5 Nisan 2015 Pazar

mahzun yusuf şah'ın son nefesi, kalenderiye, gürsel korat


Mahzun Yusuf Şah'ın Son Nefesidir:


Kaynadım buhar oldum buzlu bahirdeykene
Yol kaybettim iz sürdüm yolsuz şehirdeykene

Gendi yok bir yire geldim zâtı peride gördüm
Silinmez bir iz buldum gâyip bir yirdeykene

Ânı gördüm onmadım, göller içtim kanmadım
Ben hiç böyle yanmadım kavsız kahırdaykene

Girdi ummana Yusuf, arınıp yunmak için
Bir katre su görmedi dipsiz nehirdeykene

Kalenderiye
Gürsel Korat

I'm so-so (1998), krzysztof kieslowski


"Tanımlanmamış bir dünyada yaşamak zordur.
Nasıl olduğunu anlamak için denemelisiniz."

I'm So-So (1998)
İdare Eder
Krzysztof Kieslowski

yüzen kafesler, eduardo galeano, aynalar

Özgürlüğü en çok seven köle taciri, gemilerine Voltaire ve Rousseau adlarını vermişti.

Diğer bazı kölecilerse gemilerine dini isim vermişlerdi: Ruhlar, Merhamet, Davut Peygamber, İsa, Aziz Filip, Azize Ana ve Meryem Anamız.

Gemilerine insan, doğa ve kadın sevgisini betimleyen isimler verenler de vardı: Umut, Eşitlik, Dostluk, Kahraman, Gökkuşağı, Güvercin, Bülbül, Sinekkuşu, Arzu, Muhteşem Betty, Küçük Polly, Sevecen Cecilia, Tedbirli Hannah.

En samimi gemilerin isimleri Boyun Eğdiren ve Gözleyen idi.

Bu iş gücü taşımacıları, limanlara varışlarını sirenlerle ya da fişeklerle haber vermezlerdi.Buna hiç gerek yoktu.Onların geldiği, kokularından ötürü çok uzaktan belli olurdu.

Gemilerin ambarlarında pis kokulu mallarını istiflerlerdi.En küçük bir boşluğu bile değerlendirecek şekilde demir borulara ve ayrıca boyunlarından, el ve ayak bileklerinden birbirlerine zincirlenen köleler, bulundukları yere işeyerek, bulundukları yere sıçarak, hiç kımıldamadan, gece gündüz yatarak yolculuk ederlerdi.

Birçoğu okyanusu geçerken ölürdü.

Nöbetçiler, her sabah,
ölenlerin cesetlerini denize atarlardı.





Yüzen Kafesler
Aynalar
Eduardo Galeano

pahalı kitap alışverişi, meseller, soren kierkegaard

Eğer bilinç tuzağa düşürülürse, en sonunda payını alır mı?




Bir Tarquin külliyatını satmayı öneren bir kadın gibi; adam kadının istediği parayı ödemeyi kabul etmeyince kadın külliyatın üçte birini yakıyor ve aynı parayı istiyor; adam kadının istediği parayı ödemeyi kabul etmeyince kadın külliyatın üçte birini daha yakıyor ve aynı parayı istiyor, sonunda adam son kalan üçte birlik bölüm için en başta istenen parayı ödüyor.



Pahalı Kitap Alışverişi
Meseller
Soren Kierkegaard

a coffee in berlin (2012), oh boy, jan ole gerster


A Coffee in Berlin (2012)
Oh Boy
Jan Ole Gerster

abdülkadir geylani'den sözler, geylani külliyatı


*Oğlum! Kötülerle beraber olmak, seni iyiler hakkında kötü düşünmeye sevkeder.

*Sabredenlerin hangi sebeplerle, nelere sabrettikleri Allah'a aşikardır.

*Dünyaya aldırmaz ki ona boyun eğsin.

