23 Mart 2022 Çarşamba

Hakikat Dehri - Onur Gügercinoğlu

Onur Gügercinoğlu - Hakikat Dehri
Söz-Müzik: Onur Gügercinoğlu

Düştüm hakikat dehrine 
Baktım ki yokmuşum meğer 
Uçtum havada engine
Baktım ki hiçmişim meğer 

Ölsem desem ölemedim 
Temelliden göçemedim
Bugün insan yarın çiçek
Ben bu sırra eremedim

Berhayat hep daim imiş 
Ölüm havz-ı hayal imiş
Anladım ki gıyer imiş
Bi-nihaye halmiş meğer 

Bir vücut buldum âlemde
İnsan denen bu muhtide 
Sesleniyorlar bir dilde 
Bâhil Onurmuşum meğer 

Onur Gügercinoğlu

Dehr: Zaman, devir, âlemin (varlıkların) varlığının başlangıcından son bulmasına kadar olan bütün zaman

Berhayat: Yaşayan, hayatta olan, Canlı (kimse)

Havz-ı Hayal: Hayal havuzu

Gıyer: Halden hale dönmek

Bi-Nihaye: Sonsuz, ebedi, baki, tükenmez

Muhti: Hata yapan, Hata işleyen, günahkar, yanıltan

Bâhil: Avare, başıboş, serseri

Kanun Dairesinde Serbesti - Hacivat ile Karagöz


- Nedir bu hal Karagöz?

- Kanun dairesinde serbesti Hacivat !

22 Mart 2022 Salı

Karamazovi (2008) - Petr Zelenka

Karamazovi (2008) - Petr Zelenka
- Dostoyevski'nin torunu (1) -

Dostoyevski'nin torununun, Petesburg'da yaşadığını öğrenmişler.
Adam tramvay sürücüsü.
Onu, Almanya'da bir edebiyat konferansına davet ediyorlar...
...çünkü onlara göre, Dostoyevski, Rus edebiyatının sembolü.
Torun, yaşlı adam hakkında hiçbir şey bilmiyor.
...hiçbir yabancı dili de konuşamıyor.
Bildiği tüm Almanca sözcükler, "Mercedes Benz"den ibaret.
Böylece, oraya seminer vermeye gidiyor...
...çünkü yeni bir Mercedes alacağını sanıyor.

- Seminer veriyor mu peki?

- Hayır.
Devamlı Mercedes Benz, deyip duruyor.
Müthiş bir film...
Rusya ile Batı'nın birbirini hiç anlamadığına değiniyor.

- Ne zaman çekilmiş?

- Doksanlarda.

...

Sonunda, Dostoyevski'nin torunu, 
edebiyat konferansından aldığı ücretle, kendine bir Mercedes aldı.
Fakat 40 yaşındaki bu araç, Rusya'ya kadar dayanamadı...
Polonya yollarında parçalara ayrıldı.




Karamazovi (2008) - Petr Zelenka
- Dostoyevski'nin torunu (2) -



Karamazovi (2008) - Petr Zelenka
- Tiradlar (1) -

Dimitri Karamazov aleyhindeki, yargılama davası başlasın.
Kendisi, babası Fiyodor Karamazov'u öldürmekle suçlanıyor.
Baba katli, insanlığın bilinen en korkunç suçudur...
...ve eğer bunu cezalandırmazsak, bütün toplumu yaralamış oluruz.
İnsanların, suçtan haz aldıkları zamanlar vardır.
Herkes korkunç olduğunu söyler, ama herkes ondan hoşlanır.
Tarafsız olmalıyız.
Tarafımız, yasalar, adalet ve gerçektir.
Üstümüzdeki sorumluluğun tamamıyla bilincinde olmalıyız.

Beni, ayyaşlık, sefahat, tembellik ve 
kötü yaşam tarzımdan ötürü suçlayabilirsiniz.
Bir kez, her şeye rağmen
düzgün bir hayata başlamak istedim...
...ama o anda, kader beni yere serdi.
Fakat o yaşlı adamın, düşmanımın ölümünden dolayı, suçlu değilim.
Dimitri Karamazov bir serseridir ama bir katil değildir.

Dimitri Fiyodoroviç, senden korkuyorum.
Yakın zaman önce, bana:
"Seni havanda döveceğim," dedin.

- Onu demek istemedi.
- Evet, istedi.

Kendimizden alttakilere de üsttekilere de kibirli davranmamalıyız...
...nefret duyguları beslememeliyiz.
Bize iftira eden, bizi küçük gören, kötüleyen kişilere bile...
Ben bir ateistim ve insanların, ölümsüzlük ve Tanrı inancından vazgeçmeleri gerektiğini
anlatan bir makale yazıyorum.
Bütün insanlık Tanrı'yı reddettiği zaman tıpkı jeolojik çağlar gibi,
ahlâkın da sonu gelecek...
...ve insanlar mutluluğu bu dünyada arayacaklar.
Ve her şey hoş görülecek.
Ivan, sen kendi yazdığın fikirleri
hiç bir zaman benimsemedin.

Babamın ölümünden dolayı, ben suçlu değilim.
Babam, bir parça rezalet istedi.
İstediği buydu.

Ne harika çocuklarım var!
Sevgili küçüklerim; baba katlinin
en büyük günah olduğunu bilmiyor musunuz?
Herkes, daima beni suçluyor.
Çocuklarımın parasını çalmışım.
Fakat böyle durumlar için
mahkemeler var. Bunu ispatlasınlar!
Ben, tek kopeğim olmaksızın başladım...
...ve beni öldürdüklerinde, 100.000 rublelik bir servetim vardı.
Bir aptal gibi, babamın bana mal mülk biriktirdiğini sandım.
Benim servetimle ilgili abartılı fikirler ürettiniz.
Ve her şeye rağmen, beni öldürmüş bile olsanız, ben sizin babanızım.

Sen bize hiç bakmadın, baba. Hiç birimize.
Yine de ben seni affediyorum.
Ben affetmiyorum. Fakirlik ve pislik içinde büyüdük. Bizi başkaları büyüttü.

- Sevgili küçüklerim...
- Soytarılığı kes!
Sen eğitimlisin, Ivan.
Ben doğuştan bir komedyenim.
Bir aptal!
Fakat yine de inanıyorum.

Bu sıralar tek şüpheye düştüğüm şey, katiller!
Tanrı böylelerini cezalandıracaktır.
Benim üç oğlum, Dimitri, Ivan, ve Alyoşa.
- Ya ben?
- Kes sesini!
Senin tek yasal mülkiyetin ismin: Smerdyakov!
Yalnızca iki kez evlendim.
Sen, Dimitri; ilk evliliğimdensin.
En büyüğü ve en kötüsüsün.
Fakat, beni dövdüğü halde, senin anneni çok sevdim...
...benden kaçıp, tifodan öldü.
- Annemi hatırlamıyorum.
- Ben, benimkini hatırlıyorum.
İkonun önünde diz çöktüğünde, eğik gelen güneş ışınlarını hatırlıyorum.
Onunla evlendiğimde, 16 yaşındaydı.
Partiler düzenlediğimde, bana biraz kızardı.
- Seks partileri!
- Sevgili çocuklarım!
- Sen baba değil, bir domuzsun!
- Dimitri!
Bunu senin söylemen komik.
Siz neler başardınız, yavrularım?

