3 Şubat 2021 Çarşamba

Martı, Anton Çehov


...

Bir keresinde yine böyle şarkı söylüyordum da bir savcı yardımcısı arkadaş, "Sesiniz pek gür ekselans!" demişti.Sonra biraz düşünüp eklemişti: "Ama çirkin."

(Sorin)

...

Babamla karısı buraya gelmeme izin vermiyorlar.Burada bohem hayatı yaşanıyormuş...Aktrist olmamdan korkuyorlar...Benim gönlümse tıpkı bir martı gibi, buraya, bu göle doğru akıyor...

(Nina)

...

"Söz etme gençliğimi mahvettiğinden."

(Dorn)

...

Benim içimdeyse, sanki çok, çok eskiden doğmuşum gibi bir duygu var...Hayatımı, bitmez tükenmez kuyruğu olan bir elbise gibi sürüklüyorum sırtımda.Çoğu kez de hiçbir yaşama isteği olmuyor içimde.

(Maşa)

...

Ölümümden sonra da tanıdıklar mezarımın yakınından geçerlerken "Burada Trigorin yatıyor." diyecekler."İyi bir yazardı ama Turgenyev kadar değil."

(Trigorin)

...

Bakın şu gölü, ağaçları, gökyüzünü, doğayı seviyorum, hissediyorum, içimde bir tutku, karşı konulmaz bir yazma isteği uyandırıyorlar.Fakat sadece bir doğa betimcisi değilim ki ben, ülkemin yurttaşıyım aynı zamanda.Yurdumu ve onun insanlarını seviyorum.Yazdıklarımda halktan, onun çektiği acılardan, geleceğinden, bilimden, insan haklarından ve daha bunlar gibi birçok şeyden söz etmekle yükümlü olduğumu hissediyorum.Ve işte böylece çala kalem her şeyden söz ediyorum, dört bir yandan sıkıştırıyorlar beni, kızıp öfkeleniyorlar ve ben köpeklerin kovaladığı küçük bir tilki gibi oradan oraya atıyorum kendimi.Hayat ve bilim ileriye doğru gitmekteyken, hep geri, geri kaldığımı hissediyorum, tıpkı istasyona geldiğinde az önce kalkmış olan trene yetişmesinin imkansız olduğunu gören bir köylü gibi...Ve eninde sonunda, bir doğa betimcisinden başka bir şey olmadığımı, geri kalan konularda iliklerime kadar sahte olduğumu hissediyorum.

(Trigorin)

...

Yeteneği olmayıp da hevesi olanların gerçek yeteneklere çamur atmaktan başka yapacakları bir şey yoktur.

(Arkadina)

...

"Eğer bir gün hayatım sana gerekecek olursa gel ve onu al."

(Nina)

...

Anton Çehov
Martı

Münif Fehim'in Delileri

 

Münif Fehim


Kaynak: https://twitter.com/fahmethilmi

Halka menfur olmadan Hakk'a makbul olunmaz, Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri


Halk, insanlar anlamına Arapçadan Türkçeye girmiş bir sözdür."Halka menfur olmadan", yani halkın nefretini kazanmadan, "Hakk'a makbul olunmaz" atasözü, tarikate girenin, halktan kesilmesi, kendini kulluğa vermesi gerektiğini, inancı, kılığı kıyafeti bakımından halkın nefretini kazanacağını, yahut onunla alay edileceğini, fakat bu hale düşmeden de Hak katında makbul olamayacağını bildirir.


Abdülbaki Gölpınarlı
Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri

Evening Light, Sergei Avdeev

 
Sergei Avdeev

- Evening Light -
2016

Ne Çare Ayrılık Zamanı Geldi - Engin Nurşani'nin Cenazesinden

 
Deyişlerle Engin Nurşani (1984-2020) Uğurlaması
26 Aralık 2020
Dostun Gül Cemâli Cennettir Bana

Dostun gül cemali cennettir bana
Ne çare ayrılık zamanı geldi
İstemem ayrılmak senden sultanım
Ne çare ayrılık zamanı geldi

İstemem ayrılmak senden sultanım
Gül cemâle aşkın ile nalânım
Çıkarma gönülden dinim imanım
Ne çare ayrılık zamanı geldi

Kul Fakir'im aşık aşka yanandır
Hak erenler birbirine kanandır
Dosta doymak olmaz doyan erkândır
Ne çare ayrılık zamanı geldi

Kul Fakir - Hacı Bayrak

Yıldız, iki gözüm kızım - Muhsin Ertuğrul

Muhsin Ertuğrul'dan Yıldız Kenter'e
"Yıldız, iki gözüm kızım"

Yıldız, iki gözüm kızım, 

Bugün senin meslek hayatına ilk adımını attığın mübarek bir gündür.Mübarek diyorum, çünkü Shakespeare gibi bir dahinin (on ikinci gece) kadar güzel bir eserinde baş kadın rolü oynayarak sahneye atılmak, şimdiye kadar çok az bahtiyara nasip olmuştur.Fakat sakın bu başlangıç seni gurura sürüklemesin, bilakis daha çok çalışmaya ve daimi bir tevazua bağlısın.Esasen ben senin dürüst ve kuvvetli seciyenden bunu bekliyorum.