*Onlar uyku basmadıkça uyumazlar, zorda kalmadıkça yemezler, mecbur kalmadıkça konuşmazlar, dilsizlik onların adetidir.Rablerinin yazgısı konuşturur onları.

*Onu önce dilleriyle, sonra kalpleriyle, sonra da sırlarıyla zikrederler.

*Neyin yanında durursa o, Allah'a perde olur.

*Bu yol kalbin yoludur, yakınlık da sırrın yakınlığıdır.

*Oğlum! Dilsizliği alışkanlık edin, şöhretsizlik elbisesini kuşan, insanlardan kaçmak da yegane hedefin olsun.Gözden kaybolmak için yerin içine girmeye bir yol bulabilirsen, çekinme gir.

*Her birinizin yalnızca bir kalbi vardır.Onunla nasıl olur da hem dünyayı, hem ahireti sevebilirsiniz?

*Yerinizi bilin ve kendinizi Allah'ın yerleştirmediği yerlere koymayın.Bundan dolayı sufilerden biri "Her kim yerini bilmezse kader, ona yerini öğretir" demiştir.

*Onların dilsiz gönülleri vardır.Onlar, kendilerinden ve başkalarından vazgeçmişlerdir.

*Dünyayı kalbinden ve elinden çıkarmalısın.Bunu yapamıyorsan hiç olmazsa bırak elinde kalsın ama kalbinden çıkar.Kalbin güçlendiği zaman elinden de çıkar ve fakir ve yoksullara, Allah'a muhtaç olan kullara ver.

*Oğlum! Afiyet, afiyet aramayı terketmekle başlar, zenginlik zengin olma sevdasından vazgeçmekle başlar.Deva aramayı bırakmadan deva gelmez.

*Cahil dünyada sevinir, alim ise kederlenir.

*A hayırsızlar! A dünya ile oyalananlar! Yakında dünya size baskın yapacak ve sizi boğacak.Dünyada topladıklarınız ve tadına vardığınız hiçbir şey size fayda vermeyecek.Aksine bütün bunlar üzerinizde büyük bir yük olacak.

*İsa (a.s) güzel bir koku kokladığı zaman burnunu kapatır ve "Bu dünyadandır ve sizin aleyhinizde bir delildir" derdi.

*Bayezid Bistami'nin yanına birisi girdi ve sağa sola bakınmaya başladı.Bayezid Bistami Hazretleri ona "Hayırdır" dedi.O da "Namaz kılacak temiz bir yer arıyorum" dedi.Bunun üzerine Bayezid Bistami "Sen kalbini temizle de her nerede namaz kılarsan kıl" dedi.

*Dünyadan ve dünyayı toplayıp bir yere yığmaktan doymuyorsun.

*Bu dünya bir pazar yerinde ibarettir.Bir süre sonra orada kimse kalmayacak.Gece olunca pazarcılar gidecekler.

*Salih kullardan birisi şöyle demiştir: "Dilencilik eden bir genç gördüm ve ona 'Çalışsan senin için daha iyi olur' dedim.Bu sözüm yüzünden tam altı ay gece namazından yoksun bırakılmakla cezalandırıldım."

*İnsanlar hakkında Allah'a uy, Allah hakkında insanlara uyma.

*Cehenneme giren herkes, soğuk bir kalple girecektir.

*İnançlı kimse dünyada gariptir.Zahid ise ahirette gariptir.Arif kul ise Allah'ın dışındaki her yerde gariptir.

*Oğlum! Haram lokma yemek kalbini öldürür, helal lokma yemekse diriltir.Lokmanın biri kalbini aydınlatır, biri karartır.Lokmanın biri seni dünya ile oyalar, biri ahiretle meşgul eder.

*Safa, Allah sevgisiyle olur, ötesi bulanıklıktır.

*Nefsin yiyeceği başka, kalbin yiyeceği başka, sırrın yiyeceği başkadır.

*Köleler ve hükümdarlar bence birdir.

