peter handke etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
peter handke etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Mart 2022 Pazar

Peter Handke - Kısa Mektup, Uzun Veda


Örneğin ressamın doğayı temsil eden resimlerinden birini gördüğünde, gerçekten de böyle bir manzara var mı, varsa nerededir, diye sorular sormak çocuğun aklının ucundan bile geçmiyordu çünkü onun için kopya, orijinal ile kesinkes yer değiştirmişti.Bu çocuğun aksine, çocukluğumda temsil edilen nesnenin hep gerçekte nerede olduğunu bilmek istemiştim.Örneğin evimizde, aşağı kıyısında bir dağ kulübesi olan bir buzul manzarasını gösteren yağlı boya bir tablo vardı.Bu manzara ve kulübenin kesinkes doğanın içinde bir yerde varolduğuna inanmıştım hep; hatta ressamın durmuş olduğu yeri bile bildiğimi sanırdım ve birisi bana resmin sadece hayal mahsulü olduğunu söyleyince inanamamıştım.Uzun bir süre, resmin tek başına olduğu ve resimle eşleştirecek bir şeyimin olmadığı aklıma geldiğinde soluk bile alamaz olmuştum.Okumayı öğrendiğim zaman da aynı şey olmuştu: Varolmayan bir şeyin nasıl tasvir edilebilir olduğunu aklım almıyordu.İlk okuma kitabımda tasvir edilen köy gerçek bir köydü, kuşkusuz benim köyüm değildi ama çok uzakta olmayan başka bir köydü.Ve kendi başıma okuduğum kitaplar birinci tekil şahıs ile anlatıldığı için ilk defa içinde "Ben" diye başlayan bir anlatıcının olmadığı bir kitabı açtığımda çok korkmuştum.Bu tür algılama biçimlerinin öteki deneyimlerim üstünde öyle güçlü bir etkisi vardı ki, şimdi geriye baktığımda bu biçimlerin geçerli olmadığını keşfetmenin şoku hayatımın dönüm noktasını oluşturmuş gibi görünmektedir.

Peter Handke
Kısa Mektup, Uzun Veda

17 Mart 2022 Perşembe

Dayı Parçası - Murat Yalçın



...

Gerçekle yalan, yaşamla düş yer değiştirir biteviye, adına dayanma gücü deriz.

...

Gençliğinde memleket meseleleriyle yıpranmış, yorulmuş zihni avarelikten kurtulup da hayatına çekidüzen vermeyi mahallesinde kök salan cemaatlerin etkisiyle hidayete erme yoluyla gerçekleştirince, bir yaştan sonra dünyasını öbür dünyayla üleştirme tasasına düştü.Hep bir ölçüyü, bir sakıncayı gözetme eğilimi baş gösterdi.Yıldan yıla, ihtiyatı elden bırakmama adına ihtiyar bir çerçevenin resmine döndü.Yasaklara, buyruklara uya uya huzur denen gönül rahatlığına sığındı.

...

Hayat adi bir blöf!

...

Kimsenin anlamadığı bir nükte oldum.Oracıkta.Anlam yitimine uğradım.Hayat nasıl durur, öğrendim.

...

Dumura uğramış bir zihinle saçmalamak zahmetine girmekten çekiniyorum.Bu süreçte emir kipi bana iyi geliyor.Ne yapacağımı düşünmekten usandım, sadece emirlere uymaya gücüm var.

...

"Armut dalda, dal yerde
Bülbül öter her yerde
Felek çarkın çevirmiş
Her birimiz bir yerde."

...

Hastane bahçesini süpüren kadınlardan gencine kulak kabartmışken kolları, boynu dövmeli bir genç morg kapısını sordu.Ne bileyim, diyecektim, "artık yeşerecek bi dalım yok" şarkısını söyleyecektim, "yağmurlar yağsa da hoş yağmasa da" diyecektim, klima-havalandırma sistemlerinin tel örgülü yerleşkesinden gelen motor gürültüsünden sesimi duyuramam diye sustum.Omuzlarımı kaldırıp üstüne ağzımın kenarlarını sarkıtıp geçtim.Anladı ne bileyim ben kardeşim demek istediğimi.Gitti.

...

Hastane günlerinin yaşattığı bu tür sevinçlerin sayısı beni şaşırtıyor.Acıyla donanınca yaşama ilişkin her kırıntı bir umut, bir sevinç yaratıyor.Eskilerin metanet, salabet dedikleri dayanma gücüyle, yaşama dönük dirençle besleniyor.

