21 Mart 2021 Pazar

Türk Mitolojisi, Bahaeddin Ögel


"Altay'da olmuş idi, bir çocuk doğmuş idi,
Dünyaya gelir iken, nurlara boğmuşidi.
Yedi kurtlar uçmuşlar, koku alıp koşmuşlar,
"Çocuğu ver" demişler, uluyarak coşmuşlar.
Annesi çok ağlamış, yüreğini dağlamış,
Çocuk da dile gelmiş, yarasını bağlamış.
Demiş: "-Anne, sızlama!Oyala da, aşlama!
"Yedi gün mühlet iste, işi bağla sağlama!"
Yedi gün mühlet dolmuş, annesinin benzi solmuş,
Oğlan beşiği kırmış, bir civan yiğit olmuş."

(Türk Mitolojisi ve Kutsal Çocuklar)

...

Türk mitolojisinde kahramanlar, "üç" veya "yedi" günde konuşurlardı": Az önc, Müslüman olmuş Türklerin Oğuz-Kağan destanlarından söz açarken, Oğuz-Kağan'ın üç günde konuşmağa başladığını belirtmiştik.İslamiyetin tesirleri görülmeyen, Uygurca Oğuz-Kağan destanında da, aynı şeyleri görüyoruz.Ama, yukarıda da dediğimiz gibi, eski Türk efsanelerinde büyük kahramanlar, çoğu zaman "Yedi günde kendilerine gelir ve kırk gün sonra da, bir delikanlı gibi hayata başlarlardı." Nitekim Uygurların Oğuz-Destanı, Oğuz un küçüklüğünü şöyle anlatıyordu:

"Geldi ana göğsüne, aldı emdi sütünü,
İstemedi bir daha, içmek kendi sütünü.
Pişmemiş etler ister, aş yemek ister oldu,
Etraftan şarap ister eğlenmek ister oldu.
Ansızın dile geldi, şiirler düzer oldu,
Aradan kırk gün geçti, oynaşır, gezer oldu."

Oğuz Han'ın vücudu, güçlü ve korkunç hayvanlara benzetilirdi: Dede Korkut masallarında da büyük kahramanların yürüyüşü, arslanlara benzetilmiş ve vücut yapıları da, korkunç hayvanlar gibi anlatılmışlardı.Oğuz-Kağan destanında da, az da olsa, bunları görmüyor değiliz.Uygurların Oğuz destanı, Oğuz-Kağan'ın şeklini, şöyle anlatıyordu.

"Öküz ayağı gibi, idi sanki ayağı,
Kurdun bileği gibi, idi sanki bileği.
Benzer idi omuzu, ala samurunkine,
Göğsü de yakın idi, koca ayınınkine !"

"Oğuz Kağan'ın vücudu niçin tüylü idi": Eski Türkler, "İlk insanın, tüylü olduğuna inanırlardı." Altaylarda yaşayan birçok efsanelerde, bu konu ile ilgili sayısız örneklere rastlıyoruz: "Tüylerle kaplı olan ilk insan, Tanrı'ya karşı günah işlemiş ve bundan dolayı da tüyleri dökülmüştü.Tüyleri dökülünce de insanoğlu, bir türlü hastalıktan kurtulamamış ve ölümsüzlüğü elinden kaçırmıştı.(Bir söylenişe göre) Tanrı, insanı yaratırken şeytan gelmiş ve insanın üzerine tükürerek, her tarafını pislik içinde bırakmıştı.Tanrı da, insanın dışını içine, içini de dışına çevirmek zorunda kalmıştı.Bu suretle insanın içinde kalan şeytanın pisliği ve tüyler, insanoğlunun ruhunu ve ahlakını kötü yapmıştı.İnsanın gerçi dışı, Tanrı yapısı idi ve güzeldi ama; içi şeytan tarafından kirletilmiş ve şeytana benzer, bir özelliğe bürünmüştü." (İnsanın alacası içinde, hayvanın alacası ise dışında) Bu sebeple Oğuz destanında, bu çok eski Türk inançlarının izlerini de buluyoruz.Çünkü Oğuz-Kağan, bizim gibi tüysüz değil; her tarafı kıllarla dolu ve fevkalade bir yaratıktı:

"Bir insan idi fakat, tüyleri dolu idi,
Vücudu kıllı idi, çok uzun boylu idi.
Güder at sürüleri, tutar, atlara biner,
Daha bu yaşta iken, çıkar, avlara gider.
Geceler günler geçti, nice seneler doldu,
Oğuz da büyüyerek, bir yahşi yiğit oldu!"

(Oğuz-Kağan'ın Çocukluğu)

...

"Kim bilür bizi, nice soydanızi
Ne zerrece odddan, ne de sudanuz,
Bize meftun olan marifet söyler,
Biz Horasan ellerinden, baydanuz !
Bizim zehmumuza merhem bulunmaz !
Biz kudret okından, gizlü yaydanuz!.."

En eski Bektaşi nefeslerinden birisi sayılan Abdal Musa'nın söylediği bu nefesi, Altay yaratılış destanları ile bir ilgisi vardır diye, buraya almadık.Böyle bir iddiada bulunmak, elbette ki büyük bir ihtiyatsızlık olur.Ama ne yapalım ki, her iki inanışın temellerinde yatan düşünce düzenleri arasında, büyük benzerlikler bulunuyordu.İran mitolojisinde de ilk insan, "kil" dediğimiz yapışkan topraktan yapılmıştı.Onun için İranlılar ilk insana "Kil Şah" adını veriyorlardı.Türkler ise daha çok "balçık" üzerinde durmuşlardı.Bektaşi şairi Behlul Dana şöyle diyordu:

"Ademi balçıktan yoğurdun yaptın !
Yapıp da neylersin, bundan sana ne?
Halkettin insanı, saldın cihana !
Salıp da neylersin, bundan sana ne?.."

Şüphesiz ki, Bektaşi şairinin söylediği bu şiirde, İran mitolojisinin de tesirleri vardır.Artık Şah İsmail devrinde, balçıktan çok, toprağa önem veriliyor ve topraktan geldiğimiz söyleniyordu:

"Hatai ümidüm kesmezem Hak'tan,
Bizi var eyledi, o demde yoktan,
Balçığımız yoğurmuştu topraktan,
Turabiyem, yerden bittüm ezelden!.."

(Altay Yaratılış Destanları)

Bahaeddin Ögel
Türk Mitolojisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder