29 Mart 2019 Cuma

the witch, barry windsor smith


Barry Windsor-Smith

bir ayı ne ister, gürsel korat, ben bir ayıyım şarkısı nota ve sözleri



Ben bir ayıyım, ben!
Bir ayı ne ister?
Biraz armut, biraz bal.
Ben bir ayıyım, ben!

Ben biy kediyim, ben!
Biy kedi ne istey?
Biyaz peyniy, biyaz süt.
Ben biy kediyim, ben!

Ben bir ineğim, ben!
Bir inek ne ister?
Biraz saman, biraz ot.
Ben bir ineğim, ben!

Sen bir eşeksin, sen!
Bir eşek ne ister?
Cam kenarı benim, der.
Sen bir eşeksin, sen!

Ben bir köpeğim, ben!
Bir köpek ne ister?
O kelebek nerede, der.
Ben bir köpeğim, ben!

Ben bir serçeyim, ben!
Bir serçe ne ister?
Biraz odun, biraz taş.
Ben bir serçeyim, ben!

Ben bir fareyim, ben!
Bir fare ne ister?
Biraz fındık, biraz un.
Ben bir fareyim, ben!

Ben bir tilkiyim, ben!
Bir tilki ne ister?
Biraz saman, biraz ot.
Ben bir tilkiyim, ben!

Biz bir hayvanız, biz!
Bir hayvan ne ister?
Sevinç, sevgi, mutluluk.
Biz bir hayvanız, biz!

Ben bir ayıyım, ben!
Bir ayı ne ister?
Bulutlar ve kelebek.
Ben bir ayıyım, ben!

Gürsel Korat



Ben bir ayıyım, ben!
Bir ayı ne ister?
Biraz armut, biraz bal.
Ben bir ayıyım, ben!



Ben biy kediyim, ben!
Biy kedi ne istey?
Biyaz peyniy, biyaz süt.
Ben biy kediyim, ben!


Ben bir ineğim, ben!
Bir inek ne ister?
Biraz saman, biraz ot.
Ben bir ineğim, ben!


Sen bir eşeksin, sen!
Bir eşek ne ister?
Cam kenarı benim, der.
Sen bir eşeksin, sen!




Ben bir köpeğim, ben!
Bir köpek ne ister?
O kelebek nerede, der.
Ben bir köpeğim, ben!



Ben bir serçeyim, ben!
Bir serçe ne ister?
Biraz odun, biraz taş.
Ben bir serçeyim, ben!


Ben bir fareyim, ben!
Bir fare ne ister?
Biraz fındık, biraz un.
Ben bir fareyim, ben!


Ben bir tilkiyim, ben!
Bir tilki ne ister?
Biraz saman, biraz ot.
Ben bir tilkiyim, ben!



Biz bir hayvanız, biz!
Bir hayvan ne ister?
Sevinç, sevgi, mutluluk.
Biz bir hayvanız, biz!



Ben bir ayıyım, ben!
Bir ayı ne ister?
Bulutlar ve kelebek.
Ben bir ayıyım, ben!

