4 Ocak 2015 Pazar

gulnişan, kayhar kalhor, ali akbar moradi, erdal erzincan, ulaş özdemir


Gulnişan
Kayhar Kalhor,
Ali Akbar Moradi
Ulaş Özdemir


intihar, edouard leve

Yirmi beş yaşındasın, artık ölüm üstüne benden daha çok şey biliyorsun.
---
Sen çok seyrek haksız çıkardın, çünkü az konuşurdun.
---
Kendi ağzından çıkanları sevmen için, çoğunlukla bir başkasının onları aklında tutması yeterli oluyordu.Sana yinelenen sözleri bir kenara yazdın.O yazdığın metnin iki kere yazarısın.

Yaşamın bir varsayımdı.Yaşlanıp ölenler bir geçmiş yığınıdır.İnsan onları düşününce, oldukları şey gelir gözlerinin önünde .Seni düşününce olabileceğin şey geliyor.Sen bir olasılık yığını oldun, hep öyle kalacaksın.

İntiharın yaşamındaki en önemli söz oldu, ama meyvelerini toplayamayacaksın.
---
Ölümün yazdı yaşamını.
---
Yaşlandıkça daha az mutsuz olacağına inanırdın, çünkü o zaman üzülmek için gerekçelerin olacaktı.
---
İntiharından önce başarısız girişimlerin olmadı.
---
Duraksamadın.Tüfeği hazırladın.Bir fişek koydun.Ağzına ateş ettin.Av tüfeğiyle intihar edenlerin, şakaklarına, alınlarına ya da yüreklerine nişan alırlarsa, hedefi tutturamayabileceklerini biliyordun, çünkü silahın tepmesi namluyu hedeften saptırabilir.Ama namlu ağza sokulursa hata payı düşer.
---
Günün birinde, annenin son köpeği yüz metre ötesinden geçen bir başka köpeğe saldırmıştı.Birden kaçıvermiş, dümdüz köpeğe koşmuş, ağzıyla kpıp bir fare gibi sallamıştı onu.Ayırmasalar öldürecekti.Bakışlarımız aynıydı.
---
Sokakta gelip geçenlerden duyduğun tümceleri derlerdin.En sevdiklerinden biri şuydu: "Köpekleri severim tabii, ama dinozorlara hayranım."
---
Kuşku duymak seni öylesine yorardı ki en sonunda kuşkudan da kuşkulanmaya bşlardın.Günün birinde, seni bir öğleden sonra, tek başına kafanda bir sürü şey kurduktan sonra görmüştüm.Kımıldamadan, taş kesilmiş gibi duruyordun.Yarıklarla, tuzaklarla dolu, dipsiz bir ortamda kilometrelerce koşsan daha az yorulurdun.
---
Baban başkalarına sert davranırdı.Annense başkalarının acılarını paylaşırdı.Günün birinde, sana kalan o sertliği kendine yönelttin.Baban gibi çektiren de, annen gibi çeken de sen oldun.
---
Bulduğun şeyin ne olduğunu öğrenmek için bizim de ölmemiz gerekiyor.
---
Senden söz edilirken, önce ölümün anlatılıyor, sonra onu açıklamak için eskiye gidiliyor.O son hareketin yaşamöykünü tersine çevirmesi ne tuhaf, değil mi? Sen öleli beri, kimsenin senin yaşamını baştan başlayıp anlattığını duymadım.İntiharın temel eyleme dönüştü, saçmalığından hoşlandığın o hareketle anlamın ağırlığından kurtardığını sandığın daha önceki eylemlerin de, tersine ona bağımlı oldu.
---
Peru'ya gitmedin, siyah potinleri sevmedin, pembe çakıllı bir yolda yalınayak yürümedinçYapmadığın o kadar çok şey var ki, insanın başı dönüyor, çünkü bizim de yapamayacağımız ne kadar çok şeyin olacağını gösteriyor.
---
Bir sözlük dünyaya bir romandan daha çok benziyordu, çünkü dünya tutarlı bir olay dizisi değil, algılanan darmadağınık şeylerin yığınıydı.İnsan ona bakınca, bağlantısız şeyler bir araya geliyor, coğrafi yakınlık onlara bir anlam kazandırıyordu.
---
Sen belli ki evrimin en zayıf halkası, kaza sonucu ortaya çıkmış bir iziydin.Bir daha canlanmamaya yazgılı, geçici bir anomaliydin.
---
Yazılan tarih değiştirilmezse, gömüleceğin mezarın taşı genç gösterirdi seni.
---
Havanın kötü olması, seni dışarı çıkmamanın verdiği suçluluk duygusundan kurtarıyordu.
---
Buyuran ister başkası olsun, ister kendin; sipariş üstüne mutlu olamazdın.
---
"Doğmak başıma gelir
Yaşamak beni uğraştırır
Ölmek beni tamamlar
...
Saygı beni zorunlu kılar
Övgü bana dokunur
Ağıt beni toprağa verir
...
Saat beni ayarlar
Dakika beni dıkıştırır
San,ye benden kaçar"

