17 Mart 2020 Salı
gana'da bir okul, hasan söylemez
"Dört sınıf, yetmiş öğrenci ve üç öğretmen.
Gana’da yağmur sezonu altı ay sürüyor.
Yağmur yağdığında herkes eve dönmek zorunda.
Bu okul, Salaga’dan Old Makongo’ya giderken
10. kilometrede hemen yolun sağında."
Hasan Söylemez
Via:
çocuğunuza kitap okumayı nasıl sevdirirsiniz, sevan nişanyan
Çocuğunuza kitap okumayı nasıl sevdirirsiniz
Prof. Dr. Bengi Semerci'nin ''Çocuğunuza Kitap Okumayı Nasıl Sevdirirsiniz" konulu videosunu seyretmek zorunda kalınca aklıma üşüşenler.
https://medyascope.tv/2019/10/13/prof-bengi-semerci-anlatiyor-42-cocuklara-kitap-okumak-nasil-sevdirilir/
1. Çocuklar sahte gülücüğe, kasıntı dile, kasıntı dille kamufle edilmeye çalışılan özgüven eksikliğine olağanüstü hassastır. Prof. Dr. Bengi Hanım benzerlerini birkaç saniyede teşhis ederler. Öğütlerine asla kulak asmazlar.
2. Çocuklar saygı duydukları herhangi bir kişinin örneklediği davranışı kolayca benimser ve taklit ederler. Bu kişi ebeveyn olabilir; amca, hoca, aile dostu olabilir. Öğüte genellikle gerek yoktur. Saygın kişinin mesela kitap okuduğunu, bundan haz aldığını ve en önemlisi, bundan dolayı itibar gördüğünü çocuk derhal algılar. Hemen veya bir süre sonra kendi davranışını buna göre modeller.
3. Kendi kitap okumayan birinin çocuğa “doğru kitap” empoze etmeye kalkışması sahtekarlıktır.
4. Çocuğa masal kitabı okumak, normal koşullarda çocukla ilgilenmeyen anne veya babanın ona bir süre yoğun ilgi göstermesi anlamına geldiği için çocuğu mutlu eder. Ancak kitap okuma alışkanlığı üzerinde en ufak bir etkisi yoktur. Çocuğu sevindiren kitap değil, anne ve babanın ilgisidir. Bu ilginin yokluğunda çocuk kendi başına kitap okumayı sevmek şöyle dursun, nefret edebilir.
5. Hangi tür kitaplara ilgi duyacağını, model kişinin ilgi alanlarından hareketle çocuğun kendisi belirler. Bunu öğütle veya yönlendirmeyle değiştirmeye kalkışmak beyhude çabadır; çocuğu isyana ve/veya yalana teşvik etmek dışında sonuç vermez. Model kişinin okumadığı kitapların kendisine dayatılmasını çocuk ikiyüzlülük olarak algılar ve tepki gösterir.
6. “Çocuk kitabı” olarak pazarlanan resimli ürünler orta sınıf ebeveynin çocukla birkaç dakika vakit geçirmesini tevik edecek bir araç olarak tasarlanmıştır. İlgi gösterme vesilesi olarak yararlıdır. Ancak tutku ve saplantı yaratmayan herhangi biri faaliyetin çocuğun duygusal veya zihinsel gelişimine bir faydası yoktur.
7. “Kitabın dilini çocuğun gelişim dönemine uyarlamak” fikri çocuğu sahte ve aşağılayıcı bir kalıba hapsetme arzusundan ibarettir. Çocuklar çeşitli dilleri ve alt-dilleri olağanüstü hızlı öğrenirler. İstek ve heyecan olduktan sonra herhangi bir ilkokul öğrencisi hacker argosunu, Japon çizgi romanlarının dilini, Kuran ve tarikat jargonunu veya – bu satırların yazarı gibi – Ferit Namık Hansoy’un Jules Verne çevirilerindeki ağdalı Osmanlıcayı birkaç haftada sular seller gibi söker. Ebeveyninin kendisine uygun gördüğü dilden farklı bir dile veya dillere hakim olmayı büyük bir gurur vesilesi sayar.
