19 Ocak 2019 Cumartesi
devrimci bir subay: saffet alp kitabı, murat bjeduğ
Evdeki bir sohbet sırasında Hüseyin Gümüş sorar:
"Sabahattin ne dersin, devrimi görebilecek miyiz?"
Sabahattin Kurt'un cevabı şimdi bile yürek sızlatıyor:
"Ne devrimi görmesi, altı ay yaşarsak iyi..."
"Çok yakışıklıydı, ama aynı zamanda çok özel bir insandı.Çok okurdu, bana da okumam için telkinde bulunur, kitaplar okutur, sonra sorular sorar, açıklamalar yapardı.Şimdi düşünüyorum da güzel bir diksiyonu vardı, bağırmadan, çağırmadan, sakin sakin konuşur ve hep o ikna ederdi.Başarılarını o kadar olağan bir sadelik ve tevazuyla anlatırdı, övünmeden, sadece sonucu söylerdi.Biz de öyle öğrenirdik, sınıfını geçtiğini, Harbiye'yi kazandığını, lisedeyken tiyatro ile de ilgilendiğini, mziğe merakını, okulu dereceyle bitirdiğini, evlendiğini...Ayın 30'u ağabeyimin yaşamında hep özel bir yıldönümünü işaretler: 30 Eylül doğum, 30 Ağustos Harbiye'den mezuniyet, 30 Mart ölümü...Hep ayın 30'unda önemli şeyler yaşamış." Kız kardeşi Fikret Alp
---
Küçük bir detay, Saffet Alp'in cenazesini alan ailenin dikkatinden kaçmamış, Alp'in sağ elinin serçe parmağı, yara bandı sarılı vaziyettedir.Ağabeyini çok derin bir sevgiyle aralıksız anan, hiç unutmayan ve ölümünü sindiremeyen küçük kız kardeş Fikret Alp, küçük bir kesik için duyduğu acı nedeniyle parmağına sardığı yara bandını hatırlayıp, "Bu küçük kesik için bile acı duyan ağabeyim, onlarca kurşun vücuduna isabet edince, hiç hak etmediği halde o kadar acıyı nasıl hissetti, nasıl dayandı diye soruyor gözyaşları içinde.
---
Okul yaşamında çok başarılı öğrenci olan Saffet Alp Harbiye'den ikincilikle mezun olur.Mezuniyet töreninde Süleyman Demirel, Saffet Alp'in koluna bir saat takar, mezuniyet hatırası olan kol saatinin arkasında Süleyman Demirel imzası vardır.Bir de fotoğraf çektirir Demirel, okul ikincisi teğmenle.
---
"12 Mart'a doğru giderken ağabeyim İstanbul'da subaydı.Ben Kayseri Kız Öğretmen Okulu'nda son sınıf öğrencisiydim.Dev-Lis'in kurucusu olma iddiasıyla gözaltına alınmıştım.Bu olaydan sonra bir mektup geldi ağabeyimden: "Geçmiş olsun, grip olmuşsun ama burada zatürre var." Ağabeyimin örgütsel faaliyetler içinde olduğunu mektubunda geçen bu şifreli sözlerinden anladım.Bir gün evimiz basıldı; polisler tutanakta "Aranan şahıs bulunamadı" yazınca ağabeyimin arandığını anladım." Fikret Alp
---
"Çok güzel ud çalardı.Çok şık giyinirdi ve giyimine özen gösterirdi.Bazı akşamlar bir araya geldiğimizde uduyla sanat müziği çalar, şarkılar söylerdik.Aslında o yıllarda bu olağan bir durum değildir, devrimci müzik, marşlar sert bir anlayış egemendi, ama biz yine de çalar, söylerdik.Çok yakışıklı ve zeki bir insandı, çok da iyi bir militandı.Teğmen maaşımız iyiydi, ama teşkilat işlerine verdiğimizden boğazımızdan geçmezdi." Ömer Laçiner
---
