4 Nisan 2015 Cumartesi

kalenderiye, gürsel korat

Yaşam nedir saygıdeğer messere? Gereksiz bilgileri gereksiz çağda öğrendiğimiz bir pislik yığını değil midir?
---
"Ben" dedi, "değirmen, rüzgar ve un hakkında konuşabilirim.Bir de kadınlar hakkında yalan şeyler..."

Bence değirmen taşıyla kadın aynı şey.İkisi de döner ve küçük şeyleri ezer.
---
 Yaşlılar dışında hiçkimse, birinin nasıl olduğunu sorduktan sonra, onun yaşayıp yaşamadığını aklına getirmez.
---
Bazı soruların mantıklı bir yanıtı yoktur.
---
Ben gördüğüm düşlerin peşinden gittim, her şeyit erk ettim.İnsan düşlerinin hesabını verebilir mi?Ama çok istiyorsan, buyur düşlerimle hesaplaş.
---
"Oğlum" dedi peder; "Seni kırmak istemem; manastırda herkese yemek verilebilir ama kağıt verilmez.Yemek verdiğimizde Tanrı'nın gönlünü hoş edeceğinizi bilirsiniz ama kağıt verdiğinizde,o kağıda yazılanların Tanrı'nın gönlünü yaralayıp yaralamayacağını bilemezsiniz.
---
Bazen inandığımız şeylerin değil, söylediğimiz sözlerin etkisi altında kalırız.
---
Konuştuğumuz bir bilmece, biz değiliz.
---
Yaşlıların bir geçmişinin olduğu düşüncesi hayret vericiydi.Yaşlılar garip bir canlı türüydü, "ben gençken" sözü, onların yüzüne yakışmıyordu.
---
Her sahtekarlık, yaşamdaki bir eksiğin karşılığıdır.
---
Gerçek, bir yığın yalanla kurulmuştur.Hiçbir ticaret malı, aşk ya da bağlılık sözü gerçek değildir, çünkü tükenebilen şeyler gerçek olamaz.
---
Tuz Gölü yakınındaki Hanıtkebir'e girdiğimde ne seyisim vardı, ne kahyam.Yalnızca eski bir tüccardım artık.Handa, hasır yatağıma uzanmıştım ki, burnuma bir koku geldi, baktım: Dervişler halka olmuş, bir tabağı elden ele geçiriyor ve dumanı ciğerlerine dolduruyorlar.Pos bıyıklı adamlardı hepsi de; boyunlarında hayvan kemiklerinden kolyeler asılıydı, kafalarında boynuzlu bir şapka vardı.Tiftik tiftik olmuş hırkaları yerde sürünüyor, boyunlarındaki kuzu postu, gövdelerinin bir parçası gibi duruyordu.Bunlar kalenderi dervişleridir; a takvimine göre yollarda dolaştıkları ve göklere bakarak zamanı okudukları için onlara "zamanı söyleyen" denilir.Bu dervişler gök cisimleri gibi döne döne dans eder ve bu dansın kendilerini aklın geldiği katmana götürdüğünü söylerler.Onlara küçümseyerek baktım.Beni görüp, saki dedikleri delikanlıya işaret ettiler, kabak geldi, hayır diyemedim.Kabağın dışına doğru uzayan ince borudan bir enfes çekti, öksürdüm, gözlerimi koluma sildim ya duman hoşuma gitti.Birkaç nefes daha çektim, bis süre sonra karnımın içinde yuvarlanarak yukarı çıkmak isteyen bir gülme cini oluştu.Bir derviş hıçkırdı, baktım ki tüm dervişler ağlıyor, gülemedim.Oysa

umut, keder & iktidar, spinoza, ulus baker, yüzeybilim fragmanlar

Umut, Spinoza'da belki şaşırtıcı bir şekilde kötü duygular arasına katılmıştır.Ama bunun daha derin bir nedeni bulunuyor.Her iktidar insanlarda duygular ve tutkular uyandırarak çalışır.Umut ile korku bu duyguların en belirginleridirler.Ama iktidar bunları "kederli" duygular haline dönüştüren, yani insanların, bendeler olarak güçlerini ve kudretlerini azaltmaya, azımsamaya yarayan temel unsurdur.

