Yaşamının son günlerinde Büchner, peşpeşe ateş nöbetlerine yakalanır; bu nöbetlerin türüne ve içeriğine ilişkin olarak elimizde bulunan bilgiler azdır ve kesin olmaktan da uzaktır.Bu sınırlı bilgilerin kaynağı, Caroline Schulz'un tutmuş olduğu notlardır.Şunlar yazılıdır bu notlarda:
"14 Şubat...Saat 8'e doğru nöbet ve sayıklamalar yeniden başladı, işin tuhaf yanı, düşlemlerinin doğru olmadığı anlatıldığında, Büchner'in bunlardan sık sık söz etmesi ve düşlemlerini değerlendirmesiydi.Sık yinelenen düşlemlerden biri de teslim edileceği sanısıydı."
"15 Şubat...Konuşması, kendinde olduğu zaman biraz ağırdı, ama sabuklamaya başladığında çok akıcı konuşuyordu.Bana uzun ve tutarlı bir öykü anlattı: Dün kente getirildiği, daha önce pazar yerinde bir konuşma yaptığı vb."
"19 Şubat...Hasta, tutuklanacağını ya da tutuklanmış olduğunu sanarak, kurtulmak amacıyla birkaç kez kaçmak istedi."
Öyle sanıyorum ki, bu düşlemleri oluşturan sözler elimizde bulunsaydı, Woyzeck'e çok yaklaşabilecektik: içinde kovalanma korkusunun bulunmadığı, acının ve sevginin yumuşak atmosferine bürünmüş bu dar kapsamlı notlarda bile Woyzeck'ten bir şeyler vardır.Büchner 19 Şubatta öldüğünde, iç dünyasında hala Woyzeck'i taşımaktaydı.
Büchner yaşasaydı, diye düşünmek, insanı onun ölümünde bir anlam aramaktan alıkoyacağından, boşuna bir çaba değildir.Her ölüm gibi, Büchner'inki de saçmaydı; ama onunki, ölümün saçmalığını daha da belirgin kılmaktadır.Büchner, geride bıraktığı yazın ürünlerinin olgunluğuna ve taşıdığı ağırlığa karşın, kendi sınırlarına henüz varabilmiş değildi.Kişiliğinin yapısı gereği, daha uzun yaşasaydı bile bu sınırlara hiçbir zaman varamayacaktı.Büchner, sınırlarına hiçbir zaman varamayan insana en yetkin örnek olarak karşımızdadır.Onun zaman zaman birbirinin yerini tutan yeteneklerinin çok yönlülüğü, tükenmezliği içerisinde sonsuz bir yaşamı gereksinen bir kişinin varlığını kanıtlar.
Elias Canetti
Georg Büchner - Sözcüklerin Bilinci
"14 Şubat...Saat 8'e doğru nöbet ve sayıklamalar yeniden başladı, işin tuhaf yanı, düşlemlerinin doğru olmadığı anlatıldığında, Büchner'in bunlardan sık sık söz etmesi ve düşlemlerini değerlendirmesiydi.Sık yinelenen düşlemlerden biri de teslim edileceği sanısıydı."
"15 Şubat...Konuşması, kendinde olduğu zaman biraz ağırdı, ama sabuklamaya başladığında çok akıcı konuşuyordu.Bana uzun ve tutarlı bir öykü anlattı: Dün kente getirildiği, daha önce pazar yerinde bir konuşma yaptığı vb."
"19 Şubat...Hasta, tutuklanacağını ya da tutuklanmış olduğunu sanarak, kurtulmak amacıyla birkaç kez kaçmak istedi."
Öyle sanıyorum ki, bu düşlemleri oluşturan sözler elimizde bulunsaydı, Woyzeck'e çok yaklaşabilecektik: içinde kovalanma korkusunun bulunmadığı, acının ve sevginin yumuşak atmosferine bürünmüş bu dar kapsamlı notlarda bile Woyzeck'ten bir şeyler vardır.Büchner 19 Şubatta öldüğünde, iç dünyasında hala Woyzeck'i taşımaktaydı.
Büchner yaşasaydı, diye düşünmek, insanı onun ölümünde bir anlam aramaktan alıkoyacağından, boşuna bir çaba değildir.Her ölüm gibi, Büchner'inki de saçmaydı; ama onunki, ölümün saçmalığını daha da belirgin kılmaktadır.Büchner, geride bıraktığı yazın ürünlerinin olgunluğuna ve taşıdığı ağırlığa karşın, kendi sınırlarına henüz varabilmiş değildi.Kişiliğinin yapısı gereği, daha uzun yaşasaydı bile bu sınırlara hiçbir zaman varamayacaktı.Büchner, sınırlarına hiçbir zaman varamayan insana en yetkin örnek olarak karşımızdadır.Onun zaman zaman birbirinin yerini tutan yeteneklerinin çok yönlülüğü, tükenmezliği içerisinde sonsuz bir yaşamı gereksinen bir kişinin varlığını kanıtlar.
Elias Canetti
Georg Büchner - Sözcüklerin Bilinci
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder