11 Haziran 2020 Perşembe

Masal Dünyamız, Asaf Halet Çelebi Konferansı


Yeditepe Dergisi Not: 1958 yılı Ekim ayında kaybettiğimiz Asaf Halet Çelebi şimdi sayfalarımıza geçirdiğimiz bu konferansını 6 Kasım 1958 günü İstanbul Hemşehrileri Derneği'nde vermek üzere hazırlamıştı fakat ömrü yetmedi.

Asaf Halet Çelebi'nin Bir Konferansı

MASAL DÜNYAMIZ

İnsan oğlu düşündüğü ve düşündüğünü sezildiği andan itibaren masal söylemeğe başlamış, tarihin kayıt ettiği ve hatta edemediği zamandan bugüne kadar da masal söylemekte devam etmiştir.

Masallar düşünceler kadar da saridir.Hiindistan'ın cesim ağaçlarla kaplı, rutubetli ormanlarından Arabistan'ın kurak çöllerine, şimalin dantel gibi girift fiyortlarından Akdeniz'in ılık meltemler esen diyarlarında dolaşıp durur.Her memleketten bir renk, bir koku getirir.Çok defa masalların menşe'leri bile bilinmez.Çünkü nasıl bütün dünyanın çocuklarında birbirine benzeyen müşterek bir taraf varsa bu masalların da öyle müşterek bir tarafları vardır.Girdikleri cemiyet ve milletlere göre ufak tefek değişikliklere uğrar, onların bünyesine göre bir hal alır.Fakat ne olursa olsun hayal kuran insanın, daima çocuk ve saf olan insanın karihasından doğduğu için bu saflığı ve hayal genişliği onun ayırıcı ve müşterek vasfı olur.

Her milletin kendine has bir anlayışı olduğu gibi bu masallar o milletlerin cemiyet ve fertlerinin hususiyetlerini de az çok belirten en kıymetli aynalardan birisidir.

Masallar folklor bakımından da türkülerden daha seyyal ve ekseriya daha da renkli olurlar.Çünkü masallarda hayal gemi azıya alır ve istediği gibi düşünceleri arkasından sürükler.Fakat her millete mensup fertlerin ruh ve fikir seviyelerine göre bir kaşeye bürünür.Onlarda her milletin kendisine ait düşünüşü vardır.Onun için masalların birbirine benzeyen örgülerinden ziyade tahkiye tarzları, hayallerinin dizilişindeki hususiyetleri ve halk ananelerine temas eden teferruatı mühimdir

İstanbul masalları muhakkak ki Türk masalları denen kümenin bir parçasıdır.Daha doğrusu İstanbul'da söylenen masallar belki Türk masallarının en güzelleridir demek doğru olur.Çünkü İstanbul çocuğu daha çok hayal kurmağa müsait olduğu gibi İstanbul'un eski çocukları olan nineleri de kendilerinden pek çok şeyler ilave ettikleri bu şeyleri torunlarına anlatmışlardı.

Türkiye masallarının muhtelif mıntıkalarda olan folklor kıymetini ölçmek için evvela mümkün olduğu kadar bu malzemeyi toplamak icap eder.Anadolu'nun muhtelif mıntıkalarında türkü, hikaye, masal ve sair nevileri üzerinde mühim malzemeler toplayarak bunların çoğunu üniversite yayınları arasında ondan fazla, büyük kitaplar halinde Profesör Caferoğlu Ahmet Bey'in mesaisiyle yine Anadolu'nun muhtelif mıntıkalarında masallar toplayıp henüz biri Fransızca diğeri Türkçe iki eser neşreden Pertev Naili Boratav'ın ilmi bütün şartları haiz olarak vücuda getirilmiş mühim eserlerdir.Ancak masal olarak bu şekilde İstanbul masalları Naki Tezel tarafından bundan yirmi sene evvel toplandı ve neşredildi.O zaman pek genç olan Naki Bey'in bu eseri şüphesiz bugün elimizde bulunan İstanbul masallarına ait dökümanların en mühimi olmakla beraber bu eserin yegane kusuru masalların hemen çoğunun hikaye edildikleri şekilde değil, düzeltilerek umumi yazı şivesine göre yazılmış olmalarındandır.Bununla beraber asıl masal şivesine göre uygun cümleler de yok değildir.Bir de masal söyleyenlerin adları, ve söyledikleri tarih tesbit edilememiştir.

Masal söyleyenlerin tesbiti, söylendiği tarih, hatta zaptedenlerin adları, varsa daha evvel kimlerden duyulduğunu kıskançlıkla kayıt etmek bile folklor araştırmalarının ilmi olması için elzemdir.Bunları zaptederken kelimelerdeki şive ve hatta fonetik hususiyetleri bile büyük bir titizlikle tesbit edilir.Ne yazık ki masal anlatan eski İstanbul ninelerini bulmak bugün daha çok güçleşmiştir.

Muhakkak ki benim çocukluğum çok güzel masalların söylendiği bir devirdi.Bunda biraz da benim hayatımdaki tesadüf ve imkanların da tesiri olmuştu.Çocukluğumun yapısında mühim tesiri olan bu masalların bu tesirlerini ben bugün bile kaybetmediğimi görürdüm.Şiirlerimin çoğunun nescini bile bu masal motifleri teşkil eder.

Bana göre masal dinlemiyen bir çocuk çok bedbaht bir insan olmıya namzet bir insandır.Milli şuur ve kültür yapan bütün folklor ananelerinin içinde bence masal en büyük rolü oynar.Zaten bir masaldan ibaret olan hayatımızın bir nevi sembolleşmesini biz ilk defa bize anlatılan bu masallarda görmez miyiz?..Hangi çocuk masalları sevmez?..Hangi çocuk o ilk şiir bahçesinin büyüleri içinde kendini unutmaz?..Çocuklarını masalsız büyüten hangi millet vardır?.

Hatta milletlerin teşekkülünde hususi bazı masallar onları bir araya toplamamış mıdır?.Her milletin kaynaklarında kendilerine mahsus "mythe"leri yok mudur?.Fin'lerin Kalavala'sı, Türk'lerin Oğuzname'leri, Cermen'lerin "Tannhauser"leri ve eski Yunanlıların o bitip tükenmez, şiir ve güzellik dünyaları olan mitolojileri bütün bu milletleri yapan unsurlardan biri değil midir?.

Sadetten uzaklaşmak istemiyorum.İstanbul masallarından bahsetmek için huzurunuzda bulunduğum şu salonda başka masal okuyacak değilim.

Yalnız madem ki çocukluğumda duyduğum masallardan bahsediyorum, evvela bana onları söyleyenlerin şahsiyetlerini belirtmek isterim.Bir kere diyebilirim ki, bana bu masalların çoğunu ümmi kimseler anlatmışlardı.Bu neviden bazı komşuların ihtiyar ve sevimli nineleri, hatta genç ve orta yaşlı hizmetçi, dadı, kalfa gibi komşularda veya bizde çalışan bu neviden kadınlar ve daha az nisbette erkekler olmuştur.Şunu da unutmamalıyım ki, İstanbul'da masal söylemek daha ziyade bir kadın işidir.Hoş, aşağı yukarı her yerde de bu biraz böyledir.(Müstesnaları hariç) nedense ihtiyar erkekler çocuklara masal söylemekte daha az müsamahalı görünürler.Ben de birçok akranlarım gibi erkeklerden ziyade kadınlardan masal dinlemişimdir.