...

Karşıdan, dayımdan daha yaşlı bir hasta, tek başına, bize doğru, soylu adımlarla, koridora bir resmiyet katarak, yaklaşıyordu.Saçları yeni taranmış, pijamasının üstüne ropdöşambrını geçirmiş.Bir elinde salınan doksan dokuzluk tespih olmasa malikanesinin salonunda bir karar arefesinde gezinen bir kont diyeceğim.Biz perperişan, cephede ağır yaralanmış arkadaşımızı sürükleyerek sahra hastanesine taşıyan asker, o bir komutan.Tepeden tırnağa süzdü, geçmiş olsun, diyerek vakarla yürüdü geçti yanımızdan.

Bir süre konuşmadık, dalgın, düşünceli, hemşire odasının önüne dek.

Âdem be, dedi dayım dönüşte, ben içimden eyvah yine kirazlara geldik derken dayım, benim kılık kıyafetin hiç hoşuma gitmiyor, dedi.Bir dahaki gelişinde Kürkçü Hanı'nın alt katındaki o büyük mağazaya uğra da bana uygun bir ropdeşembır al, parası neyse veririm.

...

"Kara bahtım kem talihim, ağustosta suya girsem balta kesmez buz olur."

...

Gücenmek, darılmak, alınmak, küsmek, kızmak, üzülmek kıyılarında çalkandığımız yeter.Günlerin bizi bir yalosa döndürüp getirdiği bu kıyılardan çıkıp uzaklara, dingin tepelere, esenlikli doruklara varacağımız gün Kafdağı'nın neresinde kim bilir.

...

Ben kendi duygularıma ortak edemediğim herkesi düşman belliyorum.

...


...

Terbiyesiz şey ne olacak.Rahmetli anam derdi ki, deli balkabağından olmaz ya, o da sen ben gibi, insan!

...

Hangi umudu kovaladığımızı düşündüm.Bir yanıt bulamadım.Görünmez bir güç bizi ele geçirmiş, caddelerden sokaklara, kapıdan kapıya savuruyordu.Durup düşündüğümüzde telaşlarımızın anlamsızlığının ayrımına varsak da gün gün olası bir umudu kovalıyorduk.Yarış çoktan bitmiş olsa da biz bir yükümlülük duygusuyla, görev ahlakıyla son çizgiye adım atmaya kararlıydık.

...

Neredeyse otuz yıl önce okuduğum romanın, "Anam ölmüş bugün.Belki de dün, bilmiyorum," girişini bu merdivenlerden inip çıkarken yineleyip eğlendiğim gözü kara zamanları özledim.

Dayım öldü bugün.Belki de hiç, bilmiyorum.

...

Gassal pehlivan kabinden çıktı, gül gibi oldu dayımız, dedi.Dışarı yumak yumak yayılan gül kokulu buğunun boynu bükük kuğusu oldum, kanatlarım uzadı, nemli fayanslı duvara omzumu verdim.Şimdi ben gülsulu muhallebileri, güllacı, gül lokumunu, gül reçelini nasıl yiyeceğim.Dayım gül gibi oldu, beni gülden soğuttu.

...

Ulan, ağa dediniz maldan ettiniz, yiğit dediniz candan ettiniz.

...

Büfenin önüne birikmiş hacılar hocalar tostlarını, bisküvilerini iştahla dişliyor, çaylarını keyifle yudumluyor.Aralarına karışıp onların diliyle konuşarak biraz açılmak, onlardan biri olmak istiyorum.Ben ben kalırsam zaman geçmeyecek, içime kat kat ağırlık çökecek.Onun için gidip bir futbol muhabbetine, bir uluslararası ilişkiler uzmanlığı seminerine, bir vaazlı sohbete katılayım diyorum.

...

"Yedi hafta geçti o günden bu yana," diyordu, "bense, cenazede şiddetle duyduğum yazma isteği, intihar haberini aldığım anda olduğu gibi boğucu bir dilsizliğe dönüşmeden işe koyulmak, annem üzerine yazmak istiyorum."

Elli bir yaşında canına kıyan annesini anlattığı kitabının bu tümcelerinde Handke'nin gövdesine sürtünen dilkenli çalıya değdi benim de parmağım.Yazar ya yatağına gömülüğp pinekleyecek ya valizini alıp uzak yerlerin yolcusu olacak ya da daktilosunun başına kurulup yazmaya çalışacaktı, yani büyük can sıkıntısıyla derin dehşetin dilini yaratıp o kozada kımıldayıp duracaktı.Yazının satırlarında dinamit lokumunun fitili ateşlenecek un ufak olacaktı belleğin yalçın kayalıkları.