"Şen, şakrak bir aileydik.Evimizde cümbül-ş, dümbelek, gitar, bağlama, kaval, ud, akordiyon gibi enstrümanlar mevcut idi...Ailemizde sazlı şarkılı işler bitti, içe kapandık.Enstrümanlar bir köşelere atıldı, şimdilerde hatırlamıyorum; o enstrümanlar ne oldu, kimlere verildi?Kızıldere ailemiz için hayatı yok eden bir sürecin başlangıcı oldu." Fikret Alp
---
"Benim oğlum, yaralıyken bile aman dilemedi onlardan.." Annesi Arife Alp
Devrimci Bir Subay
Saffet Alp Kitabı
Ayrıntı Yayınları
Murat Bjeduğ
18 Ocak 2019 Cuma
gönüllü kulluk üzerine söylev, etienne la boetie

---
...Kentlerinizi çiğnediği ayaklar sizinkiler değilse bunları nereden almıştır?Sizin tarafınızdan verilmiş olmasa üzerinizde nasıl iktidarı olabilir?Sizinle anlaşmadıysa sizin üstünüze gitmeye nasıl cesaret edebilir?Kendinize ihanet etmeseniz, sizi öldüren bu katilin yardakçısı olmasanız ve sizi yağmalayan bu hırsıza yataklık etmeseniz o ne yapabilir.Zarar versin diye meyvelerinizin tohumunu dikiyorsunuz.Hırsızlıklarına eşya sağlamak için evlerinizi doldurup döşeyip, kızlarınızı da şehvet tutkusunu tatmin etsin diye yetiştiriyorsunuz.Çocuklarınızı onlara yapabileceği en iyi şey olan savaşlarına götürsün diye, katliama götürsün diye, onları tutkularının uşakları ve intikamlarının uygulayıcıları yapsın diye büyütüyorsunuz.Derin haz duygularını incelikle ele alabilsin ve pis ve rezil eğlencelerinin içinde yuvarlanabilsin diye ölesiye çalışıp bitkin düşüyorsunuz.Onun daha güçlü ve sert olması ve böylece dizginleri daha da sıkması için kendinizi zayıflatıyorsunuz.
---
...Eğer insanlar fazla sağır olmasaydılar, hayvanların onlara "yaşasın özgürlük" diye haykırdıklarını duyarlardı.Hayvanların birçoğu yakalandıkları anda hemen ölür.Örneğin, balık sudan çıkar çıkmaz yaşamını da yitirir; aynı biçimde ışığı terk eden bazı hayvanlar doğal bağımsızlıklarının yok olmasından sonra yaşamak istemezler.
---
..Gücünün son damlasına kadar kendini savunup bir kurtuluş yolu göremeyen ve yakalanmak üzere olan bir filin, dişlerini ağaçlara vurarak kırması, doğduğu gibi özgür kalma arzusunun onu düşünmeye sevkedip avcılarla pazarlık yapmaya yöneltmesinden ve eğer dişleri pahasına kurtulacaksa, dişlerini özgürlüğünün fidyesi olarak vermesinden başka ne olabilir ki?
---
Öküzler bile boyunduruk altında sızlanır
Kuşlar ise kafes içinde yakınır.
---
Venediklilere bakarsak, içlerinde en kötü olanların bile kral olmak istemediğini görürüz.Aynı şekilde doğup eğitilmiş bu insanların, özgürlüklerini en iyi biçimde kimin daha iyi sürdürebileceğinden başka bir tutkuları yoktur.Beşikten beri bu şekilde öğrenmiş ve davranmış olan Venedikliler, bağımsızlıklarının en ufak bir parçasını bile dünyanın diğer tüm mutluluklarını elde etmek için feda etmezler.Bu insanları gören bir kişi kalkıp da bizim büyük Efendi diye adlandırdığımız insanın topraklarına giderse, burada sanki bu büyük Efendi'ye kulluk-kölelik etmek için doğan ve onu yerinde tutmak uğruna canlarını veren insanlarla karşılaşacaktır.
