Hepimiz kısa bir süre için vardık, sonra başka bir yere gidecektik; hayatta değildik aslında, olmaya yaklaşıyor ama olamıyorduk.
---
Ah, Camilla!Colarado'da küçük bir çocukken onlar beni iğrenç isimlerle çağırıp aşağılamışlardı, beni yağlı İtalyan diye çağırmışlar, bu gece benim seni yaraladığım gibi yaralamışlardı.O denli yaraladılar ki beni, kitaplara sığındım, içime kapandım, kasabamdan kaçtım, ve bazen Camilla, onları gördüğümde aynı acıyı hissediyorum, o eski yara kanıyor ve burda olmalarından mutluluk duyuyorum, köklerinden kopmuş olmalarından, gaddarlıklarının kurbanları olmalarından, güneşin altında ölüyor olmalarından.Aynı yüzler, aynı asık suratlar, kasabamdan insan manzaraları, hayatlarındaki boşluğu güneşle doldurmaya çalışan insanlar...
---
Sinema salonlarından çıkıp gerçeğe alışabilmek için gözlerini kırpıştırdıklarını gördüm, dünyada neler olup bittiğini öğrenmek için sendeleyerek evlerine Times okumaya gidişlerini izledim.Onların gazetelerine kustum ben, edebiyatlarını okudum, örf ve adetlerine uydum, yemeklerini yedim, sanatlarına esnedim...
---
Büyük dalgalar sorun değildi, altlarına dalıyordum fakat küçük dalgalar kafamı karıştırıyor, yüzümü tokatlayıp ağzıma sıçrıyorlardı.
Toza Sor
John Fante
5 Temmuz 2013 Cuma
aşksız ilişkiler, samuel beckett
Kara topraktan daha sakinsin, yeryüzünün bağırsaklarına sükunet üzerine tuhaf bir ders vereceksin.
---
...Bu morg odasında ağlamak yanlış anlamalara yol açabilirdi.Başhemşireden asansörcü çocuğa kadar tüm hastane personeli gözyaşlarını ya da acıklı davranışını kendilerinin de bir parçası olduğu insanlığın budalalığından çok, ensesindeki büyük ura bağlama yanılgısına düşebilirdi.
---
Yaşamında yalnızca güvence satın almış bile olsa, söyleyecek bir iki sözü olan bir adamdı.Çok daha iyi şeyler var, diye düşündü içkisine yönelirken, bu kokuşmuş dünyada Blue Birds şaraplarından çok daha iyi şeyler var.
---
Mezarcı birdenbire orada belirmişti, çökmüş güzel bir adamdı, kendini kaybetmeyecek kadar içmişti, kutsanmış topraklara numara veriyordu
---
...Bu morg odasında ağlamak yanlış anlamalara yol açabilirdi.Başhemşireden asansörcü çocuğa kadar tüm hastane personeli gözyaşlarını ya da acıklı davranışını kendilerinin de bir parçası olduğu insanlığın budalalığından çok, ensesindeki büyük ura bağlama yanılgısına düşebilirdi.
---
Yaşamında yalnızca güvence satın almış bile olsa, söyleyecek bir iki sözü olan bir adamdı.Çok daha iyi şeyler var, diye düşündü içkisine yönelirken, bu kokuşmuş dünyada Blue Birds şaraplarından çok daha iyi şeyler var.
---
Mezarcı birdenbire orada belirmişti, çökmüş güzel bir adamdı, kendini kaybetmeyecek kadar içmişti, kutsanmış topraklara numara veriyordu
Aşksız İlişkiler
Samuel Beckett
tarih ve tekerrür, kojin karatani
Küresel piyasa ekonomisi, ulus-devletin çerçevesini zayıflatmıştır.Ulus -devlet ise tek bir dünya piyasasına dönüşmemiştir; bilakis çeşitli bölgecikleri biraraya getirerek buna direnmektedir.Bu bağlamda, modern ulus-devletin çerçevesini reddeden bölgecilik, modernlik öncesi medeniyetin komünallığını(dünya imparatorluğu, dünya dini) geri çağırıyorsa, bunun sebebi eski bir sistemin bu tür kalıntılarının hala güçlü bir şekilde var olması değildir.Daha ziyade, küresel kapitalizmin mevcut aşamasının ihtiyaç duyup talep ettiği şey "muhayyel cemaat" biçimidir.