Ethica'nın Sırrı
Yüzeybilim Fragmanlar
Ulus Baker


cehenneme övgü, gündüz vassaf

“Şeytan: Cehennemde egemenlik
Yeğdir
Cennette usaklığa”
John Milton


Her şeyin zihnimde yerli yerine oturması, Toledo'daki katedrali ziyaret ettiğim sırada oldu. Richard Crosfield beni sıraların oraya götürdü ve oturacak yerlerin altına bakmamı söyledi. Altmıs kadar sıra vardı. Oturacak yerler katlanmıs olduğundan, altları görülebiliyordu. Sandalyelerin altlarında çesitli cehennem tasvirleri vardı. Sanatçı(lar) hayal güçlerinin dizginlerini kapıp koyvermislerdi. Çesitli dekorların içinde, bin bir türlü canavar ve garip suratlı çörten göze çarpıyordu. Oturacak yerlerin arkalıklarına ise azizlerin kabartmaları yapılmıs, onların üstünde de Kutsal Kitap'ta geçen çesitli olaylar resmedilmisti. Hepsinin üstünde ise, Bakire Meryem ile Kutsal Oğlu yer alıyordu. Sandalyelerin üzerindeki cehennemle ilgisi olmayan tasvirler, dünyanın her yanındaki kiliselerde ve tablolarda görülebilir. Ustanın mahareti ve üslubu değisiklik gösterir belki, ama tasvir edilenler hep aynıdır.Kilisenin egemenliğine, hiyerarsisine ve katı inançlarına boyun eğmek zorunda olan sanatçı için, kendi dünyasını yansıtma olanağı yok gibidir. O, bir yaratıcı olarak gücünü ancak cehennemde gösterebilir.Kutsal figür ve sahneleri resmederken kendini sınırlar, cehennemi çizerken ise sınırsızdır, özgürdür, düzenin duvarları yoktur.Yalnız ressamı, sanatçıyı değil, bizleri, yani seyircileri de en çok büyüleyen sey cennet değil, cehennemdir. Bunun için, Bosch'un Prado'daki triptych'ini (üç kanatlı resmini) hatırlamak yeterli. Her gün onun önünde toplanan kalabalık, cehennemi seyretmek için itisip kakısır. Cennetin sıkıcı tekdüzeliğini seyretmeye meraklı olanlarsa pek azdır. Müze ziyaretçileri cennete söyle bir göz atar, pek çoğu da ona bakmaz bile...

                                                                                                                        Gündüz Vassaf
                                                                                                                        Cehenneme Övgü

at cambazları, onat kutlar


...Kürkün içinden iri bir boğanın kış solukları gibi kalın dumanlar çıkarıyordu.Soluk ışıkta yüzünün yarısı görünüyordu.Bütün kederini, yıkılışını yüzünün görünmeyen yanına saklıyordu.Bunu neden yapıyordu?O kederli yarım yüzün, geceleri bile çıkarmadığı eski, yollu kravatına, uçları kıvrılmış gömlek yakasına, düğmeleri kopuk, kol ağızları tarazlanmış ceketine, bol pantolon paçalarına, hatta hayatı boyunca hiç sevinmemiş o ayak başparmaklarına kadar yayılan bir çöküntüyü saklayamadığını bilmiyor muydu?

Bilse de ne çıkar.İşte yüzünün saklanıp duran o öbür yarısı da aydınlanıyor.Soluk bir beyazlık bulaşıyor üstüne.Dışarıda sabah oluyor.Kapının yanında.

Bir horoz başını görünmeyen gökyüzüne kaldırıp uzun uzun ötmeye durdu.Öylesine uzun öttü ki boğazını yağmur suları doldurdu.Hayvan boğulur gibi bir ses çıkararak soluna düşüp bayıldı.Sonra başka horozlar...

At Cambazları
İshak
Onat Kutlar

being there (1979) final sahnesi, hal ashby


Being There (1979)
Hal Ashby


Peter Sellers


kurt ile kuzu masalı, yüzeybilim fragmanlar, ulus baker


Michel Serres, La Fontaine'in ünlü "Kurt ile Kuzu" masalı ile Descartesçı kuşkuyu iletişime sokarak, bu yöntemin bir tür "gerileme", regresyon yöntemi olduğunu ve mutlak bir "vazgeçiş" ilkesi uyarınca düzenlendiğini gösterir.Kurt ile kuzunun öyküsünde taraflar birbirlerinin karşısına hep kendi konumlarını azımsama stratejisiyle çıkarlar: Suyunuzu bulandıramam ki majesteleri, ben suyun akışı yönünde sizden daha aşağıdayım...Bununla başlayan ve kurt ile kuzunun sırayla kendilerini "aşağılama" yöntemini sürdürdükleri bu yapısal düzenek La Fontaine'in masalının ana eksenidir.Sonuçta kurt, argümanlarını daha ileriye götüremeyeceği bir "kör" noktada, kuzuyu kapıp götürecektir.La Fontaine, sihirli sonucu son dizede formüle eder: "Artık dava (proces) bitmiştir.Dava'nın Fransızcadaki her iki anlamıyla: Akış ve Yargılama...