8. “Çocuğu korkutan, sindiren” kitaplardan uzak tutmak düşüncesi, keza, çocuğu aşağılamak ve vasatlığa mahkum etmektir. Deneyimlediğim kadarıyla özellikle erkek çocukları korkutucu, tüyler ürpertici, iç gıcıklayıcı anlatılardan hoşlanırlar. Ebeveyn bunları uzak tutmaya çalışsa da arar, bulur ve bulamazsa üretirler. Bu tür anlatılar gerek hayal gücünü geliştirmede, gerek çağdaş orta sınıf kültürünün steril ufuklarının ötesini kavrayabilmekte son derece yararlıdır.
9. Çocuk doğduğu andan itibaren evin içinde kitaplar olsun, ebeveyn kitapları bilsin tanısın, onlarla iletişim kursun... doğru tavsiyelerdir, ancak Türkiye koşullarında gerçekçi değildir. Türkiyede okuma alışkanlığına sahip insanların büyük çoğunluğu bu alışkanlığı ebeveynden değil, öğretmen, din adamı veya yerel çevrede “bilge” sayılan diğer kişilerden edinmiştir. Buna karşılık çocuklarına bir program dahilinde okuma alışkanlığı kazandırmaya çabalayan orta sınıf ailelerinin büyük çoğunluğu bu konuda başarısız kalmıştır. Zira çocuk öğüte değil rol modeline kulak asar, ve rol modelinin iç yüzünü genellikle ebeveynden daha iyi teşhis eder.
10. Bu devirde kitap oku(t)manın faydası kalmış mıdır? Bence kalmıştır. Bir kere görsel ve sanal medyaya oranla soyutlama düzeyi daha yüksek bir mecradır. Daha uzun soluklu ilgi yoğunluğu gerektirir.
Fakat daha önemlisi bunlar değil başkadır. Çocuğun kendi yaş grubundaki “herkes gibi” olması marifet değildir. Kişiyi yaşam boyu sürecek vasatlığa ve alışılmışın dışındaki durumlara karşı korkaklığa mahkum eder. Kitap okumak ise, özellikle Türkiye koşullarında, çocuğun “herkesten farklı” olma azminin – ve cesaretinin – göstergesidir. “Ben diğerleri gibi değilim” diyebilen çocuk, günü geldiğinde kutunun dışında durabilecek, topluma yeni bir bakış açıları sunabilecek alışkanlığı edinebilir. Bu yüzden canla başla teşvik edilmesi gerekir.
Prof. Dr. Bengi Semerci'nin ''Çocuğunuza Kitap Okumayı Nasıl Sevdirirsiniz" konulu videosunu seyretmek zorunda kalınca aklıma üşüşenler.
https://medyascope.tv/2019/10/13/prof-bengi-semerci-anlatiyor-42-cocuklara-kitap-okumak-nasil-sevdirilir/
1. Çocuklar sahte gülücüğe, kasıntı dile, kasıntı dille kamufle edilmeye çalışılan özgüven eksikliğine olağanüstü hassastır. Prof. Dr. Bengi Hanım benzerlerini birkaç saniyede teşhis ederler. Öğütlerine asla kulak asmazlar.
2. Çocuklar saygı duydukları herhangi bir kişinin örneklediği davranışı kolayca benimser ve taklit ederler. Bu kişi ebeveyn olabilir; amca, hoca, aile dostu olabilir. Öğüte genellikle gerek yoktur. Saygın kişinin mesela kitap okuduğunu, bundan haz aldığını ve en önemlisi, bundan dolayı itibar gördüğünü çocuk derhal algılar. Hemen veya bir süre sonra kendi davranışını buna göre modeller.
