7 Mayıs 2017 Pazar

sıradan hayat, can ozan, sedef sebüktekin


Sedef Sebüktekin & Can Ozan - Sıradan Hayat


Al beni, al uzak diyarlara gidelim
Elini çabuk tut, hiç iyi değilim
Huzursuzum ne zamandır

Kop hadi, kop bütün alışkanlıklarından 
Seni burda tutan arkadaşlarından
Merak etme kırılmazlar

Özledin, özledin hiç görmediğin yerleri
Hala yıkılmamış taştan şehirleri
Özledin seyretmeyi

Her gün aynı şeyi yaşamak
Ev, iş, güç ekseninde hapsolmak
Yoruyor beni bak, bu sıradan hayat

İmkansız geliyor özgür olmak
Başka bir ülkede kaybolmak
Yoruyor seni bak, bu sıradan hayat
Söz verip söz verip inandırdın kendini
Alıp başını gidecektin ya hani
Esaretin bitemedi

Kim demiş, kim demiş kontrol sende değil diye
Hazırla sırt çantanı, takıl peşime
Hiç dönmemek üzere

Her gün aynı şeyi yaşamak 
Ev iş güç ekseninde hapsolmak
Yoruyor seni bak, bu sıradan hayat

İmkansız geliyor özgür olmak
Başka bir ülkede kaybolmak
Yoruyor beni bak, bu sıradan hayat.


böylece kalmaz, aşık sümmani koşması


Ferman Hüdâ'nındır emretti andan
Nuh Nebiyullâhtır geçti tufandan
Her deryânın yolu çıkar bir yandan
Süzülür karaya böylece kalmaz

Ateş içre indi İbrahim Halil
Tevekkül bâbını eyledi delil
Ateşi gülistân eyledi Celil
Gördü ki nâr sönmüş böylece kalmaz

İsmâil'in kurban olacak çağı
Ağladı etrafın taş ile dağı
Hiç kulu keser mi kulun bıçağı
Koçu kurban eder böylece kalmaz

Eyyub çok ağladı çekti cefâsın
Çekmeyen cefâsın bilmez sefâsın
Dediler bin derdin bin bir şifâsın
Verir perverdigâr böylece kalmaz

Yunus'u hapsetti deryâda balık
Zikretti Hüdâ'yı verdi gıdâlık
Elbet halas eyler yaratan Hâlik
Bir gün kapı açar böylece kalmaz

Sümmânî der çok olsa dağların karı
Eritir Mevlâ'mın hoş rûzigârı
Açılır bâğların ayvası narı
Gelir dâne bahâr böylece kalmaz

Aşık Sümmani 

koalanın fizyolojisi, robert degabriele, olağandışı yaşamlar, james l. gould, carol grant gould


Bu narin keseli, okaliptüs yapraklarını yer, 
(ki, bu yapraklar başka hayvanlar için zehileyicidir.)
çok az su içer ve bir barınağı yoktur.

Robert Degabriele (Temmuz 1980)


Olağandışı Yaşamlar
James L. Gould
Carol Grant Gould

la linea, çocuk edebiyatına giriş


La Linea
Çocuk Edebiyatına Giriş


danton'un ölümü, georg büchner



Birbirimiz hakkında o kadar az şey biliyoruz ki.Birtakım kalın derili yaratıklarız, elimizi uzatıyoruz birbirimize, ama boşuna, derilerimiz sürtünüyor, hepsi o kadar. (Danton)
---
Bir aşk serüveniydi, bütün öyküler gibi pahalıya patladı. (Herault)
---
Sokrates gibi konuşuyorsun.Yüce filozof bir gün Alkibiades'i üzgün ve kederli görünce, ne demiş biliyor musun?"Savaş alanında zırhını mı yitirdin?Koşuda ya da kılıç yarıştırmada yenik mi düştün?Biri çıktı da senden daha güzel şarkı mı söyledi ya da daha iyi gitar mı çaldı?" Tam klasik cumhuriyetçi adamlarmış! (Camille)
---
-Bütün bu güzelim şeyleri kim yoluna koyacak
-Bizler ve namuslu insanlar.
-Şu aradaki "ve" sözcüğü çok uzun bir sözcük işte, arayı açıyor biraz; ara uzun, sonra yeniden birleşene kadar namus sihri tüketiyor.Hatta birleşik hallerde bile!Namuslu insanlara borç para verilir, kız verilir, sağdıçlık edilir, ama hepsi bu kadar! (Danton)
---
Böyle bastığın yeri sarsmak, insafsızlık olmuyor mu doğru adam? (Danton)
---
-Collot da, "Maskeler yırtılmalı" diye sanki büyülenmiş gibi bağırdı.
-O zaman maskelerle birlikte yüzler de gider. (Danton)
---
Uyanıklığımız, daha aydınlık bir düşten başka bir şey değil sanki.Uyurgezerleriz.Gördüğümüz işler de bir düşteki gibi değil mi zaten?Sadece daha belirli, daha göz önünde, daha kesin.Bundan dolayı kim ayıplayabilir bizi?Tembel gövdemizin arzulayıp da bir yılda yapamadığını, ruh bir saatte yapıp düşüncelere hayat veriyor.Günah düşüncede başlar; eylem durumuna gelmesi, vücudun ona öykünmesi bir rastlantıdır ancak. (Robespierre)
---
Evet, kendini kurban edeceği yerde, öteki insanları kurban eden Kanlı Mesih.Mesih kendi kanıyla onları kurtuluşa götürdü, bense onları kendi kanlarıyla kurtuluşa götürüyorum, bunun günahını da kendi üzerime alıyorum.O acının hazzını duyuyordu, bense celladın azabını duyuyorum.Kim kendini yadsımış oldu, o mu, ben mi?Kaçıkça düşünceler bunlar.Niye o hep bir kişiyi kendi önümüzde görüyoruz?Aslında insanoğlu hepimizle birlikte çarmıha geriliyor; hepimiz Golgotha Tepesi'nde kan ter içinde boğuşuyoruz, ama kimse kendi yarasıyla başkalarını kurtuluşa götüremiyor.Camille'im benim!Hepsi uzaklaşıyor benden, her yer çorak, her şey boş, yapayalnızım. (Robespierre)
---
-Çabuk Danton, yitirecek hiç vaktimiz yok!
-Ama zaman bizi yitiriyor.
---
Yaradılışımızda bir hata olmalı, adını bilmediğimiz bir şeyler eksik bizde.Bunu da birbirimizin bağırsaklarından bulup çıkaramayacağımıza göre, ne diye vücutlarımızı deşmek zorunda kalalım?Geç canım, zavallı simyacılardan başka bir şey değiliz! (Danton)
---
İnsanlık sonu gelmeyen açlık karşısında kendini yemeyi daha ne kadar sürdürecek?Ya da, gemisi batmış da, bir tahtaya sarılmış olan biler, giderilmez susuzluğumuz karşısında birbirimizin damarlarından kan emmeyi daha ne kadar sürdüreceğiz? (Camille)
---
Bizim ressamlar da, Eylül'de Force Kalesi'nden sokağa ölü olarak atılanların resimlerini büyük bir soğukkanlılıkla yaparken, "Bu aşağılık adamlarda son hayat çırpınışlarını yakalıyorum" diyen Davit gibi seyrediyor doğayı. (Danton)
---
Ruhların dövüştüğü kılıçlar, tıpkı masallardaki gibi; eller görülmüyor. (Danton)
---
-Yurttaşlar ileri, bu vatana layık olduğumuzu gösterelim!
-Bu vatan bize layık olsaydı daha iyi olurdu.Hep başkalarının vücudunda delikler açıyoruz, ama bizim kıçımızdakiler kapanmıyor hiç.


