5 Temmuz 2015 Pazar

ulus baker'den..


Televizyon olmadığı için pencereden bulut seyretmeye başladım.Oradaki yayın çok iyi, haberleri daha güvenilir, gelip geçen bir iki uçak dışında pek reklam almıyorlar ve asıl önemlisi akşamları gök gürültülü sürpriz programlar var.Filmler genellikle kırlangıçların hayatı üzerine ve belki biraz monoton, ancak oldukça realist.

                                                                                                                    Ulus Baker

saatlerin tıkırtısı, yusuf atılgan


                                 "İzmir fuarındaki sırtlanı düşünüyorum.
                                  Kafesinin beton tabanı çepeçevre aşınmış; gezinmekten. 
                                  Aşınan yer kafesin en uzun yolu..."

                                                                                                       Saatlerin Tıkırtısı
                                                                                                       Yusuf Atılgan

nasreddin hoca ve marangoz


Adamın biri ağaçtan düşüp paramparça olmuş.Hoca marangoza koşup, testere, keser, alet takımlarını getirmiş.Marangoz adama bakmış: "Bundan bir şey olmaz" demiş.Hocaysa: "Şöyle bir parçasını öbür parçasına bağlasan, çocuklara oyuncak da mı olmaz?" demiş

derdimi dökersem derin dereye, stuttgart halk müziği topluluğu, aşık veysel


Derdimi Dökersem Derin Dereye / Stuttgart Halk Müziği Topluluğu

"Pervane ateşten sakınmaz canı
Uğruna koymuşum başı bedeni
Doldur tüfengini hedef al beni
Yaram doksan dokuz yüz olur gider."
                                                                      Aşık Veysel 


 

sinek ısırıklarının müellifi, barış bıçakçı

Cemil bazen gün içinde apartmanda konuşmalar duyuyordu.Kapılar çalınıyor, "Banyonuz akıtıyor!" diyordu komşular birbirlerine.Cemil de birkaç kez , tavandaki gazete kağıtlarının iyice ıslandığını ve suyun damlamaya devam ettiğini gördüğünde çıkıp çalmıştı üst katın kapısını, "Banyonuz akıtıyor!" Parola buydu.Toplu konutta yaşayanların savaşta, neyse o savaş, aynı tarafta olduklarını, aynı kaderi paylaştıklarını belirten o parola.
---