3. Kendi kitap okumayan birinin çocuğa “doğru kitap” empoze etmeye kalkışması sahtekarlıktır.
Çocuk bunu bilir ve hayat boyu o kitaplardan nefret eder. Buna karşılık saygı ve hayranlık duyduğu birinin okuduğu kitap, Bengi Hanımgillerin dünyasında “doğru” olsun veya olmasın, çocuğun ilgisini çeker; ufkunu genişletir.
4. Çocuğa masal kitabı okumak, normal koşullarda çocukla ilgilenmeyen anne veya babanın ona bir süre yoğun ilgi göstermesi anlamına geldiği için çocuğu mutlu eder. Ancak kitap okuma alışkanlığı üzerinde en ufak bir etkisi yoktur. Çocuğu sevindiren kitap değil, anne ve babanın ilgisidir. Bu ilginin yokluğunda çocuk kendi başına kitap okumayı sevmek şöyle dursun, nefret edebilir.
5. Hangi tür kitaplara ilgi duyacağını, model kişinin ilgi alanlarından hareketle çocuğun kendisi belirler. Bunu öğütle veya yönlendirmeyle değiştirmeye kalkışmak beyhude çabadır; çocuğu isyana ve/veya yalana teşvik etmek dışında sonuç vermez. Model kişinin okumadığı kitapların kendisine dayatılmasını çocuk ikiyüzlülük olarak algılar ve tepki gösterir.
6. “Çocuk kitabı” olarak pazarlanan resimli ürünler orta sınıf ebeveynin çocukla birkaç dakika vakit geçirmesini tevik edecek bir araç olarak tasarlanmıştır. İlgi gösterme vesilesi olarak yararlıdır. Ancak tutku ve saplantı yaratmayan herhangi biri faaliyetin çocuğun duygusal veya zihinsel gelişimine bir faydası yoktur.
7. “Kitabın dilini çocuğun gelişim dönemine uyarlamak” fikri çocuğu sahte ve aşağılayıcı bir kalıba hapsetme arzusundan ibarettir. Çocuklar çeşitli dilleri ve alt-dilleri olağanüstü hızlı öğrenirler. İstek ve heyecan olduktan sonra herhangi bir ilkokul öğrencisi hacker argosunu, Japon çizgi romanlarının dilini, Kuran ve tarikat jargonunu veya – bu satırların yazarı gibi – Ferit Namık Hansoy’un Jules Verne çevirilerindeki ağdalı Osmanlıcayı birkaç haftada sular seller gibi söker. Ebeveyninin kendisine uygun gördüğü dilden farklı bir dile veya dillere hakim olmayı büyük bir gurur vesilesi sayar.
8. “Çocuğu korkutan, sindiren” kitaplardan uzak tutmak düşüncesi, keza, çocuğu aşağılamak ve vasatlığa mahkum etmektir. Deneyimlediğim kadarıyla özellikle erkek çocukları korkutucu, tüyler ürpertici, iç gıcıklayıcı anlatılardan hoşlanırlar. Ebeveyn bunları uzak tutmaya çalışsa da arar, bulur ve bulamazsa üretirler. Bu tür anlatılar gerek hayal gücünü geliştirmede, gerek çağdaş orta sınıf kültürünün steril ufuklarının ötesini kavrayabilmekte son derece yararlıdır.
9. Çocuk doğduğu andan itibaren evin içinde kitaplar olsun, ebeveyn kitapları bilsin tanısın, onlarla iletişim kursun... doğru tavsiyelerdir, ancak Türkiye koşullarında gerçekçi değildir. Türkiyede okuma alışkanlığına sahip insanların büyük çoğunluğu bu alışkanlığı ebeveynden değil, öğretmen, din adamı veya yerel çevrede “bilge” sayılan diğer kişilerden edinmiştir. Buna karşılık çocuklarına bir program dahilinde okuma alışkanlığı kazandırmaya çabalayan orta sınıf ailelerinin büyük çoğunluğu bu konuda başarısız kalmıştır. Zira çocuk öğüte değil rol modeline kulak asar, ve rol modelinin iç yüzünü genellikle ebeveynden daha iyi teşhis eder.