Gürsel Korat
Bir Ayı Ne İster?
Yapı Kredi Yayınları
Resimleyen: Elif Yemenici

sessiz gemi, fatih erkoç

Fatih Erkoç - Sessiz Gemi
Yahya Kemal Beyatlı

09.02.2018 - Bostanlı Suat Taşer Açıkhava Tiyatrosu


yardımcı, robert walser


...Kadın eskiden bir süre garson olarak çalışmıştı ama birkaç haftanın ardından, o geçici eklenti sökülüp atıldığına göre, tüm bunların ne anlamı vardı ki?Patronu, İngiliz parasıyla ilgili o hadiseye rağmen, Joseph'e fazladan bir veda primi ödemiş ve kışlada şans dilemişti.Şimdi ilkbaharın tılsımıyla büyülenmiş kırlardan geçen bir tren yolculuğu var sırada ve ardından bilmeye değer hiçbir şey kalmaz, çünkü o andan itibaren sadece bir rakama dönüşür insan; bir üniforma, bir fişeklik, bir kasatura, düzgün bir tüfek, bir kasket ve ağır yürüyüş postalları tutuştururlar eline.Kendine ait değilsindir artık; bir parça itaat ve bir parça talim olursun.Uyur, yemek yer, talim yapar, ateş eder, yürüyüş yapar ve dinlenme molaları verirsin; ama kurallarda yazıldığı biçimde.Duygularını bile büyük bir dikkatle gözetim altında tutarsın.Kemiklerin kırılacak gibi olur başlarda; ama beden gitgide çelik gibi sertleşir, esnek dizkapakları demirden birer menteşeye dönüşür, kafan düşüncelerden arınır, ellerin ve kolların, askerlere ve acemi erlere her yerde eşlik eden tüfeğe alışır.Joseph rüyasında komutlar ve patlayan silahların takırtısını işitir.Sekiz hafta boyunca sürer bu, bir sonsuzluk değildir, ama Joseph'e zaman zaman öyle görünür.
---
...Joseph bir parça kenarda duruyor ve düşünüyordu: "İşte orada yürüyorlar, adam ve yaşlı kadın.Bu tepeden görünmüyorlar artık ve şimdiden yarı yarıya unutuldular.İnsanların davranışları, tavırları ve eylemleri ne kadar çabuk unutuluyor.Şimdi tren istasyonuna ya da vapur iskelesine vaktinde yetişebilmek için ellerinden geldiğince hızlı yürüyorlar.Bu uzun yolda -ki on dakikalık yürüyüş, bozguna uğramış ve kaygılarla dolu iki insan için uzun bir yoldur- ikisi de tek kelime etmeyecek, ancak buna rağmen konuşacaklar, çok anlaşılır bir dil, sessiz ama fazlasıyla anlaşılır bir dil konuşacaklar.Acının çok kendine has bir konuşma tarzı vardır.Ve şimdi biletlerini alıyorlar, veya biletleri vardı belki de, çift yönlü biletlerin olduğu malum ve tren gürleyerek geliyor ve Yoksulluk ile Belirsizlik birlikte biniyor vagona.Yoksulluk kemikli, tamahkar elleriyle yaşlı bir kadın.
---
Bu sabah Joseph'in saçları taranmaya ve fırçalanmaya karşı olağanüstü bir direnç geliştirmiş gibi görünüyordu.Diş fırçası geçmiş zamanları hatırlatıyordu.Elini yıkamak için aldığı sabun kaydı ve yatağın altına uçtu ve en uzak köşeden çekilip çıkarılması gerekti.Gömleğinin üzerine mükemmelen oturmuştu.Ne hayret verici şeyler.Ve tüm bunlar ne kadar usandırıcıydı.
---
...Kaygılar ve hayal kırıklıkları, tıpkı yorgun düşmüş ama disipline alışkın askerler gibi uygun adım ilerliyor, yoldan ayrılmaya yeltenmiyordu.Başarısızlıkları ve umutsuzlukları da aralarına katarak, yaklaşan noktaya dikilmiş gözlerle, ağır ama düzenli bir biçimde ilerleyen çok düzenli bir yürüyüş alayı oluşturmuşlardı.
---
...Bulanık bir rüyada yürür gibi geçiliyordu her şeyin içinden.Ve bu hava ve böyle bir dünya bile, her şeye rağmen gizli bir neşeyi dile getirir gibiydi.Gürültüler uyuyordu sanki ya da ses çıkarmaya ürküyordu.Sabahın erken saatlerinde ve akşamın ilerleyen vakitlerinde, gölün üzerinden uzun bir soluk gibi gelen sis düdüklerinin, açıktan geçen gemileri haber vererek birbirlerini uyardıkları duyuluyordu.Bu sesler, çaresiz hayvanların acılı feryatlarını hatırlatıyordu.Evet, yeterince sis vardı.Arada sırada yine güzel bir gün yaşandığı da oluyordu.Ve birde gerçekten sonbahara özgü günler vardı, ne güzel, ne de viran, ne özellikle latif ne de özellikle kasvetli, ne güneşli ne de kapalı olan, tersine sabahtan akşama kadar hiç değişmeden aynı ölçüde aydınlık ve karanlık günler; öyle günlerde dünya akşam üzeri dörtte nasıl görünüyorsa öğleyin on birde de aynı manzarayı sergiliyor, her şey dingin , donuk sarı ve biraz kederli bir ışık içinde dinleniyor, renkler adeta sıkıntılı bir rüya görür gibi kendi içine çekiliyordu.Joseph öyle günlere meftundu.
---
Siz korkaklıkla cüretkârlığın acayip bir karışımısınız, Joseph.
---
Sevgili Baba,