*İnsanlar senin kalbine yerleşmiş dururken, senin halvete girmen Allah'la bir yakınlaşma olmaksızın yalnız başına oturman demektir.Hatta bu durumda senin arkadaşların nefsindir, şeytanındır, heves ve arzularındır.

*Arif kula en ağır gelen şey, insanlarla oturmak ve konuşmaktır.

*Mümin hal sahibidir, hal ise değişkendir.Arif ise makam sahibidir, makamında değişkenlik olmaz.Mümin, halinin değişmesinden ve imanının gitmesinden korkar.Onun kalbinde daima üzüntü, yüzünde ise güleryüz vardır.Hüznüyle dolaşır.Sen onunla konuşurken yüzüne güler, kalbi ise üzüntüsünden paramparçadır.

*Senin müslümanlığın sakat, imana nasıl varacaksın?İmanın sakat, yakine nasıl ereceksin?Yakinin sakat, marifete ve veliliğe nasıl geçeceksin?

*Allah'ım! Bütün iyilikleri ellerimize ve dillerimize yağdır.

*Yazık sana, dünya tutkusu ile kibri birleştirdin.

*Hatıra kalbe gelir.İşaret ise nefsinden, heva ve hevesinden, yerilen huylarından ve bütün insanlardan vazgeçmiş olan ve afiyet, temizlik ve nimet içinde olan sırra yöneltilen gizli bir sözdür.Orada o mağara arkadaşları (ashab-ı kehf) gibi evrilir çevrilir.Allah o mağara arkadaşları hakkında şöyle buyurur: "Biz onları sağa ve sola döndürürüz."

*Ey alim! İlmini dünyaperestlerin yanında kirletme.Yüce olanı alçak olana değişme.Yüce olan ilimdir, alçak olansa onların ellerindeki dünyalıktır.

*Kalbinde ne varsa, organlarına o sızar.

*Dünya ile gönül bağın olmadığı iddiasındasın ama dünyayı istiyorsun.Senin zahidliğin kötürüm, ayakları yok.Tek arzu ve isteğin dünya ve insanlar.

*Doğruluk Allah'ın tellalı, yalan ise şeytanın tellalıdır.

*Şuraya otur ki, sözüm senin kalp toprağında da bitsin.

*İsterdim ki her geceyi başka bir yerde geçireyim, şehirden şehire, köyden köye yolculuk edeyim ve ölünceye dek gurbette ve insanlardan saklı uzak kalayım.Benim arzuladığım şey buydu ama Allah bunun tersini diledi, böylece kaçtığım şeyin tam ortasında buldum kendimi.

*Ebu'l-Kasım Cüneyd el-Bağdadi (r.a) "Benden bana ne?" derdi.Sufi, varlığından kurtulmuş olan kimsedir.Onun kalbi, kendisiyle Rabbi arasında aracı olur.

*Kalbin, ashab-ı Kehf'in eşik kapısının önünde yatmakta olan köpekleri gibi olmadıkça temizlenmez.

Geylani Külliyatı
Abdülkadir Geylani

martıya uçmayı öğreten kedi, luis sepulveda

Çizim: Mustafa Delioğlu

 "İnsanların dilinde miyavlamak yasaktır." Kedi yasası böyleydi; ama, insanlarla iletişim kurmak çıkarlarına uymadığından değil.Tehlikeli olan, insanların göstereceği tepkiydi.Konuşan bir kediyi ne yaparlardı?Büyük olasılıkla alıp bir kafese kapatır, bin türlü aptalca deney uygularlardı üzerinde, çünkü insanlar genellikle kendilerinden farklı bir varlığın onları anlayıp kendini ifade edebileceğini kabullenmeyi beceremezler.Örneğin, kediler yunusların hüzünlü yazgısından haberdardırlar; insanlara akıllı olduklarını belli etmişler, onlar da yunusları su gösterilerinde palyaçoluk yapmaya mahkum etmişlerdi.Bunun dışında kediler, insanların kendilerine zeki ve anlayışlı davranan hayvanları nasıl aşağıladıklarını da bilirlerdi.Örneğin aslanlar; o koca kediler, parmaklıklar arkasında yaşayıp sersemin tekinin kafasını ağızlarına sokmasını kabul etmek zorunda kalmışlardı, papağanlar da kafesteydiler ve birtakım saçma sapan sözleri yineleyip duruyorlardı.Bu nedenle, insan dilinde miyavlamak kediler için büyük riskti.