Tarih ve Tekerrür
Kojin Karatani
Tarih ve Tekerrür
Kojin Karatani
sahibinin sesi, sevim burak
Yetmiş iki milletin üstünde dostlarınız, akıl hocalarınız, büyücüleriniz, tefecileriniz, ermişleriniz, uzakta yakında akrabalarınız, mahalle amirleriniz, casuslarınız, cadılarınız var...Size söylemediler mi?Söylediler ama işinize gelmiyor...
...Olacak iş değil...Bu çoğu zavallı, fukara halk, bu çalışkan takım, bir gizli cemiyet kurarak , bir avam, amele teşkilatı kurarak milli bünyemize tecavüz planları hazırlıyorlar haaa?
Sahibinin Sesi
Sevim Burak
...Olacak iş değil...Bu çoğu zavallı, fukara halk, bu çalışkan takım, bir gizli cemiyet kurarak , bir avam, amele teşkilatı kurarak milli bünyemize tecavüz planları hazırlıyorlar haaa?
Sahibinin Sesi
Sevim Burak
buzdan kılıçlar, latife tekin
Kendi hayatını benim hayatımın içinde yaşıyor çocuk, ne yapsın, karakteri yalnızlık içinde şekillenmiş.
---
Ömer Hayyam, İmam Gazali, Hasan Sabbah on iki önemli adam aynı mektepte okumuşlar ama biri şarapçı olmuş, öteki şeytani, kendini afyona vurmuş, aynı evde büyüdünüz fakat karakter yapınızda bir benzeşme olacak diye bir şey umman hayatın akışına ters gelen bir durumdur..
---
Bir ikindi vakti, mutsuz kadınların uğrak yeri saydığı yatırların önünde, otomobiliyle pusuya yattığının haberini almışlar, aynı günün gecesinde onu camına vuran garip kuşların dava dosyalarına bakan insan bir avukata benzetip gülüşmeye başlamışlardı.
---
Birine hırslanalım, bize haksızlık yapsın, üstümüze yüz kurşun sıksın ölmeyiz, onu öldürünceye kadar yaşarız biz.
---
Kendilerine kurabilecekleri tek hayat, gerçeğin dışında olduğu için bulutsu bir yere itelendiler ve ömürleri, başkalarına ait olan bu dünyayı tüketemediklerinden, hayali bir yolculuk şeklinde seyretti...Son karanlıkta ilk ışığın buluştuğu ortamlara hasta olduklarından, topluca gard alıp hayatı seher denen gurbette yaşadılar...Yokluğun gözünden görünen dünya, sessizliğin sislerinde yitip gitti.
Buzdan Kılıçlar
Latife Tekin
---
Ömer Hayyam, İmam Gazali, Hasan Sabbah on iki önemli adam aynı mektepte okumuşlar ama biri şarapçı olmuş, öteki şeytani, kendini afyona vurmuş, aynı evde büyüdünüz fakat karakter yapınızda bir benzeşme olacak diye bir şey umman hayatın akışına ters gelen bir durumdur..
---
Bir ikindi vakti, mutsuz kadınların uğrak yeri saydığı yatırların önünde, otomobiliyle pusuya yattığının haberini almışlar, aynı günün gecesinde onu camına vuran garip kuşların dava dosyalarına bakan insan bir avukata benzetip gülüşmeye başlamışlardı.
---
Birine hırslanalım, bize haksızlık yapsın, üstümüze yüz kurşun sıksın ölmeyiz, onu öldürünceye kadar yaşarız biz.
---
Kendilerine kurabilecekleri tek hayat, gerçeğin dışında olduğu için bulutsu bir yere itelendiler ve ömürleri, başkalarına ait olan bu dünyayı tüketemediklerinden, hayali bir yolculuk şeklinde seyretti...Son karanlıkta ilk ışığın buluştuğu ortamlara hasta olduklarından, topluca gard alıp hayatı seher denen gurbette yaşadılar...Yokluğun gözünden görünen dünya, sessizliğin sislerinde yitip gitti.