İntihar
Edouard Leve
Türkçesi: Orçun Türkay
Sel Yayıncılık

günlerin köpüğü, boris vian



"-Ben yoksulum... dedi Colin, ve Chloé öldü..."

Günlerin Köpüğü
Boris Vian

joe dassin, l'ete indian






  
İstanbul'a kar yağarken; güvenlik kulübesinden, müzik eşliğinde manzaralar..
 Joe Dassin-L'ete İndian

bach, son füg, armand farrachi

Beethoven çorbasına ekmek banmayı, Mozart bilardo oynamayı, Chopin menekşelerin kokusunu içine çekmeyi seviyordu.Bach'ın ise kel mi olduğu ya da kaç yaşında kel kaldığı bilinmez.
...
Kuzenim bu tür kuşların büyük bir dostu olduğundan, makul bir fiyat karşılığında bu şarkıcıyı kendisine satmaya ve güvenli bir taşıma yoluyla ulaştırmaya hazır olup olmadığınızı benim aracılığımla öğrenmek istedi bayım....Zavallı ketenkuşunun satılıp satılmadığı, satıldıysa kaça satıldığı, yolcululuğa dayanıp dayanamadığı hakkında hiçbir bilgi yoktur.Mozart'ın da bir sığırcığı vardı, kafesinde öldü.Dünyanın güzelliğine güzellik katma yetisine sahip adamların, ötücü kuşların tutsak edilmesinin bu güzelliği tam tersine ortadan kaldırdığını değerlendirmemeleri kesinlikle üzüntü verici ve gizemlidir.Leonardo da Vinci, kuşları yalnızca onlara özgürlüklerini geri vermek için satın alırdı.Bunların hiçbirini resmetmedi ve etlerini de yemezdi.Beslenme konusunda Bach, Pisagorcu bir rejim uygulamazdı.2 Mayıs 1716'da katıldığı akşam yemeğinin mönüsünde, ançuezli tereyağı eşliğinde turnabalığı, a la mode sığır, dana rostosu bulunuyordu.Temmuz 1741'De, "güzel av et dilimi" için yazılı olarak teşekkür etti.
---
"Eğer bir melek Hamburg'da org çalmak üzere gökten inseydi, ama parası olmasaydı, geldiği yere geri uçması gerekecekti."
---
...Vaiz kitabıyla birlikte tekrar ederek kendi ölümümü dinlerken ışıldama yanılgısı içinde yaşamış olmanın karanlık iken kendini parıltı sanmış olmanın hiçbir şeyin ne ölçebildiği ne de sınırlandırabildiği özgür gökyüzünden yoksun kafesinde tünekten tüneğe zıplayan zavallı ketenkuşu gibi zamanı bir filenin düğümleri arasıbndaymışçasına portelerde tutsak etmeyi istemiş olmanın titreşen maddelerin ve akıp giden saniyelerin ilişkisindeki zamanın tanrısal ölçüsüne inanmış olmanın ey zavallılığı ve artık kesinlikle fügümü beklemeye almanın hayatımı beklemeye almayacağını ve bastıracak olan gecenin uzun olacağını bilerek bizimle kal çünkü akşam oluyor ve gün batmak üzere ama bitirilmemişlik bu durumda bir kendini beğenmişlik işareti ise alçakgönüllülük zaten en büyük kibirlilik değil midir ey insanlar hiç duymayan kulaklara sahip olan sizler yalnızca benim besteleyebileceğim ve bundan böyle dilsiz ve sessiz kalcak olan müziği bu sessizliğin yoksun olduğum saygının bedeli olması için dinlemeye layık oldunuz mu ne düşünmek gerektiğini nasıl bilmeli füg dışında ayini çeşitlemeleri bebekleri uyutmak için  ninnilere kadar her şeyi tamamlamak her şeyi düzenlemek her şeyi bitirmek ve böylece kendini beğenmişlerin ya da mütevazilerin naaşlarını herkesin ayaklarıyla çiğnemesi amacıyla kiliselerin döşeme taşları altına gömülmekten başka bir tutku beslemeksizin klavsene dokunmak ya da bir füg bestelemek üzere insanlara bir el kitabı sağlamak.