Bugün'ün hayatında çok uğurlu olmasını bütün kalbimle diler, sana Tanrı'dan muvaffakıyet, sıhhat ve saadet temenni ederim, evladım.

Muhsin Ertuğrul

Ernst Happel (1925-1992)





Ernst Happel (1925-1992)

Angels in America (2003)

Angels in America s01xe04
Son

"Beni tanıyorsun, peygamber.
Yaralar evreninde çarpan kalbin,
kanayan hayatın,
kitabın bir parçası arık.
Üzerinde, içinde, kanında yazdıklarımız...
yazılanlar, dolaşımın duruşu.
Son."








Angels in America s01xe05
Bir şeyi sevmek

 - Öyle lânet olası ıslak ve perişanım ki.
Her şeyin eskiden olduğu hâle dönmesini istiyorum.
O zaman çok kolay olmaz mıydı her şey?

- Senin sorunun ne, biliyor musun?

Senin sorunun şu; 
buharı üstünde pislikle öylesine dopdolusun ki...
...adının söylenmesi bile sinekleri üstüne çekiyor.
O herif hakkında bir tek şey bile bilmiyorsun, değil mi?
Acıklı değil mi bu?
Ve sadece düzeltmek için söylüyorum...
Prior'ı seviyorum, ama ona asla âşık olmadım.
Şehir dışında bir erkeğim var benim ve çok önceden beri de vardı...
...gözlerimin, senin o hüzünlü kıçını gördüğü ilk anın çok daha öncesinden beri.

- Bilmiyordum, senin bir...

- Doğru, çünkü hiç zahmet edip sormadın.
Havada o, tıpkı şu melek gibi.
Dünyadan, detaylarını seçemeyecek kadar uzakta. 
Louis ve büyük fikirleri.
Senin tek sevdiğin şey büyük fikirler.
Louis'in sevdiği şey Amerika.

- Ne olmuş?
Belki de öyle.
Neyi sevdiğimi sen bilemezsin.

- Bilmiyorsun.

- Ben nefret ediyorum Amerika'dan.
Bu ülkeden nefret ediyorum.
Bir sürü büyük fikir ve hikâyeden başka bir şey değil...
...ve ölen insanlardan,
bir de senin gibilerden.
Millî marşı yazan gürültücü beyaz, "özgürlük" kelimesini öyle tiz bir notaya denk getirmiş ki,
 kimse ulaşamıyor.
Bunu kasten yapmış.
Yeryüzündeki hiçbir şey bana özgürlük kadar anlamsız gelmiyor.
Benimle hastahanenin 1013 numaralı odasına gel de, sana Amerika'yı göstereyim.
Ölmeye yüz tutmuş, deli ve aşağılık.
Amerika'da yaşıyorum.
Onu sevmek zorunda değilim. 
Sen sev.
Herkes bir şeyi sevmeye mecburdur.













Angels in America (2003)

2 Şubat 2021 Salı

İsmail, Reha Çamuroğlu

...

"Neden?"

Dervişlerin hepsi önlerine bakıyordu.Hepsi bu sorunun cevabını çok iyi biliyordu.Yeni gelenlere bu sorunun cevabını onlar öğretiyordu.Ama bu soru, cevaplansın diye sorulmamıştı.Bu soru utanılsın diye sorulmuştu.

...

Bu, tarikatın sırrı kalmadığı anlamına gelmezdi.Allah saklasın, sırrı olmayan tarikat yok olmuş demekti.Ama sır yenilenirdi.Sır yoksa yenilik yok, hedef yok, iman yoktu."Takiyesi olmayanın imanı olmaz" cümlesi bunu anlatmıyor muydu?

...

Kanunnamelerin oturmuş cemaatlerde, oturmuş ümmetlerde bir yararı olabilir, bunu reddetmiyorum.Ama yenilik için her zaman aşk gerekir.Yeniyi aramak, bulmak, kurmak heyecan gerektirir.Öyle bir heyecan ki, yavukluya verilen ilk öpücüğün heyecanı bile yanında sönük kalmalı.Bu heyecan ancak aşkta vardır, tasavvufta vardır.Kim bir kanunnameden heyecan duyar?Var mı aranızda bir fıkıh kitabını heyecan ve aşkla okuyan?Varsa eğer, vay gelmiş başına, bu ne ruh fakirliğidir.