Buzdan Kılıçlar
Latife Tekin
göçebelik ve yabancılaşma, türk'ün göçebe ruhu, erol göka
...Sluzki'nin "bir sonraki kuşağı da içeren normal uyum evresi" adını verdiği göç sonrası uzun dönemin özellikleri, hem göç edenlerin hem de yerleşiklerin tutumları tarafından belirlenir.Göç travmasıyla baş etmede hiç şüphesiz karşılaşılan yeni topluluğun niteliği de çok büyük önem taşır.Yeni topluluk yani yeni nesne ne kadar eskilerine benziyorsa göç travmasının etkisi de o kadar kolay bertaraf edilir.Yeni nesnenin tamamen farklı olması durumunda ise göç eden kişilerdeki yabancılık ve iğretilik duyguları hedefini somuttan soyuta kaydırarak kuşaktan kuşağa aktarılacak kadar güçlü olabilir.Özellikle göç edenlerin birbirine sıkıca tutunduğu, yerleşiklerin de onlara karşı birleştiği durumlarda bazı şiddet olayları dahi yaşanabilir.Göç edilen yerdeki devleti temsil eden her türlü kurumun göç edenlere yaklaşımı da göç sonrası uzun dönemde önemlidir.Yeni mekanlardaki toplulukla, köken, kültür ve lisan bağı kurulabilmesi durumunda göç sonrası erken dönemin ardından tam bir adaptasyon sağlanarak göç travması yıllar içinde zihinlerden silinebilir, fakat yeni topluluğun yabancı, düşman ve dışlayıcı olması durumunda göç travması ve göç eden kişilerdeki yabancılık ve iğretilik duyguları hedefini somuttan soyuta kaydırarak kuşaktan kuşağa aktarılacak kadar güçlü etkilere yol açabilir.Böyle bir durumda göç sonrası uzun dönem yalnızca göç eden kuşakla sınırlı kalmayıp göç edenlerin çocuklarında ve hatta daha sonraki kuşaklarda bile süren bir zihinsel arka fon halini alabilir.Çünkü onun varlığı, yerleşiklerin dünyasını da alt üst eder.Göçerle, sürgünle, yabancıyla karşılaşmış yerleşiğin dünyasında da birçok değişiklik olur.
"Geleneğin anavatanından kopmuş, sürekli meydan okunan bir kimliği yaşayan yabancıdan, dört bir yana saçılmış tarihsel miras ile heterojen bir şimdiki zaman arasındaki sonu gelmeyen bir tartışmada kendisini hep evinde hissetmesi beklenir.Böyle bir yabancı, bir amblemdir; dikkatimizi zamanın ivediliklerine çeken bir figürdür: İçinde yaşadığımız zamanı sorgulayan bir mevcudiyettir.Çünkü yabancı 'düzenin inşa edilirken içine yerleştirilen ikili sınıflandırmaları' tehdit eder ve bizi müphemliğin tekin olmayan yer değiştirmesiyle tanıştırır.Bütün söylemlere gölge eden bir hayalet olarak bu yabancı, hepimizin içinde potansiyel olarak var olan tedirgin edici sorgulama ve yabancılaşmadır.Var olmakta inat eden, silinemeyen ve beni kendimden çıkarıp ötekine yaklaştıran bir mevcudiyettir.'Kendimi kurtaramayacağım bir yükümlülük anlamına gelen ve örtbas edilemeyen yabancılık' karşısında beni yükümlü kılan öteki yüzün ısrarıdır.Kendiliklerimizi sorunsallaştıran, belki de imkansızlaştıran bir semptom olarak yabancı, farklılığını fark etmekle doğar ve hepimizin kendi yabancılığımızı tanımasıyla son bulur." (Chambers,2005:ss.16-17)
Türk'ün Göçebe Ruhu
Erol Göka
"Geleneğin anavatanından kopmuş, sürekli meydan okunan bir kimliği yaşayan yabancıdan, dört bir yana saçılmış tarihsel miras ile heterojen bir şimdiki zaman arasındaki sonu gelmeyen bir tartışmada kendisini hep evinde hissetmesi beklenir.Böyle bir yabancı, bir amblemdir; dikkatimizi zamanın ivediliklerine çeken bir figürdür: İçinde yaşadığımız zamanı sorgulayan bir mevcudiyettir.Çünkü yabancı 'düzenin inşa edilirken içine yerleştirilen ikili sınıflandırmaları' tehdit eder ve bizi müphemliğin tekin olmayan yer değiştirmesiyle tanıştırır.Bütün söylemlere gölge eden bir hayalet olarak bu yabancı, hepimizin içinde potansiyel olarak var olan tedirgin edici sorgulama ve yabancılaşmadır.Var olmakta inat eden, silinemeyen ve beni kendimden çıkarıp ötekine yaklaştıran bir mevcudiyettir.'Kendimi kurtaramayacağım bir yükümlülük anlamına gelen ve örtbas edilemeyen yabancılık' karşısında beni yükümlü kılan öteki yüzün ısrarıdır.Kendiliklerimizi sorunsallaştıran, belki de imkansızlaştıran bir semptom olarak yabancı, farklılığını fark etmekle doğar ve hepimizin kendi yabancılığımızı tanımasıyla son bulur." (Chambers,2005:ss.16-17)
Türk'ün Göçebe Ruhu
Erol Göka
20 Haziran 2013 Perşembe
direnişin 'küçük kara balık'larına...