10. Bu devirde kitap oku(t)manın faydası kalmış mıdır? Bence kalmıştır. Bir kere görsel ve sanal medyaya oranla soyutlama düzeyi daha yüksek bir mecradır. Daha uzun soluklu ilgi yoğunluğu gerektirir.
Fakat daha önemlisi bunlar değil başkadır. Çocuğun kendi yaş grubundaki “herkes gibi” olması marifet değildir. Kişiyi yaşam boyu sürecek vasatlığa ve alışılmışın dışındaki durumlara karşı korkaklığa mahkum eder. Kitap okumak ise, özellikle Türkiye koşullarında, çocuğun “herkesten farklı” olma azminin – ve cesaretinin – göstergesidir. “Ben diğerleri gibi değilim” diyebilen çocuk, günü geldiğinde kutunun dışında durabilecek, topluma yeni bir bakış açıları sunabilecek alışkanlığı edinebilir. Bu yüzden canla başla teşvik edilmesi gerekir.
Sevan Nişanyan
unutkan ayna, gürsel korat
...Ihlayarak testiye uzanan Hurşit, "Telgraf direği bulamamıştır yakınlarda" deyince, Miralay tersledi: "Yok denen şey yoktur Hurşit!Askerlikte ayaksıza ayakkabı giydirilir, kafasızın fesi kalıplanır."
---
Fesinin püskülü çoktan kopmuşa benziyordu.Kuyruğu kesilmiş kedileri akla getiren bir fes...Belli ki uzun zamandır kalıplanmamış, vişne çürüğünden pembeye döneli yıllar olmuş.
---
Senin bu yaptığına yarasız yere kurt düşürmek denir.
---
Harput'ta "Sakallı" denen Hıdır'ın, Van'da "Başkale Nalbantı" denen Cevdet'in insanlara yaptığını hiç kimse taşa bile yapmazmış.
---
Ağzını oynatan ama sesi çıkmayan balıklara benziyor.Kendi sözüne gülüyor, elini ağzına götürüyor.
---
"Koca Nevşehir'in çobanıyım bugüne bugün!Foturafı çekilmiş adamım ben."
Köpeğiyle konuşmak hoşuna gidiyordu çobanın.Köpek fotoğrafı ne yapsın?Yemek bekliyor, kuyruk sallıyor.
"Bu dünyada kimin foturafı çekilir Alaca?Benim, senin, bir de Enver Paşa'nın."
---
"Seni çektiğim şu makinenin içinde ayna var, göz açıp kapayıncaya kadar seni görüyor ve içinde unutuyor."
"De ki aynaya bakmışız, orada resmimiş kalmış!Unutmuş ayna bizi."
---
Ziya bir Hıristiyanın Türkçe konuşmasını ve Türkçe yazmasını görmek bile istemiyordu: Ona göre Türkçe konuşan herkes Müslüman olmalıydı, yoksa insanın içine fitne düşşerdi.
---
Zaman meraka benzer, uyanır.
---
Birlikte cinayet işlemediği hiç kimseyle yaptıklarını paylaşmazdı Miralay, kanı ve şiddeti görmeyen insanın büyümediğini düşünürdü.
---
Bir devlet adamı ortalığa zulüm yaysa da ağzından "adalet"ten başka bir şey çıkmamalıydı; onun zulmü, kendi çıkarından öte, devleti koruduğu için yüceydi, çünkü devlet bütün insanların üstündeydi.İnsanlar devlete çalışır, devlet de olsa olsa onlara emrederdi.
---
ve bazen küçücük bir ışık çizer karanlığı.