Devrim Pelias'ın kızları gibidir.İnsanlığı gençleştirmek için onu parçalar.Dünya Tufan'dan sonra nasıl ortaya çıktıysa, insanlık da kan kazanından öyle, sanki ilk defa yaratılıyormuş gibi çıkacak. (St. Just)
---
Acının en ince bir titreşimi, isterse bir atomun içinde ortaya çıksın, evrenin bir ucundan öbür ucuna bir yarık açabilir. (Payne)
---
Toprağın üzerinde nasırlaşıncaya kadar koşmaktansa, altında yatmak çok daha iyidir; toprağı kendime minder yapmaktansa, yastık yapmayı yeğ tutarım. (Danton)
---
Boşuna yorulma hiç, dilini boğazından ne kadar dışarıya çıkarmaya çalışırsan çalış, alnındaki ölüm terlerini yalayarak silemezsin. (Camille)
---
Biz ölenlerle birlikte dua eden rahipleriz; ölenlerden bize de bulaştı, aynı salgından ölüyoruz. (Philippeau)
---
Sizi delen ok, hepimizi öldürüyor.
---
Size çoktan söyledim: Hiçlik yakında barınağım olacak; hayat bir yük benim için, isterlerse bu yükü üzerimden alsınlar, zaten onu silkip atmanın özlemi içindeyim. (Danton)
---
-Çıngırağı duyuyor musun?
-Kendi onurunu ve hayatını savunan bir insanın sesi, senin o çıngırağının sesini tabii ki batstıracaktır. (Danton)
---
Evet Camille, yarın papucumuz dama atılıyor, ölüme sadaka vereceğiz. (Danton)
---
Bizim fosilleşmiş kemiklerimizle çok kral kafası kırılır daha. (Danton)
---
Tarih mezarları açmayagörsün, cesetlerimizin kokusu bile despotizmi boğmaya yetecektir. (Danton)

Danton'un Ölümü
Georg Büchner

kuşlar, tarjei vesaas


"Sen, taşa sürten gagam."


"Neden benim gömleğimi yırtacak kocaman kaslarım yok?" diye sordu yüksek, keskin bir sesle.
Hege karşılık vermedi.
"Senin sorduğun da yok," diye sürdürdü, coşkuyla.
"Neyi?"
"Sorulmaması gerekenleri"
---
Bam!Korunun derinlikleri gürültüyle inledi.Çok uzaktaydu, Mattis yeri çıkaramadı.Havadaki kuştan küçük bir çığlık koptu.

Bam!Tepeler yankıyla yanıtladı.

Mattis kımıldayamamıştı.Büsbütün karışan düşüncelerine çekidüzen vermeye çalıştı.Genç adam çalıların arasından koşarak geliyordu -o sırada bedeninin denetlemey başaran Mattis ileri atılmış, yerden aldığı kurşun dolu kuşun tüylerini düzeltiyor, kara gözlerine bakıyordu.Kuş da ona.

Yok yok, böyle düşünme.Yapmamalısın.Bu kuş ölmüş.

Ölmüş mü, niye?

Önce o bana baktı.

Bu sırada av sevinciyle koşar adım ilerleyen avcı açıklığa ulaşmıştı.Mattis'in sabah konuştuğu güçlü, mutlu genç adamdı bu işte.

Mattis elinde kuşla kalakalmıştı.

"Ne atış!" dedi genç adam, ışıltılı tüfeğini kolunun üzerinde dengede tutarak."Kuşu şöyle bir gördüm yalnızca, ok gibi gidiyordu, öylesine çektim tetiği."

Mattis karşılık vermedi.

"Bunlardan pek anlamıyorsun sanırım" dedi genç adam, "çok iyi bir atıştı.Üstelik bakıyorum da yere düşmeden ölmüş."

Düşünceler içinde yitip giden Mattis kuşla birlikte öylece durmayı sürdürüyordu.Sessizdi.Kuşu kavrayan eli havada gevşekçe asılıydı -tuttuğunu unutmuş gibiydi.
...
Mattis kendini topladı; ona bakan kara gözlerden konuşmak istiyordu -ancak gözlerin gittiğini gördü.Kapanmıştı.Onlarla ilgili söyleyecek söz kalmamıştı.Kuşu bırakmadı.
...
Yeniden yalnız kalan Mattis konuşma yetisine kavuştu; mırıldandı:
"Gözler kapalı."
"Artık."
"Kanadında kurşun."