Seslerin yankısı kalır batık bir gemide
parçalanmış toprak bir testi, ısırılmış bir ekmek.
Bulutlarla yıldızlarla doldurulmuş sonsuz mavide
yüzme öğrenen Küçük Kara Balık
tanır Samed Behrengi'nin taşla ezilmiş başını;
bir sandığa kilitlenmiş Geçmiş'le Gelecek
okşar yüzyılımızın ağarmış saçlarını bir mahzende,
bir devrimcinin acılarıyla akran yaşını.
Seslerin yankısı kalır batık bir gemide...
Lacivert Anıt
Hüseyin Ferhad
19 Haziran 2013 Çarşamba
bitik adam, thomas bernhard
Mahkemeler suçsuz insanları ve ailelerini ömür boyu mahvettikten sonra rutin işlerine dönerler.
---
Kırsalda her zaman var olan ve tüm gelecekte de var olacak olan dünyanın çözümsüz sorunlarıyla kentte olduğundan daha acımasızca karşılaştığımızı düşündüm, kentte istersek kendimizi tamamen anonimleştirebiliriz, diye düşündüm, kırsalda tüm iğrençlikler ve korkunçluklar doğrudan doğruya yüzümüze çarpar ve biz onlardan kaçamayız ve bu iğrençliklerin ve korkunçlukların, kırsalda yaşarsak bizi en kısa sürede mahvedeceği gerçeği, ben oradan ayrıldığımdan beri değişmemişti, diye düşündüm.
---
Dostumuz ölünce onu kendi deyişleriyle, kendi sözleriyle iyice sıkıştırırız, kendi silahıyla öldürürüz onu.Bir yandan bize (ve başkalarına) bir zamanlar söyledikleriyle yaşar, öte yandan onu bunlarla öldürürüz.
---
Bendeki tüm yatırımlar öldürücü, demişti bir keresinde bana, içimdeki her şey öldürücü bir biçimde tertiplenmiş, beni dünyaya getirenler tarafından, dedi, diye düşündüm.İçinde intihar edenlerden söz edilen kitapları okudu hep, içinde hastalıklardan, ölüm olaylarından söz edilenleri, diye düşündüm lokantada ayakta dururken, içinde insan sefaletinden, çaresizliğinden, anlamsızlığından, işe yaramazlığından söz edilenleri, içinde her şeyin hiç durmadan yıkıcı ve öldürücü olduğundan söz edilenleri...Bu alışkanlığı sonuna kadar sürdü, hastanelerden ve tımarhanelerden, yaşlılar yurtlarından ve morglardan korktuğu halde, hep hastanelere ve tımarhanelere, yaşlılar yurtlarına ve morglara girdi.
---
Sonunda kendi başarısızlığına aşık oldu, hatta vuruldu, diye düşündüm, kendini bu başarısızlığın içine, kendi sonuna kadar gömmüştü.Gerçekten de onun kendi mutsuzluğu içinde mutsuz olduğunu söyleyebilirim, ama mutsuzluğunu ansızın kaybedecek ya da mutsuzluğu bir anda elinden alınacak olsaydı, daha da mutsuz olurdu, bu da öte yandanonun aslında mutsuz olmadığının , mutsuzluğu nedeniyle ve mutsuzluğu ile de olsa mutlu olduğunun kanıtı olurdu, diye düşündüm.
---
Çoğu kişiyi mutsuzluklarını elinden alarak mutsuz kılarız.
---
Onlar (kibar beyler!) hep o anlaşılmaz ilşkileri anlatırlar, hiç dertleri olmaz, tüm zamanlarını, paraları ve zamanlarıyla ne yapacaklarını düşünmekle geçirirler.Kendisinin ise asla ne yeterince parası, ne de yeterince zamanı olmuş ve mutsuz bile olamamış, oysa onun deyişiyle kibar beyler diye anılanların her zaman yeterince paraları olmuş, yeterince zamanları da, ama hep mutsuzluktan söz ederlermiş.