Hayat tesadüflerle doludur ve o kadar doludur ki insan günün birinde kendi gençliğine tesadüf edebilir.
---
Rene Char'ın Seçme Şiirleri'nin önsözünde geçen şu cümleyi unutamıyordu: "Kırk yaşımızda, yüreğimize yirmimizde sıktığımız bir kurşunla ölüyoruz."..Böyle bir cümleyi okuyup yıllarca aklınızda tutuyorsanız zaten ölüyorsunuz demektir.
---
Biz askerlerden daha çok şey biliyorduk ve biz de bildiğimiz dünyanın bir an önce yıkılıp gitmesini istiyorduk.
---
Evet, kitabı basılmayan yazarlardan iyi birer roman kahramanı oluyor.
---
Zaten biz insanların saf gerçekle pek işi olmaz.Gerçekler av hayvanları içindir.Balıklar örneğin, hayatta kalabilmek için neyin gerçek neyin yalan olduğunu bilmek zorundadır, geyikler de öyle.Her neyse gerçek ya da değil, hatıra büyülüydü.Büyü sürsün istedim çünkü büyü sürsün isteriz.
---
Beni kendi acılarının suyuna batırıp çıkardı.Babamın düğüm düğüm olmuş dünyasını kendi dünyammış gibi algılamaya başladım: Çocukken kafatasımız yumuşaktır.Okulda arkadaşlarımla birlikteyken, sokakta insanların arasındayken aklımda babamdan duyduğum uzun ve kederli cümleler olurdu uzun sırıklar gibi üzerine basarak yürüdüğüm, cambaz derlerdi bana, soytarı derlerdi, yazar olacağımı söylerlerdi; bu üçü çoğunluk için aynı şeydi.Rahatlatırdı beni bu düşünce: Uzun sırıkların üzerinde koşarak geçiyorum insanların, dünyanın dertlerinin arasından, yazarmış, soytarıymış fark etmez.
---
Bir sabah erkenden okula gidip tahtalara Yusuf Atılgan'ın Saatların Tıkırtısı öyküsünden üç cümle yazdılar: "İzmir fuarındaki sırtlanı düşünüyorum.Kafesinin beton tabanı çepeçevre aşınmış; gezinmekten.Aşınan yer kafesin en uzun yolu."
---
Metin, devlet büyüklerini kaçırıp onlara günlerce hep aynı kitabı okuyarak işkence etme fikrini ortaya attı.Hangi kitabı okuyacakları konusunda ciddi tartışmalar yaşadılar.Cemil, Çamlıca'daki Eniştemiz'i önderi.İlhan, Ses ve Öfke'yi ya da Körleşme'yi uygun buluyordu."Feleklerini şaşırmaları lazım!"
---
"Dünyanın dev bir kaplumbağanın sırtında durduğunu söyleyen kadının hikayesini biliyor musun sen?"
Cemil daha yeni okumuştu."Gökbilim konferansındaki kadını diyorsunuz.Kalkıp bilim insanlarını mantıksız konuştukları için azarlamış ve kaplumbağa teorisini anlatmış."
"Evet...İşte o kadın, "Peki kaplumbağa neyin üzerinde duruyor?" diye sorulduğunda, 'Ondan aşağısı hep kaplumbağa!" diye cevap vermiştir.Şimdi bu cevap önemli."
"Biz de bir cinayetin üzerinde duruyoruz ve ondan aşağısı hep cinayet." dedi yaşlı kadın.
---
Kocaman bir sirk kurup kaldırıyoruz her gün hiç üşenmeden.
---
Haz, hafıza kaybı mıdır, diye soruyor İlhan.Eğer öyleyse neleri unutturabilir?Mamak çöplüğünde para edecek şeyleri toplarken çöplerin içine düşüp kaybolan adamı ve gündüzleri onu arayan, geceleri ateş yakarak bekleyen ailesini unutturabilir mi?
---
Evrenin muazzam boşluğu madde, anti-madde ve keder ile doludur.
---
Zaten bu dünyada çoğunluğu, herkesin kendisine hayran olduğunu düşünenler ile kimsenin kendisini sevmediğini düşünenler oluşturur, geri kalanlar ise Vüs'at O. Bener okurudur.
---
Editör Hanım, bunca acıya rağmen hala hayatta olduğumuza göre ya üçkağıtçıyız ya da umudumuz var.Ben kendimi üçkağıtçı gibi hissediyorum.
---
Bunun için hekimlerimiz ve ilaçlarımız var.Ne olursa olsun hayatın devam edeceğini bize bildiren dostlarımız var.
---
Başlangıçta birinci etap vardı, ikinci etap vardı ve kurbağalar vardı.Çok fazla kurbağa.Gece yürürken sağdan soldan kurbağalar sıçrıyordu.Sonra çok fazla kurbağa ölüsü oldu.Otomobillerin altında kalıyorlardı ve anlıyorlardı kağıttan kurbağa nasıl olur.Otomobiller iyice arttı, otoparklar doldu, kurbağalar tamamen ortadan kayboldu.Bir süre kirpiler dolaştı geceleri.Geceleri yollarda, parklarda dolaştılar.Sessizce dolaşıyorlardı, düşünceli, dalgın.Karşılarına insan çıkınca "Hih!" diyerek minik ayaklarının üzerinde azıcık sıçrıyorlardı.Çok yavaştılar, içe kapanıktılar, onlar da otomobillerin altında kaldılar.
---
Küçük burjuvaların kayda değer lükslerinden biri de kendi biyografilerini hayal edebilmeleri ve bazı şeyleri sırf biyografilerinde yer alsın diye yapabilmeleridir.
---
Hayat tesadüflerle doludur ve o kadar doludur ki, insan günün birinde kendi ihtiyarlığına tesadüf edebilir.

Sinek Isırıklarının Müellifi
Barış Bıçakçı

ben bir küçücük sevdalı kuştum, ahmet özhan


Ben Bir Küçücük Sevdalı Kuştum / Ahmet Özhan

Ben bir küçücük sevdalı kuştum
Aklım ermedi ellere uçtum
Yaban ellere, diken ellere
Gurbet ellere, gurbet ellere
 
Ben bir küçücük ak tomurcuktum
Aklım ermedi, kış günü açtım
Ala yellere, bora yellere
Kara yellere, kara yellere
 
Yuvasız kaldım karlara düştüm
Sılasız kaldım, çöllere düştüm
Uçsuz bucaksız yollara düştüm
Yılan yollara, yalan yollara
Duman yollara, duman yollara

Yaşar Miraç

 

kaybedenlerin belleği, michel ragon

Bütün otobiyografiler yanlıştır.İnsan kendine karşı her zaman fazlasıyla hoşgörülü davranır.
---
Belleville hiçbir yerdir.Bu yüzden iyiyiz burada.
---
"Bakın çocuklar" dedi Valet."Sağda, roman ve şiirler var.Solda sosyal bilimler, politika.Bir yanda düş, diğer yanda eylem.İkisine de sahip olduğunuzda dünyayı fethedebilirsiniz.
---
Raymond'un kafası yeterince sağlam değildi.Bilim başını döndürdü onun.Bir bilim kuyusu Raymond ama kuyunun dibindeki su kirlenmiş.İçmeyin sakın, sizi zehirler.
---
"Bir müfettişe 'Benim kellem yüz bin frank eder, sizinki yedi kuruştan biraz fazla' derken ne kastettiniz?"