Sana küçük bir yeni yıl hediyesi gönderiyorum.Bu purolar bana şimdiki işverenim tarafından Noel hediyesi olarak verildi.Bunları zevkle içeceğinden eminim, kaliteli purolar, içlerinden iki tanesini ben denedim; gördüğün gibi, kutuda iki puro eksik.Bugün daldan dala atlayan düşüncelerimle, bu iki eksik puroyu karakterime yapışıp kalan iki kusurla karşılaştırınca birincisi sana hiç mektup yazmadığımı, ikincisi de çok yoksul olduğumu hemen fark ediyorum; o kadar yoksulum ki, sana hiç para gönderemiyorum; eğer kendimi bıraksam, bu iki eksiklik beni hüngür hüngür ağlatabilir.Sen nasılsın?Kötü bir oğul olduğumdan eminim; ama sana sevindirici bir içeriği olmayan mektuplar yazıp durmamın bir faydası olsaydı, oğulların en iyilerinden biri sayılabileceğimi de aynı kesinlikle biliyorum.Dürüstçe mücadele verdiğime inandığım bu hayat, bugüne dek seni sevindirme fırsatı tanımadı bana.Hoşça kal, sevgili baba.Sağlığına dikkat et ve daima yemeklerin tadını çıkar ve yeni yıla iyi başla.Ben de aynısını yapmaya çalışacağım.

Oğlun Joseph
---
Felaketin bilinci, aradığı kelimeleri bulamaz genellikle.
---
Aşağıdaki ana caddeye vardıklarında, Joseph durdu, Tobler'in purolarından birini çıkardı cebinden, yaktı ve son bir kez eve bakmak için döndü.Orada tepede duruyordu işte, sanki bir parça üşüyormuş gibi sessiz ve kışa has bir yalnızlık içinde.Komşu evleri bacalarından gri havaya dağılan narin, mav,mtrak duman sütunları yükseliyordu.Sanki manzaranın düşüncelere dalmak üzere usulca kapadığı gözleri vardı.Evet, her şey bir parça düşünceli görünüyordu.Çevreyi sarmış renkler rüya görür gibi yumuşak ve uysaldı.Uyuyan çocuklara benziyordu evler, ve gökyüzü her şeyin üzerine dostça ve yorgun uzanmıştı.Joseph yolun kenarındaki bir taşın üzerine oturdu ve geride bıraktıklarına uzun uzun baktı.Bir kez daha o kadını, çocukları, bahçeyi ve tüm o sabahları, öğlenleri, akşamları ve geceleri; kulağına onca zaman tanıdık gelmiş tüm o sesleri, Tobler'in sesini; büyük bir tat aldığı şu tepedeki mutfağın kokularını hızla geçirdi aklından.İçinden bir selam gönderdi oraya, sonra birlikte yürüyerek uzaklaştılar. (İtalik kısımlar, 1909 baskısında yer almayan satırlardır.)

Robert Walser
Yardımcı
Can Yayınları
Çeviri: Cemal Ener

28 Mart 2019 Perşembe

gozo ve sagre, uğur erbaş, tanıtım videosu

Gozo ve Sagre - Uğur Erbaş
İletişim Yayınları

Müzik: Onur Özmen

“Dağların, ovaların, ırmakların, göllerin ve denizlerin arasında, havada, karada, suda ve toprak altında yaşayıp giden her çeşit varlığın orta yerinde dururdu bu koskoca kaya. Üzerinde bir adam oturur, oturur, otururdu.”