---
Utikalı Katon, daha bir çocukken diktatör Sulla'nın evine gidip gelirdi.Bunun nedeni, bu evin kapılarının ona sürekli açık olmasından ve Sulla ile yakın akrabalığından ileri geliyordu.Katon bu eve, her iyi aile çocuğunun yapmaya alışkın olduğu biçimde, yani efendisiyle beraber giderdi.Sulla'nın konağında, gerek onun önünde, gerek onun buyruğu üzerine, insanların mahkum edildiklerini, bir kişinin sürülürken diğerinin boğazlandığını, bir yurttaşın hapis edilmesinin, diğerinin ise kellesinin istendiğini görmüştü.Sonuç olarak, burada her şey kentin bir görevlisinin evindeki gibi değil de, halkın tiranının evindeki gibi olup bitiyordu ve burası bir adalet divanı değil, fakat tiranlığın yatağıydı.Bu soylu çocuk efendisine şöyle dedi: Bana neden bir hançer vermiyorsunuz?Onu giysimin altında saklayacağım.Sulla'nın odasına çoğu kez o uyanmış olmadan önce giriyorum.Kenti ondan kurtarmaya yetecek kadar güçlü bir kolum var.İşte bu gerçekten Katon'a vergi olan bir sözdü.Bu söz, kişinin ölümüne yaraşır başlangıcıydı.
---
Güneşin bize göründüğünden daha başka bir biçimde göründüğü ülkeleri ele alalım.Buralarda, güneş altı ay sürekli parladıktan sonra, yılın geri kalan kısmında kendini göstermeyip insanları karanlıkta bırakır.Bu uzun gecede doğan kişilerin aydınlıktan konuşulduğunu duymamış ve gündüzü hiç görmemiş olduklarını düşünürsek, bu kişilerin ışığı arzulamadan içinde doğdukları karanlığa alışmalarını görmek bizi şaşırtır mı?
---
Tiranlar, dini koruyucu olarak ön plana koymayı arzular ve hatta mümkünse, kötü yaşamlarına destek olması için birkaç tanrısallık örneğinden faydalanırlardı.
---
Vergilius'un Sibylie'ine ve cehennemine inanmak gerekirse, insanlarla alay etmiş ve Jüpiter olmak istemiş olan Salmoneus, şimdi yaptıklarının karşılığını görmekte ve cehennemin derinliklerinde,
Acımasız sıkıntılar çekmektedir, öykünmek istediği için
Olympos'un gök gürültüsü ile Jüpiter'in şimşeklerine.
Dört atlı arabasının üzerinde gitmişti yiğitçesine
Elinde sallayarak yanan meşalesini,
Yunan halkları arasından
Ve Elis ülkesindeki kentinin ortasından.
Meydan okuyup kalkışmıştı sahip çıkmaya
Yalnızca Tanrılara özgü olan bu onura.
Taklit edilmez yıldırım ile fırtınalara
Yeltenmişti bu akılsız kişi öykünmeye
Nallı atlarının tunç köprüde çıkardığı gürültüyle.
Ancak kudretli baba (Jüpiter -çev.-) -ki kötülüğü cezalandıran-
Atmıştı bulut kümeleri arasından
Alevler çıkaran ne bir ışık, ne bir meşale,
Fakat korkunç bir fırtınanın sert darbesi ile
Tepetaklak edip vurmuştu onu yere.
*Le Boetie, bu dizeleri İ.Ö. 70-19 yılları arasında yaşamış Romalı ozan Vergilius'un Aeneis adlı destanından almıştır.
Salmoneus, Yunan mitologyasında, Zeus'a öykünmeye kalkışmış olan bir ölümlüdür.
Sibylle, Yunan mitologyasında, geleceği görüp söyleyen kadındır.Destanda, geleceğibi öğrenmek için Hades'e (yeraltındaki ölüm ülkesine) inen Aineias'e eşlik etmiştir.