---
Meyhanedeki rakı kokusu, sigara dumanı ve yağ kokuları giysilere sinmişti; bakışlar dumanlanmış, sorular çoğalmıştı.Ermenilerin Müslüman oluşuna üzülen bu adamlar, gâvurun meyhanesinde gâvurların sürgüne gitmeyişine yakınmanın gülünçlüğü içindeydi.Sarhoşluktu biraz da bu gülünçlüğü artıran.
---
Unutkan aynalar satarmış Boğos: Önünde ne yaşanmışsa, aradan çok zaman geçtikten sonra olan biteni anımsayan bu aynalar her şeyi gösterir ama gösterdiklerini yok etmeyi unuturmuş.Resimlerdeki cansız kişiler, bu aynada canlı olurmuş.Olanı biteni gösteren bu aynalarda sesler duyulmazmış.
---
Heybesini verdiler de alamam dedim
Ben bir Agop daha bulamam dedim
Ölüsü nerde kaldı bilemem dedim
Kahpe kurşun nasıl kıydın kuzuma
---
"Hakkımız divana kalsın, davamız divanda görülsün.Mahşerde alacağı olanlardan olalım, hesap verecek olanlardan değil! Halep, diyorlar, oraya gidecekmişiz...Biz ki dağların, yaylaların insanıyız, çöl bilmeyiz.Orada ne eker ne biçeriz, bilmeyiz...Ne askerimiz var ne de suları ayıracak asamız.Masumlarız biz: Ölmeye muktediriz.Açlığa ve sefalete düşmeye gücümüz yeter yalnızca; yürüyüp yere yıkılmak, başımıza mermi sıkılırsa ölmek, boğazımız kesilirse hırlayarak can vermek gelir elimizden!"
---
İnsan bir yere kapanır kalırsa hep geleceği düşünür, yükseklere çıktıkça da geçmişi.Yükseklerden bakılan şehir gelecek ümidi vermez; hep geçmişi, bir zamanlar orada yaşananları anımsatır.Oysa mağaralara kapananların dışarı çıkma, göğe bakma umudu vardır; duvarlar hep geleceği söyler.
---
Karanlığın zamanı yalnızca ışıkla ölçülebilir.
Gürsel Korat
Unutkan Ayna
Yapı Kredi Yayınları
---
Fesinin püskülü çoktan kopmuşa benziyordu.Kuyruğu kesilmiş kedileri akla getiren bir fes...Belli ki uzun zamandır kalıplanmamış, vişne çürüğünden pembeye döneli yıllar olmuş.
---
Senin bu yaptığına yarasız yere kurt düşürmek denir.
---
Harput'ta "Sakallı" denen Hıdır'ın, Van'da "Başkale Nalbantı" denen Cevdet'in insanlara yaptığını hiç kimse taşa bile yapmazmış.
---
Ağzını oynatan ama sesi çıkmayan balıklara benziyor.Kendi sözüne gülüyor, elini ağzına götürüyor.
---
"Koca Nevşehir'in çobanıyım bugüne bugün!Foturafı çekilmiş adamım ben."
Köpeğiyle konuşmak hoşuna gidiyordu çobanın.Köpek fotoğrafı ne yapsın?Yemek bekliyor, kuyruk sallıyor.
"Bu dünyada kimin foturafı çekilir Alaca?Benim, senin, bir de Enver Paşa'nın."
---
"Seni çektiğim şu makinenin içinde ayna var, göz açıp kapayıncaya kadar seni görüyor ve içinde unutuyor."
"De ki aynaya bakmışız, orada resmimiş kalmış!Unutmuş ayna bizi."
---
Ziya bir Hıristiyanın Türkçe konuşmasını ve Türkçe yazmasını görmek bile istemiyordu: Ona göre Türkçe konuşan herkes Müslüman olmalıydı, yoksa insanın içine fitne düşşerdi.
---
Zaman meraka benzer, uyanır.
