; umarsız hastalıklarda boğularak ölenlere iyi haberler gönderilmiştir.Yaşam savaşında görevlerini yerine getirmeye çalışan bu mektuplar hızla ölüme koşuyorlar.
Ah Bartleby! Ah insanlık!
Herman Melville
Bir Wall-Street Hikâyesi: Yazman Bartleby
Toplu Hikâyeler-I
Ayrıntı Yayınları
İngilizce Aslından Çeviren: İrfan Seyrek
güeros (2014), alonso ruizpalacios
"Evin Genişleyişi"
Harabeye bakıyoruz uzun uzun...
...sanki evin izlerini hatırlayacak gibiyiz...
...sanki her bir taş, bize büyüdüğümüz yerlerden haber verecek.
Ne çok yıkıntı var.
Fakat şu taş yığını, şu, diğerlerinin üzerinde yükselen...
...o taş yığını ev işte.
...ve kimse onu harap edemez artık.
"Ev her yere yayılsın," dedi birimiz.
Ve birleşelim, onu avuçlarımıza almak için...
en sevdiğimiz yerlere götürelim diye...
...bir hışımla suya fırlatalım diye...
ki, ağaçların en yüksek dallarına...
ve kuyuların mahremine kadar ulaşsın.
Böylece, evin taşları diğer taşlara karışabilir.
Böylece, geceleri sıcacık bir zeminde yatabiliriz...
...ve güvende oluruz, duvarlar ve çatı olmadan.
Yalnızlıktan bahsetmişken, şöyle yazmış arkadaşım:
"Turna"
Daha önce hiç bu kadar yakından görmemiştim.
Köpeğim, onu sahildeki teknede saklı bulduğunda...
gözleri hâlâ öne arkaya oynuyordu.
Bakmak, oradan kaçmak için yaptığı bir eylemdi sanki.
Kanatları kırıktı, saz gibi zarif o uzun boynu...
çamurla kaplıydı,
birkaç tüy ancak görünüyordu.
Karıncalar açık yarasını kemiriyor,
kenarlarından akan kuş kanını içiyorlardı.
Belli belirsiz soluyordu turna...
...küreğimin sapı, başını ezdiğinde.
-Sikeyim Meksika sinemasını.Üç beş tane işsizi yakalayıp siyah-beyaz film çekerler ve sanat filmi yapıyoruz, derler.Ve bu sikik yönetmenler, işgal edilmenin küçük düşürücülüğünden hoşnutsuz olarak eski Dünya'ya gider ve Fransız eleştirmenlere ülkemizin domuzlarla, harabelerle, diyabetiklerle, sıfırı tüketenlerle, hırsızlarla, dolandırıcılarla, hainlerle, sarhoşlarla, pezevenklerle, aşağılık komplekslilerle ve çok bilmişlerle dolu olduğunu söylerler.
-Ama öyle zaten.
-Ama bizi küçük düşüreceklerse bunu kendi paralarıyla yapsınlar, vatandaşın parasıyla değil.
Bakışlarında, kayıp giden parmaklıkların yorgunluğu...
ve başka hiçbir şey.
Sanıyor ki, tüm dünya o parmaklıkların berisinde.
Ve ötesinde hiçbir şey.
Rilke, Panter
Babam derdi ki:
"Dünya bir tren istasyonu ve insanlar da yolcularsa,
şairler, o gelip gidenlerden değilllerdir.
İstasyonda durup trenlerin kalkışını seyredenlerdir onlar."
Güeros (2014)
Alonso Ruizpalacios
Altyazı Çeviri: @birOzufilmi
nabi ve yasaklar, fakihler ve sofuların kavgası, ali fuat bilkan
...Bu asırda, bilhassa din adamlarına karşı itibarsızlık ve güvensizliğin başladığı da anlaşılmaktadır.Nâbî'nin tütün yasağını eleştiri biçimi ve ortaya koyduğu tablo, dönemin "ihlas ve samimiyetini yitirmiş dindar"ını da tasvir etmektedir:
Kîse kîse mâl-i yetim
Tütün içmekte degül cürm-i azîm
(Kese kese yenilen yetim malı, sanki tütün kadar büyük bir günah değilmiş gibi!..)
Cem'ider kîse-i mâl-ı enbûh
Tütünün kîsesi andan mekrûh
(Halkın malını keseyle gaspedip biriktirir.Ama tütünün kesesini ondan mekruh görür.)
Dahl ider geh kîseye geh tütüne
Bakar oğlanların ammâ g..üne
(Bazen keseye bazen de tütüne müdahale eder, ama oğlanların g..üne bakmadan vazgeçmez.)
Tütünün zâtını sevmez ammâ
Akçesin alur olınsa da'vâ
(Tütünün kendisini sevmez ama dava olsa ondan dolayı kazandığı parayı alır.)
Dahl ider görse eğer hâtem-i zer
Zerûn ammâ ki girân-veznin sever
(Altın bir yüzük takan erkeği görse hemen müdahale eder.Ama kendisi, altının ağır gelenini sever.)
Gice atlasla kucar mahbûbı
Tutmaz atlas kîseli mektûbı
(Gece, sevgilisini atlas elbiseler içerisinde kucaklar.Ama mekruhtur diye, atlas kesede sunulan mektubu tutmaz.)
Ali Fuat Bilkan
Fakihler ve Sofular Kavgası
17. Yüzyılda Kadızadeliler ve Sivâsîler
İletişim Yayınları
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)