Çocukluğumda masal en çok sevdiğim şeydi.Belki de her çocuktan daha büyük bir alaka ile dinlerdim.Şimdi hayatımın en güzel günlerini düşünürken de öyle zannediyorum ki bu masalların karışık çocuk rüyaları içinde geçen günlerim benim en mesut günlerimdi.O zaman hayallere karışan hakikatler bu kadar sert ve çirkin ve maddi görünmezdi.O zaman hakiki bir şiir aleminde yaşardım.O zaman sevgiler, korkular, iştiyakler hep bu masal dünyalarının anbarlarından akseden ışıklar içinde bana gelirdi.Seyyal bir his, düşünce, müşterek hayal ve renk muhitlerinden benim küçük kafamda da aynı tesirleri yapardı.Bu basit insanlarda ne kudret vardı ki insanlığımın hakiki şuurunu bana onlar sonradan dinlediğim hocalarımdan da okuduğum kitaplardan daha iyi anlattılar.O hayallerle ben etrafımdaki insanların bünyesini daha iyi anlayabildim.O müşterek hayallerde o müşterek şiirde ben bu memleketin, bu toprakların çocuklarını sevmeyi, bu vatana bağlanmayı öğretti.Onlar benden bir parça, daha doğrusu ben onlardan bir cüzdüm.Demir asa, demir çarıklı, dertli şehzade bendim.

Kaf dağlarına giden, ejderhalarla döğüşen delikanlı bendim.Huysuz ve hilekar çengi dilaralar, talibsiz turunç güzelleri, esrarlı benli bahriler, korkunç iğci babalarla akıllı küçük kız, adı Bahtiyar olan bedbaht, dağdan dağa gezip elbiseleri çalılarda yırtılan, kan revan içinde uzaklaşan sultan hanım, ne bileyim öyle çok nevilere mensup bütün bu insanlar kafilesi hem benim etrafımda yaşayan mahluklardı.Bahçelerde narlar ağlar, ayvalar güler, tütün çubuk içenler, lale sümbül biçerek geçenler, ağlayan gözlerden inciler dökülür, gülen yanaklarda güller açardı.Sanki bütün bunlar biraz ben, biraz benim gibi insanlardı.Bunların hepsini aşağı yukarı yanımda buluyordum.Ağaçlı bir yerde bir çeşme görsem bu muhakkak bir masaldan çıkmıştı.Gördüğüm eski bir konak muhakkak Bahtiyar'ın konağıydı.İçinden sedef kakmalı gümüş nalınları ile salına salına cariyeler çıkıp çeşmeye su doldurmaya gideceklerdi.Çiçekli bir daldan bir bahçe duvarına konan bir kuş bir anda silkinip bir insan olabilirdi.Memleketimin insanlarında ve manzaralarında muhakkak masallarımdan bir parça yahut masallarımda memleketimin akseden aynaları vardı.Onlar için sonsuz bir sevgi duyuyordum.

Bu masalları bana en çok söylemiş olan, bu hayalleri en ziyade başımın içine sokan belli başlı dört hanımdan bahsedeceğim.

1- Uzak akrabamızdan ve Cihangir'deki evimizde kalan Hacı Teyze dediğimiz ihtiyar bir hanım vardı.Bu hanım Bandırmalı idi.Fakat ömrünün büyük bir kısmını, gençliğini olduğu kadar ihtiyarlığını da, İstanbul'da geçirmişti.Yine gençliğinde Hicaz ve Arabistan'da bir hayli müddet yaşamıştı.Onun söylediği masallar tipik İstanbul masallarıydı.Fakat o masallarda sanki Marmara denizinin tuzlu meltemleri ve Arabistan çöllerinin bayıltıcı sıcak, mehtaplı gecelerinde bir şey sızardı.

2- Burunsuz Ziyneti Hanım denilen Merdiven köylü, bektaşi, tipik bir İstanbul kadını idi.O da zaman zaman Cihangir'deki konağımızda gelip kalan insanlardan idi.Gayet hoş sohbet, şakacı, hafif ruhlu ve sevimli bir ihtiyardı.Onun masalları hem korkunç, hem çok renkli, hayalleri de en geniş olanları arasında idi.Fakat bu korkunç şahsiyetler bile daima gülünç olmaktan geri kalmazdı.Hayatın en çetin yollarına karşı istihza ve istihfafı ben o hanımın anlattığı masallardan öğrendim.

3- Sudanlı Mehveş Kalfa, attığı gevrek kahkahaları kadar güzel ve hiç bir kahkaha duymadığım bu güzel yüzlü ve sevimli zenci ötekiler gibi yaşlı değildi.Yalnız müthiş bir hafızaya ve muhayyileye sahipti.Bana Afrika'da saman örülü kulübesini, babasını, ailesini, beraber oynayan çocukları, ağaçları, yayık döğen, hamur yoğuran, süt sağan kadınları, maymunları, Afrika köy hayatını bütün teferruatına kadar bir masal gibi anlatır, sonra da bambaşka bir insanmış gibi anlattıklarına hiç uymayan bir dünyanın renklerini, hayallerini işleyerek bambaşka masallar anlatırdı.Bunları bizzat yaşıyormuş gibi de heyecanlanırdı.Onun kadar kariha ve hayal genişliği olan hiçbir insan tanımadım.Her insana, hatta her zenciye benzemiyen tipi, açık ve her zaman gülen yüzünün arkasında öyle çok manalı bir ruh genişliğine, bir iç huzuruna malikti ki, bu kadar saf, temiz ve iyi insanı çok az tanıdım.Mehveş kalfa çocukluğumun sevgilisi idi.

4- Çerkeslerin Şapsih cinsinden çok  güzel menekşe rengi gözleri olan Servet Hanım adındaki bu ihtiyar hanım da dadım Nerves Kalfa gibi çetrefil dilli eski İstanbul tiplerindendi.Asıl adı Kosey'miş.Kafkasya'dan mavunalarla Karadeniz yolundan hicret ederlerken mini mini Kosey elinden bırakmadığı bir armoniği bu felaketli hava içinde çalmıya çalışırken babası kızıp elinden kaptığı gibi denize fırlatmış.Bana hatırayı anlatırken kaybedilen güzel şeylerin sonsuz hasretini belirten bir intiba bırakırdı.Bu zavallı kadına talih en güzel şeyleri verip almıştı.Arslan gibi gelinlik kızı veremden ölmüş.Bu kızın annemle çıkmış bir resmi hala gözümün önündedir.Oğlu Birinci Harpte şehit olmuş.Servet hanım da o çetrefil diliyle o kadar güzel masallar anlatırdı ki...Bu masallarda pırıl pırıl güneşli denizlerle, muhteşem eşyaları olan saraylar, geceleyin eriyen mumlar, fesi küçük şehzadeler, inanılmayacak garabetlerle dolu bir dünya, alışılması güç hayaller vardı.Fakat ben onlara alışmıştım.Bu masallar rüyalardaki gibi sonsuz değişik hayallerle dolup taşardı.Fakat hepsinde bitmez bir hazine saklı gibiydi.Daima tesadüf edilen, kaybedilen ve geri gelmiyen bir şey vardı onlarda...

İşte şu dört ayrı tip masal söyleyicisini anlattım.Bunlar bana hep İstanbul'da duydukları masalları söylemişlerdi.İstanbul eski İmparatorluğumuzun bir geçidi, bir carrefor'u idi.Oraya karlı ve yüksek dağlardan, vahşi steplerden, kızgın kumlardan, yeşil ormanlardan her türlü insan gelip gitti.Dünyanın dört bucağından renk renk, cins cins çocuklar bu şehirde gözlerini açtılar.Hakim Türk unsurunun hakiki ruhunu onlar bu masalların içinde tanırlar.Ve o ruha birer parça da kendilerinden bir şey kattılar.Beş asır böyle devam etti.İslav, Macar, Zenci, Arap veya Çerkes burada, bu şehirde hatıralarını yığdılar.Bu ruh mozayikinden Anadolu'nun her şehrinden bir renk işlendi ve İstanbul çocuğu bütün iklimlerin ortasında mütehavvil ve seyyal bir dünyada yaşadı.

Şimdi müsaadenizle biraz da bu masalların yazılı olarak yapılan ve bugün elimizde olan kaynaklarından ve yeni çalışmalardan bahsedeyim.