---
Güç iş bittiğinde yorulan Mattis terlemişti.Kuşu saydığını göstermek, korumak için, kaldırmakta zorluk çektiği bir taşla örttü.Kaya kütlesini andıran taş, tüm gücünü tüketmişti.Gece yarısı olmuştu bile.
---
Mattis yanağına dokunulmasını bekledi boş yere.
Kara göz.
Kapalı artık.
Üzerinde de büyük, ağır taş var.
Böyle bir bakışı ne göz kapağı ne taş gizleyebilir.
---
Soğukkanlı konuşmaya çalıştıysa da gergindi.Böyle önemli biri olmak çok yorucuydu.Yatmadan önce şöyle dedi: "Neyse, çulluk taşın altında"
---
Evde bir iz kaldı.Kuş vuruldu, gözlerini yumdu, taşın altına kondu, ancak iz kaldı.
---
Mattis inanmaz gözlerle ona baktı.
"Benim çulluğumdan daha önemli bir konu olabilir mi?"
"Çullukla ben vardık!Şimdi taşın altında yatıyor-yine de bu önemli değil, bir bakıma evin üzerinde uçuyor, bir bakıma işte!Benimle çulluk, bir bakıma.Buradan uçuyoruz, bir bakıma.Burada uçup duracağız.Siz istediğiniz kadar...

Tarjei Vesaas
Kuşlar

yi yi (2000), edward yang


- Müzikten iyi anlıyorsunuz.
- Küçük bir çocukken, ailem çok fakirdi.Müzik, bana hayatın güzel olduğuna inandırdı.
- Babam her gün dinlerdi..Ama ben müzikten nefret ederim.
- Neden peki?
- 15 yaşımdayken aşık olmuştum.Aniden, müzik benim için bir şeyler ifade etmeye başladı.
Sonra beni terkettiğinde, müzik de benimle kaldı.



Sanırım seninle arkadaşlık edecek bir ben kaldım bugün.
Min-Min evdeyken düşünürdüm; tüm problemleri onun çözebileceğini.
Şimdiyse bunu yapabilecek kimse yok.
Ve...Ne zaman geri döner gerçekten bilmiyorum.
Bunu söylemek benim için çok zor.
Dua ediyormuşum gibi söylersem bana kırılmazsın umarım.
Diğer taraf beni duyabilir mi, emin değilim..
...ve yeterince samimi miyim, ondan da emin değilim.
Açıkçası çok az da olsa, emin olduğum şey bugünlerde olanlar.
Neredeyse hiçbir şey hakkında kendimi emin hissetmeden kalkıyorum.
Ve merak ediyorum, neden uyanıyorum.
Aynı belirsizliklerle tekrar tekrar karşılaşmak için mi?
Benim yerimde olsan, uyanmak ister miydin?
Belki de Yang-Yang haklı.
Bizden daha uzun yıllar yaşadın.
Cevaplayamadığımız bu sorulardan başka, sana anlatabileceğimiz  ne var ki?


Yi yi (2000)
Edward Yang

fargo, 3. sezon


"Mutluluk zamanlarında et, hayvanlar ve tahılla beslendiler.
Keder vaktinde gözyaşlarını yiyip bitirdiler."

hayvan mitosları-yarasa, deniz gezgin


Hz. Süleyman, Rabbinden kendisine hayatta hiçkimseye verilmemiş bir saltanat vermesini dilemişti.Rab onun dileğini kabul etti.O günden sonra insanlar, cinler, kuşlar ve rüzgar ona karşı daima uysal oldular.Süleyman peygamber dışarıda dolaşırken kuşlar başının üzerinden uçar, peşini bir an olsun bırakmazlardı. (Köksal 2005) Bir gün Süleyman'ın karısı kendisinden kuş tüyünden yapılma bir yatak istedi.Süleyman, karısını bu isteğinden döndürmeye çabalasa da bir tüelü onu isteğinden vazgeçiremedi.Çok sevdiği karısının suratının asılmasına dayanamayınca da gönlü hiç elvermediği halde bir haberci göndererek tüm kuşların tüylerini meydana bırakmalarını salık verdi.Kuşlar Süleyman'a duydukları bağlılıktan dolayı ses çıkarmadan söylenen yere gelerek tüylerini bıraktılar.Ancak kuşlar arasında biri Süleyman'ın çağrısına uymamıştı.Bu kuş serçeydi.Süleyman diğer kuşlara haksızlık olacağı düşüncesiyle bir haberciyle serçenin de gelip tüyünü bırakmasını buyurdu..Serçe haberciye "Git ve Süleyman'a söyle, eğer onun kapısına gidip de yetim çamuru sürecek olursam sarayını ve tüm saltanatını kaybeder." dedi.Haberci serçenin sözlerini Süleyman'a iletince peygamberin içini bir pişmanlık kapladı.Böylesi keyfi bir şey için onca kuşu tüyünden etmenin büyük bir kötülük olduğunu düşündü ve hemen tüm kuşların gelip tüylerini geri almasını buyurdu.Bu çağrıyla tüm kuşlar çabucak gelerek tüylerini geri aldılar.O sırada bebeğini emziren yarasa vaktinde meydana gidememişti.Çok sonra tüyünü almak için gittiğindeyse ortada tek bir tüy bile kalmamıştı.Kuşlar o kargaşada kaptıkları tüyleri alelacele kanatlarına takarak yuvalarına uçmuşlardı.Bu esnada yarasanın tüyleri de başka kuşlara gitmişti.Tüylerini bulamayan yarasa çıplak kaldı.Çıplaklığından o kadar utanç duydu ki o günden sonra bir daha gündüzleri ortalarda gözükmedi ve kimsenin çıplaklığını göremeyeceği geceleri uçar oldu.Belki de bazı kuşların tüylerinin arasından çıkan farklı renkteki tüyler bir zamanlar kendi tüyleri zannederek yanlışlıkla taktıkları zavallı çıplak yarasanın tüyleridir.