Düello yüzünden, beni askeri okuldan attılar.

- Ben mezun oldum.

- Tabii Bilimler! Ne başarı!

Ben manastıra girdim.

- Ve ben...
- Sen sus!

Aşçılık okudun.Benim paramla.
Elimi öpmelisin... ve de ayaklarımı.
Hepsinin sebebi bendim.
Benim hatamdı!
llyuşeçka parmağınızı mı ısırdı?
Özür dilerim.
Alyoşa, buraya gel.
Otur.
Parmağın neden sarılı?
Bir şey mi oldu?
Öğrencilerden biri ısırdı.
Senin konumunda biri, öğrencilerle takılmamalı.
Baba, öyle değil.
Alyoşka, duyduğuma göre, doğu illerinden birindeki bir manastırda, kadınlar varmış.
Yaklaşık otuz tane.
Onlara "rahip kadınları" deniyormuş.
İlginç ama sadece kaba Rus kadınlarını almaları da mide bulandırıcı.
Düşünsene, hâlâ hiç Fransız kadını yok.
Oysa olabilir.
Paraları var.
Affedersin.
Ahmak! Sen ahmaksın!
Fakat, biliyorum.
Onurlu bir kanaatkarlığa sahipsin.
Senin bu tarafını seviyorum.
Fakat bu insan, aniden okul çocuklarına dadanıyor.
Bu kesinlikle saçma baba.
O çocuk, kardeşim Dimitri, ulu orta babasını küçük düşürdüğü için beni ısırdı.
llyuşeçka, öcünü benden aldı.

Yine de senin için üzgünüm.
Çünkü papazlara katıldın.

Fakat bu o kadar da kötü değil...
en azından birisi, biz günahkarlar için dua edecek.
Şeytanlar, beni aklından çıkarmıyor.
Öldüğümde kanca getirip beni cehennemin kapısına asacaklar.
O zaman kendime soracağım: Kancayı nerden buldular ve neden yapılmış?
Demir mi? Nerede yapılmışlar? İşçiliğini kendileri mi yapıyor?

Hadi ama!
Onların kancaları yok!
Sahi mi? Kesin olarak öğrendiğinde, bana haber ver.
Tam da şimdi, bir sorum daha var:
Alyoşa, doğru mu?
Azizlerin Yaşamı'nda yazıyor...
...bir aziz inancından dolayı işkence görüyormuş...
...kafası kesildikten sonra, aniden ayağa kalkmış...
...başını yerden alıp sevinçle öpmüş.
Şimdi sana soruyorum, Alyoşa:
Neresiyle?
- Neresiyle?
- Sus!
- Neresiyle öpmüş?
- Sus! Neresiyle öpmüş?
"Ellerinin arasındaki başını, neşeyle öperek uzun zaman yürüdü."

- Şimdi bu doğru mu, değil mi?
- Nasıl öpmüş olabilir? - Sus!
- Baştan sona saçmalık!
- Ben de öyle düşünmüştüm.
- Saçmalık!
- Sus ve deliğine defol!
Doğrusunu istersen, dokunduğun her şeyi kirletiyorsun, baba.
Sonsuz yaşama erişmek için ne yapmalıyım?
İçmeyi bırak, kibar konuş, bedensel hazların esiri olma...
...paraya tapmaktan vazgeç.
En önemlisi, yalan söylemeyi bırak.
Yalan söyleyen, içindeki ve çevresindeki gerçekleri idrak edemez.
Kendisine ve başkalarına olan saygısını yitirir.
Haklısın. Aslında, hayatımın her günü, her saati yalan söyledim.
Baba, senden Dimitri'yle aranızdaki bu düşmanlığı bitirmeni rica ediyorum.
Kesinlikle.
Ivan!
Alyoşa, Ivan, sizler benim kanımdansınız..
...ama oradaki için, sizden adalet istiyorum.
- Yalnızca yasal payımı istiyorum.
- Hiçbir şey alamazsın.
Son zamanlarda yaptığın bütün bu kötü davranışlar, azgınlığından.
Lütfen!
Bu saçma komediye son ver!
Komedi ha! Güzel.
O zaman şunu söylememe izin ver.
Ivan, Alyoşa!
Dimitri, soylu Katerina'nın kalbini kazandı.
- Biliyorum. Eski kumandanının kızı.
Ve şimdi hiç utanmadan, hafifmeşrep Gruşenka'ya gidiyor.
Bu yüzden paraya ihtiyacı var.
Gruşenka senin olmayacak.
Babanın altın yumurtasıyla, onunla muhabbet kurmak istiyorsun.
Benim karşımda, Gruşenka'ya leke sürmeye cesaret etme!
Dimitri! Ya seni lanetlersem?
O zaman ne yaparsın?
Seni utanmaz iki yüzlü!
Kendin Gruşenka'nın peşindesin.
Demek böyle, ha? Babana ha?
O zaman, başkalarına nasıl davranıyorsun?
Sen git, Yüzbaşı Snegirev'i döv.
Sen, Yüzbaşı Snegirev'i,
Gruşenka'ya ajan olarak gönderdin.
Borç senetlerimi ona devredecektin,
böylece o da beni dava edecek...
...ve hapse attıracaktı.
Bunu bana kendisi söyledi.
Dimitri Fiyodoroviç, eğer benim oğlum olmasaydın...
...seni tabancayla, düelloya davet ederdim... üç adımda.
- Gözleri bağlı!
- Gözleri bağlı mı?
- Gözleri bağlı!
- Gözleri bağlı!
Yine yalan söylüyor;
yalan söylemeye utanmıyor musun?
Bir düello! Bir düello!