Başka bir dünya, başka bir harita.
Asırlar önce bırakmıştı insanlar hayvanları yemeyi.

Uğur Erbaş, aklın ve kalbin yenilgisini anlatıyor.
Her zaman olanla hiç olmayan arasında…

Gozo ve Sagre, gün ışığını arayan fantastik bir grafik roman, trajik bir “dünya tarihi”. Yaklaşan karanlık, kaosun arifesi.







the death of mr. lazarescu (2005), cristi puiu




The Death of Mr. Lazarescu (2005)
Cristi Puiu

gel, ali insan

Ali İnsan - Gel

Gel, anla dikenimden 
Güllerim uyansın bahçelerimde 
Gel öyle bir apansız 
Ellerim yansın ah ellerinde 

Gel arsız firar 
Düş yollarıma densiz 
Ben kaldım viran 
Geçmez bu ömür sensiz 
Bu dağlar taşlar şahidim olsun 
Kalbime sırlarımı gömdüm 
Aslı bende sureti kalsın 
Ben görürüm beni aynasız da

Gel, anla dikenimden 
Güllerim uyansın bahçelerimde 
Gel öyle bir apansız 
Ellerim yansın ah ellerinde 

Gel, anla halimden 
Güllerim uyansın bahçelerimde 
Gel, öyle bir kal ki 
Tan yeri boyansın aşk hançeriyle

Aştım yolları aşkı önüme koydum 
Bir zeytin dalı, bir çift göz yeter doydum 
Bu dağlar taşlar şahidim olsun 
Kalbime sırlarımı gömdüm 
Aslı bende sureti kalsın 
Ben görürüm beni aynasız da

Gel, anla dikenimden 
Güllerim uyansın bahçelerimde 
Gel öyle bir apansız 
Ellerim yansın ah ellerinde

Gel, anla halimden 
Güllerim uyansın bahçelerimde
Gel, öyle bir kal ki 
Tan yeri boyansın aşk hançeriyle

Mabel Matiz


21 Mart 2019 Perşembe

ahlat ağacı, mehmet başaran



AHLAT AĞACI

Eşin dostun yaşıyor bak bahçelerde
Sen çıplak bir doruğun üzerindesin
Tam rüzgârın engini sardığı yerde

Yekpare bir mavilik üstünden akar
Altında köklerini sıkan bir toprak var
Dertleşir durursun gölgenle

Bazan öyle yakın geçer ki kayan yıldızlar
Halini soruverecek sanırsın
Dağılır üstündeki yeşil sükût
Ümitle kımıldanırsın

Bakma sana bir ad verdiklerine
Yerle gök arasında bir karaltısın
Ve bütün dünya seni unutmuş
Sanki kim bilecek yaşadığını
Gelmese dallarına birkaç fakir kuş

Ne de dolmaz çilen varmış
İlk defa kırağı yaktı canını
Aşkı sonra bulutların
Rüzgârın cilvesi değil miydi
Döken yapraklarını

Durmuşsun kırların bir ucuna
Ah senin halin köylü hali
Yaşarsın kıraç toprakta
Servi-simin misali

Mehmet Başaran


nihat ışıklar, okyanus (1979), anatolian rock revival project


Nihat Işıklar - Okyanus (1979)

Anatolian Rock Revival Project 

İllüstrasyon: Sadi Tekin


Koskocaman bir okyanus
Ortasında küçücük bir gemi
Sanki ceviz kabuğu gibi
Aynı bizlere benzeyen

Fırtına patladı patlayacak
Belki dalgalarla savrulacak
Belki toptan dibi boylayacak
Belki de hiç gözükmeden
Sessizce kaybolacak