Deniz Gezgin
Hayvan Mitosları

hayvan mitosları-timsah, deniz gezgin

Toracalar, timsahların karaya çıktıkları zaman derilerini çıkararak insan görünümünde dolaştıklarına inanırlar.Bir gün yine bir timsah derisini bırakıp karada dolaşırken birisi bu deriyi yakmıştır.Derisini kaybeden timsah geri dönemeyince karada kalıp evlenmiş ve çocuk sahibi olmuş.İşte bu timsahın soyundan gelenlerin timsahlarla baş edebilme gücüne sahip olduğuna inanılır.Bir başka mitte ise timsahlarla insanlar arasında çıkan bir savaştan söz edilir.Bir zamanlar adamın biri genç bir timsahı öldürür.Bütün timsahlar intikam amacıyla insanların yaşadığı yeri kuşatırlar.Ancak insanların şefi onlara bir keçi sunar.Böylece barış sağlanır.Artık insanlarla timsahlar barış içinde yaşarlar.Timsahlar sadece suç işleyen kişileri öldürürler.Suyun karşı tarafına geçmek isteyenlerin sihirli bir söz söylemeleri yeterlidir.Bu sözü duyan timsah su yüzüne çıkarak ağzını açar ve insan onun üstüne binerek güvenle karşıya geçebilir.Eğer timsah ağzını açmadıysa bu o kişinin pek de temiz biri olmadığının sinyalidir. (Levy-Bruhl 2006)

Deniz Gezgin
Hayvan Mitosları

hayvan mitosları-papağan, deniz gezgin


Galbarga'da konuşma problemi olan çocuklar şifa bulmak amacıyla bir papağanın türbesine götürülürdü.Papağanın minik mezarının üzerine şeker konulur, konuşma sorunu yaşayan dilsiz, kekeme çocuklara bu şeker yalatılırdı.Bu şekilde çocuğun konuşacağına inanılırdı. (Schimmel 2004)

Deniz Gezgin
Hayvan Mitosları

hayvan mitosları-örümcek, deniz gezgin

Lydialı bir genç kız olan Arakhne çok hünerli biriydi.Arakhne yaptığı nakışlar ve dokuduğu halılarla herkesi kendisine hayran bırakıyordu.Nymphalar her gün onun yanına gelerek dokuduğu halıların muazzam işçiliğini seyre dalıyorlardı.Herkes onu iplik eğiricilerinin ve nakışçıların tanrıçası Athena'nın öğrenhayvan mitosları-leylek, deniz gezginn öğrencisi olmayı kabul etmiyordu.Arakhne'nin bu küstahlığı Athena'yı öfkelendirdi.Tanrıça yaşlı bir kadın kılığına girerek ona göründü ve ilk olarak tatlı bir dille onu uyarmayı denedi.Yaşlı kadın kılığındaki tanrıça, Arakhne'ye daha mütevazı olmasını ve Athena'nın önünde saygıyla eğilmesini öğütledi.Aksi takdirde tanrıçanın gazabına uğrayacağını söyledi.Ancak yaşlı kadının sözleri genç kızı hiç etkilememişti.Tanrıça sözünü bitirir bitirmez Arakhne Athena'ya hakaretler yağdırmaya başladı.Bu hakaretler karşısında sabrı taşan Athena hemen yaşlı kadın kılığından çıkarak tanrıça görünümüne büründü.O anda Arakhne ve Athena arasında kıyasıya bir yarış başladı.Tanrıça dokuduğu halının üzerinde Olympos'un on iki tanrısını büyük bir ihtişamla işledi.Onların arkasında ise tanrılara meydan okuyup felakete uğramış ölümlüleri yansıtan dört olayı tasvir etti.Arakhne ise küstahlığını işine de yansıtarak tanrıların utanılacak yasak aşk hikayelerini kusursuz bir teknikle işledi.Bunu gören tanrıça dokumayı parçaladı ve Arakhne'ye mekikle vurdu.Aşağılanmış hisseden genç kız kendisini astı.Ancak Athena onun ölmesine izin vermedi ve genç kızı bir örümceğe dönüştürdü.Örümcek Arakhne sürekli olarak dokumaya ve ip üzerinde yaşamaya mahkum oldu. (Grimal 1997)

Deniz Gezgin
Hayvan Mitosları

hayvan mitosları-leylek, deniz gezgin


Müslümanlar arasında çoğunlukla yuvasını cami minarelerinin üstüne kuran leylek mübarek bir hayvan olarak görülür.Leyleğin bembeyaz tüyleri ve sık sık yolculuğa çıkışı, Mekke'ye hacca giden beyaz hacı kıyafetleri içindeki Müslümanlara benzetilir.Ayrıca leyleğin "laklak" şeklinde çıkardığı sesler Arapça "el-mülk lak, el-izz lak, el-hamd lak" gibi yorumlanır.Bu, "mülk senindir, izzet senindir, hamd senindir" anlamını taşır. (Schimmel 2004)

Hayvan Mitosları
Deniz Gezgin

6 Mayıs 2017 Cumartesi

hayvan mitosları-kelebek, deniz gezgin

Samoalı bir halkın inanışında tanrı bir kelebekti.Bu sebeple bu insanlar kelebek yakalayan birinin çarpılacağına inanırlardı. (Frazer 1332)

Mandegusu adasında epilepsi hastalığı kelebek ile benzeştirilirdi.Epilepsi nöbeti geçiren hastanın hareketleriyle kelebeğin hareketleri birbirine benzetilirdi. (Rivers 2001)

Deniz Gezgin
Hayvan Mitosları

hayvan mitosları-kartal, deniz gezgin



Daima insanlara yardım eden Prometheus tanrılardan gizlice ateşi çalıp insanlara getirince Zeus onu cezalandırdı.Prometheus'u Kaukasos Dağı'na zincirle bağladı ve Typhon'un çocuğu olan yırtıcı bir kartalı onun başına saldı.Kartal her gün gelip Prometheus'un karaciğerini yiyor ancak o yedikçe karaciğer yeniden oluşuyordu.Bir gün Heraklse Kaukasos dağından geçerken Prometheus'un ıstırabına şahit oldu ve hemen yayını gererek kartalı okuyla yere serdi.Sonra da Prometheus'un zincirlerini kırıp ona özgürlüğünü yeniden bağışladı. (Grimal 1997)