Martıya Uçmayı Öğreten Kedi
Luis Sepulveda

4 Nisan 2015 Cumartesi

a coffee in berlin (2012), oh boy, jan ole gerster


 -60 yıldır neredeydin?

- Uzakta.Ve artık geri döndüm.Buradaki her şey çok farklı görünüyor, arkadaşım.Orada bir okul vardı.Üstüm başım kir içindeydi.Sınıfın önünde esas duruşta bekleyip Hitler'e "Yaşasın Hitler" diye selam vermek zorunda olduğumuzdan altımıza ederdik.O yaşlarda durumu gerçekten idrak edemezsin.

-Ne yaparsın o halde?

-Herkesin yaptığını...Burada olmak her zaman güzeldi, tamam mı?Yoksa sen farklı bir görüşte misin?Öyle mi? Farklı bir görüşte misin?

-Belki de bugünün perspektifinden...

-Evet. Bugünün perspektifinden..."Bugünün perspektifi" o zamanlar anlamsızdı, arkadaşım. Bugünün perspektifinden 60 yıl uzaktaydım.Cidden hatırlayamıyorum.Şu otopark bir zamanlar oyun alanıydı.Bütün öğleden sonraları arkadaşlarla orada takılırdık.En küçük ben olduğumdan hedef ben olurdum. Böylece geçip gitti.


Buranın ön tarafında babam bana bisiklet sürmeyi öğretmişti.Kaç kere yere kapaklandım...cidden bilmiyorum.Ama denemekten asla vazgeçmedi. Hep devam ettik.Bir gün birden bire tek başıma bisikleti uzun süre sürebildim.Güzeldi, belki bisiklet benim için biraz fazla büyüktü.Bisikleti öyle gururlu sürerdim ki insanlar buna gülerdi.."Sana gülmelerine izin verme"...babam hep böyle derdi.Ama hiçbir zaman bana güldükleri hissine kapılmadım.Mutlu olduklarını düşünüyordum.




Bir keresinde babam beni gece vakti uyandırıp şöyle dedi: "Benimle caddeye gel evlat.Sana bir şey göstermek istiyorum.Sonra beraber sokağa çıktık.Avucuma birkaç tane taş koyup şöyle dedi:
"Elinde neler var bak bakalım." Sonra bir tane taşı alıp şu camı kırdı.Evet. Tam oturduğumuz yerdeki camları.İnsanlar sokağa çıktı.Zifiri karanlıktı.Bugünkü gibi aydınlık değildi.çünkü artık insanlar karanlığa dayanamıyor.Zifiri karanlık.Bütün millet taşlarla camları kırıyordu.Babam buradaki pencere camlarını paramparça etti.Bense sokakta ayakta dikiliyordum.Her yer kırık cam parçalarıyla doluydu ve yanıyordu, sokak ateş yüzünden çok aydınlıktı.
Ağlamaya başladığım anı net bir şekilde hatırlıyorum.Şimdi neden diye sor bakalım?

-Neden?

-Çünkü o kırık cam parçaları üzerinde artık bisiklet süremeyeceğim
diye düşündüm.


A Coffee in Berlin (2012)
Oh Boy
Jan Ole Gerster

biz uçurmasına uçurduk, fakat o konmasını bilmedi, tasavvuftan günümüze geçen deyimler ve atasözleri, abdülbaki gölpınarlı

"Biz, uçurmasına uçurduk,  fakat o konmasını bilmedi" sözü vardır ki bu söz, bir fıkraya dayanır; yahut bu sözden bir fıkra meydana gelmiştir.