Aineias, Aphrodite'nin oğludur.Mitologyaya göre, Troia'nın düşmesinden sonra kaçıp denize açılmış ve uzun serüvenlerden sonra İtalya'ya ulaşığ Roma kentini kurmuştıur.
---
...Doktorların, "eğer bedenimizde çürümüş bir bölge varsa ve o andan sonra başka bir kısmında bir şey harekete geçmişse, bu şey hemen bozulmuş bölüme gider." dedikleri olgu gibi, bir kral kendini tiran olarak bildirdiği andan başlayarak krallığın tüm kötü tabakaları, tüm ayak takımı -ki bunlarla kastetmek istediğim bir devlette ne fala kötülük ne de fazla iyilik yapamayacak hırsızlar ve kulağı kesikler değil, fakat ateşli bit yükselme hırsıyla ve hatırı sayılır bir para tutkusuyla suçlandırılan kişilerdir -ganimetten pay alabilmek ve büyük tiranın altında kendilerini küçük tiranlar yapabilmek için çevresinde toplanıp onu desteklemeye başlarlar.Tıpkı büyük hırsızların ve tanınmış korsanların yaptıkları gibi, birileri ülkeyi tanımaya çalışır, diğerleri yolcuları soymak amacıyla gözetler; birileri tuzak kurmuştur, diğerleri ise pusudadır; birileri kılıçtan geçirirken diğerleri insanları soyar.Aralarında ganimetin ya da hiç olmazsa bu ganimetin aranışının kokusunu almayan tek kişi yoktur.
---
...Tiran, kendine yakın olan diğer kişilerin alçaklaştıklarını ve kendinden lütuf dilendiklerini görür.Bu kişilerin tiranın söylediklerini yapmaları yeterli değildir; onun ne istediğini düşünmeleri ve hatta onu memnun edebilmek için düşüncelerini öngörmeleri gerekir.Tirana yalnız itaat etmekle kalmayacaklar, onu hoşnut da edecekler, işlerini yapmak için uğraşacaklar, didinecekler, onun keyifli olmasından haz duyacaklar ve kendi kişisel beğenileri yerine onunkileri benimseyerek mizaçlarını, doğal yapılarını değişmeye zorlayacaklardır.
---
Karısı olmadan yaşamayacak gibi gözüken kişinin (tiranın), çok sevdiği karısının çıplak boynunu görüp söylediği bu anlamlı söz çok yaygındır."Benim buyurduğum anda, bu güzel boyun hemen kopartılacaktır."
---
Hiç kuşkusuz, tiran hiçbir zaman ne sevilir ne de sever.Kutsal bir sözcük, aziz bir şey olan dostluk, yalnızca iyi insanlar arasında bulunur ve karşılıklı saygı ile kurulur; yapılan bir iyilikle değil de daha çok iyi bir yaşamla sürdürülür.Bir kişiyi başka birisinin güvenilir dostu kılan, onun doğruluğunu kavrayıp güvenine sahip olması ve onun iyi doğal yapısını, dürüstlüğünü ve tutarlılığını bilmesidir.
Gaddarlığın, namussuzluğun, adaletsizliğin olduğu yerde dostluk olamaz.
Kötüler kendi aralarında toplanınca bu bir komplo olur, yoksa bir arkadaş topluluğu değil.Birbirleriyle konuşmazlar, fakat birbirlerinden çekinirler.Dost değil, suç ortaklarıdırlar.