İstanbul masallarının en eski yazılmış nümunesi muhakkak "Hikaye-i billur köşk ve Elmas sefine" kitabıdır.Bunu kimin topladığı belli değildir.İfadesi masal ifadesinden ziyade eski halk hikayesi ifadelerine yakındır.Eski ve yeni birçok baskıları bulunmaktadır.Tarihi olmıyan oldukça eski baskılarının birindeki hafif ifade şeklinde güya düzeltilmek istenmiş ve amiyane yazı lisanının klişeleriyle süslenmiş olduğunu görüyoruz.İçinde on dört İstanbul masalı bulunan bu kitapta hemen her masal "Raviyan-ı ahbar ve nakilan-i asar şöyle rivayet ederler ki" diye başlıyor.Tekerlemeler hazfedilmiştir.Fakat ifade bazı yerlerde masal ifadesi ve masal klişeleriyle devam eder.İşte lalettayin "Hikaye Helvacı Güzeli"nin başındaki pasajı okuyalım.

"Zaman-ı evaide bir hatunun dar-ı dünyada kıymetlu bir oğlu ve kerimesi var idi.Bunları hiç sokağa çıkarmaz idi.Bir gün kocası ile oğlu hicaza gitmeğe niyet edüp -Yahu, kızım ile seni müezzine emanet eyledim.Bir şey iktiza olur ise müezzin alıversin dedi.Oradan helallaşup baba oğul hicaza gittiler.Biz gelelim müezzine.Bir gün minareye çıkıp ezan okurken emanet olan kıza aşık olup artık tahammülü kalmadı.Oradan hanesine gelüp sakin oldu.Ol gece komşularından bir ihtiyar hatun çağırıp hitaben -Ey valide al şu on altunu da Hicaz'a giden merkumun kızını senden isterim- dedi.Hatun dahi hitaben: -Oğlum anı validesi hiç bir yere çıkarmaz; biraz müşkülcedir.- dedi.-Aman valide ne olursa senden olur!" dedikte hatun hitaben: -Oğlum yerin var mı?..Şayet gönlünü edersem nereye getüreyim?- dedikte müezzin hitaben: -Valide yarın filan yerde bir hamam tutarım.İçine duhul edip orada sizi beklerim.Yarın sen koltuğuna yalandan bir bohça alıp doğru ol hatunun hanesine gidersin.Bir takarrup hatunu kandırıp kızı bana getürürsün!..- dedi."



İşte size okuduğum şu ifade "Hikaye-i Cevri Çelebi", "Tayyar zade", "Hançerli Hanım" gibi matbu eski eski İstanbul halk hikayelerinin ifadelerine çok yakın olmakla beraber onlardan daha sonra kaleme alındığı da onlar kadar "archaique" olmıyan uslubuyla anlaşılıyor.

Daha sonra "K.D" insiyaliyle başka birisinin topladığı on dört masal ve yine "Türk Masalları" adiyle Meşrutiyetten sonra İstanbul'da neşredildi.Buradaki motiflerde İstanbul masallarından alınmakla beraber daha çok süslü ve yapmacıklı, yeni yazı ifadesine daha uygun  ve pek tatsız yazılmıştır.Bu zat her halde asıl masal ifadesini pek laubali gördüğü için aklınca efendice, edebi bir hüviyet vermiye çalışmıştır.Fakat becerememiştir.Masalların bünyeleri de biraz tahrifata uğramıştır.Bununla beraber yine hususi ve zengin imajlar da yok değildir.İşte buradaki masallardan "Müneccim Başı" masalının başını alalım:

"Gayet fakir, hayatını ancak eski yırtık kunduraları dikerek temin eden bir adamcağız var idi.Bu zavallı bedbahtın yine kendi kadar bedbaht bir karısı, bir de kızı vardı.

Günlerden birinde bu zavallının refikasiyle kerimesi yıkanmak için hamama gider.Halvete girerler.Tamam istihmama başlayacakları sırada, hamam ustası gelerek oradan kalkmalarını, çünkü o kurnada müneccim başının haremi hanımefendinin gelerek yıkanacağını söyler.Orasını hazırlarlar.Suyu doldururlar.Hemen yıkanacak iken yine usta kadın gelir.O kurnanın da küçük hanım efendilere mahsus olduğunu beyan eder.Diğer kurnaya giderler.Meğer ki o da müneccim başının kahya kadınınınmış.Dördüncü kurna cariyelerin, beşinci hizmetçilerin, altıncı, yedinci ilah...Hepsi müneccim başının efrad-ı ailesininmiş.Hulasa her yerden böyle koğulurlar.Bu keyfiyet üzerine kadının canı sıkılır, siniri tutar, pür hiddet evine avdet eyler.Akşam üzeri zavallı eskici bin türlü meşakkat ile alabildiği bir okka ekmeği yazma mendiline koymuş, bir demet taze soğanı bastonunun ucuna asmış evine gelir.Dakka bab eyler.(Kapıyı çalar)Kadın kocasına kapıyı açar.Ağzı da beraber açılır.Bedbaht adam şu suret-i kabulün neden tevellüt ettiğini bir türlü anlamaz.Nihayet tafsilat ister.Kadın meseleyi anlatır.Ve şu kat'i teklifi de ilave etmeyi unutmaz:

"Koca ya sen de müneccim başı olacaksın, biz hamama gittiğimiz zaman onlar gibi hürmete mazhar olacağız, yahut seni bir daha eve kabul etmeyeceğim."

İşte görüyoruz ki bu ifade birincisinden daha ziyade masal ifadesinden uzaktır.

Bundan çok sonra ben pek küçük iken çıkan ilk "Çocuk Dünyaları"mda "Hadiye Hanımın Masalları adiyle çıkan bir masal serisindeki "Of Lala", "Benli Bahri", "Balıkçı Güzeli" masalları, benim bildiğim masal ifadesine en yakın olarak, anlaşıldığı şekilde tatlı tatlı yazılmış ilk İstanbul masallarıdır.

İşte "Of Lala"da üç kızı bulunan fakir bir oduncunun, Unkapanı'nda yemeklerini yerlerken kayıklarını ödünç alıp avladığı nadir bir balığı tutarak padişaha götüren ve ihsan aldıktan sonra eve dönüşüne dair pasaj:

"Bir okka uskumru balığı alır.Soğan, maydanoz, kömür, gazyağı, gaz, sirke velhasıl her ne lazımsa sevinerekten evine gelir.Kızlar babalarını elinde balıkla görünce sevinçlerinden ne yapacaklarını şaşırırlar.Biri ateş yakar, biri balığı ayıklar, birisi de hem soğan salatası yapar, hem de balığa piyaz hazırlar.Balığı güzelce ıskara yaparak yerler.Cenab-ı Hakk'a şükrederler."

Yine başka bir pasaj:

"Zavallı oduncu küçük kızının talihsizliğinden pek müteessir olur.Unkapanı köprüsünün altındaki ikinci dubanın üzerine çıkar.Baltasına dayanır.Of, of diye ah eder.O anda deniz kabarır.Bir dudağı yerde bir dudağı gökte bir Arap çıkar.-Benden ne istiyorsun, ne çağırdın beni?- der.Oduncu haritayı, pusulayı şaşırır.-Ben seni çağırmadım.Kendi kendime efkar ettim.Düşünüyordum, der.Arap dahi -Sen benim ismimi çağırdın.Of of dedin.Benim ismim Of Lala'dır.Benden ne istiyorsun diye geldim.Sen ne için efkar ettin.Söyle bana?"

"Türk Halk Edebiyatı" adiyle folklorumuza ait yazdığı "Memorandom"u eski harflerle neşreden Macar Müsteşriki İğnatz Kunoz, Macar Osmanpaşazade şair Nigar Hanımın evine davetli olduğu bir sırada şairin büyük annesi olan ihtiyar bir Türk kadınından duyduğu bir masalı onun ifadesi ile, yani masal ifadesi ile şöyle anlatır:

"Vaktin birinde bir odun yarıcısı varmış.Bunun bir de karısı varmış.Bu odun yarıcısı gündüzleri dağa gidip odun kesermiş.Akşam üstü de kestiği odunları götürüp satarmış.Aldığı paralarla ekmek yemek alıp evine getirir, karısı onları pişirir, yerler içerler ondan sonra "Pişi pof de pişi pof" diye türkü çalgı oyun ile vakitlerini geçirirlermiş.Yine ertesi gün odun yarıcı dağa gidip odunlar keser, akşam üstü satıp parası ile evine yemek alıp yerler, içerler yine oynayıp cümbüş eder.Her gece böyle yapıp günlerini zevkle geçirirlermiş."