...

Çocuklarının burun delikleriyle kulaklarını tükürüğüyle temizleyen annesinden kaçışı, tükürük kokusundan rahatsız oluşu bana dayımın tuhaflıklarını anımsatmıştı.Hisar'ın Çamlıca'daki eniştesine yakın bir dayı gittikçe tuhaflıklarıyla, ideolojik zikzaklarıyla beni içine alıyordu.Sözgelimi Maoculuktan çıkıp vardığı hidayet noktasını, bir softalıktan bir softalığa savrulmak diye açıklayabiliyordum ancak.

...

"Hikâyeler deniyorum elbise dener gibi" Max Fricsh

...

Ben kendimi hiç anlatmadım.Ben kendimi yalnızca ele verdim.

...

Annem, çok okuma zihnin bulanır, derdi daha Kemalettin Tuğcu'ya takılı kaldığım ortaokul yıllarımda.Ben de böyle kitaplarla hayatı, düşlerle tez konularını, derslerimde anlattıklarımla kahvehanede anlattıklarımı, yazdığım şiirlerle okuduklarımı, dahası dinlediklerimle yazdıklarımı birbirine karıştırıyor, işin içinden çıkmak için bin dereden su getiriyordum.

...

Toprağa sırlanmış bir dayının ardından kâğıda sırlanan bir yeğenim.

...

Gönüllendiğim ne varsa içine edildi arkadaş, Leyla ile Mecnun dahil...

"Kâfir ağlar bizim ahvali perişanımıza!"

...

1970 model dual pikapta Ahmet Sezgin "Deryada bir salım yok" derken annem -önce televizyondaki devlet bakanlarından birinin sesini kısar sonra- bu ağlak sesle gırgır geçer,mavra yapar, gürül gürül yanan sobanın çevresinde al yanaklarımızı şişire şişire eğlenirdik.

...

Dahası, bir tiyatro afişi önünde annemle çekilmiş siyah beyaz fotoğraflarına baktıkça yaşamın saçmalığını iyice görüyor, haksızlıklarla dolu boş dünyada insanın yüreğinin parçalanmasına, gözlerinin dolmasına, sesinin titremesine anlam veremiyorum..Ben zaten uçuk kaçık bir çocuktum, ağlamayı sızlamayı bilmez bir duygusuzdum.Acı da keder de dudağımda bir uçuktu.

Gün günü kovalar geçerdi o da.

...

Murat Yalçın
Dayı Parçası

26 Ocak 2018 Cuma

kaspar, peter handke


Kaspar mikrofonda konuşmaya başlar.Sesi suflörlerin konuşmalarını andırır.

Uzun zaman oldu
dünyada
hiçbir şey anlamaz oldum
doğal olanı
hayretle karşıladım
sonlu ve sonsuz olan her şeyi
gülünç buldum
her nesne ürküntü veriyordu bana
bütün dünya zehir oldu benim
için
ne kendim
ne de başka biri olmak istiyor-
dum
kendi elim
yabancı oldu bana
kendi bacaklarım
yalnız yürüyorlardı
açık gözlerle
derin
uykudaydım:
bir sarhoş gibi
bilinçsizdim
zorunda olmama rağmen
hiçbir şeye
uygun olmadım
her bakış
neşemi kaçırdı
her gürültü
bende
kendisi hakkında
hayal kırıklığı
yarattı
her yeni adım
bana tiksinti verdi
ve göğsümde
bir baskı yarattı
birlikte gelmedim
bizzat ben kendi görüşümü
engelledim
karmakarışık durumlarda
kafam dank etmiyordu
cümlelerin kargaşa ortamından
bir çıkış bulamadım
o benim için
dünyaya gelmeden önce geçer-
liyfi
çevremde olup bitenleri
hiç fark etmedim.
...
Saate göre
dünyaya
gelmedim
aksine
düşme anındaki
sancılar
bana yardımcı oldu
benim ve nesneler
arasına bir engeli
ortadan kaldırmak için geldim
aksine
düştüğümde duyduğum acılar
nesnelerle arama bir engel koy-
mama
yardımcı oldu:
ve nihayet
kekelememi önledi.
böylece duyduğum acı
beynimdeki karmaşayı yok etti.
...

