15 Ağustos 2022 Pazartesi

Kervan yoruldukça yük ağırlaşır

 

Tathagat & Notre Jour Viendra

Tathagat (2021) / Notre Jour Viendra (2010)

When You Are Old - William Butler Yeats


Külrengi saçlarınızla yaşlı ve uykulardan ağırlaşmış
oturduğunuzda ateşin başına alın elinize bu kitabı
ve ağır ağır okuyun, dalıp gidin uzaklara eski uçarı
bakışlarınızın koyu gölgelerinden, düşler kurun;

Onca adam sevmişti sizi kırılgan neşeli anlarınızda,
güzelliğinizi sahici ya da sahte bir aşkla sevmişlerdi,
ama içlerinden bir teki sevdiydi sizdeki avare ruhu
ve değişken yüzünüzden bir yitip bir görünen kederi;

Ve ocağın kor kırmızı demirlerine doğru eğilirken,
mırıldanın, biraz mahzun, Aşk'ın nasıl kaçtığını
anlatın dağların ötesine büyük adımlarla
ve gömdüğünü onca yıldızın ortasına yüzünü.

W. B. Yeats
Çeviri: Enis Batur

Yas - Çizgi Öykü / Cihan Kılıç





















Yas - Çizgi Öykü
Cihan Kılıç
Uykusuz Dergisi

Şiir Nerede Başlar? (23) - Om Mani Padme Hum / Asaf Halet Çelebi

Üstad son zamanlarda pek rahat görünüyor.Şairin arkasından sokaktan geçerken mahalle veledlerinin Om Mani Padme Hum diye teneke çaldıkları rivayet ediliyor.

Nihat Kuşlu
Yeditepe Dergisi, Kasım 1958

Şiir Nerede Başlar? (22) - Asaf Halet Çelebi

...

Şiirin cemiyetteki doğuşunu şöyle tahmin ediyorum:

Ormanların açıklık bir yerinde toplanmış, kuyruksuz ve tüyleri yolunmuş gibi çıplak, görünüşleri acıma ve nefret hissi veren maymuna benzeyen bir cins (Bu cins pithecanthroğus veya australopithecus, doğru bir istihale olabilir.) ellerine bazı dallar almış, aralarından birisi, içi oyuk bir ağaca güm güm vuruyor, sebebi bugünkü zeka'yı doğuran bir nevi deliliktir.Kollektif bir vecit, birlikte söylenilen şarkı taslağı, boğazdan gelen bu çığlıklar şiirin ilk nescini teşkil etmektedir.Vecde kapılan bu vahşi divane ilk sihirbaz-medyum ve ilk şairdir.Şu halde şiire lisandan önce doğmuş denilebilir.Zamanla yavaş yavaş lisan hasıl olunca şairin musikişinaslık ve sihirbazlık gibi vasıfları henüz ayrılmamış olmakla beraber şiir kelimelenmiştir.O zamanki cemiyet, ağaç başında sopasını vuran zatin kelimelerini tefsire mail olduğu için "gayri tabii" ve "deli"yi henüz ayırt etmeyi biliyordu.Herhalde bu zatlerden birisi hezeyanı içinde barsak, mide, karaciğer yerine "kalp"ten bahsetmiş olacak ki bu söz çok eski zamandan beri devam etmiş ve şiirin şemasını teşkil etmiştir.

...

Asaf Halet Çelebi
Şiirde Şairin Tefsiri
Yeni Adam, S. 312, 19 Birincikanun 1940, s. 4.

Claire Denis Tribute

Claire Denis Tribute
 

Fikir İhtilafı - Asaf Halet Çelebi / Bütün Yazıları


Bir su birikintisinden geçerken ona: "Dikkat et cop diye düşersin!" dedim.O: "hayır, cup diye düşerim" dedi.

Bununla inadına benim gibi düşünmediğini anlatmak istiyordu.

Çocukken oynadığım bebeklerin saçı ekseriya tutkalla yapışmış olduğu için merak edip açıp bakardım.Ayni merakla acaba ne ile yapışmış diye elimi uzattığım zaman nedense saçlarımın bir kısmı elimde kalmış ve üstüme başıma dökülmüştü.Bu saçlara yün katılmak şartile iyi bir kumaş yapılabilir mi diye düşündüm.Halbuki o, benim ayı sırtına benzettiği kaburga kemiklerimin üstündeki deriden iyi işlenmek suretiyle birkaç çift sağlam iskarpin çıkarabileceğini söylüyordu.