Karamazovi (2008) - Petr Zelenka
- Tiradlar (2) -

Nikolay llyiç Snegirev, emrinize amade.
Kardeşiniz, Dimitri Fiyodoroviç Karamazov tarafından sokak ortasında tokatlanan 
Rus piyade emekli yüzbaşısı.
Ama yine de bir yüzbaşı.
Kardeşimle olan talihsiz karşılaşmanız nedeniyle buradayım.
- Parmağınızın nesi var?
- Oğlunuz ısırdı.
- llyuşeçka parmağınızı mı ısırdı?
- Evet. Bunu zaten biliyorsunuz.
Onu kırbaçlayacağım!
Onu şu anda kırbaçlayacağım.
Onu cezalandırmanızı istemiyorum.
Hem sanırım, çocuk biraz hasta.
Onu kırbaçlayacağıma gerçekten inandınız mı?
Parmağınız için çok üzgünüm, bayım.
Keyfiniz yerine gelsin diye, dört parmağımı kesmemi ister misiniz?
Bunu hemen şimdi yaparım.
Bu bıçakla!
Söz veriyorum, kardeşim gelip sizden af dileyecek.
Beni, küçük bir çocukmuşum gibi tokatladı ve llyuşeçka oradaydı.
Rahatsızlığı, utancından kaynaklanıyor.
- Kardeşim özür dileyecek.
- Ya karşımda diz çökmesini istesem?
Yemin ederim, kardeşim size, en derin ve kalpten pişmanlığını...
...gerekirse diz çökerek
ifade edecektir. Bunu sağlayacağım.
Ya, demek ki bu daha plan aşamasında.
Düzenlenmesi gerekiyor.
Eğer oğluma bir şey olursa, öldürürüm.
Kendimi, onu, sizi, herkesi öldürürüm.
Şaka yapmıyorum,
Bay Karamazov.
Alyoşa, sana hiç kimseye söylemediğim bir şey söyleyeceğim.
Yüzbaşı Snegirev'den özür dilemelisin.
Yüzbaşı Snegirev'in canı cehenneme!
İki kadının arasında kaldım.
Katerina erdemli, gururlu...
...akıllı, eğitimli fakat ona hiç ilgi duymuyorum.
Babası zimmetine 4.500 ruble geçirdi ve tutuksuz yargılandı.
O zaman param vardı ve Katerina'ya mektup yazdım...
...eğer benim olursa,
ona parayı vereceğimi söyledim.
Eğer senin olursam, bana parayı vereceğini söyledin.
İçimde, dürüst yanımla kavga eden bir şerefsizlik hissettim.
İlk düşüncelerim Karamazov'lara özgüydü. Para mı? Ne parası?
Öylece parayı alıp gidemezsin.
Para ağaçta yetişmiyor.
İtiraf ediyorum, bir kaç saniye ona tiksintiyle baktım...
...ve nefretle, çılgınca bir aşk arasında, küçük bir adım vardı.
Onu uzun süre beklettim ve parayı ona karşılıksız verdim.
Karşımda eğildi, ayaklarıma kapandı...
...önümde secde etti ve kaçtı.
Babası ölünce her şey mucizevi biçimde değişti.
Teyzesi onu tek mirasçısı seçti. 80.000 ruble drahoma bıraktı.
Bana 80.000 ruble drahoma bıraktı.
Para postayla geldi.
4.500 ruble. Ve bir de mektup.
Beni sevmediğini bildiğim halde, seni deli gibi seviyorum.
Tek arzum benim kocam olman.
Telaşlanma, yoluna çıkmayacağım.
Senin bir eşyan, ayağını bastığın halı olurum.
Seni sonsuza dek sevmek ve seni kendinden korumak istiyorum.
Katerina hayatını benim uğruma feda etmeye karar verdi.
Adam olacağına, Tanrı üzerine yemin et, Dimitri.
- Yemin ederim.
- Ama düzelmedin.
- Mümkün değil.
- Aksine, gidip Gruşenka'yı buldun.
Önce onu dövmeye gitmiştim.
Babamın, bana ait bir senedi...
...benden parayı istemesi için,
Gruşenka'ya devrettiğini öğrenmiştim.
Ve sonra ona aşık oldum, tıpkı babam gibi.
Çok ısrar edersen seninle evlenirim,
ama önce bana söz vermelisin...
...beni dövmeyeceksin ve her şeyi yapmama izin vereceksin.
- Böyle bir kadınla evlenmek mi istiyorsun?
- O da isterse hemen evlenirim.
Ve eğer aşıklarından biri gelirse, diğer odada saklanırım.
- Bu kadarı kafi, Dimitri.
- Kafi mi? Şimdi en kötüsü geliyor.
Senden, bu 2.000 rubleyi göndermeni istiyorum...
3.000.
...3.000 rubleyi.
Moskova'daki kız kardeşime.
- Bunun orijinali, 4.000 değil miydi?
- Hayır. Tamamen farklı.
Çoktan gönderdim.
Ancak makbuz yanımda değil.
Fakat aslında, bu doğru değil.
Parayı göndermedim.
Tam tersine, parayı, Gruşenka'yla beraber, Mokroye'de yedik.
- Hepsini harcadın mı?
- Hepsini değil.
Hala, 1.500 rublesi, boynumdaki bir kesede duruyor.
Ancak acilen kalan parayı bulup
Katerina'ya geri vermeliyim.
Alyoşa, babama git.
Fakat, Dimitri, babam bu parayı sana vermez.
Parayı bir zarfa koydu ve üzerine şöyle yazdı:
"Meleğim Gruşenka, bana geldiği zaman"
O zamandan beri bekliyor.
Ve ben de izliyorum.
- Ya bugün Gruşenka gelirse?
- İçeri dalar ve her şeyi bitiririm.
- Ya eğer...
- Eğer gelirse... onu öldürürüm.
- Kimi öldürürsün?
- Kimi mi?
Yaşlı adamı öldürürüm.
Gruşenka'yı öldürmem.