Edirnekapı'dan Ortakçılar'a giden yolun sol tarafındaki türbesinde yatan ve 1270 hicride (1853) vefat eden Bektaşi Salih Mustafa Baba'ya bir gece muhabbet esnasında, erenler demişler, nazarınızdan bir keramet görmek isteriz.Baba erenler, buyurun demiş, ne istiyorsanız söyleyin.Birisi, erenler, bizi uçur demiş.Baba, Eyvallah, uçururuz deyip muhabbeti sürdürmüş.Sabah ezanına yakın, canlardan birkaçını alıp kale bedenine doğru yürümüş.Civardan saman getirenler, şehre nakletmek için kale bedeninin kıyısına dağ gibi yığmışlar; baba erenler, orasını gözleyip "Çıkın kaleye, niyaz vaziyetinde durun; fakıyr gülbang çekip Gerçeğe Hu deyince kollarınızı açın, bırakın kendinizi" demiş.Halk da nasılsa bunu duymuş: Bektaşi babası dervişlerini uçuracakmış.Namazdan çıkan, kale dibinde toplanmış.Baba, gülbangi çekip "Hu" deyince canlar, kendilerini bırakmışlar ve samanların üstüne düşmüşler; onlar kalkıp üstlerini temizlemeye çalışırken halk, "Zındık herif, sanki keramet gösterecekti" diye söylenmeye başlayınca, baba erenler onlara "Yoo" demiş; "Kabahat bizde değil, biz uçurduk, onlar konmasını bilemediler."

Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri
Abdülbaki Gölpınarlı

ethica okumaları, spinoza, ulus baker


59. Önerme: "Faal olduğu açıdan Zihne ilişkin bütün o duygular arasında Sevinçlerden ve Arzulardan başkası hiç yoktur; yani bunlardan hiçbiri Kederli değildir..."


Yani sevinçlerimizin nedeni çoğunlukla biz değiliz - dinlediğimiz bir müzik, okuduğumuz bir kitap, seyrettiğimiz bir film, ilk bakışta aşık olduğumuz biri, doğumumuzdan sonra annemiz, zora düştüğümüzde babamız, dostlarımız vesaire..Bunlar pasif sevinçlerdir, çünkü nedenleri ortadan kalktığında onlar da ortadan kalkarlar.Ama faal olduğumuz sevinçler ve arzular da mümkün: ama onları bizzat "üretmek" zorundayız- çünkü faal olmak üretmek demektir: o halde - bestelediğimiz müzik, yaptığımız bir film, yazdığımız bir kitap, aşık olmayı becerdiğimiz bir an, bu anların hepsi aktif arzulara tekabül eden aktif sevinçlerdir.

Ve bu aktif sevinçler (Fortitudo: ruh güçlülüğü) Spinoza tarafından ikiye ayrılıyor: Ruh Sağlamlığı (Animositas) ve Ruh Cömertliği (Generositas)...Bunlardan ilki tutkularla değil de akılla varlığımızı sürdürmeye çabalama arzumuz.İkincisi ise bir "cömertlik", yani sadece aklımızla insanlarla iletişime girmemiz, onlarla yardımlaşmamız ve ortaklaşmamız- yani toplum...İlkinde bir Ayıklık (Sobrietas), bir Oranlılık (Temperentia), tehlike anında Uyanıklık (Praesentia in periculis animi) var...Bunlar Ruh Güçlülüğüne aitler...Alçakgönüllülük (Modestia) ve Cömertlik (Clementia) ise Ruhun Cömertliğine aitler...Bununla insanlarla bir arada olmak için nedenlerimiz oluyor.

Ethica Okumaları II
Yüzeybilim Fragmanlar
Ulus Baker