Beni, şımartıldığı babası tarafından alınan otomobille bir ormana götürmüş ve "İstersem seni şimdi burada bırakır ve kurtlara yem ederim." demişti.Halbuki o, bu sözleri söylemeden ben onu buradaki ağaçlardan birine asılmış, kuşlar tarafından didiklenmekte olan yanaksız ve gözsüz bir maslûp halinde tahayyül ediyordum.

Beni öperken, yamyamlık damarı kabarmış, "Harrt!" diye dudağımın bir parçasını koparmıştı.Artık nasıl olsa bir kere kopmuş olan bu parçayı, bari o yutmadan ben yutayım dediğim zaman o benden daha açık göz davrandı ve yuttu.İkimiz de insan eti yiyorduk.Fakat ben kendi etitmi, o başkasının etini tercih etmişti.

Bütün bir gece onun başını kucağımda yatırarak ikide bir kusmasına yardım ediyordum.Fakat artık çıkaracak bir şey kalmadığı için boyuna safra geliyordu: "Bu safralar acı bir şeydir, bari şeker ye de ağzın tatlansın!" diye zorluyordum.Halbuki o, üzerine şeker ekilecek olursa acılığın gideceğini ve sonra yenilebileceğini iddia ediyor ve benim böyle yapmaklığımı istiyordu.

Asaf Halet Çelebi
Fikir İhtilafı
Yeni Ses, S. 3(7), İkincikanın 1940, s. 7.

Asaf Halet Çelebi - Bütün Yazıları
Everest Yayınları
Hazırlayan: Hakan Sazyek

At Hakkında - Asaf Halet Çelebi / Bütün Yazıları


Eskiden at diye sırıklara biner ve "sakın ha atım teper" diye sağa sola savururduk.Bununla beraber fasulya sırığı hiçbir zaman ata benzemezdi.

Hiç benzemeyen şeyleri nelere benzetmemişizdir.Eski şairler de, gözleri ve ağzı olduğu için ata benzemesi ihtimali daha çok kuvvetli olan sevgililerini hiç benzemedikleri güle ve aya benzetirlerdi.Güvercine ve geyiğe benzetenler şüphesiz daha yaklaşmışlardı.Ata benzetilmesinde ben hiçbir beis görmüyorum.

Allah vermesin Guliver'in anlattığı, insanların hayvan akıllı ve atların insan akıllı olduğu o Hyummhmmm memleketinde olsaydık ne yapardık?Atlar bizim üzerimize binemese de bir arabaya koşturup kendileri içine oturamazlar mıydı?

Equus atın dedesiydi; ve şimdiki attan farklı idi, bununla beraber onun zamanında Neandertal adamı şöyle dursun Pithecanthropus bile yoktu.Equus'lar kendilerinden sonra gelen dedelerimizi görünce acaba hayret etmişler midir?Bununla beraber daha sonraları, ilk defa sırtlarına atlamak küstahlığında bulunan insanlara fevkalade hiddet ettikleri bence muhakkak gibidir.Fakat onların mı insanları, insanların mı onları harbe alıştırdığına şüphe ediyorum.

Eski zamanda konuşan, insan darda kalırsa yaksın da yetişeyim diye üç kılını veren atlar varmış.Fakat ben bunun ne dereceye kadar doğru olduğunu bilemiyorum.Yalnız o atlar şimdi hiç bulunamıyor.

Asaf Halet Çelebi
At Hakkında
Ses, S. 3 Ağustos 1939, s. 7.

Asaf Halet Çelebi - Bütün Yazıları
Everest Yayınları
Hazırlayan: Hakan Sazyek

14 Ağustos 2022 Pazar

Kasap - Asaf Halet Çelebi / Bütün Yazıları



Öküzler vapurdan çıkıyor.
Öküzler sahneye gidiyor, başları birer birer kesilecek.Kesilirken böğürecekler.Gözleri açılıp, sonra buğulu bir cam gibi sönecekler.Kan içinde başları, kopup yere düşecek.
Öküzler koşuyor.
Öküz başına alacağı parayı düşünen celep gülüyor.
Öküzler koşuyor.
Öküzler köfte olacaklar.Soğanla terbiye edilmiş, cızır cızır köfteler.