Bitik Adam
Thomas Bernhard
---
Kırsalda her zaman var olan ve tüm gelecekte de var olacak olan dünyanın çözümsüz sorunlarıyla kentte olduğundan daha acımasızca karşılaştığımızı düşündüm, kentte istersek kendimizi tamamen anonimleştirebiliriz, diye düşündüm, kırsalda tüm iğrençlikler ve korkunçluklar doğrudan doğruya yüzümüze çarpar ve biz onlardan kaçamayız ve bu iğrençliklerin ve korkunçlukların, kırsalda yaşarsak bizi en kısa sürede mahvedeceği gerçeği, ben oradan ayrıldığımdan beri değişmemişti, diye düşündüm.
---
Dostumuz ölünce onu kendi deyişleriyle, kendi sözleriyle iyice sıkıştırırız, kendi silahıyla öldürürüz onu.Bir yandan bize (ve başkalarına) bir zamanlar söyledikleriyle yaşar, öte yandan onu bunlarla öldürürüz.
---
Bendeki tüm yatırımlar öldürücü, demişti bir keresinde bana, içimdeki her şey öldürücü bir biçimde tertiplenmiş, beni dünyaya getirenler tarafından, dedi, diye düşündüm.İçinde intihar edenlerden söz edilen kitapları okudu hep, içinde hastalıklardan, ölüm olaylarından söz edilenleri, diye düşündüm lokantada ayakta dururken, içinde insan sefaletinden, çaresizliğinden, anlamsızlığından, işe yaramazlığından söz edilenleri, içinde her şeyin hiç durmadan yıkıcı ve öldürücü olduğundan söz edilenleri...Bu alışkanlığı sonuna kadar sürdü, hastanelerden ve tımarhanelerden, yaşlılar yurtlarından ve morglardan korktuğu halde, hep hastanelere ve tımarhanelere, yaşlılar yurtlarına ve morglara girdi.
---
Sonunda kendi başarısızlığına aşık oldu, hatta vuruldu, diye düşündüm, kendini bu başarısızlığın içine, kendi sonuna kadar gömmüştü.Gerçekten de onun kendi mutsuzluğu içinde mutsuz olduğunu söyleyebilirim, ama mutsuzluğunu ansızın kaybedecek ya da mutsuzluğu bir anda elinden alınacak olsaydı, daha da mutsuz olurdu, bu da öte yandanonun aslında mutsuz olmadığının , mutsuzluğu nedeniyle ve mutsuzluğu ile de olsa mutlu olduğunun kanıtı olurdu, diye düşündüm.
---
Çoğu kişiyi mutsuzluklarını elinden alarak mutsuz kılarız.
---
Onlar (kibar beyler!) hep o anlaşılmaz ilşkileri anlatırlar, hiç dertleri olmaz, tüm zamanlarını, paraları ve zamanlarıyla ne yapacaklarını düşünmekle geçirirler.Kendisinin ise asla ne yeterince parası, ne de yeterince zamanı olmuş ve mutsuz bile olamamış, oysa onun deyişiyle kibar beyler diye anılanların her zaman yeterince paraları olmuş, yeterince zamanları da, ama hep mutsuzluktan söz ederlermiş.
Bitik Adam
Thomas Bernhard
çürümenin kitabı, cioran
En büyük zalimler, kafası kesilmemiş mazlumlar arasından çıkar.
---
Etrafımıza saçtığımız kelimeler oranında ölürüz...Konuşanların sırrı yoktur.Ve hepimiz konuşuruz.Kendimize ihanet eder, kalbimizi teşhir ederiz; her birimiz dile gelmezliğin celladıyızdır; her birimiz sırları, en başta da kendi sırlarımızı yok etmek için yırtınırız.Ötekilerle görüşmemiz de, kendimizi boşluğa doğru bir yarış içinde hep birlikte alçaltmak içindir; ister fikir teatisi olsun, ister itiraflar ya da entrikalar...Merak, sadece cennetten dünyaya düşüşe değil, her günkü sayısız düşüşe yol açmıştır.
---
Ölüm fazla kesindir; bütün sebepler onun tarafında bulunur.
---
Bu dünya elimizden her şeyi alabilir, bize her şeyi yasaklayabilir, ama kendimizi yok etmemizi engellemeye kimsenin gücü yetmez.Bütün aletler buna yardımzı olur, bütün uçurumlar buna davet ederler bizi; ama içgüdülerimiz de karşı çıkar.Bu karşıtlık ruhumuzda çıkışsız bir çatışma geliştirir.
---
Ama parıldamalarımız anlıktır, düşüşler kuralımızdır.
---
Hayat bizim ortamımız değil diye kendimizi hayattan muaf mı tutturalım?Var olmama belgesi veren kimse yoktur.