İşte Kunoz'un kitabında bahsettiği bu ihtiyar ninelerden birisinin, Bahsaver Hanımın topladığı bu masallardan dokuz tanesini İstanbul'da 1931'de bastığı "Türk Masalları" adındaki kitabında görüyoruz ki bu tam masal ifadesi ile çıkan ilk kitaptır.Hakiki bir İstanbul ninesi ifadesi ile tatlı tatlı yazdığı masallardan birisini ben size en sonunda dinlediğim ve bildiğim tarzda anlatacağım.Battal boyda 77 sahifelik bu küçük kitap, İstanbul masalları için tam ve hakiki bir örnektir.

Bahsaver Hanımın bu tatlı ve küçük masal kitabından sonra masallar üzerinde büyük çalışmalar başladı.Bu hususta bilhassa dört sima göze çarpar.Bunlar sırasıyla Naki Tezel, Vasfi Mahir Kocatürk, Eflatun Cem Güney ve Pertev Naili Boratav'dır.

Naki Tezel İstanbul masallarına ait mühim koleksiyonunu Bahsavet Hanımdan sekiz sene sonra neşretti.Yine bu sırada Vasfi Mahir Kocatürk'ün ilk küçük eseri çıktı.

Ve bundan sonra masal toplayıcılarının en mühim simalarından biri olan Eflatun Cem Güney pek mühim bazı kitaplar da yayımladı."Bu Toprağın Masalları" serisi ile Nar Tanesi, Kara Yılan, Akıl Kutusu, Sabır Taşı, Altun Heybe, Zümrüt Anka, Açıl Sofram Açıl, masalları ve yine "Evvel Zaman İçinde", "En Güzel Türk Masalları", "Anadolu Masalları" gibi masal kitaplarını bugün her Türk çocuğu kolayca bulabilir.Eflatun Cem'in masalları hakikaten gerek ifade, gerek renk ve imaj bakımından çok zengin ve hakiki şaheserlerdir.Bunlarda bilhassa hakiki masal ifadesi aynen muhafaza edildiği görülür.Bunlardan güzel kitaplar serisi adı altında Guciyan isimli genç bir hanımın resimlediğ fevkalade nefis bir baskısı olan "Açıl Sofram Açıl" adındaki kitaptaki Eflatun Cem'in nefis bir masal ifadesinin bir misalini alıyorum.

"Bir varmış bir yokmuş.Allahın kulu çokmuş.Develer dellal iken, pireler berber iken ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken bir Keloğlan varmış.Günlerden bir gün Keloğlan bu sokak benim şu sokak benim dolaşırken iki taş arasında bir on para bulur.Ama ne alsam ne alsam diye düşünüp durur.Üzüm alsam çöpü çıkar.Erik alsam çekirdeği çıkar.Et alsam hani ocak, ot alsam hani bıçak?İyisi mi, kaygısız başım, ağrısız dişim leblebi alırım da kütür kütür yerim.Artanı da götürür anama veririm" der.Alır leblebiyi, düşer yola.Yine şura senin bura benim derken varır bir kuyu başına: "Acep ne kuyudur bu kuyu, içilir mi suyu?" Diye eğilir bakar; ama derinmiş kuyu...Görünmez suyu.Daha da eğileyim derken yarım leblebisi suya düşmesin mi?Keloğlanın da aklı başından gider."

İşte Türk ve İstanbul folkloruna hakikaten büyük hizmeti dokunan  Eflatun Cem Güney bilhassa bu ifadeye çok ehemmiyet vermiş ve kitaplarını bu yolda vücuda getirmiştir.

Yine 1948 senesinde Türkiye Yayınevi'nin çıkardığı "Masal Zenciri - Türkiye Masalları"nın mühim bir kısmı Vasfi Mahir Kocatürk tarafından zaptedilmiş ve yayımlanmıştır.Daha evvelki çalışmaları ile de masal toplamada Eflatun Güney, Naki Tezel ve Naili Pertev gibi büyük himmetleri olan Vasfi Mahir'in bu koleksiyonu da büyük bir yer tutmaktadır.O da masal şivesini mümkün olduğu kadar bozmamakla beraber Eflatun Cem ve Pertev Naili kadar titizlik göstermemektedir.

Pertev Naili 1955'te Paris'te basılan "Contes Tures" nefis eseri ile "Bir varmış bir yokmuş" (İl etait une fois et il'est plus şeklinde tercüme ettik) manayı bozmadan ve kelimesi kelimesine tercüme ederek yazdığı bu eserde masallarının, kimin tarafından söylendiği ve kimin tarafından hangi tarihte zaptedildiği şekilde yapılan incelemelerde de ilmi araştırmanın bütün karakteristiğini taşımaktadır.

Büyük bir masal koleksiyonuna sahip bulunduğu anlaşılan Pertev Naili'nin bu koleksiyonu seçmeler halinde değil tam olarak neşretmek için imkan bulması bizim milli folklorumuz için, şüphesiz ki en büyük kazanç olacaktır.Bunu kazanç düşünen hususi müesseselerin değil, maarif yolu ve resmi müesseselerin göz önünde bulundurması en büyük faideleri temin eder.Bunları kısım kısım ayırmak, İstanbul masalları üzerinde bilhassa durmak lazımdır.

Asaf Halet Çelebi

Kaynak: Yeditepe Dergisi, 15-31 Ocak 1960
Aktaran: Mustafa Miyasoğlu - Asaf Halet Çelebi Kitabı

arkadaşlar ölüyorlar ve doğmuyorlar, bunu biliyor musunuz?


"Arkadaşlar ölüyorlar ve doğmuyorlar.Bunu biliyor musunuz?"
Piero Sraffa

Ayağına Diken Batan Karga (Masal), Pertev Naili Boratav, Az Gittik Uz Gittik






Ayağına Diken Batan Karga (Masal)
Az Gittik Uz Gittik - Pertev Naili Boratav
Bilgi Yayınevi, 1969

Koca Nine ile Tilki (Masal), Burak Sergen - Az Gittik Uz Gittik, Pertev Naili Boratav

Burak Sergen - Koca Nine ile Tilki
Ünlülerden Masallar - MEB ÖGYM


Koca Nine ile Tilki
Az Gittik Uz Gittik - Pertev Naili Boratav
Bilgi Yayınevi, 1969




Koca Nine ile Tilki
Az Gittik Uz Gittik - Pertev Naili Boratav
Bilgi Yayınevi, 1969