Ya ben ne olacağım Yarabbi?

Sıkışmış insanların içinde nereye koşuyorum?Niçin vapurlar beni taşıyor, ve gözlerim buğulu?Burnumun sıcak nefesile hangi salhanede kesileceğim?

Kasap gülüyor:

-Yarana bıçak yağı sürelim.Siyah tırnaklı güdük ellerim keskin, inceltilmiş demiri kara sapından tutacak ve yumuşacık boynunda kıtır kıtır işliyecek.Ve kan, evvela damla damla...Sonra sicim gibi...Sonra oluk gibi dökülecek, üzerime sıçrayacak ve kafa kopacak.Kafanın kopmasını ben göreceğim.Ve kopan kafanın benim olmayıp senin olduğunu düşünerek sevineceğim.

Ve kasap gülüyor.

Asaf Halet Çelebi
Kasap
Ses, S. 5, 16 İlkkanın 1938, s. 3.

Asaf Halet Çelebi - Bütün Yazıları
Everest Yayınları
Hazırlayan: Hakan Sazyek

Tekerleme - Asaf Halet Çelebi


...

Devler orada gözleri açık iken uyurlar ve kapalı iken uyanıktırlar.Mükemmel Türkçe bilen ve söyliyen zümrüdüanka kuşuna "Gak!" dedikçe et, "Guk!" dedikçe şarap verilir."Parmak neredesin?" denince, parmak "Sıcacık karındayım!" diye cevap verir.Peri kızı güvercin şekline girer silkinir ve kız olup suya dalınca elbisesi aşırılır.

Dikkat edilirse, bunlardaki çok derin istihzayı sezmemek kabil değildir.Türk ruhu harikuladeyi içinden karikatürize eder, çabucak inanmaz, fakat realiteyi mistikle karıştırmayı sever.

O, zamanı, zaman içinde görür.Sarayburnu'ndan bir adım attımı kendini Kasımpaşa'da bulmaktan hoşlanır.Az gidip, uz gidip dere tepe düz gittikten sonra arkasına bakar ki bir arpa boyu yer gitmiş.Etini, dibi delik tencerede pişirmeğe kalkar.Kafasız kocakarının sakız çiğnediğini görür, babası, babası iken kızı babasının annesi olur ve babasını tıngır mıngır beşikte sallar.

...

"Bir varmış, bir yokmuş.Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, babam benim iken, ben babamın kızıydım.Babam benim oğlum oldu, ben babamın annesi.Arif olan ancak bilir bunun mânâsı."

"Bir varmış, bir yokmuş, zaman zaman içinde, kalbur saman içinde, deve tellal iken, horoz imam iken, manda berber iken, annem kaşıkta, babam beşikte iken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken.Babam düştü beşikten, alnı yarıldı eşikten.Annem kaptı maşayı, babam kaptı küreği, gösterdiler bana kapı arkasındaki köşeyi.O öfke ile denize basmıyayım mı, kıyıdır diye.Orada buldum iki çifte bir kayık, çek kayıkçı Eyube.Eyyubun kızları haşarı, bir tokat vururlar enseme, gözlerim çıktı dışarı.Orada gördüm bir kız adı Emine, gittim baktım evine.Bir tarafı tozluk dumanlık, bir tarafı çimenlik çayırlık, bir tarafı sazlık samanlık, bir tarafında boyacılar boya boyuyor renk ile, bir tarafta demirciler demir dövüyor denk ile, bir tarafta Memet Ali paşa cenkediyor şevk ile..."