Yüzeybilim Fragmanlar
Ulus Baker

hikmetler kitabı, ataullah iskenderi

Sahip olmak için şiddetle istediğin nesnelerin tutsağı, istemediğin şeylere karşı ise özgürsün.
---
Hiçbir şey, kuruntuların kadar sürüklememiştir seni.
---
İnsanların en cahili, kendindeki yakin ve kesin bilgiyi insanlardaki zanna feda edendir.
---
Nefsinden hoşnut olmayan bir bilgisizle arkadaşlık etmen, nefsinden hoşnut olan bir bilginle arkadaşlık etmenden daha hayırlıdır.
---

Kullar her şeyi yeteneklerine bağlamasınlar diye, kimi zaman, ilahi haller birdenbire tecelli eder.
---
Alıkonulmak, senin için anlayış kapılarını açıyorsa, bu mahrumiyet senin için ihsanın ta kendisidir.
---
Nefis görünüşteki gaflete, kalb ise içteki ibrete bakar.
---
Kalpler ve sırlar, nurların doğuş yerleridir.
---
Allah'ın bakışları seni kuşatıyorken, halkın bakışını nasıl önemseyebilirsin ?
---
Söylenen her söz, içinden çıktığı kalbin kılığını üzerinde taşır.
---
Seni dünyayı terke yöneltmek için, dünyayı hastalıklar mahalli, acılar kaynağı yaptı.
---
Kendisinin alçakgönüllüğünü isbata çalışan kimse, gerçekte tam bir kibirlidir.Çünkü tevazu yüksek bir dereceden aşağı iniştir.Bu yüzden nefsine tevazu nisbet ettiğin anda kibirli sayılırsın.
---
Başlangıç, sonuçların tecelli yeridir.


Hikmetler Kitabı
Ataullah İskenderi

day is done, nick drake

  
Day is Done / Nick Drake 

When the day is done
Down to earth then sinks the sun
Along with everything that was lost and won
When the day is done

When the day is done
Hope so much your race will be all run
Then you find you jumped the gun
Have to go back where you begun

When the day is done
When the night is cold
Some get by but some get old
Just to show life's not made of gold
When the night is cold

When the bird has flown
Got no-one to call your own
Got no place to call your home
When the bird has flown

When the game's been fought
You sped the ball across the court
Lost much sooner than you would have thought
Now the game's been fought

When the party's through
Seems so very sad for you
Didn't do the things you meant to do
Now there's no time to start anew
Now the party's through

When the day is done
Down to earth then sinks the sun
Along with everything that was lost and won
When the day is done


iç sıkıntısı, martin heidegger, metafizik nedir


Şüphesiz, gündelik teşebbüslerimizde şu veya bu varlığa bağlanıyormuşusz ve varlığın şu veya bu alanına kendimizi münhasıran vakfediyormuşuz gibi görünüyor.Her günün varlığı ne kadar parçalanmış görünürse görünsün, daima var olanı bütünlüğü ile (im ganzen) bizi zapteder, mesela tam ve derin iç sıkıntısında (eigentliche langewelle).Bu kitap veya şu sahne, şu meşguliyet veya bu vakit geçirme içimizi sıkıyor dediğimizde bütünlüğü ile varlık daha uzaktadır.Fakat sıkılıyorum diye inlediğimizde birden ortaya fırlar.Derin iç sıkıntısı, sessiz bir sis gibi varlığın uçurumlarını kaplayarak bütün şeyleri, insanları ve kendimizi, genel bir farksızlık içinde, garip bir surette eritir.Bu iç sıkıntısı, var olanı bütünlüğü içinde bize gösterir.

Martin Heidegger
Metafizin Nedir

3 Nisan 2015 Cuma

goethe öleyazıyor, thomas bernhard

Önümde o kadar çok yollar açmışlar, bunların hiçbirinden yürüyüp gitmemişim, bugün gene öyle dediler.Benim için açtıkları ve yönünü işaret ettikleri yollar bana en uygun olanlarmış, bu yolları katettiğimi görmeyi çok isterlermiş ama ben kendi elimle bütün bu yolları ta en başından murdar etmişim.Hiçbir zaman yol falan gitmek istemediğimi söylemiştim bir keresinde onlara, ama anlamazlıkları ve bu anlamazlıkları ile en utanmazca kumpaslara kalkışan alçaklıkları karşısında bunu dillendirmenin ne kadar nafile olduğunu hemen idrak etmiş ve bu herhangi bir yol gitmek istememe ifadesini bir daha tekrarlamak istememiştim.Onlara yönelttiğim bütün ifadeler sadece anlamazlığa ve bu anlamazlıkla işleyen alçaklığa toslamıştı.Ben de onyıllar boyu giderek daha az konuştum, sonunda sustum, onların da bana yönelik eleştirileri giderek daha pervasızlaştı.


Thomas Bernhard
Goethe Öleyazıyor