10 Haziran 2020 Çarşamba

Flight of the Conchords (2007-2009) 2. Sezon - Jemaine, Bret & Murray Hewitt

Flight of the Conchords 2. Sezon 
s02e01
Bret & Jemaine & Murray - Yanlış Gündem

Pekâlâ, grup toplantısı.
- Bret?
- Evet.
- Jemaine?
- O da evet.
Murray? Burada tabii ki. Evet.
Evet, madde bir: Haberler iyi.
Albümünüz Amerika'da Double Platinum aldı.
- Ne? Sen ciddi misin? Nasıl oldu bu?
- Hayır, Crazy Dogggz almış.
- Sanırım beş tane satmıştık.
Crazy Dogggz'larınmış, pardon.
- Yanlış gündem.
- Sorun değil.
Sizinki burada. Madde iki:
Şu konser verdiğiniz kütüphane.Beni aradılar. Minderlerini çalmışsınız.Çaldınız mı?
- Evet.
- Beyler, minderleri çalamazsınız.
Hayır, ama gerçekten güzel minderlerdi.
Geri verin, tamam mı?
Sanırım hayatınızın sonuna kadar onlarla yaşarsanız kendinizi kötü hissedersiniz.
Birileri gelir, "Ne güzel minder..."
"Evet". Tamam mı?
Madde üç: R Kelly sıradaki parçanızı sizinle söylemek istiyor.
- Ne? Sen ciddi misin?
- Evet, kimmiş diye araştıralım mı?
- R Kelly mi?
- Evet.
Crazy Dogggz için olmadığına emin misin?
Evet, Crazy Dogggz içinmiş.
Evet, Crazy Dogggz içinmiş, pardon.
- Sizin gündeminiz nerede?
- Anlat ona, Bret.
Karıştırmışım. Tam bir düzensizlik.
- Crazy Dogggz...
- "Sevgili Murray, seni menajerliğimizden kovmak istiyoruz."
- Ne?
- Ne?
- Sebebin nedir, Bret?
- Bütün zamanı Crazy Dogggz'a harcıyorsun.Ve bize hiç vakit ayırmıyorsun.
- Bana gelmeden önce, beş parasızdınız ve hiç konseriniz yoktu.Şimdi halinize bakın.
- Beş parasızız ve hiç konserimiz yok.
- Giderek fakirleşiyoruz.
- Siz mi?
- Evet, Bret' in sadece tek ayakkabısı var.
- Bret, bütün mesele bu muydu?Tek ayakkabı mı?
- Diğer tekini de getirebilirim.
- Hayır, ayakkabıyla ilgisi yok.
- Tekini kaybettim.
- Sorun değil. Kaç numara giyiyorsun?
- 43, ama mesele ayakkabı değil.
- Yenisini getirelim.
- Mesele...
- Sağ ayağın. Evet, selam. Ben Murray.
- Sağ ayak için ayakkabıya ihtiyacım var.
- Murray, seni kovuyoruz.Kendi kendimizi idare edeceğiz.
Tamam. Anlıyorum. Tamam, peki.
Aslında gündemde bir konu daha vardı.
Kaçırmışım. Evet burada.
Madde dört:
Çenenizi kapayın*.
Crazy Dogggz için olmadığına emin misin?
Kapa çeneni, Jemaine ve kapa çeneni, Bret.
Ve tekrar kapa çeneni, Jemaine.
Neden ben iki defa kapadım?
Size ihtiyacım yok beyler.
Siz gereksizsiniz, tamam mı?
Crazy Dogggz var.
Hit üstüne hit yapıyorlar.
"Doggy bounce", bir numara.
"Doggy dance", beş numara.
"In the pound", 37 numara.
Durmadılar. Asla da durmayacaklar.
Adeta hit yapma makineleri.
Altın plaklarına bakın!
Ve bilin diye söylüyorum, sizin duvarınız... Şuradaki...
Sahteler. Onları kendim yapmak zorunda kaldım.
- Ne?
- Onlar kalem tıraştı.
Kendinizi daha iyi hissedin diye yapılmış odun parçaları.
- Grammy kazanmadık mı yani?
- Hayır kazanmadınız.
"En iyi Yeni Zelandalı Şarkıcılar" ödülünü kazandık sanıyordum.
Öyle bir kategori yok, Jemaine.
Peki ya "En İyi Yönetici" ödülü?
O da sahte.
Gidiyoruz biz, Murray.
Grup toplantısı bitmiştir...
Sonsuza kadar.
Bensiz iyi şanslar, sizi hindiler.


- Bensizlik kolay değilmiş, değil mi?
- Biraz kolay.


"Cennette itiş, kakış, dargınlık ve kusma."



- Seni Polonya'dan bir avukat arıyor.
Sabahtan beri sana ulaşmaya çalışıyormuş.

- Orada olmadığımı söyle.Burada da değilim.
Hiçbir yerde değilim.



- Babam, kadın hakları savunucusuydu.
- Baban mı..?Annen değil mi?
- Hayır annem değil.Babam izin vermezdi.İmkânı yok.




- Birkaç ufak ayrıntı var.Parça 18 dakika.
Burada 30 saniyelik bir reklam filminden bahsediyoruz.
Yeni Zelandalı olduğunuzu biliyorum.
"Yüzüklerin Efendisi" mi bu?


Flight of the Conchords 2. Sezon 
s02e01
Bret & Jemaine  - Femident Diş Macunu Reklamı











Flight of the Conchords 2. Sezon 
s02e01
Bret & Jemaine - Grup Ticari Ürünleri











Flight of the Conchords 2. Sezon 
s02e02
Bret & Jemaine - Kupa Bardak Sırası

- O da ne?
- Kupa.
Ne, yeni bir kupa mı?
Evet, yeni aldım. Hoşuna gitti mi?
- Kupamız vardı.
- Evet, başka bir kupa daha aldım.
İki kupaya ihtiyacımız vardı.
Niye iki tane kupaya ihtiyacımız olsun?
Sen çay içerken aynı anda ben de içebileyim diye.
- Bret, biraz kupa sırasına uyamaz mısın?
- Senin kupa sıran o.
Bu da saat 7 ile 9 arasında çay içemeyeceğim anlamına geliyor.
9'a kadar bende olacak ve sonraki iki saatliğine senin.
Sonra 11 ile 1 arası ben kullanacağım.
Sen de 1 ile 3 arası kullanacaksın.
Evet, 1'e kadar beklemek zorundayım.
Sonra da kupa biraz dinlensin.
Sadece 2.79$.
- 2.79$ mı?
- Evet, bence gayet uygun.
Tamam, bir kaç saniye sakinleşmeme izin ver.
Sorun yok, değil mi?
Sanırım.
Bret.
- Bret.
- Efendim.
Ödenmemiş telefon faturamız gelmiş.
Burada yazdığına göre banka hesabımızdan 2.79$ eksilmiş.
O kupa ne kadardı?
2.79$.
Biraz ilginç, öyle değil mi?
Gecikmiş fatura olduğundan 30$ fazla yatırmamız lazım...
...ki o da gecikmiş gaz faturamıza yansıyor.
Evet. Çok sıkıcı, dostum.
Evet, ama demek istediğim; senin gereksiz 2.79$'lık harcaman yüzünden...
...60$ ödeyeceğiz ve telefonla gazımız kesilecek.
...
İğrenç.
Elektrik firmasından mektup gelmişti.
Ne yazıyordu?
Okumadım.











Flight of the Conchords 2. Sezon 
s02e02
Bret, Jemaine & Murray 
14 Yılda 1 Gitar & Murray Parasızlık

Enstrümanı olmayan bir grupsunuz.
- Nasıl hissettiriyor?
- Pek iyi değil.
Hayır, iyi değil. Hiç enstrümanı 
olmayan başarılı bir müzisyen düşünebiliyor musunuz?
- The Mormon tabernacle choir.
- Düşünemiyorum.
- Boyz ii men.
Bobby Mcferrin. Pavarotti.
Bret haklı. Hiç yok.
Kimse öyle yapmıyor.
Mekân enstrümanlarınız olana kadar sizi istemiyor.
- Böyle mi söylediler?
- Evet.
Tahmin edin ben ne yaptım?
Bir zaman çizelgesi yaptım, şuraya bakarsanız.
Para kazanıp ta gitarlarınızı tekrar almamız için 
ne kadar zamana ihtiyacımız var göstermek için.
Büyük bir zaman çizelgesi olmuş.
Evet, ölçüyü başında yanlış çizdim.
Ve elimle devam ettim.
İlk yaptığımı görmeniz lazım.
Bu gerçekten bir gelişme.
Kısacası, gitarlarınızı tekrar 14 yıl sonra alabileceksiniz.
- 14 yıl mı?
- Evet.
Ki bu da şu pipetleri satmayı durdurursan, Bret.
Bay Nigel Soladu'da olan grup gelirleri ne oldu?
Evet, hala beklemedeyim.
Bazı iyi haberlerim var.
- Paralı bir iş ayarladım.
- Bu iyi.
Evet, ama sadece Bret'e.
Müzikal bir iş değil.
Eddie isimli birisi için kostüm giyeceksin.
- Eddie mi?
- Evet, Eddie'yi tanıyor musun?
- Patronum mu?
- Evet, beni aradı.
Dedi ki telefonun çalışmıyormuş ve sana bir iş varmış eğer istersen.
Sadece mesaj bıraktı öyleyse.
- Sadece bir teklifti değil mi?
- Hayır.
Zaten benim işim o.
Bana da iş çıkar mı?
Hayır, bu zaten benim mesleğim.
Ben yapıyorum.
Pekâlâ, not düşeceğim.
"Bret'in işine atanma yok."
- Peki ya sen, Jemaine?
- Ne?
Dış kaynaklı bir gelirin var mı?
Evet, sayılır.
Seninle çalışabilirim. Payımı verirsin.
İstemezsin.
- İsterim.
- Hayır.
Paraya ihtiyacım var.