Karamazovi (2008) - Petr Zelenka
- Tiradlar (3) -

Alyoşa...
Biliyor musun? Üzerinde haç çıkaracağım, hepsi bu kadar.
Bu defolu mal, seni sevmiyor.
Aslında o hiç kimseyi sevmez.
Küçükken, kedileri asarak ve gömerek eğlenirdi.
Bunu dini bir tören gibi yapardı:
Bir çarşafı yırtar, bir buhurdanlığı sallıyormuş gibi yapardı.
Ve bu arada şarkı söylerdi: "Maria..."
- Fiyodor Pavloviç...
- Sessizlik!
Fiyodor Pavloviç, bana biraz tavsiye ver.
Eğer, kâfirler tarafından ele geçirilirsem ve onlar benden...
...Tanrı'ya küfretmemi isterlerse, ne yapmalıyım?
Sanırım, böyle bir durumda, Tanrı'ya küfretmeye hakkım var.
Zaman içinde, iyi davranışlarla, korkaklığımın kefaretini ödeyebilirim.
Ivan. Bu geri zekalı, bütün bunları, senin yüzünden söylüyor.
Senin onu beğenmeni istiyor, çünkü kendine, seni örnek alıyor.
Hadi Ivan, ona biraz iltifat et.
Ona ihanet ettiğim anda,
Tanrı beni reddederse...o zaman Hıristiyanlığım biter, ben de
işkencecilerime yalan söylememiş olurum...
...çünkü Tanrı benden yüz çevirmiş olacak.
Peki, Ivan...
...söyle bana,
Tanrı var mı, yok mu?
- Niçin gülüyorsun?
- Tanrı diye bir şey yok.
- Alyoşa, Tanrı var mı?
- Evet, var.
Peki ya ölümsüzlük, Ivan?
Ölümsüzlük var mı?
- Küçücük de olsa, bir parça ölümsüzlük?
- Bir parça bile ölümsüzlük yok.
Öyleyse hiçbir şey yok.
Belki yine de bir şeyler vardır?
- Hayır, mutlak bir yokluk.
- Yokluk...
- Alyoşa, ölümsüzlük var mı?
- Evet, ölümsüzlük mevcut.
- Tanrı ve ölümsüzlük var mı?
- Ölümsüzlük Tanrı'nın içinde.
Büyük ihtimalle, bu konuda Ivan haklı.
Asırlardır bu gereksiz inanç için harcanan enerjiyi bir düşünün.
Fakat, Ivan sana son kez, ciddi olarak soruyorum.
Tanrı var mı, yok mu?
Ben de son kez söylüyorum,Tanrı yok.
- O zaman insanla alay eden kim?
- Muhtemelen, şeytan.
Peki, şeytan var mı?
- Şeytan diye bir şey de yok.
- Hiç konyak kaldı mı?
Konyağı senden almalıyım.
Baba, gel, uzan, çok sarsıldın.
Ivan, Cheremoshen'e gidip araziyi satmaya söz vermiştin.
Yarın gideceğim.
Gitmeyeceksin, çünkü gitmek istemiyorsun.
Senin şeytan ruhun, burada beni gözetlemek istiyor.
Sen benim oğlumsun ve kendi evimde beni hor görüyorsun.
Ne bakıyorsun bana?
Hem sarhoş, hem de küstahsın.
Alyoşa'nın gözleri hep parlıyor.
Alyoşa, sen Ivan'ı sevme.
- Baba, bu kadar saldırgan olma.
- Kalbim acıyor.
Ivan, bekle.
Cheremoshen'e git. Ben de gelirim, sana orada bir kız göstereceğim.
Senin Katerina gibi değil, yalınayak geziyor...
...ama yalınayak kızlardan korkma,
onlar hakiki incidir.
Benim için hiç bir kadın çirkin değildir, bu benim prensibim.
Biz asil erkekler, çirkin kadınları şaşırtarak, onları kendimize aşık etmeliyiz.
Ben senin anneni, hep böyle şaşırtmışımdır.
Ve biliyorsun, sen annene çok benzersin.
Her zaman belli belirsiz gülümserdi, fakat "Ya, ya" demeye başladığında...
...bu bir krizin geldiğinin açık işaretiydi.
Her zaman o krizler vardı, ya sarası tutardı, ya da dua ederdi.
Hiç yanına yaklaşmama izin vermezdi.
Fakat sonra, düşündüm:
Biraz bekle, Sofia!
Bu kahrolası mistisizmi kafandan söküp atacağım, seni sürtük!
Bu ikonu görüyor musun?
Bu ikon...
Ve o sadece "Ya, ya" larına devam etti.
Bu ikonun mucizesine inanıyorsun ama ona tüküreceğim...
...ve göreceğiz bakalım, ne olacak?
Hiçbir şey olmayacak, söyleyeyim.
Hiçbir şey olmadı.
Hiçbir şey olmadı.
Ne oldu, Alyoşa?
Smerdyakov, su getir!
İşte tıpkı annesinin yaptığı gibi.
Sanıyorum, onun annesi benim de annemdi.
Affet beni ,Ivan. Böyle bir pot kıracağım hiç aklıma gelmezdi.
Ve hazır aile sırlarından bahsetmeye başlamışken...
...Smerdyakov'un da benim dölümden olduğunu biliyor musunuz?
Sizin tohumunuzdan.
Onun annesiyle biraz oynaşmıştık.
Pis Kokulu Lizaveta, zavallı sakat.
Arkadaşlarla meyhaneden dönerken, yolda ona rastladık...
...ve iddiaya girdik.
Bilin bakalım, kim kazandı?
Smerdyakov, oğlum!
Ivan...
...öp kardeşini.
Ne? Bilmiyor muydun?
İyi, şimdi biliyorsun.
Sizler kardeşsiniz.
- Senin manyak, kimliğimi almış.
- O benim manyağım değil.
- Aha! Ne zamandan beri?
- Bugünden itibaren.
O bir manyak.
Evlen benimle.
Ben kararımı verdim.
Asla kardeşini terk etmeyeceğim.
Belki başka bir şehre gidebilirim ama hayatım boyunca onunla ilgileneceğim.
Ve o, Gruşenka'dan bıktığı zaman...
..bir kız kardeş, bir dost olarak, gelip beni bulacak.
Benim içimde Tanrı'yı bulacak, ve yeniden iman etmeye başlayacak.
- Bana kızgın mısın?
- Sanırım sen haklısın.
Fakat bana söz ver Ivan,
beni hiçbir zaman bırakmayacaksın.
Ne yazık ki buna mecburum.
Yarın Moskova'ya gidiyorum.
- Moskova'ya mı? Yarın mı?
- Mutlu musun?
Bana karşı çok iyisin, Ivan.
Belki de aslında Dimitri'yi değil, seni seviyorum. Bana inanıyor musun?
Sen beni hiç sevmedin.
Sadece kardeşimin sana çektirdiği...
...acıların öcünü almak için, beni elinin altında tuttun.
Sana hiç boyun eğdiremedim ama bir gün Dimitri'ye sahip olacağım.
Seni üzdüğü, çaresiz bıraktığı sürece, onu sevmeye devam edeceksin.
O düzeldiği zaman, sevgin yok olacak, onu reddedeceksin.
Söylemeyecektim ama uzaklara gidiyorum ve
birbirimizi bir daha görmeyeceğiz.
Elveda.
Sana elimi vermiyorum.
Bana bile bile, o kadar çok acı çektirdin ki, seni asla affedemem.
Belki ileride, ama şimdi değil.
Dimitri sana, babamızı öldürmek istediğini söyledi mi?
Bir keresinde, ani bir öfkeyle onu öldürebileceğini söylemişti.
- Tanrı korusun.
- Neden?
Bir iblis, diğerini yok edecek, ve her ikisi de bunu hak ediyor.
Ivan, çok mutsuz olmalısın.
- Çocukları seviyor musun, Alyoşa?
- Evet.
Peki hiç fark ettin mi, ne çok insan çocuklara eziyet etmeyi seviyor?
Sana bir anne ve babadan bahsedeyim.
Yüksek bir mevkide, saygıdeğer, eğitimli insanlar.
Ve beş yaşındaki kızlarından nefret etmeye başlıyorlar.
Onu dövüyor, tekmeliyor, kamçılıyorlar ve bunu neden yaptıklarını bilmiyorlar.
Başı ve ayakları yara bere içinde.
Gittikçe daha mükemmelleşiyorlar.
Gitmesi gerektiğinde bunu söylemiyor diye çocuğu tuvalete kilitliyorlar.
Tüm yüzüne pislik sürüyor ve onu, kendi pisliğini yemeye zorluyorlar.
Ve çocuğu öldürene kadar bu işkenceye devam ediyorlar.
Ve ben şimdi soruyorum:
Bu şuursuz şiddete neden izin veriliyor?
Çünkü başka türlü, insan iyiliğin ve kötülüğün farkını kavrayamazmış, öyle mi?
Haydi, diyelim yetişkinler acı çekebilir, ama Tanrı aşkına, çocuklar niye?
Neden bana soruyorsun?
Çünkü yaşadığımız dünyayı ben anlayamıyorum.
Istıraplar var ama bu kimsenin suçu değil, çünkü hepsi bağışlanacak.
Ama çocuklar neden acı çekmek zorunda?
Biliyorum ki, Mahşer günü, dünyadaki ve cennetteki herkes...
...birleşecek ve bağıracak: "Sen haklısın, Tanrım!"
Ve o küçük kız, kirli yüzünü yıkayacak...
...onu işkenceyle öldüren ailesini affedecek.
Ama ben bunu istemiyorum.
Onları affetmemeli.
Bu yüzden;
Tanrı'nın cennetini reddediyorum.
Tanrı'yı tanımayış nedenim bu Alyoşa...
Ona giriş biletini geri vermekten çok mutlu olurdum.
- Fakat Ivan, böyle yaşayamazsın.
- Öyle bir güç var ki...
- ...her şeye dayanabilir.
- Neymiş o güç?
- Karamazov'ların alçalma gücü.