Etienne de La Boetie
Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev
Çeviri ve Yorum: Prof. Dr. Mehmet Ali Ağaoğulları
İmge Kitabevi
türkiye'nin linç rejimi, tanıl bora
...Konuyla ilgili sosyoloji, psikoloji, siyasetbilimi, antropoloji literatüründe, linç sözcüğünün daimi refakatçisi: güruh.Değersiz kalabalık, ayaktakımı, sürü.Lincin öznesi olduğu kadar, nesnesidir de güruh.Linç girişimcilerini illa bir lümpenler topluluğu, azgın bir fanatik kitlesi, tutunacağı bir dal, bağlanacağı bir değer kalmamış kopuklardan müteşekkil bir kara kalabalık olarak tasavvur etmeyn.Elbette, böyle bir kitlenin lince celp edilmesi bilhassa kolaydır; "böyleleri" eşiği kolayca geçebilir, kırıp dökebilirler.Ama unutulmasın: Linç eylemi, ona kalkışanları, ona kapılanları güruha dönüştürür.Linci yapan güruh olduğu kadar, güruhu yaratan da linçtir.Linç deneyimi, girişim ve ajitasyon 'aşamasından' itibaren, kitleyi, kalabalık içindeki insanları güruh haline getirir.Güruhlaşmanın meyli, lincedir.
---
...Toptaş'ta (Heba Romanı) ellerinde sopalar, taşlarla üzerine doğru gelen insanlara bakakalan linç kurbanının "bu insanların hepsi bana saldırmak için geliyor olamaz, geridekiler mutlaka öndeki o gözü dönmüşleri durdurmaya çalışıyor" diye içinden geçirmesi, 'ummak istemesi', linç dehşeti karşısındaki sahih insani hayreti anlatır bize.
---
...Hep akıl tutulmasından söz ediyoruz; evet, linççi atmosfer bir akıl tutulmasına yol açıyor.Ama bununla eş önemde bir duygu tutulması da yaşıyoruz biz.Kayıplarının yasını tutamayan, yas tutmanın vakarını gösteremeyen, kendi içine bakmak üzere bir an bile sessiz kalamayan, acısını, tepkisini mutlaka ve sadece intikam diline transfer eden, sürekli buna itilen bir toplumun durumunda duygusal bir problem görmez misiniz?
---
Nazi Propaganda Bakanı Joseph Goebbels'in Günlükler'inden yaptığım aktarmaları hatırlatacağım.Orada, bir politika olarak linç stratejisinin "iç" meselelerinin veciz özetine rastlarız.Goebbels, her şeyden önce "aşağıdan yukarıya olağanüstü hal"in tesisini gayet veciz özetler: "Gösterileri devam ettiriyoruz.Polisi geri çekiyoruz.Yahudiler milli öfkeyi hissetsinler bir bakalım.(...)Şimdi eylem sırası halkta"
---
SA'ların tasfiyesi, bunun için yapılmış sembolik bir hamledirAşağıdan yukarıya olağanüstü hal, yerini, devlet otoritesi altında kalıcı olağanüstü hal rejimine bırakır.Klemperer'in yalın özetiyle,
"Pazar sporu mahiyetindeki yarı özel cezalandırma harekatlarının yerini, anında, nizami ve resmi polis eylemi aldı-hint yağının yerini de toplama kampları.Linççi vatandaşlar, muhbir vatandaşlara dönüştüler.
---
...Günümüz Türkiye'sindeki linç girişimlerinin bu temelde bir tahlilini yapan Zeynep Gambetti'nin İsmet Akça'dan naklettiği ifadeyle şiddet taşeronlaştırılabiliyor; vey Godoy'tan aktardığı daha karanlık terimle, şiddet demokratikleştiriliyor.
Tanıl Bora
Türkiye'nin Linç Rejimi - Genişletilmiş Baskı
---
...Toptaş'ta (Heba Romanı) ellerinde sopalar, taşlarla üzerine doğru gelen insanlara bakakalan linç kurbanının "bu insanların hepsi bana saldırmak için geliyor olamaz, geridekiler mutlaka öndeki o gözü dönmüşleri durdurmaya çalışıyor" diye içinden geçirmesi, 'ummak istemesi', linç dehşeti karşısındaki sahih insani hayreti anlatır bize.