Flight of the Conchords 2. Sezon 
s02e02
Jemaine & Bret - Yüzünde Hangi İfade Var?
Pipet Satışı

Çok karanlık, Bret.
Evet, biliyorum.
Yüzünde hangi ifade var?
Suçluluk ifadesi.
Seninkinde hangi ifade var?
Üzgün.Çünk
Ama memnun, çünkü kupa konusunda haklıydım.
Acayip bir ifadeymiş.
Bret, şu süper pipetleri kaçtan satıyorsun?
Bir dolar.
Süper pipet yapmak için kaç pipet kullanıyorsun?
Beş.
Beş pipet ne kadar tutuyor?
İki buçu...
Bir kaçını sattım ama.
- Oh.




"Doğum günümden bir sonraki gün, 
benim doğum günüm değil anne."



- 15 yıl donanmada bulundum.
...
Tamam!Resmi olarak asker kaçağıyım.
O yüzden beni onlara sorma, inkâr ederler.



- Bunlar kim?
- Geri zekâlılar.Onaylanmış geri zekâlılar Jemaine.





"Benim de incinen duygularım var..."

Flight of the Conchords 2. Sezon 
s02e03
Jemaine & Bret 
Bir Rapçinin Gözyaşları
(Benim de incinen duygularım var.)

Peki, o laf attığın rapçileri hiç düşündün mü?
- Onların duygularını incitmiş olabilirsin.
- Jemaine doğru söylüyor.
Onların duygularını incitmiş olabilirsin, tamam mı?
Sizin hiç bugüne kadar duygularınız incinmedi mi?


 Bazı insanlar rapçilerin duygularının olmadığını söyleyebilir 
duygularımız var
duygularımız var
bazı insanlar da rapçi olmadığımızı söylüyorlar
biz rapçiyiz
 mesela bu duygularımızı incitiyor
bunlar rapçi değil dediğinizde duygularımız inciniyor
bazı insanlar rapçilerin yenilmez olduğunu söylüyorlar
biz de yeniliriz
biz de yeniliriz
 birazdan duyacaklarınız gerçek hikâyelerdir
gerçek tecrübelerdir
otobiyografidir
bize yapılmış şeylerin hepsi doğrudur, kafiyeyi kes!

arkadaşlarım için yemek yaptım,
lezzetli olması için uğraştım
içine besleyici şeyler de koydum,
ve mükemmel bulaşıklar yarattım
içlerinden hiçbiri benim hissettiğimi hissetmedi
kimse yemeği övmedi

benim de incinen duygularım var,
benim de incinen duygularım var
Kendimi bir pislik gibi hissediyorum, 
kimse güvecimden bahsetmedi

benim de incinen duygularım var,
benim de incinen duygularım var ¶
en azından profiterolüm için güzel bir şeyler söyleyebilirdiniz

işte gözyaşı dökmeniz için
gerçek bir hikâye daha
dalış kıyafeti almak için alışverişe çıkmıştım
ama denediğim bütün kıyafetlerin kıç bölgesi çok boldu
 ve görevli, kız kıyafeti denememi önerdi

benim de incinen duygularım var,
benim de incinen duygularım var 
kız kıyafeti denemeyeceğim, ben bir erkeğim

benim de incinen duygularım var,
benim de incinen duygularım var
bana daha küçük bir erkek kıyafeti getirin, lütfen

doğum günümdü, 2003 yılı
ailemden beni aramalarını bekliyordum ama beni unuttular

benim de incinen duygularım var,
benim de incinen duygularım var
doğum günümden bir sonraki gün 
benim doğum günüm değil, anne

Arkadaşlarımı aradım ve dedim ki, "hadi dışarı çıkalım"
ama çok meşgullerdi
ben de tek başıma çıktım
 sonra bütün arkadaşlarımı gittiğim yerde gördüm

benim de incinen duygularım var
benim de incinen duygularım var
"Maid in Manhattan" filmini seyretmek için kuyruktalardı

bugüne kadar kimse iri bir kıçınız olduğunu söyledi mi?
bugüne kadar kimse “saçınız peruk mu?” diye sordu mu?
bugüne kadar kimseyatakta vasat olduğunuzu söyledi mi?
bugüne kadar kimse kafanızın yamuk olduğunu söyledi mi?
aileniz hiç sizi unutup basıp gitti mi?
bir keresinde, Jemaine’i unutmuşlardı
kimse size drama dersi aldığınız için “homo” dedi mi? ¶
bugüne kadar kimse size bir lamaya benzediğinizi söyledi mi? ¶
bir rapçinin gözyaşları
bir rapçinin gözyaşları
rapçi gözyaşı döküyorum
bir rapçinin gözyaşları.





Sakin ol Murray...







Flight of the Conchords 2. Sezon 
s02e03
Jemaine & Mel - Mel'in Tablosu


"Karavan konseri çok küçüktü.Çünkü kimse içeri sığamadı."










Flight of the Conchords 2. Sezon 
s02e03
Sakin ol Murray !











"Savaşa girmiş gibiyim, tabanları yağlamak istiyorum."


Flight of the Conchords 2. Sezon 
s02e03
Benim de incinen duygularım var.
Murray, Mel ve diğer karakterler...

- Ben, her sene Miss Yeni Zelanda tacını  ince tüylü koyun kazanıyor diye biliyordum.
Sadece şaka yapıyorum, Murray.Sadece şaka.
- Greg, sen niye gülüyorsun?

benim de incinen duygularım var
benim de incinen duygularım var
benim de incinen duygularım var
benim de incinen duygularım var...
Mel, senin için poz verebilirim.
Oh, hayır teşekkürler.
benim de incinen duygularım var
benim de incinen duygularım var
benim de incinen duygularım var
benim de incinen duygularım var
incinen duygular

hiç ırkınız yüzünden sizinle alay edildi mi?
telefon vasıtasıyla kimse size laf attı mı?
hiç birisine verdiğiniz bir hediye çöpe atıldı mı?
hiç kimse size tipinizin kayık olduğunu söyledi mi?
hiç kimse size Miss Yeni Zelanda dedi mi?
hiç duygularınız incindi mi?











"Üzgünüm adamım...Her şey çok güzel olacak."