Elimizden ne gelir bilmem
Kadere boyun eğmekten başka
Ümidin kapısını açık bırakmaktan başka

Elimizden ne gelir bilmem
Kadere boyun eğmekten başka
Ümidin kapısını açık bırakmaktan başka

Koskocaman bir okyanus
Ortasında küçücük bir gemi
Sanki ceviz kabuğu gibi
Aynı bizlere benzeyen

yarın bizimdir yoldaşlar, manuel tiago


Dostum, sen çok şey yaptın.Jeronimo arkadaşın dediği gibi, tehlikeli olan da bu işte.
---
...Fialho da hiçbir şey söylemeden durdu.Ama bu duraklamanın fazla uzun sürmeyeceğini göstermek için valizini yere koymadı, elinde tutmaya devam etti.

Afonso kendini haklı çıkarmak için:

"Valizim ağır da..." dedi.

Fialho, kara kaşlarının altından Afonso'ya hızlı bir bakış fırlattı:

"İstersen değişelim?"

Afonso gülümsedi ve kendini yorgun hissettiğinden razı oldu.Ama aynı anda kötü bir oyuna geldiğini anladı!Fialho'nun valizi sanki kurşun doluydu.

Fialho masum bir tavırla açıkladı:

"Yayınlar..."

Ve Afonso'nun yorgunluğunu farketmemiş gibi onun kıyaslanamayacak kadar hafif olan valizini eline alıp yeniden yola koyuldu.

Arkadaşına öfkelenen Afonso güçsüz görünmek istemedi.Ama yüz metre sonra, kan ter içinde, mosmor ve soluk soluğa, teslim olmak zorunda kaldı.

"Yapamıyorum..." diye inledi.

Fialho iki valizi de kaptı, aynı sert ve doğal adımlarla yürümeye başladı.Yalnızca uzayan, gerilen kolları harcadığı çabayı belli ediyordu.

Afonso bir an gelip Fialho'nun dinlenmek ya da valizlerden birini ona vermek için duracağını bekleyerek arkasından yürüyordu.Kendiliğinden hiçbir şey önermiyor, şakanın öcünü alıyordu.Sonunda Fialho'nun cezasını iyice çektiğine karar verip adımlarını sıklaştırdı ve valizini almak için yanına geldi.
---
İnsan her şeyden önce düş kurma özelliğine sahiptir.Tarihte yapılan tüm güzel şeylerin temelinde, bizim yapabileceğimiz bütün güzel şeylerin temelinde, tüm kahramanlık ve yiğitliklerin temelinde, her yerde ve her zaman düş vardır.Hepimiz düş kurarız dostum, hepimiz.Bazı kişilerin başkalarının teni ve kanıyla yaşamayacağı, çocukların makineli tüfeklerle biçilmeyeceği, insanın özgürce soluk alacağı daha iyi bir dünya düşleriz.Bu düş, kavga ve acılara katlanacak güç verir, zor yaşamımızda, bizler için her şeyden daha değerli olan şeyi kaybettiğimiz zaman bile, bizi mutlu eder.Ama bizim tek düşümüz bu değil.Eğer kişisel mutluluğu düşlediğimizi, sevgiye susadığımızı, düşmanın öldürmeyeceği çocuklarımız olmasını istediğimizi, huzur ve biraz rahat istediğimizi gizlersek başkalarını ve kendimizi aldatmış oluruz.Parti görevlileri her şeyi verirler, ama hiçbir şeyden vazgeçmek zorunda değildirler.Eğer düşü öldürürsek, kendimizi öldürmüş oluruz, olduğumuz gibi olmaktan çıkarız.
...
"Bugün kaybettiğimize üzülmeden her şeyi vermek zorundayız.Ama verdiğimiz şeyler ne kadar çok olursa olsun ağlamamalı, inanmalıyız.Gerçi, bazen başkasının üzüntüsü insana kendininkinden daha fazla acı verir, ama hepimizin önünde aydınlık bir erek vardır.Bazıları düşecek, diğerleri ona erişecek."
---
"Kavgayı sevecek kadar genç, ölümden korkmayacak kadar yaşlı..."
...
Ölmekten korkmadın mı?