"Yüz bin frank, benim başıma sizin biçtiğiniz fiyat ve beni ihbar etmiş olan salağa sanırım dürüstçe ödemişsinizdir bu tutarı.Yedi kuruşa gelince bir kurşun parası."
---
Ne inanılmaz olaylar!Bunca sıradan, bunca meçhul insanlar, tek başlarına, yoksul ve yoksun bu insanlar, dünyanın efendilerinden ayrıcalıklarını aniden nasıl söküp almışlardır?
---
"Her sanat kendi harikasını yarattı, yönetme sanatı ise canavarlardan başka bir şey yaratmadı."Saint-Just
---
Cellat olmaktansa aptal olmak iyidir.
---
Kerenski kovuldu, çarlığın son kalıntıları kaçtı, şehrin tüm yoksulluğu ortaya çıktı.Tüm yoksullar, tüm sakatlar, tüm serseriler tesbihböcekleri gibi harabelerden paldır küldür indiler, Kışlık Saray'ın mahzenlerine üşüştüler, şişeleri çıkardılar ve oldukları yerde geberene kadar içtiler.Bunları saraydan çıkarmak için Troçki'nin gönderdiği askerler, şişeleri adamların ellerinden zorla söküp aldılar, ama kırıp parçalamak yerine kendi gırtlaklarından boşaltmak daha kolay geldi.Tüm orduyu saran genel sarhoşluğun başlangıcı bu oldu.
---
Victor Serge, bir kez sormuştu Lenin'e."Niçin herkes birbirinden nefret ediyor?" Lenin, gülümseyerek, nazikçe cevap vermişti: "İhtiras, aziz dostum, ihtiras!"
---
Kendini devrimci sanıyor ama onun değerlerinin hükmü kalmadı, çarlığın değerleri, Tolstoy'un değerleri.Ölü canlar...İşte şu sözde köylü partisi: Ölü canlar partisi!
---
Yanıldınız.Voline'in bu konuda dediklerini hatırlıyorum:'İktidar, yuvarlandıkça dağılan bir kum topu asla olamaz, o daimi bir kar topudur, yuvarlandıkça hacmi büyür.'Rusya kum ülkesi değil, kar ülkesi.Devrimin başında Bolşeviklerle birlikte yuvarlamaya başladığınız top, şimdi dev gibi.Öyle dev ki bizi bile ezebilir.
---
Madem ki kitaplar yayımlıyorsunuz, bu tanıklığı da basmalı ve dağıtmalısınız.Kaybedenlerin belleği yok olup gidiyor.
---
Nefret ettiği bir şehirde kaybolmuş bir köylü olan Makhno, sağlığı bozuk, acı içinde ve gözü açılmış zavallı bir insandı yalnızca.Şehirlilere isyan etmiş ama sonunda onlara yenilmişti.Ukrayna'sından çok uzakta.
---
"Bir haftadır" dedi Durruti Fred'e, "Birliğimin yarıdan çoğu telef oldu.genel kurmayımın neredeyse hepsi öldürüldü.Tam bir felaket"
Cesaretini yitirmiş bir halde ekledi:
"Somos solos (Yalnızız)."
---
 Seçmek lazım.Ya ölünecek ya yalan söylenecek.Siz ölmeyi seçtiniz, Barthelemy; çinkü yalan söylemeyi reddediyorsunuz.
---
Cennetin kapısına vardığımı sanmıştım; oysa aça aça komitelerin tartıştığı yürekler acısı büroların kapısını açtım.Toplantıcılık devrimin kötülüklerinden biridir.O kadar çok devrimden söz edilir ki, sonunda devrim unutulur.

Kaybedenlerin Belleği
Michel Ragon

4 Temmuz 2015 Cumartesi

dönersen ıslık çal, orhan oğuz



Dönersen Islık Çal (1991) / Orhan Oğuz

"Dışarısı öyle karışık ki, kimin ne olduğu belli değil.
Herkes bir yerlere koşturuyor.Ne oluyor anlamıyorum."