Kaspar
Peter Handke

3 Ocak 2015 Cumartesi

kaspar, peter handke, the enigma of kaspar hauser, werner herzog


"Bu dünyaya gelişim, korkunç bir yıkından ibaretti."


Konuşmaya başlar.Durmadan sadece, "Başka birinin bir zamanlar olduğu gibi biri olmak isterdim!" cümlesini söyler.Cümleyi duyulabilecek bir biçimde anlamsız, cümlenin onun için bir anlamı yokmuşçasına, bir şey anlatmaksızın söyler.Cümleyi eşit aralıklarla birkaç kez yineler.
---
Karşı koymak için.Dikkatini başka yöne çekecek bir cümle.Kendine bir öykü anlatabileceğin bir cümlen var.Aç olduğun zaman ondan bir parça koparabileceğin bir cümlen var.Kendini deli gösterebileceğin, deli olabileceğin bir cümle.Delirmek için bir cümle: Deli kalmak için.İlgini kendine yönlendirebileceğin cümlen var.Gezinti için bir cümle.Söz vermek için.Durmak için.Adım saymak için.



Kaspar kendine kendi duvarını örer.her adımı ve her davranışı dikkat çeken yeni bir şeydir.Davranışlarına arada sırada cümlelerle eşlik eder, davranışlarının her aksayışını cümlelerin aksayışı izler.Davranışın her tekrarı bir cümlenin tekrarına neden olur.Oysa başlangıçta konuşmacıların cümleleri onun davranışlarına uymasına rağmen davranışları tekrar sonlara doğru gitgide konuşmacıların cümlelerine boyun eğer.
---
Her yeni düzenleme, düzensizlik de üretir.
---
Acı çekmenin her biçimi doğaldır.

Kaspar
Peter Handke

13 Şubat 2013 Çarşamba

kalecinin penaltı anındaki endişesi,peter handke


Gördüğü her şeyden rahatsız oluyor, olabildiğince az şey algılamaya çalışıyordu…
--
Dışarıda hava kararmıştı.Bu kadar ayrıntı algılamaya alışkın olmayan Bloch’un başına sancı girmişti, herhalde yanındaki o bir sürü gazetenin kokusunun da payı vardı bunda.
--
Gördüğü her şey en katlanılmaz bir biçimde kesilmiş, sınırlanmıştı.Kusmak içini ferahlatmamış, tersine daha da sıkıştırmıştı.Sanki bir levye kendisini gördüğü her şeyden kanırta kanırta ayırıyordu, daha doğrusu, çevresindeki nesneler  kendisinden ayrılmış, havaya kaldırılmış gibiydi.Dolap, lavabo, seyahat  çantası, kapı: Ancak şimdi farkına varıyordu; çılgınca bir zora uğramışcasına, gördüğü her nesneye uyan kelimeyi aklından geçirmeden edemiyordu.Her nesnenin görüntüsünü hemen nesnenin adı izliyordu.Sandalye, elbise askısı, anahtar,.Ortalığa erkenden böyle bir sessizliğin çökmesi, gürültüler dikkatini artık dağıtmasın diyeydi; her yer bir yandan böyle, çevresindeki nesneleri görebileceği kadar aydınlık, öte yandan böyle, hiçbir gürültünün dikkatini dağıtamayacağı kadar sessiz olduğundan nesneleri sanki kendi reklamlarıymış gibi görüyordu.
--
Bir süre sonra Bloch, aslında hala otelin lokantasında oturup kendi kendine, dışarıda, caddede olup bitenleri saymakta olduğu halde, bilincine bir cümlenin yerleştiğini fark etti: “Çok uzun zaman aylak kaldı da ondan işte!” Cümle kendisinde bir kapanış cümlesi izlenimi uyandırdığından, aklına nereden takıldığını düşündü.Daha önce ne vardı?Evet! Ondan önce, şimdi aklına getirdiği üzere, şöyle düşünmüştü: “Şutu beklemiyordu, topu bacaklarının arasından kaçırdı.” Bu cümleden önce de kalenin arkasında durup kendisini huzursuz eden fotoğrafçıları düşünmüştü.Daha önce de: “Arkasında biri durakalmıştı; ama sonra sadece köpeğine ıslık çalmıştı.Ya bu cümleden önce…

Kalecinin Penaltı Anındaki Endişesi
Peter Handke