---
Birlikte cinayet işlemediği hiç kimseyle yaptıklarını paylaşmazdı Miralay, kanı ve şiddeti görmeyen insanın büyümediğini düşünürdü.
---
Bir devlet adamı ortalığa zulüm yaysa da ağzından "adalet"ten başka bir şey çıkmamalıydı; onun zulmü, kendi çıkarından öte, devleti koruduğu için yüceydi, çünkü devlet bütün insanların üstündeydi.İnsanlar devlete çalışır, devlet de olsa olsa onlara emrederdi.
---
ve bazen küçücük bir ışık çizer karanlığı.
---
Meyhanedeki rakı kokusu, sigara dumanı ve yağ kokuları giysilere sinmişti; bakışlar dumanlanmış, sorular çoğalmıştı.Ermenilerin Müslüman oluşuna üzülen bu adamlar, gâvurun meyhanesinde gâvurların sürgüne gitmeyişine yakınmanın gülünçlüğü içindeydi.Sarhoşluktu biraz da bu gülünçlüğü artıran.
---
Unutkan aynalar satarmış Boğos: Önünde ne yaşanmışsa, aradan çok zaman geçtikten sonra olan biteni anımsayan bu aynalar her şeyi gösterir ama gösterdiklerini yok etmeyi unuturmuş.Resimlerdeki cansız kişiler, bu aynada canlı olurmuş.Olanı biteni gösteren bu aynalarda sesler duyulmazmış.
---
Heybesini verdiler de alamam dedim
Ben bir Agop daha bulamam dedim
Ölüsü nerde kaldı bilemem dedim
Kahpe kurşun nasıl kıydın kuzuma
---
"Hakkımız divana kalsın, davamız divanda görülsün.Mahşerde alacağı olanlardan olalım, hesap verecek olanlardan değil! Halep, diyorlar, oraya gidecekmişiz...Biz ki dağların, yaylaların insanıyız, çöl bilmeyiz.Orada ne eker ne biçeriz, bilmeyiz...Ne askerimiz var ne de suları ayıracak asamız.Masumlarız biz: Ölmeye muktediriz.Açlığa ve sefalete düşmeye gücümüz yeter yalnızca; yürüyüp yere yıkılmak, başımıza mermi sıkılırsa ölmek, boğazımız kesilirse hırlayarak can vermek gelir elimizden!"
---
İnsan bir yere kapanır kalırsa hep geleceği düşünür, yükseklere çıktıkça da geçmişi.Yükseklerden bakılan şehir gelecek ümidi vermez; hep geçmişi, bir zamanlar orada yaşananları anımsatır.Oysa mağaralara kapananların dışarı çıkma, göğe bakma umudu vardır; duvarlar hep geleceği söyler.
---
Karanlığın zamanı yalnızca ışıkla ölçülebilir.
Gürsel Korat
Unutkan Ayna
Yapı Kredi Yayınları
işte geldik gidiyoruz (1987), cem karaca
Cem Karaca - İşte Geldik Gidiyoruz (1987)
Bir çiviyi çakar gibi
Vura vura günlere
Dört nala gidiyoruz
Bizi bekleyen yere
Halimize şükran mı
İsyan mı etmeli?
Bütün ömür bir rüyaysa
Uyanıp kalkmamalı mı?
İşte geldik gidiyoruz
Bilinmez bir diyara
Eskiden karpuz idik
Şimdi döndük biz hıyara
Bir ayvayı dişler gibi
Isır ısır ömrümüzü
Bir girdapta dönüyoruz
Yaşamadan günümüzü
Deli gibi kutluyoruz
Yılbaşı doğum günümüzü
Doğuma da ölüme de
Çiçekler yolluyoruz
Sevince de kedere de
Doğuma da ölüme de
Çiçekler yolluyoruz
İşte geldik gidiyoruz
Bilinmez bir diyara
Eskiden karpuz idik
Şimdi döndük biz hıyara
Cem Karaca
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)