---
Kadiri mutlak Tanrı'nın merhametini dileyerek bir dua etmeni istiyorum senden.O biliyor ki, gözlemlerimi ne bir insan övgüsü için, ne de geçici bir ödül arzusuyla yazdım, kıskanç bir kötülükle hiçbir değerli ya da nadir şeyi es geçmedim, hiçbir şeyiy alnızca kendime saklayarak sessiz kalmadım, yalnızca O'nun adının şeref ve zaferinin büyümesi için, çok sayıdaki insanın ihtiyaçlarını karşılamayı ve gelişimlerine yardımcı olmayı istedim.
---
Müzik bitti.Başka bir son yaratmayı düşünme vakti geldi.Ey dünya, iyi geceler!Ellerini gözlerinin üzerine koyuyor.Yumruklarıyla bastırıyor, bu da gözkapaklarının altında, siyah ve beyaz geometrik şekiller yaratıyor.Ey ışık!Kutsal ışık!
---
Füg sanatı ve ücretsiz eki "70 sayfalık uygulamalı ve muhteşem kitapçık" için 5 thalers ödenmesi teklif edildi."Çok sayıda zamane bestecisinin oynak ve yapay melodilerinden" ziyade, bunun incelenmesini öğütleyen Marpurg'un övgü dolu önsözüne rağmen, Carl Philipp Emanuel yayımcı bulamadı ve altı ay sonra, yalnızca otuz kadar nüsha satmayı başardığından ve acil ihtiyacından dolayı, "bunların hepsini elinden çıkartmaya kararlı olduğunu ve "yapılacak olan ilk kabul edilir teklifte" "bir kental ağırlığındaki bu altmış levhayı başka bir formalite ya da zorluk olmaksızın" satacağını açıkladı.Bir hurdacı geldi ve böylece, Füg Sanatı'nın levhalarını, bakır ağırlığına biçilen fiyattan, boru, borazan, oluk ya da tencere olması için eritmek üzere satın aldı.

Bach, Son Füg
Aemand Farrachi


çalab'ım bir şar yaratmış, hacı bayram veli hazretleri'ne ait manası gizli sözlerin şerhi, ismail hakkı bursevi


                                                       Çalabım bir şar yaratmış
                                                       İki cihan aresinde
    
                                                       Bakıcak didar görünür
                                                      Ol şarın kenaresinde 
                                                                                             Hacı Bayram Veli


...
"Kenare" ibaresinin en dakik sırrı şudur: Rü'yetin elde edilmesi için mesafenin ispatı ve uzaklığın tasviri ile görüşün temsili gerekir; zira "didar-görünmek" göeren ve görünenin beka-kalıcılığıyla olur, fena silinip gitmesiyle değil.Yani görenin, görünende fani olduğu duruma rü'yet demezler.Zira vahdet aleminde şirk olmaz.
...
Hasılı; tam ve olgun lezzet için, sıfatın zuhur ettiği yerde zuhur eden Zat ile aşina olmalıdır.Böylece hem sıfat nuru ile nurlanmak ve hem de Zat'ın cemali ile şeref bulmak mümkün olur.