Karamazovi (2008) - Petr Zelenka
- Stalin, işçiler ve Bale -

Bunlar, kancalar.
Burası cehennem.
- Nowa Huta niçin inşa edilmiş, biliyor musunuz? 
- Hayır.
Nowa Huta, Tanrı'nın olmadığı bir yer olarak düşünülmüş.
Stalin zamanındaymış. 
Krakov, Polonya'nın kültür merkeziymiş.
Stalin, Avrupa'nın en büyük çelik fabrikasını buraya kurarak, 
bunu bozmak istemiş.
Çelik işçileri, entelektüellere üstün geleceklermiş.
Fakat, bu tersine işledi.
İşçiler ayaklanıp ileriye bir kilise yapmaya muvaffak oldular.
Bizim papamız onu ibadete açtı.
İşten çıkıp ayine gittik.
- Ve bugün bütün bunlar, bir Hintliye ait, öyle mi?
 - Evet.
Almanlardan kurtulduk,
 Ruslardan kurtulduk, bu Hintliden de kurtulacağız.

1973'te annem Hindistan'da, elçilikte çalışıyordu.
Her yerde korkunç bir yoksulluk ve pis koku.
Hintli kadınlar çocuklarını diplomatik araçların önüne atıyorlardı.
İşe yararsa, yani, sürücü çocuğu ezerse
annesi elçiliğe gidip zararı tazmin ettiriyor,
böylece diğer on çocuğunun karnını doyuruyordu.
Bazen bebekleri bile atarlardı.



Karamazovi (2008) - Petr Zelenka
- Piyano -



Karamazovi (2008) - Petr Zelenka
- İlyuşa, onurlu bir çocuk için dua -

Bu trajik günde, llyuşeçka'nın cenazesinde...
-...babasının onuru için dünyaya karşı, 
tek başına dikilen bu çocuğu ve birbirimizi unutmayacağız.
Hayatta başımıza ne gelirse gelsin.
Belki ileride kötü insanlar olacağız.
Belki kötü davranışlardan kendimizi alamayacağız.
İnsanların acılarına gülüp, başkalarını hor göreceğiz.
Ama ne kadar kötü olursak olalım...
...ben hepinizi kalbimde taşıyacağım,
siz de kalbinizde bana yer açın.
Basit bir yemek yiyoruz diye üzülmeyin.
Bunda da bir hayır vardır.
Dostlarım, her saat, her dakika...
...binlerce insan bu dünyadan ayrılıyor.
Kaç insan yapayalnız ve büyük acılar çekiyor?
Artık yaşam onlar için sona erdi. Zaman yok.
Başkaları için fedâkarlık yapmak isteseler de artık mümkün değil.
Çünkü aşk için feda edilecek o yaşam bitti...
- ...ve yaşamla arasındaki boşluk...
Dua edelim dostlarım, huzur içinde yatsınlar.

Karamazovi (2008) - Petr Zelenka
&
Karamazov Kardeşler - Dostoyevski


Son Yaylım Ateşi - Yuri Bondarev



...
Kardeşler, sizin mutluluğunuz
Onun için can veren
Kardeşinizin anısıdır.

A.Tvardovski

...

Yüzbaşı Novikov, "Gevelemeyi bırak!" diye soğukça sözünü kesti."Benim bataryada tıraş olacaksın.Ve hamama da gideceksin."Şakalaşmaya izin vermeyen bir tonla ilave etti."Tıraşlı olsan da ölürsün.Ölülerin de sakalları uzar.Hiç görmesin mi?"

...

Teğmen Ovçinnikov "Savaştan önce kötü asker, her zaman ishal olur," dedi.

...

"Nereye emrederseniz yüzbaşı!Dediğiniz yere gitmeye hazırım, mahkemeye de, cehenneme de!" Burnu havada, ince yüzlü Ovçinnikov, kaslı kollarını açıp ince dudaklarını hırsla sıkarak uzun zaman ranzada oturdu, yırtıcı bir kuşa benziyordu.

...

"Ben herkesin bildiği gerçeğe aşina olduğumu söyleyebilirim." dedi Yüzbaşı Novikov.

"Ah, dünyada herkes bu gerçekleri bilseydi." dedi Binbaşı Gulko kaşlarını çatarak.

"Ben sadece herkesin bildiği şeyleri yüksek sesle konuşmaktan nefret ederim binbaşı." dedi Novikov."Sık kullanmak düşünceyi erozyona uğratır.Nefret susmayı gerektirir."

...

"Unutma, sen hala bir yeni yetmeden az büyüksün, senin çok şey öğrendiğini inkar etmiyorum.Önünde koca bir hayat var.Henüz gençken iyilik yapmak için acele et.Gençliğinde herkes iyiliğe karşı özellikle hassastır.Felsefe yaptığım için bağışla.Yakında savaş bitecek.Her şey önünde.Eğer hayatta kalırsan tabii.Hayatta kalmaya bak!"

...

O, kendine acımadığı gibi, Teğmen Ovçinnikov'a da hiç acımadı.Bir erbaşken affedilecek şey, bir subayken affedilemezdi.Ovçinnikov'un hala hayatta olan adamlarını terk etmiş olmasını kabullenenemiyordu.

...

O anda sırıtan Willi'nin ona yaklaşıp eğildiğini, tiksintiyle yüzünü buruşturup tercümana baktığını ve hala hayatta olan Ovçinnikov'un yüzüne soğukkanlılıkla üç mermi sıktığını Ovçinnikov artık göremiyor, hissedemiyor, bilemiyordu.

...

Savaşa çok geç katıldığı için şu gerçeği anlayamıyor; bazen iyiliğe doğru atılan bir adım, birkaç kişinin acılarını dindirmek arzusu mazur gösterilemeyecek kadar ağır kayıplara neden olabilir.Daha iki yıl önce başka türlü düşünürdüm.

...

"Onu yaraladı mı? Hayır, olamaz, yaralamadı!" diye düşündü Novikov."Savaşta iki kez yaralanamazsın, ikinci kez öldürülürsün."

...