---
...Hep akıl tutulmasından söz ediyoruz; evet, linççi atmosfer bir akıl tutulmasına yol açıyor.Ama bununla eş önemde bir duygu tutulması da yaşıyoruz biz.Kayıplarının yasını tutamayan, yas tutmanın vakarını gösteremeyen, kendi içine bakmak üzere bir an bile sessiz kalamayan, acısını, tepkisini mutlaka ve sadece intikam diline transfer eden, sürekli buna itilen bir toplumun durumunda duygusal bir problem görmez misiniz?
---
Nazi Propaganda Bakanı Joseph Goebbels'in Günlükler'inden yaptığım aktarmaları hatırlatacağım.Orada, bir politika olarak linç stratejisinin "iç" meselelerinin veciz özetine rastlarız.Goebbels, her şeyden önce "aşağıdan yukarıya olağanüstü hal"in tesisini gayet veciz özetler: "Gösterileri devam ettiriyoruz.Polisi geri çekiyoruz.Yahudiler milli öfkeyi hissetsinler bir bakalım.(...)Şimdi eylem sırası halkta"
---
SA'ların tasfiyesi, bunun için yapılmış sembolik bir hamledirAşağıdan yukarıya olağanüstü hal, yerini, devlet otoritesi altında kalıcı olağanüstü hal rejimine bırakır.Klemperer'in yalın özetiyle,
"Pazar sporu mahiyetindeki yarı özel cezalandırma harekatlarının yerini, anında, nizami ve resmi polis eylemi aldı-hint yağının yerini de toplama kampları.Linççi vatandaşlar, muhbir vatandaşlara dönüştüler.
---
...Günümüz Türkiye'sindeki linç girişimlerinin bu temelde bir tahlilini yapan Zeynep Gambetti'nin İsmet Akça'dan naklettiği ifadeyle şiddet taşeronlaştırılabiliyor; vey Godoy'tan aktardığı daha karanlık terimle, şiddet demokratikleştiriliyor.
Tanıl Bora
Türkiye'nin Linç Rejimi - Genişletilmiş Baskı
yedi asılmışların hikayesi, leonid andreyev
Yaşını tahmin etmek, çürümeye başlamış bir cesedin yaşını tahmin etmek kadar güçtü.
---
Ve en beklenmedik anda, bambaşka şeyler görüşülürken, birden ayağa fırlayarak heyet başkanına dönmüş ve rica etmişti:
-Müsaade et hakim abi, size bir ıslık çalayım!
---
Bir gün, akşamüstü ışıklar yanınca, Çingene hücresinin tam ortasında elleri ve ayakları üzerine hayvan gibi çöktü ve titrek bir kurt ulumasıyla ulumaya başladı.Bunu yaparken gayet ciddiydi, çok önemli bir iş yapıyormuş gibi uluyordu.İçine bir göğüs dolusu hava çekiyor ve sonra bu havayı ağır ağır, titrek bir ulumayla salıveriyordu.Kendi sesini gözlerini yumarak dikkatle dinliyordu, nasıl oluyor diye.Sesindeki titrek notalar yapmacık gibiydi.Ama anlamsız bir bağırma değildi bu.Bu anlatılamaz korku ve hayretle dolu hayvan ulumasının her notasını itinayla bitiriyordu.
---
Ama belki ruhunda, yüreğinde taşıdığı bu özellik, belki insanlara karşı olan sonsuz sevgisi, büyük kahramanlığa her an hazır oluşu, kendi kişiliğine asla önem vermeyişi onu haklı çıkarabilirdi?Yapmak istediği ve yapabildiği şeyleri tamamlayacak zaman bulamamıştı ki, ona vakit bırakmamışlardı ki.Onu mabedinin eşiğinde, tapınağının önünde öldürmüşlerdi.
Peki öyleyse, bu doğru ise ve böyle ise ve insan yaptığı şeyler kadar yapmak istediği şeyler için de değerli olabiliyorsa, o zaman...belki de bu, fikir uğruna işkence çekme sembolü olan haleye hak kazanıyor?