Flight of the Conchords 2. Sezon 
s02e04
Arkadaşlar
Murray, Jim, Bret & Jemaine

arkadaşlar birlikte şarkı söylerler
arkadaşlar birlikte takılırlar
arkadaşlar birlikte gülerler
arkadaşlar birlikte sızlanırlar
arkadaşlar başınız beladayken yardıma koşarlar
arkadaşlar birbirine yabancı olmayan insanlardır
arkadaşlar bir işe girmenize yardım ederler
suratınızda yemek artığı kalmışsa size söylerler
arkadaşlar sırtınızı yaslayabileceğiniz insanlardır
- o benim arkadaşım,
- o benim arkadaşım değil
arkadaşlar sonuna kadar arkanızda olanlardır
- o benim arkadaşım
- onlar benim arkadaşım değiller
eğer tökezlersen, seni düşmeden tutarım
penisime tekme atarsan, karşılığında senin toplarına vurmam
- sarhoş olup üzerime kusarsan...
- Hadi, hadi.
eve gidene kadar sana göz kulak olurum
eğer karşıdan karşıya geçerken sana bir kamyon çarparsa
seni oradan kazıyıp eski haline geri döndürürüm
depresyona girersen seni neşelendiririm
 öldürülürsen, intikamını alırım
arkadaşlar birlikte yürürler
beraber takılırlar
ben ve o birlikte
ben ve Jim sonsuza kadar
arkadaşlar birlikte koşuya çıkar
arkadaşlar borç alıp asla geri vermezler
arkadaşlar arkadaşlarının üzülmesine izin vermezler
arkadaşlar dışarı çıkıp bir şeyler atıştırırlar
arkadaşlar güneşin altında bira içerler
bir taneden fazla alsan bile sorun etmezler
arkadaşlar fermuarın açık kaldığında seni uyarırlar...
- Murray, fermuarın açık.
John amcanın özel bir arkadaşı var
aynı kıyafetleri giymişler, adamın adı Ben
hiç onlar gibi arkadaş görmemiştim
çok ama çok yakın arkadaşlardı
arkadaşlar
arkadaşlar arkadaşlar
arkadaşlar arkadaşlar
arkadaşlar arkadaşlar
arkadaşlar arkadaşlar
arkadaşlar arkadaşlar
arkadaşlar.











Flight of the Conchords 2. Sezon 
s02e04
Evde Çadır & Ordugâh
Murray, Bret & Jemaine

- Bret, ışığı gözüme tutma...
Gece görüşümü berbat edeceksin.
- Murray, bu çok çocukça.
- Ne, bir ordugâh kurmak mı çocukça?
- Evet, bence öyle.
- Yeni Zelanda ordusundayken yaptığımız bir şey bu.
Orduda hiç çocuk gördün mü, Jemaine?
- Hayır, görmedim.
- Aslında görebilirsin, Bret,
 bazı ordularda, ama iyi olanlarda değil, 
Yeni Zelanda ordusunda görülmez.
- Ben girdiğimde yoktu.
- Sen orduda mıydın?
- Evet. Hatırlasanıza, size Yeni Zelanda  ordu üniformamı göstermiştim...
- Yeşil tişört ve yeşil şort mu,
onları iç çamaşırın sanmıştım.
- Hayır, bütün ordu onları giyip,
elimizdeki kısıtlı imkânlarla buna benzer ordugâhlar inşa ederdik.
- Nasıl yani, iki yatağın ortasına süpürge sopası dikip, üstünü battaniyeyle mi örterdiniz?
- Hayır, yatakla değil.
Elimizde ne varsa, anlarsın ya.
Bazen çalılık arazide oluyorsun, süpürge sopası bulunmaz.
Dal ve yaprakları kullanırsın.
Günlerce çalılık bir arazide kalınca, ince zekânı kullanmak zorunda kalıyorsun.
- He.
- Ve bir defasında...Müfrezem kendi idrarını içmek zorunda kalmıştı.
- Oh, kayıp mı olmuştunuz?
- Hayır, sarhoştuk. Aramızda bir oyundu.












Flight of the Conchords 2. Sezon 
s02e05
Jemaine & Eski Sevgililer Korosu

Loretta bir mektupla kalbimi kırdı
 benden ayrılırsa hayatının daha da güzelleşeceğini söyledi
 Joan, direk telefonla işi bitirdi
 beni yalnızlığa terk etti
Jen beni bir daha görmek istemediğini söyledi
 bir dahaki görüşümde aynı şeyi söyledi
Jan başka bir adamla tanıştı
 liza’da hafıza kaybı vardı,kim olduğumu unuttu
 Felicity aramızda elektriklenme hissetmedi
Emily, kimyalarımız uyuşmadı
 Fran gitti,bir erkeğe dönüştü
 Flo’nun gitmesi gerekiyordu,onun hızına yetişemedim
 Carol Brown otobüse atlayıp şehir dışına kaçtı
 umarım bir yerde sıkışıp kalırsın
 yemek yapmazdı, temizlik yapmazdı
 hiç iyi bir erkek arkadaş değildi
 ooo evet
Ve mısır gevreği yer
 ona olan ilginiz çok çabuk biter
 ama ilişkileri hiçbir zaman bitirmez
 Kesin sesinizi, geçmişteki sevgililer
kız yaptığı bir şeyi kabullenir
 o da hemen başka bir şey daha yapar
oh, bu eski çıktığım kızları kim organize edip
 koro haline getirerek şarkı söyletiyor?
Kim? Kim?
 mmm, kesin sesinizi
 kesin sesinizi, geçmişteki sevgililer
May, May beni artık görmek istemiyor
 Britney,
Britney bana vurdu
 Paula, Stella ve Stephanie
sevgililer beni terk etmek için 50 farklı yol buldular
Carol Brown,otobüse atlayıp şehir dışına kaçtı
 aşk narin bir şeydir
 tatlı bir esintidir, 
uçar gider yanı başınızdan
 bana da aynı şeyi söylemişti
hayatımızdaki doğru insanı bulduğumuzu nereden bilebiliriz ki?
 başka kızlara da baktığını itiraf ediyor
aşk gizemlidir
 belli bir kuralı yoktur
 bu çocuk tam bir salak
her zaman küçük bir çocuk olarak kalacak
 o hiçbir zaman büyüyememiş küçük bir adam
 Size sesinizi kesmenizi söylemiştim
 Lola, bana komada olduğunu söylemiştin
Tiffany, ölümcül hastalığa yakalandığını sanıyordum
 mmm, biraz mısır gevreği ister misin?
 bu eski kız arkadaş korosunu kim organize etti?
 yoksa sen miydin, Carol Brown?
Sen miydin, Carol Brown?
 Carol Brown otobüse atlayıp şehir dışına kaçtı
umarım bir yerde sıkışıp kalırsın sıkışıp kalırsın
 do do do do do do










"Yeni bir düşüş noktamız var: 0 kişiye konser."


Flight of the Conchords 2. Sezon 
s02e07
Bret & Korean Karaoke
-Oh, dance baby-












Flight of the Conchords 2. Sezon 
s02e08
Bret & Jemaine - Jölesiz Olmaz

Galiba gidip biraz daha jöle almalıyız.
- Dışarı çıkamayız.
- Niye ki?
İnsanlar var. Bizi görürler. 
Hiç kimse beni bu şekilde görmemeli.
- Sen git.
- Hayır, ben dışarı çıkamam.
Jölesiz olmaz.
Dışarıda kimse kalmayana kadar beklemeliyiz.
Kim o?
- Kim o, Bret?
- Kim o?!
Hadi, havalı çocuklar,açın, benim.
 İçeri giremezsin.
- Ne? Artık sizin için yeteri kadar havalı değil miyim?
- Jölemiz bitti.
- Ne?
Açın, hadi ama.
Jölemiz bitti.Çok aptal gözüküyoruz.
Eminim çok kötü gözükmüyorsunuzdur. Açın.
Tanrım!
Of, bu berbat.
Ne yaptınız?
Bize verdiğin bütün jöleyi kullandık.
- Bütün kabı mı?
- Bize biraz daha jöle getirebilir misin?
Evet, tamam.
Yapacak işlerim var.
Karantinaya gitmem gerekiyor,
Yeni Zelanda kenti için biraz toprak parçası alacağım.
Dönüşte size de jöle getiririm, tamam mı?
Kapıyı kapatın ve kimsenin sizi görmesine izin vermeyin.
...
Hala biraz jöle kalmış.
Hala çok az da olsa jöle var.
- Jölenin hayalini görüyorsun.
- Hala biraz var.
Hiç jöle kalmadı.
Orada hiç yok.
Nerede kaldı?
Büyük ihtimalle jöleyi düşürdü ve yenisini almak için geri dönmek zorunda kaldı.
Ya jöleyi kendine saklıyorsa,
iyi görünmek için kendi aldıysa?
Sanmıyorum, adamım.
Kesin o büyük, turuncu kafası harika görünüyordur.











- Sizi havalı yapan şey jöle değildi.
Jöle sadece güveninizi yerine getirdi.
(...)
- Evet, jöle yüzündendi çocuklar.Üzgünüm.
- Havalı değil miyiz?
- Hayır.