---
Zihin aydınlığı keşfeder, can sıkıntıyı, vücut tembelliği.
---
En çekingen memur da en atak anarşist de , ilgi alanları farklı olsa bile, buna göre yaşarlar: ikisi de içsel olarak yurttaştırlar; fakat şu farkla ki biri terliklerini tercih ederken öbürü bombayı seçer.
---
O her şeyden kopmuş ve herkese açıktır.
---
Nesiller yorgunluğu biriktirir ve aktarırlar; babalarımız bize bir kansızlık mirası, bir yılgınlık yedeği, bir çürüme kaynağı ve yaşam içgüdülerimizden daha güçlü bir hale gelen bir ölme enerjisi bırakmışlardır.Bezginlik sermayemize yaslanan yok olma alışkanlığı da sinir zayıflığını-özümüzü- dağılmış tende hayata geçirmemize böyle imkan verecektir.
---
Her şeyin efendisi olduğu vakit, artık kendi sonunun efendisi olamayacaktır.
---
Tanrı'nın bile masumiyetini kaybetmeden bakamayacağı kalpler vardır.
---
Tefekkür, modern felsefede bilinmeyen bir veridir.Eğer entellektüel bir edebi muhafaza etmek istersek, uygarlık hayranlığını zihnimizden defetmek gerekir.
---
Çivi fısıldıyor bana: Kalbini del, çıkacak azıcık kan seni ürkütmemeli.-Bıçak laf dokunduruyor...
---
Ümit bir köle meziyetidir.
---
Önceden günah tatlı ağlayışlarla yaygınlaşıyordu; sonra yere serildiği an geldi: Atıp tutma duanın hakkkından geldi, düşüş'ün romantizmi de düşmüşlüğün uyumlu rüyasını alt etti.
---
İyiliği yalnızca ihmal kurtatır.
---
Var olduğundan dolayı gurur dolu olan sağlıklı insan öç alır, kanını ve sinirlerini dinler, önyargıları özümser, karşılık verir, tokat atar ve öldürür.
Çürümenin Kitabı
E. M. Cioran
huzursuz bacak, mustafa kutlu
Onu biraz Ahmet Hamdi Tanpınar'a benzetiyorum.Lakabını biliyorsunuz: "Kırtıpil"dir.Devrinde kıymeti bilinmemiş olsa da, sonradan ülkenin en parlak edebiyat adamı diye kabul edildi.Kendi isteği dışında "Edebiyatçılar Birliği Başkanı" seçmişler, galiba yurtdışındaymış kendisi, "Dönünce ilk işim istifa etmek olacak" diyor, hatıralarında..
---
Yahu robot gibi adam; gel diyorsun geliyor, git diyorsun gidiyor.Bu sebeple çabuk yükseldi babam.Genç yaşta profesör oldu.Kimse onun yükselişinden pirelenmedi, önünü kesmeye kalkışmadı.
---
Bir yere ve bir kimseye bağlanmadan serseri mayın gibi sürükleniyorum.Bu tatsız bir şey ama kabul ettim.Gidiyorum, bakalım hangi kayalığa çarpıp batacağım.
---
Biz böyleyiz işte, ikinci el bir hayata evet demişiz.Varoluşçuluk, sürrealizm, bugün için postmodernizm hep öyl.Çıkara çıkara Türk Einstein'ini, Sivaslı Sindi'yi çıkarıyoruz.Gelişen bir şehrimizi "Doğu'nun Paris'i" ilan ediyoruz.
---
-Ee, sen neler yapıyorsun?Halâ aynı fikirlerde misin?
Hiç duraksamadım:
-Evet.Halâ zenginlerin servetinden fakirlerin hakkını nasıl alabiliriz, bunun formülünü arıyorum.
---
Kaynağını hatırlamıyorum ama İlhanlılar dönemi İran şehirlerinin giriş, çıkışlarında üzerinde insan (maketi?) asılı darağaçları olurmuş.Yani bu beldede yasalara uymazsanız, başınıza gelecek olan budur manasına.Trafik işaretleri de Avrupa'da böyle algılanıyor.
---
Ecdadımız içinde bazı sanatçılar benlik davası gütmemek için eserlerinin altına imza atmamıştır.Var olmak, kesretten kurtulup vahdete erişmektir."Ah teslimiyet" sözü bu manadadır.
----
-Kafamı karıştırdın.
-İyidir.Denizler durulmaz dalgalanmadan.
Huzursuz Bacak
Mustafa Kutlu
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)