Musya mahcup, düşünmeye devam ediyor.
"Acaba?Acaba layık mıyım ben?Böylesine önemsiz, böylesine gösterişsiz olan benim peşimden insanların ağlamalarına, dövünmelerine layık mıyım ben?"
---
-Hayır, Verner, hayır cancağızım!Bütün bunlar önemsiz şeyler, X'i öldürdün mü, öldüremedin mi, mühim değil.Akıllısın sen, ama nedense hayatta satranç oynuyormuş gibi davranıyorsun:Bir piyonu aldın, bir başkasını ve o zaman bakarsın, partiyi kazandın.Ama önemli olan Vernerciğim, bizim kendimizin de ölüme hazır oluşumuzdur.Anladın mı?Bu beyefendiler ne sanıyorlar?Ölümden daha korkulu bir şey yokmuş dünyada onlar için.Kendileri ölümü icat ettiler, kendileri de ondan ürküyorlar, bizi de korkutmak istiyorlar.Bana kalsa ne yapardım biliyor musun?Tek başıma bir alay askerin önüne çıkıp onlara Brovningden ateş açardım.Olsun, ben tek olayım, onlar ise binlerce kişi, kimseyi vurmayayım, bu da önemli değil.Önemli olan, onların kalabalık olmalarıdır.Ben ise tekim.Ve binlerce kişi, onu öldürmek için bir tek kişinin peşine düşerse, demek ki bu tek kişi, yeniyor davada.Vernerceğizim, inan dostum, bu böyledir.
---
Bir insanın, geceleyine vinde yalnız kalınca, bütün eşyaların birden canlanıp insanlara egemen olma gücü kazanmaları karşısında aciz kalması gibi, istediğin kadar bağır, şuraya buraya atıl, yalvar, başkalarını imdadına çağır; boşuna.Eşyalar kendi dilleriyle kendi aralarında bir şeyler konuşacak ve seni asmaya götürecekler.Ve kalan eşya da büyük bir umursamazlıkla olup bitenleri seyredecek.
---
<Sen, bütün acı çekenlerin tatlı umudu...>
Bazen zor anlarında dua etmek için değil, sadece içinden gelerek bu sözleri söylerdi, hatta bilinçaltında fısıldadığı oluyordu: "Sen, bütün acı çekenlerin tatlı umudu..."
---
O sevgim ki, denizlerden daha engin...Anlamıyor işte, hayat sahilleri!
Leonid Andreyev
Yedi Asılmışların Hikâyesi
Yar Yayınları-2006
haluk'un vedası, tevfik fikret
...
İşte bir yol ki hep çakıl diken;
Geçeceksin yarın bu yoldan sen...
Geçeceksin, ayakların yorgun,
Ellerin parçalanmış, kanlıdır bağrın;
Fakat alnın açık, yüzün güleç;
Gözleri ufka mutluluk ve nur akıtan
Bir sihirli görüntüye bağlanmış!..
Sen koşarsın, o pırıltılı hayal
Yaklaşırken uzaklaşır, çılgın
Bir coşkuyla sen kucaklarsın,
O kaçar; kolların açık, susamış,
Atılırsın; o korkunç, ta uzakta kalmış
...
Bir dikenlikte gizlenir ve güler;
Sen koşarsın, kırık, ezik, dargın,
Ellerin parçalanmış, kanlıdır bağrın;
Büsbütün teşne, büsbütün yorgun.
Sen yoruldukça yol uzar, artar;
Çalı dişler, taş ağrıtır, yırtar;
Çırpınır her dikende bir parçan...
Yine sen, emel dolu, önünde uçan
O, varla yok hayali kapmak için
Atılır, yırtılır ve inlersin.
Varsın uçsun, bugün değilse yarın
O senindir, kederli olma sakın.
...
Tevfik Fikret
Haluk'un Vedası
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)