"Bir balkabağından üç oğlan çıktı.İkisi gömleksiz, biri çırılçıplak.Çıplağın üstünde üç kuruş buldum.Aldım pazara gittim.Pazarda koltuğa sığmaz bir karpuz satıyorlardı.Şunu bir keseyim de yiyelim dedim.Karpuzu keserken bıçağımı içinde unuttum.Bıçağımı çekeyim derken ben içine girdim.(...)dönüp dolaşırken bir çobana rastladım."Ne yapıyorsun orada?" dedim.Bana "On senedir burada sürümü kaybettim.Hala bulamadım." dedi.Kafamı kaldırınca bir adam geldi, bana bir tokat vurdu.Kafam koptu, gitti pazara soğan, sarımsak satmağa.Koştum arkasından, başladık kavgaya."Kafamsın!" "Kafan değilim!" her ne ise kafam yerine geldi.Oradan üç evli bir köye vardık.Evlerin ikisi viran birinin de çatısı yoktu.Çatısı olmıyana girdim.Baktım, kafasız bir kocakarı sakız çiğniyor."Bana bir tencere ver!" dedim.Nine bana üç tencere verdi.İkisi kırık dökük, birinin hiç dibi yok.Dibi olmayanı aldım.Etimi onda pişirdim, yedim.Suyunu da cebime koydum.Baktım yine kafam yok.Araya araya yine buldum.Başladık yine kavgaya: "Kafamsın!" "Kafan değilim!", derken çekişe çekişe gittik Kadı kapısına.Kadı evinde yoktu.Çarşıda ağaçtan mercimek topluyordu.Kafamla ben gittik oraya.Kadı ağacın tepesinden bağırıyordu.Güç bela işittik.Dedi ki: "Sizin davanız çok çetindir.Kırk top kağıt, kırk kucak kalem lazım, bir de kırk basamaklı merdiven getirin de buradan ineyim."Kırk top kağıtla, kırk kucak kalemi aramaya gittik.Kırk ayaklı merdiveni de bulduk.Ağaca yasladık.Merdiven kadıyı çekmedi kırıldı.Kadı öldü.Kafam da yerine geldi."

Zannetmiyorum ki diğer milletlerin edebiyatında yukarıya bazı numuneler verdiğim tekerlemeler ayarında mücerred eserler bulunsun.


Asaf Halet Çelebi
Tekerleme
Ses, S. 3,2 İlkkanun 1938, s. 4-5

Asaf Halet Çelebi - Bütün Yazıları
Everest Yayınları
Hazırlayan: Hakan Sazyek

Bir Asaf Halet Çelebi Tasviri - Resai Eriş, Yeni Adam Dergisi

"Sabahları Beylerbeyi'nden Köprü'ye gelen vapurda, öğleyin Kapalıçarşı içindeki Çukur muhallebicide, akşamları da Küllük kahvesinde görebilirsiniz.Orta boylu, şişmanca, çay kutuları üzerindeki Çinli resimlerini andıran düşük pos bıyıklı 35 yaşlarında bir adam.O bu haliyle Hindistanlı baharat tüccarlarına benzetilebilir.Sivri topuklarını tahtalarda tıkırdatarak gelir tesadüfen karşınıza oturur.Dar, beyaz pantolonu etli kalçalarına yapışır, ekseriya yeşil renkteki ceketi eski haydariyeleri andırır.Halis şaldan gravatları için "Ben yaptım beyefendi, tam 15 asırlık Acem el dokumasıdır." diyor.Alnında ter damlaları gözleri dalgın...Bir sene önce monoklusu kırılmasaydı şimdi, onu göz çukuruna yerleşmiş görürdünüz.Ağzında daima baharlı bir tatlı...Cebinden çıkardığı antika, kıymetli kutular içinde kakule, Nemse kimyonu, kaya tuzu, zafran veya franbuaz şekerlerini yanındakilere de ikram eder: "İkbal buyurulmaz mı? hanımefendi; zihne küsayiş veriyor."

Resai Eriş
Yeni Adam, S.373,19 Şubat 1942, s.3

Asaf Halet Çelebi - Bütün Yazıları
Everest Yayınları
Hazırlayan: Hakan Sazyek

Böyle Bir Kara Sevda (Ne Çıkar Bahtımızda) - M. Emel Aksoy

M. Emel Aksoy - Böyle Bir Kara Sevda (Ne Çıkar Bahtımızda)

Ne çıkar bahtımızda ayrılık varsa yarın,
Sanma ki hikâyesi şu titreyen dalların
Düşen yaprakla biter,
Böyle bir kara sevda kara toprakla biter.

Ağlama, olma mahzun, gülerek bak yarına,
Sanma ki güzelliğin o ipek saçlarına
Dökülen akla biter,
Böyle bir kara sevda kara toprakla biter.

Söz-Müzik: Gündoğdu Duran

Yapayalnız - Chaboute




















Yapayalnız - Chaboute
İletişim Yayınları
Çeviren: Can Belge