Deniz Gezgin
Hayvan Mitosları

hayvan mitosları-karga, deniz gezgin

Yunan mitolojisinde karga Apollon tarafından lanetlenmişti.Apollon'un Koronis adında güzeller güzeli bir aşkı vardı.Zaten Koronis ismi bu kadına güzelliğinden ötürü verilmişti ve kuzgun anlamına gelmekteydi.Ak bir karga bir gün Apollon'a çok sevdiği Koronis'in onu aldattığını ve bir ölümlüye aşık olduğunu söylemişti.Bu haberi verdiği için Apollon ak kargaya çok kızmış ve onu kara renge dönüştürerek tüm ak kargaları lanetlemişti.Böylece tüm karga soyu kara olarak neslini devam ettirmişti. (Hançerlioğlu 1993)
...
Türk Mitolojisinde anlatılan karga Azrail'in simgelediği hayvan olarak işlenmiştir.Bir mitosta Kara-han adında bir hükümdarın ülkesinde ilginç bir olay yaşanmıştı.Bir gün cehennemin sahibi gökleri karartmış, korkunç bir sarsıntı ve gürültüyle Kara-Han'ın ülkesine gelmiş.Geliş amacı hükümdarın canını almakmış.Karşılarında cehennem zebanisi Bura-Dohsun'u gören genç kızlar çığlıklarına engel olamamışlar.Yardım etmesi için yiğit Er-Sogotah'a olanları haber etmişler.Er-Sogotah koşup yetişmiş ve zebaniyle dövüşmeye başlamış.Ancak Bura-Dohsun öylesine kuvvetliymiş ki Er-Sogotah'ın gücünü neredeyse tüketmek üzereymiş.Tanrıdan aldığı kuvvetle büyük bir hamle yapan yiğit bir anda zebaninin üzerine atılmış ve Buura-Dohsun'un başını bedeninden ayırmış ve her bir parçayı gökyüzüne fırlatmış.Ancak zebaniden arta kalan son bir parça olan kalbi karga olup uçmuş, oradan kaçıvermiş.
...
Bir başka Türk mitosunda karganın konuşma yeteneği konu olarak işlenmiştir.Uygurlarında yiğit hükümdarlarından Bögü-Han'a tanrı üç adet konuşan karga göndermişti.Bu kargalar en uzak yerlere bile uçarak orada olup bitenleri öğreniyor ve her şeyi anında Bögü-Han'a yetiştiriyorlardı. (Ögel 2003)

Deniz Gezgin
Hayvan Mitosları

hayvan mitosları-kaplumbağa, deniz gezgin


Söylenceye göre tufandan sonra Oaxaca Vadisi tamamıyla çamurla kaplanmış bir bataklığa dönüşmüştür.Kaplumbağa balçık içinde zorlukla hareket etmekte ve dünyanın halini hayret içerisinde seyretmektedir.Gezintisi esnasında tufandan sonra gün yüzüne çıkmış leşleri yemekte olan bir akbabaya rastlar.Akbabanın geniş kanatlarını görünce tanrıyla tanışabilmek için büyük bir fırsat yakaladığını düşünür.Hemen akbabaya yanaşarak kendisini tanrının huzuruna götürmesi için yalvarır.Akbaba bu isteği başta reddettiyse de kaplumbağanın ısrarları karşısında çaresiz kabul etmek zorunda kalır.Böylece kaplumbağa akbabanın sırtında göklere doğru yükselir.Yolculuk esnasında akbabadan gelen leş kokusu kaplumbağanın midesini öylesine bulandırır ki kafasını kabuğuna sokmasıyla bile bundan kurtulamaz.Sonunda dayanamayarak söylenmeye başlar ve akbabayı kötü kokusu sebebiyle durmadan aşağılar.Çok geçmeden kaplumbağanın dırdırından bunalan akbaba ani bir silkinişle kaplumbağayı sırtından atar.Bulutların arasından hızla aşağıya düşen kaplumbağanın bedeni yere çarpmasıyla birlikte parçalara bölünerek etrafa dağılır.Onun bu hali tanrının  acıma hissini uyandırır ve tanrı kaplumbağanın parçalarını toplayarak onları birleştirir.İşte bu yüzden kaplumbağanın bedeninde bugün hala bu birleşim yerleri görülebilmektedir. (Akova 2003)

Deniz Gezgin
Hayvan Mitosları

hayvan mitosları-geyik, deniz gezgin


Kuzey Türk mitolojisinde tanrı ve geyik ilşkisi çokça görülen bir konudur.Bir destanda ağlayan bir geyiği gören tanrının üzüntüye kapılarak geyikle birlikte ağladığı anlatılır.Yakut Türklerinde de geyiğin tanrı ile yakınlığı saygı görürdü.Yakutlar kulaklarına küpeler takarak süsledikleri geyikleri serbest bırakarak tanrıya armağan ediyorlardı.Av esnasında, ayağı altın, başı gümüş olan esrarengiz bir geyiğin kişilere görünüp sonra aniden kaybolduğu anlatılır.Özellikle Anadolu'da alageyik ve boz geyik efsaneleri yaygındır. (Ögel 2003)
...
Kızılderililer geyik avından sonra yakaladıkları geyiğin kemiklerini köpeklere vermezlerdi çünkü ölen geyiğin ruhunun çevrede dolaştığına ve her şeyi gördüğüne inanırlardı.Eğer ölen bir geyik, kemiklerinin köpeklere verildiğini görür ise bunu yaşayan diğer geyiklere anlatır, bunu öğrenen geyikler kendilerini Kızılderili avcılardan sakınır ve onlara bir daha av olmazlardı. (Frazer 1992)

Deniz Gezgin
Hayvan Mitosları

hayvan mitosları-fil, deniz gezgin

İran tasavvufunda fil esareti temsil eder.Rüyasında Hindistan'ı gören bir fil esaretinin farkına varır ve artık sahibinin sözünü dinlemez, yoldan çıkar.Çünkü Hindistan filin anavatanıdır.Bu özlem ona esaretini fark ettirir. (Schimmel 2005)

Deniz Gezgin
Hayvan Mitosları

hayvan mitosları-fare, deniz gezgin

Doğu Hindistan'da yer alan Bali adası halkı, pirinç tarlalarına musallat olan fareleri yakalayarak tıpkı insanlar gibi ölülerini yakarlar.Ancak her defasında iki fareyi canlı bırakıp, bir paket beyaz keten vererek bu farelerin önünde eğilirler.Bohemya'da ise gri fareler sevilmez ve tüm tarla fareleri çekince olmaksızın öldürülürler.Ancak Bohemyalılar beyaz farelerin eve uğur getirdiğine inanarak onlara pencere kenarında güzel ve rahat bir yatak hazırlarlar.Bir evde beyaz fare öldürülürse kötü gri farelerin arsızca büyüyeceğine inanırlar. (Frazer 1992)

Deniz Gezgin
Hayvan Mitosları

hayvan mitosları-eşek, deniz gezgin

...Priapos bu kez tanrıça Vesta'ya aşık olur ve onu uyurken bulduğu bir sırada tam tecavüz edecekken bir eşek anırmaya başlar ve tanrıçayı uyandırır.Bu defa da bir eşek yüzünden girişimleri suya düşen Priapos bundan böyle eşekle anılan bir tanrı olmuş, onun bayramlarında eşek kurban etmek gelenekselleşmişti.Buna karşın kendisine yardım edip namusunu kurtardığı için tanrıça Vesta'nın adına düzenlenen şenliklerde eşekler çiçekten taçlarla süslenerek sevilirlerdi.