Böylece uzakmış gibi görünen birçok kimsenin, gerçekte yakın oldukları da anlaşılmış oldu.Onun için, bu dünya alemi kimine cennet, kimine cehennem olmuştur; zira aşağıların en aşağısında olmak ulviliklerin ulvisinde olmaya engel değildir.Nitekim ateşte olmanın gül bahçesinde olmaya engel olmadığı, İbrahim aleyhisselamın halinden bellidir...

Ayet meali: "Biz ona şah damarından daha yakınız."

Ve yine ayet meali: "Nerede olsanız, O sizinle beraberdir."

Öyle ise, yar ile her daim beraber olan iğne deliğinde bile olsa, geniş bir sahradadır; aksi halde cihanın geniş sahrasında, cennette gibi görünse de, iğne deliğindedir.Bu sebepten, ziyade genişliğiyle Hakk'ın sırrına cilvegah olan kalp makamını elde etmek gerekir.Ve belki kalp, Hakk'ın elbisesidir.Nitekim "Yer ve gök beni içine alamaz; ancak kulumun kalbi beni içine alır" kutsi hadisi buna remizdir.

İrade sahipleri, batın hırkasını elde ettikten sonra zahirde de hırka giyinirler.Ahlaki olgunluğun sırrını bilmeyenler ise, derviş hırkasına bürünmeyi yeterli sanırlar.Hırka işi bu asırda müşkil bir meseledir; zira özü olmayanlar kabuğa bürünmektedirler.
...

Çalab'ım Bir Şar Yaratmış, 
Hacı Bayram Veli Hazretleri'ne Ait Manası Gizli Sözlerin Şerhi
İsmail Hakkı Bursevi

bergman ve ağabeyi, büyülü fener

...Ağabeyimden alınacak bir öcüm vardı..Bir gün tombul bir solucanı burnumun ucunda sallandırıp, "Eğer bu solucanı yersen sana beş öre veririm" demişti.Solucanı mideme indirmeyi başardım, son parçayı yuttuğum zaman, "Sen bir solucan yiyecek kadar aptal olduğuna göre ben de sana beş öre vermeyeceğim" demişti!

Esasen ben fazla saftım, her şeye kolay kanardım.Burnumda et olduğu için çoğu zaman ağzımdan soluk alırdım, bundan ötürü de salak bir görünüşüm vardı.

Bir gün ağabeyim, "Anneannenin şemsiyesini al" dedi."Aç.Sana yardım edeceğim.Şimdi yukardaki balkondan atlarsan, uçacaksın." Son dakikada durduruldum ve öfkeyle ağladım.Aldatıldığımdan değil, insanın anneannesinin şemsiyesiyle uçamayacağı için.

Büyülü Fener
İngmar Bergman

güney denizlerine özlem duyan bir penguen, büyülü fener, ingmar bergman


Yıllar önce Walt Disney'in Güney denizlerine özlem duyan bir penguene ilişkin bir çizgi filmini izlemiştim.Penguen en sonunda düşünü gerçekleştirmiş ve mavi suların çevrelediği, palmiyelerin hışırdadığı bir adaya ulaşmıştı.Ne ki, oraya gidince Antartika'nın resimlerini adadaki bir palmiye ağacına iğnelemişti.Yurt özlemi çekiyordu ve kendisini geri götürecek yeni bir tekne yapmakla meşguldü.