Flight of the Conchords 2. Sezon 
s02e10
Bret - Kanlı Denizci Şarkısı

Petrov, Yelyena ve ben
 kaybolduk ama denizde mutluyuz
 Petrov ve Yelyena bana dedi ki...
yiyecek bir şey yok mu?
 denizde bir sürü balık olduğunu söyledim
ama tek gördükleri bendim.
  dediler ki... 
 son arzun nedir?
 sıramın gelmesini bekleyerek,dedim ki,
evet, parti yapmak istiyorum,sadece üçümüz
 kaybolduk ama denizde mutluyuz
 bütün gece fıçıdan bira içtik
 kendimden geçtim ve tek bacakla uyandım, dedim ki...
"Petrov, bacağımı gördün mü?" dedi ki..
- hayır.
 ve yatağına geri döndü
ama karnı doymuş gibi görünüyordu
 üç gün sonra, tekrar acıktılar
 dediler ki...
- son bir arzun var mı, arkadaşım, tekrardan?
Ben de dedim ki, "Rolling Stones’u biliyor musunuz?"
Hayatımın en soğuk ve kasvetli anıydı.
 ve bütün gece Rolling Stones eşliğinde dans ettik.
 uyandığımda kemikleri sıyırıyorlardı
 Yelyena bir bardaktan kan içiyordu...
işte o zaman bir şeylerin yolunda gitmediğini anladım.
Hey, Petrov, o yediğin şey ne?
- Balık.
- Dün gece omzumdan kesilip alınan koluma nasıl oluyor da bu kadar çok benziyor?
Oh, bu bir kol balığı.
 gecenin devamında, uyuduklarında
 eti zehirlerken yanlışlıkla biraz arsenik yuttum
 çok hastalandım,ama intikam çok tatlıydı,
 ama yoldaşlarımın son yedikleri et kadar değil
 uyandığımda, çoktan ölmüşlerdi
 benden artakalan tek şeyse kafamdı
 hayır, hayır ölmedim,sadece kafam kaldı
 kayıptım ve denizde çok yalnızdım.













-Kirayı ödemek için bir ayınız var, aksi takdirde çıkmak zorundasınız.
-Hangi ay olduğunu seçebiliyor muyuz?


- Burada "iki umutsuz ezik" diyor.
- Evet, onlar sizsiniz.




Flight of the Conchords 2. Sezon 
s02e10
Jemaine, Bret & Murray - Evsizler Müzikali

- Tahliye mi?
- Mmm.
- Kimin yetkisiyle?
- Ev sahibi.
- Neden?
- Kirayı Amerikan doları yerine
Yeni Zelanda dolarıyla ödediğimiz için.
Tamam, yani o bir ırkçı ve siz şimdi evsiz kaldınız.
- Evet, bu gerçekten berbat.
- Oh, Bret.
- Burada.
- Jemaine.
- Burada.
- Evet, Murray, burada.
Sanırım zamanı geldi, çocuklar.
- Neyin?
- Hayatlarınızı bir broadway müzikali gibi sergilemenin.
- Oh.
- Oh, evet, tabi.
Daha pratik bir çözüm yolu yok mu?
- Hayır, sadece... 
- Sorunumuzla ilgili bir şey mesela?
Şuna bakın.
Size göstermenin zamanı geldi, tamam mı?
Bunu iki yıldır yazıyorum..gizli gizli, tamam mı?
Bu "mamma mia" tarzı bir müzikal...
"mamma mia" mı?
...ama bu sizin müzikaliniz.
Tamam mı? Sizin hikâyeniz.
- Müzikal mi?
- Evet, hayatlarınız hakkında.
Yatacak yerimiz yok ve sen şey sahnelememiz gerektiğini... 
müzikal sahneleyebileceğimizi mi söylüyorsun?
Öyle düşünüyorum. 
Bunu size sunmak için uygun bir zaman, tamam mı?
Hiçbir işi yolunda gitmeyen iki perişan Yeni Zelandalı genci anlatan bir hikâye.
- Bekle, kim o karakterler?
Jemaine ve Bret.
Bu... bu sizi konu alıyor,
- ve büyük hayallerle Amerika'ya geliyorsunuz.
- Ne aşağılayıcı.
- Burada "iki umutsuz ezik" diyor.
- Evet, onlar sizsiniz.
Sürünüyorsunuz ve dışlanmışsınız. 
Başlarda hiçbir şeyiniz yok
ve her şeye dipten başlamışsınız, ama biraz sıkı çalışmayla
ve size ışığı gösteren bilgiç menajerinizle...
- Kimmiş o?
- Oh, Beni konu alan
bir karakter, benden esinlenilmiş...zirveye çıkıyorsunuz.
Bizim hikâyemiz, her şeye dipten başlayan 
sonra biraz çalışmayla dipte devam eden
ve dipte son bulan iki gencin hikâyesi.
Evet, bu çok karmaşık bir senaryo.
- Evet, sonradan başarılı olamama hikâyesi. 
- Evet, hayal etsenize.
Evet, şu her şeye dipten başlayan,
dipte devam eden ve hâlâ dipte olan çocuklarla ilgili hikâyeyi gördünüz mü?
- Evet, bizim hayatımız bu.
- Çok ilham verici.
- Bunu görmeye kim gelir?
- B... Ben sanırım gelirdim.
- Ben gelirdim.
- Bu daha gerçekçi.
Her şeyin sonuna geldiğinizi düşünüyorsunuz, ama ya bu sadece hikâyenizin başlangıcıysa?
O zaman bu yavaş bir başlangıç oldu, değil mi?
Bu iyi malzeme, tamam mı?
Bunu yazarken bir yandan da okuyordum.
Elimden bırakamadım.
- Sonuna bir baksanıza.
- Sonunda ne oluyor?
Sonunda kendinizi bir broadway müzikali sahnelerken buluyorsunuz-
 ve bu harika bir başarı oluyor.
- Evet, ama bu öyle olacağı anlamına gelmez.
Valla, bu zamana kadar her şey ters gitti, Bret, tamam mı?
Evet, çünkü bu hikâye gerçeklere dayanıyor...
 bu bizim hikâyemiz...
ama sonuna kafandan bir müzikal eklemişsin.
Bazı kısımları gelecekte geçiyor.
Ama şu sahneye bakın.
Bakın, ofisime geliyorsunuz
ve ben de size yazdığım müzikali anlatıyorum.Aynı şimdiki gibi.
- Gerçekten mi?
- Evet.
- Evet, "gerçekten mi?" demişsin
- İşte gördün mü?
Burada "gerçekten mi?" var.
Bunu söyleyeceğinizi biliyordum.
- Olay şu... 
- Oh, şarkı söylememiz gerekiyormuş.
Evet, size bunu anlatıyorum, ve burada hoşunuza gidiyor
Siz de sandalyeden kalkıyorsunuz ve şarkıya giriyorsunuz, ama...
- Bu olmayacak.
- Bana güvenin çocuklar, harika olacak. Bu son şansımız.
Tabi ki öyle.
Bu gece sende kalabilir miyiz, Murray?
Evet, tabi, ama sadece bir yatak var ve uykumda insanları okşuyorum.
Durum bu.
Bu Yeni Zelanda ordusundan ayrılmamın sebeplerinden biri.
Biz de şeyde yatarız... yerde.
Büyük olasılıkla sizi orada da bulurum.
Yönelirim...Gerçekten size uzanırım.
- Ben mutfakta yatarım.
- Mmm, tamam.
Mmm, boş ver.
- Hayır mı?
- Başka bir yer buluruz.
Evet, kafana takma.
Aslında bu hikâye için daha iyi olur, eğer evsiz olursanız.
"İki evsiz ezik sokaklara düşer."
Vay, bu gerçekten harika malzeme.















Flight of The Conchords (2007-2009)
2. Sezon
Jemain Clement, Bret Mckenzie 
Murray Hewitt 
(Adamım)