Hikayesi hemen her yerde nam salmış olan Kral Midas bir gün Pan ve Apollon arasındaki tartışmada Pan'ın tarafını tutup Apollon'un haksız olduğunu söyleyince, Apollon onun kulaklarını bir eşeğinki gibi kocaman hale getirdi.Midas eşekkulaklarını, taktığı sivri bir şapkayla herkesten saklıyordu.Ancak bir tek berberi onun kulaklarının bu halinden haberdardı.berberin bu sırrı bir başkasına söylemesi kesinlikle yasaklanmıştı ve eğer söylerse cezası ölüm olacaktı.Bu sırrı kimseye söylemeden içinde taşımak berberi sıkıntıya sokuyor, bunu biriyle paylaşmak için içi içini yiyordu.En sonunda boş bir araziye gidip yere eğildi ve "Midas'ın kulakları eşek kulağıdır!" diye içi rahatlayana dek bağırdı.Ancak berberin bu sözleri rüzgarla beraber salınan kamışların arasından yankılanarak etrafa yayılmaya başladı.Çevresindeki tüm kamışlar "Kral Midas'ın kulakları eşek kulağıdır!" diye yankılanıp durdu.İşte bu olaydan ötürü yerin kulağı vardır deyimi ortaya çıkmıştır.

Deniz Gezgin
Hayvan Mitosları

hayvan mitosları-bok böceği, deniz gezgin

Bok böcekleri de tıpkı güneş gibidirler.Toprak üstünde bulunan dışkıları yuvarlayarak top haline getiren bu böcek bu topu yerin altına iterek  burada kendisine bir yuva oluşturur.Bu yuvada oluşan larva bir solucanken daha sonra pupa evresine girerek bir ölü gibi hareketsizleşir ve ardından bu kozadan yeryüzüne yeni bir bok böceği doğar.Mısırlılar bu dönüşüme duydukları hayranlıkla bok böceklerini güneşin döngüsüyle bir tutarlar.Ayrıca Mısır'da ölülerin mumyalanarak korunmasının, bok böceklerinin pupa evresinden etkilenmesiyle ortaya çıktığı sanılmaktadır.İnançlarına göre ölen kişi de tıpkı yeni doğan güneş ve bok böceği gibi bir pupa evresi geçirir, ardından yeniden oluşur ve hayat bulur.Bu taptaze bir ikinci yaşamdır.Bu inançtan ötürü bir ölü mumyalanırken kalbini korumak amacıyla bedeninin bu kısmına "kalp bok böceği" adı verilen yeniden doğumun simgesini koruyorlardı.Eski Mısır'da bok böceği şeklinde muskalar ve mühürler kullanılmaktaydı.Bunlara Scarebeus Sacer denilmekteydi.Ayrıca Mısırlı rahipler bok böceklerinde yumurtayı erkeğin yaptığı ve dolayısıyla yeni yaşamı erkeğin verdiğine inanırlardı. (Özer 1997)

Deniz Gezgin
Hayvan Mitosları

hayvan mitosları-baykuş, deniz gezgin


Nyktimene adında genç kız, kral olan babasıyla ensest bir ilişki yaşayınca utancından kahrolup ormana kaçmıştı.Genç kızın saflığına acıyan tanrıça Athena onu bir baykuşa çevirmişti.Bu yüzden bu kuş insanlardan ve ışıktan kaçar, sadece geceleri ortaya çıkar. (Grimal 1997)

Deniz Gezgin
Hayvan Mitosları

hayvan mitosları-ayı, deniz gezgin

İlk tanrılardan biri olan Kronos bir gün kötü bir kehanet duydu.Bu kehanete göre Kronos'un doğacak çocuklarından biri onu tahtından edecekti.Bunun üzerine kardeşi ve karısı olan Rheia'nın doğurduğu beş bebeği de daha büyümelerine izin vermeden yuttu.Çocuklarına yapılan bu eziyete çok üzülen Rheia, Zeus'a hamile kaldığında bunu gizledi ve Girit'e kaçarak Dikte'de Zeus'u dünyaya getirdi.Kronos'a ise kundağa sarılı bir taş verdi.Böylece Kronos Zeus diye taşı yuttu.Zeus büyüyünce Kronos'a yuttuğu beş kardeşini kusturttu.Bunlar Demeter, Hestia, Hera, Hades ve Poseidon'dur.Zeus'un ölmeyip de büyüdüğünü gören Kronos çılgına döndü ve ona süt analığı yapıp büyüten Kynosoura ve Helike adındaki iki nympha'nın peşine düştü.Zeus süt annelerini Kronos'un vahşetinden korumak için onları bir burca dönüştürdü.Bunun üzerine nymphalardan biri Küçükayı, diğeri ise Büyükayı oldu. (Grimal 1997)