Yüzbaşı Novikov, Çek komutanla konuştuktan sonra, siperde uzaklaştığında ölü bir vücuda takılarak tökezledi.O, yana yatmıştı, ölüm onu böyle rahatsız bir vaziyette bulmuştu.Gömleğinin kolundan çıkan bembeyaz sıska eli tepeye doğru uzanmıştı, başı uyuyan bir kuş gibi yorgun halde bu kolun altına eğilmişti.Ölümün başından attığı güneşten solmuş şapkası yanındaydı, üzerinde gece çiyi parlıyordu.Cesedin bacakları yukarı toplanmıştı, sanki hissettiği ölümün soğuğu vücudunun son ısısını korumak için kıvrılmasına sebep olmuştu.Birden Novikov  yüzünden değil, sıska elinden ve yatış pozisyonundan onun Telsizci Kolokolçikov olduğunu fark etti.(O gece villada aynı pozisyonda uyumuştu.) Yüzbaşı Novikov, Kolokolçikov'u sırt üstü çevirdi, uzun süre onu izledi.Yüzü hareketsizdi, solgundu, bembeyazdı, yüzünde çocuksu bir şaşkınlık belirmişti.("Neden? Bana nereden ateş ettiler?") Zayıf, ince boynu geri düşmüştü, ayın soğuk mavi ışığı, onun Novikov'u her zaman şaşırtn bu berrak yeşil gözlerine vuruyordu.

Novikov eğildi, ıslak parmaklarıyla Kolokolçikov'un göğsüne dokundu, hala tütün kokan keseye ulaştı, orada bazı belgeler ve geçmiş yıllarda Kolokolçikov'a verilen iki cesaret madalyası vardı.Ve bunların soğukluğunu avucunda hissederken şimdi ona ne cesaret ne de madalya gerekmediğini düşündü.

...

"Kadınlar savaşa gitmesin diye, iki yüz kez savaşa gitmeye hazır olduğunu söylemişti." diye düşündü Lena su kabının kapağını açarken."Daha dün gece söylemişti bunu."

...

Anneciğim, geldi haber
Son kez yatağımı ser
Yarın kaput giyinip
Olacağım bir asker.

...

"Öbür dünyadan bizi son defa ara..."

...

Top mürettebatının olduğu oyukta onların depoladığı cephaneden tek bir mermi bulamadı.Hepsinin kullanılmış olduklarını anladı.Ay ışığında hırpalanmış bir kızıl Yıldız nişanı parladı.Onun kimin olduğunu bir süre düşünüp hatırlayamadı, cebine attı.

...

Novikov Ladya'nın vücudunu dikkatle sipere yerleştirdi, Ladya'nın omuzları daralmış, yüzüne umutsuzluk ifadesi aksetmişti.Göğsünün sağında ve solunda olan altı madalyasının hepsi koyu kan lekesi kaplanmıştı.Anlaşılan, son anda bir emir veriyordu, ama emir yerine ulaşmadı, belki de oraa emri duyacak kimse kalmamıştı.

...

Yüzbaşı Novikov bir şefkat duygusuyla."Fakat yıllar bakımından hemen hemen aynı yaşta olduğumuzu göremiyor.Genelde aynı şeyleri düşündüğümüzü ve benim tek tecrübemin savaş tecrübesi olduğunu bilmiyor.Ben de zaman zaman çikolata yemek, nöbet değişmek ya da yaktığım tanklarla övünmek isterim.Fakat benim bunları yapmaya hakkım yok.Sanırım benim çatışma sırasındaki davranışım ona büyük bir cesaret gibi görünüyor.Eh Vitya, Vitya! Bir gün eğer savaştan sonra hayatta kalırsak sana bütün bunları anlatacağım ve bahse girerim ki bana inanmayacaksın!Fakat bütün bunlar doğru.Sen sadece gençsin ve ben ise başkalarının hayatı için birçok sorumluluğu yüklenmek zorundayım."

...

"Onu sipere taşıyın, daha sonra gömeceğiz." dedi Novikov kısık bir sesle, neredeyse kendi sesini duymamıştı.Kısa bir süre için, son saatlerinde Stepanov'a karşı sarf etmiş olduğu kötü ifadeleri anımsayarak üzüntü duydu.Fakat onun ne haklı ne de suçlu olduğunu hatırlayıp kavramak için ne zamanı ne de manevi gücü vardı.Başı döndü, midesi bulanacak gibiydi, galiba siperde beyin sarsıntısı yaşamıştı.

...

Kendine hiçbir zaman askerlerin onu sevip sevmediğini ya da onların kendisini sevmesinin ne anlam ifade ettiğini sormamıştı.Zaman zaman kendisine karşı olduğu gibi onlara da acımasız davranıyordu.Özverili nezaket, sevgi, güneş ışığı bütün bunlar barış zamanında hayatı güzelleştirebilirdi.Bunları hep savaştan sonraya ertelemişti.

...

Yuri Bondarev
Son Yaylım Ateşi
Çeviri: Badegül Can Emir
Kastaş Yayınevi

21 Mart 2022 Pazartesi

Şiir Nerede Başlar? (20) - Anton Çehov

Bir zamanlar Moskova'da Vladimir Semyoniç Liadovski isimli bir adam yaşardı.Derecesini hukuk fakültesinden almıştı ve bir demiryolu şirketinin yönetim kurulunda görevi vardı; ama ne iş yaparsınız diye sorulduğunda tüm içtenliğiyle ve pins-nezinin ardındaki iri parlak gözleriyle tam yüzünüze bakarak yumuşak, alçak, kadife bir sesle peltekçe "edebiyatçıyım" diye mırıldanırdı.

 ...

Şiir Nerede Başlar? (20)
Anton Çehov
İyi İnsanlar

Çocuklarla Beraber - Bir "Karamazov Kardeşler" Kesiti / Dostoyevski


Çocuklarla Beraber
Dostoyevski
Çeviren ve Yalınlaştıran: Murat Argon
Resimleyen: Ferit Öngören
Can Yayınları

Can Yayınları, "Karamazov Kardeşler"den İlyuşa ve babasının yaşadıkları üzerinden diğer çocuklarla arasında gelişen trajik kısmı, yalınlaştırılmış haliyle "Çocuklarla Beraber" ismiyle yayımlamakta.Yıllar önce Engin Yayıncılık'tan "İlyuşa" ismiyle benzer bir çalışma yapıldığınıysa yeni gördüm.Güzel kapak tasarımıyla onu da aşağıya ekliyorum."Çocuklarla Beraber"in, çocuk kitapları kategorisinde değerlendirilmemesi gerektiğini öncelikle söylemek lazım.İlk gençlik yahut gençlik dönemi daha elverişli duruyor.İlyuşa'nın yaşadığı duyguların yoğunluğunu anlayabilmek, bu duygulara verdiği tepkilerin sertliğini, yer yer yıkıcılığını anlamlandırabilmek açısından oldukça önemli.Bu anlamlandırmanın bir yaş ve düşünsel gelişim düzeyiyle beraber olabileceğini ifade etmek gerek.Aksi takdirde kitabın çocukta bıraktığı karşılığın "çivili ekmek" gibi sert hadiselerden ibaret olacağı rahatlıkla görülebilir.Çocukların zihninde somutlaşan bir tepkisellik, keskin ve aşırılığının da ölçüsüyle duygulara yer bırakmayacak kadar geniş bir alan işgal edebilmektedir.Bu yüzden İlyuşa'yı merkeze koyarken hareket noktasının duygular olması, bu duygulara eğilebilmek içinse okuyucunun yaş ve düşünsel gelişim düzeyi açısından titiz olunması gereklidir.Böyle hacimli romanlardan, bir bölümü mercek altına alarak kitaplaştırmak yer yer başarılı olsa da, birçok örnekteyse okuyucu kitap boyunca asıl romandaki bütünlüğe dair kırıntılar toplamakla meşgul olabiliyor."Çocuklarla Beraber" kitabı da bu kategoride değerlendirilebilir; Karamazov tanesi toplamak gibi.