...

"Merhaba hoş geldun ey ruhi revanum, merhaba !
Ey şekerleb dilberi şirinzebanum merhaba ! "

Çocuk bir an bütün kıpırtılarını kesti, sonra döndü ve oturdu, "Nene, bir daha, bir daha, bir daha söyledi.İsmail'in merakı bitmiyordu, nene bir soru yağmuru altında kalmıştı.Kim söylemiş?Söyleyen yaşıyor mu?Nerede yaşamış?Nasıl ölmüş?İsmail, Nesimi ile böyle tanışırken, nenesi de artık ona ne getireceğini biliyordu.Bundan sonra her gelişinde ona güzel sayfalara güzel yazılmış şiirler getirmeye başlamıştı.

...

"Hem hatem ü uş elimde ferman;
Yani ki benem bugün Süleyman."

Necm dilini yutuyordu.Bu şaşkınlığın iki nedeni vardı.Birincisi, dizelerin içerdiği iddianın olağanüstü büyüklüğü, ikincisi de, dizelerin şairinin kimliğiydi."Şairini biliyor musun?" diye İsmail'e sordu, İsmail, sakin bir edayla "Seyit Nesimi" dedi.Necm çocuğu küçümsediğini düşündü ve "Peki, Nesimi'den uluorta şiir okumanın tehlikeli bir şey olduğunu bilmiyor musun?" diye sordu.İsmail, yine sakin bir tavırla, "Peki sen Şeyh İsmail'le dost olmanın tehlikeli bir şey olduğunu bilmiyor musun?" cevabını verdi.

...

Başını hafifçe öne eğmiş, düşünceli bir tavırla gülümsüyordu.Bir süre öylece sustular."Haklısın Necm" dedi İsmail, "Artık küçük olmak için fazla büyüğüm.Bu senin masal bana yedi yaşımda anlatılabilirdi, hatta dokuz bile olabilirdi.O zaman seninle birlikteydik, anlatabilirdin.Anlatmadın ve şansını kaybettin."

...

"Dervişlerin oymağı olmaz," denirdi, ama Hasan Halife Tekelü idi.Teke ilinin Kızılkaya Köyü'nde doğmuş ve orada büyümüştü.Türkmenler, "kutlu" adamların doğuşlarında anlaşılabileceğine inanırlardı ve biliyorlardı ki, Hasan Halife bu "kutlu" adamlardan biridir.Denilirdi ki, Hasan'ın anası ormana bal toplamaya gittiğinde ayılarla -üç ayı- karşılaşmış.Ayılar ona bir düşmanlık göstermemişler, ama kadın korkmuş ve bu korkudan etkilenen Hasan artık doğmaya karar vermiş.Anası çığlıklar içinde onu doğurmaya dursun, ayılar adeta saygıyla başucunda oturup onu seyretmeye başlamışlar.Hatta onlardan biri, anası Hasan'ı doğururken, usul usul anasının başını okşamış.

Bu doğumdan sonra, ne anası, ne babası ve ne de Tekelülerden herhangi biri, Hasan'dan herhangi bir dünyevi işin ucundan dahi olsun tutmasını istememişler.Bu çocuğun çakmak çakmak çakır gözlerine bakıp kutluluğuna sevinsinler mi, üzülsünler mi, buna bir türlü karar verememişler.

...

Farz edelim ki, senin dediğin doğru olsun.Yani herkes toprağını, evini, yurdunu, ormanını, pınarını bıraksın, "şaha gitsin", zulüm gelsin, bıraktığımız yerleri doldursun, işlediğimiz toprağı alsın, sonra da gelip bizi kuşatsın.Benim Şahım her yerdedir baba, ben şaha bulunduğum yerde giderim."

...

Şu Çaldıran'dan sonra gelenlere bir baksana, hiç eskiden gelenlere benziyorlar mı?Çoğu kadın, çocuk, ihtiyar.Korku içinde geliyor, korku içinde yaşıyorlar, eskiden "şaha gelirlerdi", şimdi korkudan kaçıyorlar.Osmanlı sefere çıkacağı zaman, eyaletlerine, sancaklarına buyruk gönderiyor, onlar asker derliyor, hizmete koşuyor.

Reha Çamuroğlu
İsmail

Ağaç Dikmek

 

"Ağaç dikmek, vatana yapılan hizmetlerin en mukaddesidir"