Deniz Gezgin
Hayvan Mitosları

hayvan mitosları-akbaba,deniz gezgin

Yakındoğu'nun önemli Neolitik yerleşimlerinin başında gelen Çatalhöyük'ün MÖ 6200'den kalma duvar resimlerinde akbaba betimlemeleriyle karşılaşılmıştır.Burada yapılan yoğun arkeolojik çalışmalarda Çatalhöyük'te yaşamış Neolitik insanının ölü gömme geleneklerinde akbabaları kullanmış olabileceği sonucuna varılmıştır.Ölü, gömülmeden evvel yerleşim alanı dışında hazırlanmış bir yerde yüksek bir platformun üzerine yatırılıyordu.Bir süre burada bırakılan ölünün tüm yumuşak et ve dokuları akbabalar tarafından temizleniyordu.Bundan sonra etlerinden arınmış sade iskeletler ölü gömme geleneklerine uygun olarak defnedilmekteydi.Bu ritüelin hastalıklardan korunmak amacıyla uygulandığını düşünmenin yanı sıra Neolitik insanının karmaşık inanç dünyasının bir ürünü olduğunu da söyleyebiliriz.Bu yerleşim yerindeki tapınak duvarlarında betimlenen çok sayıda akbaba resmi göze çarpmaktadır.Bu akbabalar çoğunlukla başı olmayan insan tasvirleriyle beraber resmedilmişlerdir ve dikkat çekici biçimde insan çizimlerinden daha büyüktürler.Bazı resimlerde akbabaların gerçek boyutlarında yazkın resmedildiği, kanat açıklıklarının neredeyse 1,5 metreyi bulduğu gözlenmiştir. (Mellaart 2003)

Zerdüştlüğün kutsal kitabı Avesta'da ölülerin gömülmesi yasaklanmıştır.Zerdüştler toprağın kirleneceğine inandıkları için ölülerini gömmeyip akbabaların yemesi için onları adına Dakhma denilen sessizlik kulelerine bırakırlardı.Kulelere bırakılan ölülerin başına üşüşen akbabalar kısa sürede ölüyü tüm "kirlerinden" arındırırdı. (Challaye 1998)

Deniz Gezgin
Hayvan Mitosları

hayvan mitosları-ağaçkakan, denizgezgin


...Altay türkleri, ağaçkakan kuşunun Tanrı'nın elçisi olduğuna inanırlardı.Şamanın Tanrı ile iletişimini sağlayan ağaçkakandı.Bu sebeple Şaman, kurban törenlerinde bu ağaçkakana seslenirdi.Ağaçkakanın bir arabası olduğuna inanılırdı.Bu sebeple Şaman onu "Ala ağaçkakan atlılar" diye çağırırdı.Ayrıca Şamanların giydiği elbiselerin üzerinde mutlaka ağaçkakan kuşunun derisi bulunurdu. (Ögel 2003)

Deniz Gezgin
Hayvan Mitosları

evocation, anja lechner, vassilis tsabropoulos, u.t. gandhi

-Evocation-

Anja Lechner
Vassilis Tsabropoulos
U.T. Gandhi

-Melos-

cinnet, vladimir nabokov


Ona baktıkça, içimdeki her şey parçalara ayrılıyor ve parçalar bir binanın onuncu katından hızla aşağı savruluyordu sanki.Bir mucizeye bakıyordum.Mükemmelliği, sebepsizliği ve hedefsizliği, içimi garip bir hayranlıkla dolduruyordu.
---
Evvelce bahsetmiş olabilirim, savaşı Astrakhan yakınlarında bir balıkçı köyünde sıkılmakla geçirdim, kitaplar olmasaydı o kasvetli yılları sağ çıkarır mıydım bilmiyorum.
---
Böyle epey bir zaman devam ettiler, bir kağıtlardan bir benden bahsederek, sanki odada değilmişim veya bir gölge, bir hayalet ya da dilsizin tekiymişim gibi; daha önceleri aldırmadığım o şakacılıkları da şimdi bana anlamlarla yüklüymüş gibi geliyordu, sanki gerçek vücudum çok uzaklardaydı da, buradaki sadece onun bir yansımasıydı.
---
Sincapları da severim.Bir ormanın sincaplarla dolu olması iyidir.Arazi sahiplerine karşı oldukları için severim onları.Köstebekleri de.
---
Genelinde...dünya, bilirsin, rezil bir yer.
---
Sanırım Pascal'da bir yerde, bilgece bir düşünce vardır: birbirine benzeyen iki insanla tek tek karşılaşmak merak uyandırmaz, ama ikisi bir arada epey heyecan yaratırlarçPacal'ı hiç okumadım, bu alıntıyı da nereden yürüttüğümü hatırlamıyorum.Ah, nasıl da bayılırdım gençliğimde böyle maymunluklara!Şu ya da bu aşırma vecizeyle gösteriş yapan bir tek ben değildim maalesef.Bir keresinde St. Petersburg'da bir partide şöyle deyivermiştim: "Turgenyev der ki, bazı hisler, ancak müzikle ifade edilebilir." Birkaç dakika sonra başka bir konuk gldi, konuşmanın ortasında tam da aynı lafı söyleyiverdi, bir konser programından araklamıştı bu lafı, onu o konserde sahne arkasında müzisyenlerin dinlenme odasına giderken görmüştüm.Şüphesiz gülünç duruma düşen ben değil oydu, yine de bu olay bende rahatsız edici bir his bıraktı. (ona sinsice ilahi Viyabranova'yı nasıl bulduğunu sorarak biraz olsun avundumdu) ve böylece yüksek entellik taslama işini bir kenara bırakmaya karar verdim.
---
Eğer eylem doğru tasarlanır ve uygulanırsa, yaratıcı sanat öyle güçlüdür ki, hemen ertesi sabah suçlu gidip teslim olsa bile, kimse ona inanmaz, sanatın yaratımı hayatın gerçekliğinden çok daha fazla asli hakikat barındırır çünkü.
---
Bir sanatçı yosmaları ve asmaları olmadan yaşayamaz.Puşkin'in bir yerlerde dediği gibi -demediyse de demeliydi.Çektiğin cefalar ve hayat biçiminin genel berbatlığından ötürü yeteneğin ölüyor, nasıl denir, can çekişiyor; hatta, nasıl şu karşı parktaki renkli fıskiye kışın fışkırmıyorsa, seninki de fışkırmıyor.
---
İntihar kendine düşkünlüğün en fena biçimi.Yapılacak tek şey şehidin kaprisine boyun eğmek ve ölmekle iyi, yararlı-kaba, cismani bir yarar belki, ama yine de yararlı bir iş yaptığını anladığımızı ona hissettirerek olaya neşeli bir hava katmak.
---
Heyhat, hikayem yozlaşıp günlüğe dönüştü.