***





***

Şiir Nerede Başlar? (19) - Bir Köy Arabası / Franz Kafka

İçinde üç kişi bulunan bir köy arabası bir yamacı yavaş yavaş tırmanıyordu.Karşıdan gelen bir yabancı adamlara seslendi.Kısa bir konuşmadan sonra adamın arabaya binmek istediği anlaşıldı.Arabadakiler yer açtılar ve onu da çekip aldılar yukarı.Ancak yeniden yola koyulduklarında sordular: "Siz karşıdan geliyordunuz; şimdi ise yine geldiğiniz yöne gidiyorsunuz, nasıl oluyor bu?" "Evet" diye cevapladı yabancı, "Önce ben de sizin tarafa gidiyordum ama karanlık beklediğimden erken bastırdı, ben de döndüm.

Şiir Nerede Başlar? (19)
Franz Kafka
Taşrada Düğün Hazırlıkları

Şiir Nerede Başlar? (18) - Paskalya / Panait İstrati

Papaz ihtiyarladıkça, hafızası kendisine ihanet ediyordu.Onun için kendisine birdenbire, "Paskalyaya kaç gün var? diye soran Hıristiyanlara eksiksiz bir cevap verebilmek için papaz, her Büyük Perhiz'den sonra, Paskalyaya olan gün sayısı kadar mısır tanesini cebine koyuyordu.Her akşam bunlardan bir tanesini çıkarıp atıyordu.Böylelikle, bir köylü kendisine o can sıkıcı soruyu sorduğu zaman, cebinden mısır tanelerini çıkarıp sayıyor ve doğru dürüst bir cevap veriyordu.

Fakat bir defasında, şeytan gibi bir çocuk cübbesinin cebine bir avuç mısır doldurmuştu.Bu yüzden zavallı papazın günlük mısır tanesini atması boşuna idi; cebinde hep çok mısır vardı ve bununla beraber büyük bayram yaklaşıyordu.

Böylece sorular altında bunalan papaz, köylülere cebini şişiren mısırları göstermek ve "Bu sene Paskalya olmayacak!" demek zorunda kaldı.

Şiir Nerede Başlar? (18)
Panait İstrati / Baragan'ın Devedikenleri

Şiir Nerede Başlar? (17) - Bir dede ve bir ineğin öyküsü - Diecisiete

"İnekler eskiden ortak bir merada otlatılırmış.Her besicinin kendi zamanı olurmuş.Ortak merada başkasının ineğini bulursan, onu alıp fidye isteyebiliyormuşsun.Buna "el koyma" denirmiş. Yasalmış.Bir gün, Elvira kaçmış.En çok süt veren inek oymuş.Biri ona el koymuş.Dedemizin babası fidye olarak bir teneke yağ, bir çuval un, şeker ve yumurta vermiş.Ceza olarak da Chiri dedemizi bir hafta Elvira'yla ahırda yatırmış.İnek dışkısından leş gibi kokmuş.Okula giderken yıkanmasına izin vermemiş.Cezası bitmiş ama dedemiz, Elvira'yla ahırda yatmaya devam etmiş.Kimse sebebini anlamamış.Büyükannem, okuldakilerin onu dövdüğünü ama kokmaya başladıktan sonra ona sataşmadıklarını söylemişti."


Diecisiete (2019)
Daniel Sanchez Arevalo

Şiir Nerede Başlar? (17)
Bir dede ve bir ineğin öyküsü


Hayatın Kendisi / Sıfırografya - Zafer Aracagök / Zeminsiz Üçleme

...

hayatın kendisi

nerede'ydi;

ancak hayatın kendisi nerede

olursa hayatı benzemek olabilirdi; bunu düşündü; nerede'ye nasıl gelmişti?Eğer ki bu benzemek olmuş hayatını anlatacaksa kendisine önce bu nerede'ye nasıl geldiği sorusunu cevaplamaso gerekiyordu.

Akşam eve dönerken aşağıdaki yolun yamacında iyice düşkün bir adam bulmuşlardı; yarı açık gözlerle çıldırmış gibi bakıyordu adam; önce onu içkiden yere yığılıp kalmış bir sarhoş sanmışlardı ama adam içkili değildi; hastalık ya da açlık ve bitkinlikten bu hale düşmüş bir adama da benzemiyordu; en azından bu konularda ona sorulan soruların hepsini başını sağa sola sallayarak olumsuzlamıştı; sonunda "kimsin peki?", diye sormuşlardı; adam gözlerini kaldırmadan, "büyük bir general", diye cevaplamıştı.

...

Zafer Aracagök
Sıfırografya (1999)
Zeminsiz Üçleme
Kült Neşriyat

20 Mart 2022 Pazar

Turhan Selçuk Resimleriyle Bir Kitap: Hayret Bey'in Serüveni - Suat Taşer

 