Paulo'nun gözleri:

"Ölümden korkmak mı?" diye sordu.Aklına hep o cevap geliyordu: "Ben kavgayı sevecek kadar genç ve ölümden korkmayacak kadar yaşlıyım."

"Ölümden korksaydı sağ kalmazdı."
---
Öldürdüler Isabel'i,
Herkesten daha yürekli
Ve daha güzel
Çiçeğini baharın
---
...Sokağa çıkınca iki kişi daha gördü.Grili adam biraz ötede duruyordu.Hepsinin yüzünde aynı ifade vardı ve hepsi aynı hareketi yaparak ellerini sağ ceplerine attılar.Ramos tabancasını çekmedi, kuvvetle sıktı ve bir ara sokağa sapma umuduyla yürümeye başladı.

"Dur!" diye bağırdılar.

Aynı anda Ramos sanki koca bir pamuk yığını üstüne yıkılmış gibi, garip bir darbe hissetti, ayakları birbirine dolaştı ve yüzükoyun yere kapaklandı.Sol eliyle cebinden cüzdanını çıkardı, içinden not defterini aldı ve dişleriyle parçalamaya başladı.Sağ eli tabancayı çekti, ama güçsüzce toprağın üstüne düştü.Ramos yaklaşan ayak seslerini kulaklarında artan bir uğultuyla duydu.Durmadan parçaladığı kağıtlarda toprak ve kan tadı vardı.
---
..."Sen güçlüsün, ben de böylelerini severim dedi."Bununla birlikte, bazı kişilerin polisin zaten bildiği şeyleri gizlemeye çalışarak neden hayatlarını berbat ettiklerini anlamak zor.Şerefsizim ki, benim için güç anlaşılır bir şey bu."

Antonio'nun yüzü şiş berelerle, siyah ve sarı lekelerle biçimsizleşmişti, alnında iki plaster vardı, diş etleri sızlıyordu.Ama ince kırışıkların çevrelediği gözleri gene meydan okur gibi gülümsüyordu.

"Birisinin nasıl susabildiğini değil, nasıl konuşabildiğini anlamak zor" diye düşünüyordu Antonio.

Gerçekten de işkenceler ve sorgular sırasında dayanamacağı bir kez olsun aklına gelmemişti.Bunu varsaymak bile elinden gelmemişti.Bunu varsaymak bile elinden gelmiyordu.Sorgu yargıcının sözleri ona gülünecek bir şey gibi geliyordu: Nerede oturduğunu söylemek ha?Sevdiğim kadının oturduğu evi size göstermek ha?Arkadaşlarımın gelip gittiği ve belgelerin saklandığı evi, öyle mi?Bunu size, acımasız düşmanlara söylemek, öyle mi?Tutuklanışımdan bir gün sonra Ramos'un geleceği evi, ha?Arkadaşlarımın adını vereyim de onları da tutuklayın, öyle mi?Hayır, o böyle bir olasılığı hiçbir zaman gözlerinin önüne bile getirmiyor, bunu hiç mi hiç düşünmüyordu.Zamanında bu sorunu arkadaşlarıyla birçok kez konuşmuştu.Güçlü ve zayıf insanlar olduğunu, insanın uğrayabileceğinden daha katlanılmaz işkenceler olduğunu, bunlara herkesin dayanamayacağını birçok kez işitmişti.Antonio:
"Hayır, işkencenin ağırlığı değil, iradenin gücü önemli olan" diye düşünüyordu.
...

Manuel Tiago
Yarın Bizimdir Yoldaşlar
Yar Yayınları
Çeviri: Metin Alemdar

mavi duvar, ege eksen


Ege Eksen - Mavi Duvar
Haramiler


sedat girgin resimleriyle "kalemler", yaşar kemal











Kalemler - Yaşar Kemal
Resimleyen: Sedat Girgin
Yapı Kredi Yayınları