Ben o penguen gibiyim.Residenz Tiyatrosu'nda çalışırken sık sık Kraliyet Dram Tiyatrosu'nu düşündüm, kendi dilime, kendi dostlarıma ve arkadaşlarıma dönmeyi özledim.Şimdi kendi ülkemdeyim ve meydan okumaların, kavgaların, kanlı çatışmaların, ölüme karşı koyan oyuncuların özlemini çekiyorum.

Büyülü Fener
İngmar Bergman

charlie chaplin & ingmar bergman, büyülü fener

1960'larda Charlie Chaplin yeni çıkan özyaşam kitabını tanıtmak üzere Stockholm'e geldi.Yayıncısı Lasse Bergström bana bu büyük adamla Grand Hotel'de karşılaşmayı isteyip istemediğimi sordu.İstiyordum.Bir sabah saat onda kapısını vurduk.Kapıyı Chaplin kendisi açtı.Üzerinde çok iyi dikilmiş koyu renk bir takım giysi ve yakasında Legion d'Honneur rozeti vardı.Zengin tonaliteleri olan o boğuk ses bizi nezaketle karşıladı.Karısı Oona ve cayylanlar kadar sevimli genç iki kızı içerdeki odadan çıkıp yanımıza geldiler.

Anında kitabından söz etmeye başladık.Chaplin'e ilk kez ne zaman insanları güldürebildiğini, insanların ilk kez özellikle ona güldüğünü fark ettiğini sordum.İlgiyle başını salladı, konuşmaya istekliydi, hemen anlattı.

Keystone tarafından işe alınmış ve Keystone Kops adı altında çalışan sanatçı topluluğuna katılmış.Topluluk, hareketsiz kamera karşısında sahne üzerinde varyete yaparmışçasına tehlikeli numaralar sunuyormuş.Bir gün kocaman sakallı ve beyaz makyajlı bir kötü adamı kovalamaları istenmiş.Günlük çalışmalarından birini yapacaklarmış yani.Epeyce koşuşup düşüp kalktıktan sonra kötü adamı yakalamayı başarmışlar.Adam yere oturmuş, çevresini coplarıyla kafasına vuran polisler sarmış.Chaplin, kendisine söylendiği gibi sürekli olarak adamın kafasına vurmak istememiş.Çevreyi saranların arasında kendisinin görünebileceğinden emin olduğu bir yerde durup copuyla dikkatle ve uzun uzun nişan almış, birkaç kez copunu kaldırmış ama hep son dakikada drumuş, vurmamış.Yavaş yavaş ve özenli bir ön hazırlıktan sonra copunu kaldırmış ama bu kez de isabet ettiremeyip yere yuvarlanmış.Film, Nickelodeon'da gösterildiğinde o da sonucu görmeye gitmiş.

Sinema seyircisi hedefini kaçıran bu hamleyi gördüğünde ilk kez Charlie Chaplin'e gülmüş.

Büyülü Fener
İngmar Bergman

sufiler, cilaü'l-hatır, abdülkadir geylani


...Onların kalpleri ile ailelerinin arası ayrılmıştır.Onların başına deli-divane eden iş gelmiştir.Dükkanlarını kapatmışlardır.Çölleri ve sahraları mesken tutmuşlardır.Sükunları yoktur.Onların geceleri gece değildir, gündüzleri gündüz değildir.Yanları yataktan nefret eder.Kalpleri kızgın tavadaki tane gibidir.Kalpleri ondan nefret eder ve kaçar.Tefekkür tavasındaki tane...Muhasebede, münakaşada, münazaada olan tane...İşte akıllı, zeki ve uyanık olanlar bunlardır.Onlar dünyayı da, içindekileri de tanımış olan kimselerdir.Onun hilelerini, büyülerini, sıkıntılarını ve onun kendi çocuğunu bile boğazladığını bilmişlerdir...

Sufiler
Cilaü'l-Hatır
Abdülkadir Geylani