zenciler, jean genet

-Susun.Özlemlerinden başka bir şeyleri kalmamış, bırakın bari onun tadını çıkarsınlar.
-Beyefendi, onların kederleri bile göstermelik.
---
-Bize kala kala hüzün kalmış, o da göstermelikmiş.
---
-Ben sizi gördüğüm zaman, siz topuklarınızın üzerinde yağmurda yürüyordunuz.Siyah ipekten bir giysiniz vardı, siyah çoraplarınız, siyah bir şemsiyeniz, cilalı ayakkabılarınız.Ah ben köle olarak doğmasaydım çok garip bir heyecan beni saracaktı.Siz ve ben sanki dünyanın yanında, dünyanın kenarında yürüyorduk.Biz gölgelerdik, ışıklı varlıkların tersiydik.Ben sizi gördüğüm zaman aniden, öyle sanıyorum ki bir saniye kadar, birdenbire siz olmayan her şeyi yok saymak gücünü buldum kendimde.Ve bütün aldatıcılıklar karşısında gülme gücünü duydum.Ama ne yazık ki benim omuzlarım çok narin .Dünyanın böyle lanetlenmesine tahammül edemedim.Ve ben sizden nefret etmeye başladım, çünkü sizdeki her şey bende aşka benzer bir takım şeyleri aralamamı sağlayacaktı artık, oysa aşk insanların küçümsemelerini katlanılmaz bir boyuta taşıyacak, bu küçümsemeyse size karşı duyduğum aşkı katlanılmaz hale getirecekti.İşte tam böyle oldu her şey, sizden nefret ediyorum.
---
-Biz de karayız.Fakat biz kendimize ad vermek için  gecenin derinliklerinden bu gibi benzetmelerden söz etmiyoruz, yıldızlardan da söz etmiyoruz.İs, boya, kömür, zift yetiyor bize.
---
-Bu sahnede hepimiz hepishanedeki suçluları oynamaya çalışan suçlular gibiyiz.
---
-Artık hiç durmadan ölüyorum.
---
-Biz onların hoşuna gitmek için öleceğiz.
---
-Emir veriyorum size, damarlarınıza kadar siyah olun.Ve damarlarınızdan siyah kanlar aksın.Ve Afrika, o damarlarda sürekli hareket halinde olsun.Ve zenciler daha da zencileşsinler.Delirinceye kadar inatla, abanozlarında, renklerinde, sarı gözlerinde, yamyam zevklerinde, delirinceye kadar başkalarının onları mahkum ettikleri özelliklerden başka bir özellik göstermemeye çalışsınlar...
Ve zenciler, eğer beyazlar bizimle ilgili konularda değişiklik yapacaklarsa, bunu bize acıdıklarından değil, bizden korktuklarından, yıldıklarından yapsınlar.
---
-Beyazlar, herkesin bildiği gibi bir zenciyi bir başka zenciden ayırt edemezler.
---
-Gözümün önünden sıra sıra bizim savaşçılarımız geçti, bizim hastalıklarımız, bizim timsahlarımız geçti sanki önümden, bizim amazonlarımız, bizim sazdan kulübelerimiz, bizim avlarımız, bizim çağlayanlarımız, bizim pamuğumuz, hatta cüzzam bile hatta hani o bin tane delikanlı vardı ya tozda mahvolan, onları bile gözümün önüne getirdim.
---
-Hayatımızı inceleyip, bu hayatta sizi ilgilendirebilecek bir şey aradık; ne yazık ki pek de bir şey bulamadık.
---
-O içine yıldırımlar düşmüş gecenin ötesinde, vahşi ormana düşen milyonlarca zenciyle paramparça olmuş gecenin ötesindeydik artık, biz kendimiz geceydik.Işık yokluğundan oluşan gece değildik ama, cömert ve dehşetengiz bir ana geceydik, ışıklı ve hareketli.
---
-Bakınız, bakınız hanımefendi.Akşam diyordunuz işte oldu akşam, evlatlarıyla birlikte sökün etti.Bir sürü cinayetler getirdiler yanlarında.Sizin için kara; papazların, cenaze taşıyıcılarının, bir de öksüzlerin rengiydi.Ama her şey değişiyor.Tatlı olan, iyi olan, sevimli olan ve müşfik olan kara olacak.Bundan böyle, süt de kara olacak, şeker, pirinç, gök, güvercinler, umut...hepsi kara olacak.Opera da kara olacak.Kara Rolls arabalara kurulup, kapkara gideceğiz oralara kara krallarımızı selamlamaya, kara kristalden avizeler altında nefesli çalgıların çaldığı bir müzik dinlemeye...
---
-Bir düşün bakalım bütün o bataklıklarımızda ne kadar sivrisinek vardır.Derimi bir soksalar, apselerimin her birinden ortaya erişkin bir zenci çıkar, silahlarıyla.

Zenciler
Jean Genet

theo angelopoulos


“Biz zaten hiç bir yere ait değildik, hep sürgündük.
Sevmek bile yaşamın kıyısında büyük bir soruydu.
Çıplak ve üşüyorduk.”  
Theo Angelopoulos.