Vladimir Nabokov
Cinnet

5 Mayıs 2017 Cuma

ssendu, stina


Ssendu-Stina

buzda yürüyüş, werner herzog

Çamlardan süzülen yağmur damlaları hâlâ iğne yapraklarla kaplı toprağa düşüyor.Sanki bir atmışım gibi baldırlarımdan buhar tütüyor.Tepelerle dolu bir arazi, ormanlarla dolu, her şey bana çok yabancı.Köyler, ben yaklaştıkça ölü taklidi yapıyor. (25 Kasım 1974)
---
Haile Selassie idam edilmişti.Cesedi öldürülmüş bir tazı, öldürülmüş bir domuz ve öldürülmüş bir tavukla yakılmıştı.Birbirine karışan küller bir İngiliz idari bölgesinin topraklarına serpilmişti.Bu nasıl da yatıştırıcı geliyor. (28 Kasım 1974)
---
Bu kasabanın üstünde işlenmiş demir parmaklıklarla heybetli bir kale duruyor: Tımarhane.Bugün kendi kendime "Orman" dedim sık sık, hakikat bizzat ormanın içinde geziniyor. (9 Aralık 1974)
---
Provins'e kadar sonsuz bir yol yürüdüm, doymak bilmez bir iştahla ne bulursam mideye indirmeye karar vermiştim ama boğazımdan sadece bir salata geçiyor.Şimdi kalkmam gerektiğinde bir mamut ayaklanacak. (11 Aralık 1974)
---
Bugün bile hâlâ annenize erkek ve Kızılderili olarak doğmadığınız için öfkelisiniz.Beş yaşındayken Karl May'i okudunuz ve Kızılderili olmak istediniz.Kilimlerden bir Kızılderili çadırı yaptınız ve oyuncak  bebeklerinizin kafa derilerini yüzdünüz.Çocukların çoğunlukla hiçbir şey okuyamadığı bir yaşta eski çağların efsaneleri sizi içine çekti.Sonraları, okulda sıranın altında Dostoyevski okudunuz.Arkeolog ve sanat tarihçisi oldunuz ve dolambaçlı yollardan geçtikten sonra bugün de bir bakıma arkeologsunuz.Keşifler yapıyor ve bir şeyler ortaya çıkarıyorsunuz.Bir okul arkadaşınız size şair olduğunu ileri süren sevimli bir serseriden bahsetti.Bir okul defterine el yazısıyla bir tiyatro oyunu yazmıştı ve arkadaşınız edebiyattan bir kelime anlamadığı için sizden okumanızı istedi; eğer piyes iyiyse adamla bir ilişki yaşamak istiyordu.Piyesin adı Baal'dı."Beni dinle" dediniz gece kitabı okuduktan sonra, "o Almanya'nın en iyi şairi olacak!" O zamanlar şair kendisine Bertolt değil de Eugen diyordu.Yıl 1921'di. (12 Mart 1982)

Werner Herzog
Buzda Yürüyüş

benito cereno, herman melville


"Evet, bu garip bir öyküsü ve garip bir ahalisi olan garip bir gemiydi.
Ama hepsi buydu işte."

"Bağışlayın" dedi Kaptan Delano alçak sesle, "Ama sanırım, benzer, bir tecrübeden dolayı Don Benito, yaranıza tuz basanın ne olduğunu tahmin edebiliyorum.Bir zamanlar çok sevgili bir dosttu, o zamanlar armatör temsilcisi olan kendi kardeşimi denizde kaybetmek gibi bir talihsizliğim oldu.Ruhumun huzur bulduğundan emin olsam yokluğuna katlanabilirdim ama sık sık benimkilerle buluşan o dürüst gözler, o dürüst ellerin ve o sıcacık yüreğin hepsi, hepsini köpekbalıklarına atmak!Ondan sonra bilgim dışında olmadığı sürece sevdiğim bir adamla yol arkadaşı olmamaya yemine ttim ve bir talihsizlik olasılığına karşı bedenin ölümlü varlığını karada defnetmek üzere mumyalayabilmek için gerekli her türlü önlemi aldım.Adını söylemek bile sizi böylesine beklenmedik bir biçimde etkilediğine göre arkadaşınızın bedeni gemide mi, Don Benito?
---
"Burada bir tür yatakhane, oturma odası, tavan arası, kilise, cephanelik ve özel giyinme odası hepsi bir aradaymış gibi görünüyor Don Benito" diye ekledi Kaptan Delano çevreye bakınarak.

"Evet Senyör, benim için olaylar düzenli olmaya pek fırsat tanıyacak gibi gelişmedi."
---
Bu büyüyü bozacağım derken bir yenisiyle büyüleniyordu.Uçsuz bucaksız bir denizde, uzakta bir ülekde, terk edilmiş bir şatoda, boş yerlere bakan, hiçbir araba ya da yolcunun geçmediği, belirsiz yolları gözleyen bir mahkum gibiydi.
---
Zavallı adam, diye düşünüyordu Kaptan Delano, acı deneyimleri ona ayna, bir çiçekle yaz gelmez denildiği gibi, bir kıpırtıyla esinti çıkmayacağını öğretmiş.
---
Don Benito sanki cevap vermeye fırsat vermeksizin gözle görülür iyi bir eğitimin ürünü olan hünerli süslemelerle bezenmiş, incelikli bir taşlamayla karşı karşıya kalmış gibi irkildi.Diri diri derisi yüzülmüş biri gibi bu adam, diye düşündü.Kaptan Delano; insan bir yerini incitmeden neresine dokunabilir ki?
---
"Gün boyunca benimle birlikteydiniz; benimle ayakta durdunuz, benimle oturdunuz, benimle konuştunuz, bana baktınız, benimle yediniz, benimle içtiniz; ama gene de son eyleminiz bir canavar için kuluçkaya yatmak oldu, yalnızca masum bir insan değil, insanların en acınacak halde olanını peydahlamak için.Böylesini ancak kötücül düzenler ve aldatmacalar üretebilir.İş buraya varınca, en akıllı insanlar bile gizli oyuklara gömülmüş birinin hiç tanışmadıkları biçimdeki davranışlarını değerlendirirken yanılgıya düşebilriler.Ama siz buna zorlandınız ve tam zamanında gözünüzü açtınız.her iki durum da her zaman, herkes için geçerli olabilirdi."

Herman Melville
Benito Cereno