Turhan Selçuk Resimleriyle Bir Kitap: 
Hayret Bey'in Serüveni - Suat Taşer

Via: https://twitter.com/fahmethilmi

Kafka'dan Özdeyişler - Taşrada Düğün Hazırlıkları

  • Doğru yol bir ip üzerinden geçer, yükseğe değil de, hemen yer üzerine gerilmiştir ip.Sanki üzerinde yürümek değil, insanı tökezletmek içindir.
  • Sen ödevsin, uzakta yakında bir öğrenci yok.
  •  İyi, bir bakıma iç karartıcıdır.
  • Eskiden soruma neden cevap alamadığımı bilemiyordum.Bugün soru sorabileceğime eskiden nasıl inandığıma aklım ermiyor.Ama inandığım da yoktu hiç; yalnız soruyordum.
  • "Belki sahip olduğum bir şey bulunmakta ama kendin yoksun" savına verdiği cevap, yalnız titreme ve yürek çarpıntısıydı.
  • Kral ve kralın habercileri olmak gibi iki şıktan birini seçmeleri istenmişti.Çocuklar gibi hepsi haberci olmayı dilediler.Dolayısıyla habercilerden geçilmiyor şimdi; sağa sola koşturuyor, yeryüzünde kral kalmadığı için anlamını yitirmiş haberleri birbirlerine söylüyorlar.Bu acınacak yaşamlarına son verebilseler, memnun olacaklar ama görevde kalacaklarına bir kez ant içmişler, bunu göze alamıyorlar.
  • Dünyada hemcinsini seven, dünyada kendisini seven biri gibidir; ondan ne daha çok, ne daha az haksız durumdadır bu davranışıyla.Ancak, bir soru kalıyor geriye ki, o da insanın hemcinsini sevip sevemeyeceğidir.
  • Aynı insanda öyle bilgiler vardır ki, birbirlerinden tamamen farklı olmalarına rağmen aynı nesneyi ele alırlar; buradan insanın ister istemez birçok özneyi içinde barındırdığı sonucu çıkarılabilir.
  • Yaşamın başlangıcında iki ödev: Çevreyi gitttikçe daraltmak ve kendini bu çevre dışında bir yerde saklı tutup tutmadığını aralıksız denetlemek.
  • Her insan içinde bir oda taşır.Hatta kulakla saptanabilir bu.Diyelim gece vaktidir ve dört bir yana sessizlik çökmüştür ve hızlı hızlı biri geçmektedir ileriden; kulak kabartıldı mı, örneğin duvara iyi tutturulmamış bir aynanın tıkırdadığı işitilecektir.
  • Küçük bir oğlana ölen babasından bir tek kedi kalmıştı, bu kedinin yardımıyla Londra'nın belediye başkanı oldu.Benim hayvanım, bana kalan bu miras beni nerelere götürecek kim bilir?Bana kalır mı hiç o dev gibi açılıp yayılan kent?
  • İçinde üç kişi bulunan bir köy arabası bir yamacı yavaş yavaş tırmanıyordu.Karşıdan gelen bir yabancı adamlara seslendi.Kısa bir konuşmadan sonra adamın arabaya binmek istediği anlaşıldı.Arabadakiler yer açtılar ve onu da çekip aldılar yukarı.Ancak yeniden yola koyulduklarında sordular: "Siz karşıdan geliyordunuz; şimdi ise yine geldiğiniz yöne gidiyorsunuz, nasıl oluyor bu?" "Evet" diye cevapladı yabancı, "Önce ben de sizin tarafa gidiyordum ama karanlık beklediğimden erken bastırdı, ben de döndüm."
  • İçinde ne var bilemem.
  • Arayan bulamaz ama aramayan bulur.
  • Ava gitme bahanesiyle evden uzaklaşıyor, evi göz altında bulundurma bahanesiyle en zahmetli tepelere tırmanıyor; ava gittiğini söylemeseydi, kendisini tutup alıkoyardık.
  • Şaşkın şaşkın kocaman ata baktık.Odamızın tavanını delip çıkmıştı dışarı.Bulutlar o devasa silüetinin çevresinde güç bela geçiyor, yelesi rüzgarda uğuldayarak uçuşuyordu.
  • Kumandanların, sanatçıların, aşıkların, zenginlerin, politikacıların, jimnastikçilerin, gemicilerin ve... oluşturduğu sis kayboluyor.
  • Mehtaplı gece gözlerimizi kamaştırıyordu.Ağaçtan ağaca kuşların ötüştüğünü işitiyorduk.Kırlarda rüzgar uğulduyordu.Toz toprak içinde sürünüyorduk, bir çift yılandık.
  • Üzerine çakılmak istenen çivinin ucunu duvar nasıl hissedersse, o da öyle şakağında hissetti.Yani hissetmedi denebilir.
  • Akıp giden suya karşı çaydan yukarı.Çalılıklar.Öğretmenin ansızın yükselen sesi.Çocukların mırıltıları.Kırmızı eriyip giden, kendi kendisini terk eden, dehşetle donakalan güneş.Çat diye kapatılan soba kapağı.Pişirilen kahve.Dirseklerimizi masanın üstüne yaslamış bekliyoruz.Yolun bir yakasında incecik fidanlar görülüyor.Aylardan Mart.Bundan ötesi can sağlığı.Mezarlarımızdan çıkıyor, bu dünyadan biz de gitmek istiyoruz; belli bir planımız yok.

  • Küçük bir kayıkta umutsuz, Ümit Burnu'nu dolaşmaya çalışıyordu.Sabahın erken saatiydi, sert bir rüzgar uğuldayıp duruyordu.Umutsuz, küçük yelkeni açıp rahatça arkasına yaslandı.Su altında kalan kısım ancak az buçuk derin olduğu sürece bu tehlikeli sularda kayaları aşarken, canlı bir yaratık gibi çevik kayıp gidene bu küçük kayıkta neden korksundu?7
  • Senden kıvrılıp bir halka olmanı istemekle işe başlayacağım.Ben kıvrıl, halka ol dedim, sen dikilip havaya kalkıyorsun.Yoksa anlamıyor musun beni.Beni anladığın yok.Oysa pek anlaşılır bir dille konuştum: Kıvrıl, halka ol!Yo, yo, ne dediğimi kavrayamıyorsun.Madem öyle, ben de değnekle şuraya çizip göstereyim sana yapacağın şeyi.İlkin vücudunla kocaman bir daire ve başka daireler oluşturacaksın.Sonunda başın havaya kalkık mı kaldı, ben bir kaval üfleyeceğim, kavaldan dökülen melodiye uyarak yavaş yavaş indireceksin başını.Ben kavalı üflemeyi bıraktım mı, sen başını dairelerin en ortadakine gömecek, sessiz kalacaksın
  • Beni alıp atıma götürdüler, ama henüz pek güçsüzdüm.Yaşam ateşiyle titreyen sırım gibi ata baktım.Ertesi sabah handaki uşak önüme bir at çekince, "Bu benim atım değil" dedim."Bu gece ahırımızda bir tek at vardı, o da sizinkisiydi" dedi uşak gülümseyerek, yani dik başlı bir biçimde gülümseyip beni süzerek, "Hayır" diye direttim, "bu benim atım değil".Heybe elimde düştü dönüp yukarı çıktım ve az önce terk ettiğim odama çekildim.
  • Her bakımdan sürücüme güvenmeye alışığım.Bir defasında yolda gidiyorduk.Yanda ve yukarıda öne doğru hafif bir kubbe oluşturan bir duvarla karşılayıp yolculuğa ara verdik ve duvar boyunca ilerledik; duvarın orasında burasında elimizi gezdirdik, sonunda sürücüm şöyle dedi, "Bu bir alın olmalı"
  • Fırtınalı bir geceydi.Küçük Cin'in çalılıktan sürünerek çıktığını gördüm.
  • Kapı kapandı, göz göze geldik.
  • İspirtizma oturumlarının birinde çıkagelen yeni bir ruhla şöyle bir konuşma geçti:
          Ruh: Özür dilerim.
          Sözcü: Kendini tanıtır mısın?
          Ruh: Bağışlayınız.
          Sözcü: Ne istiyorsun?
          Ruh: Koyverseniz gitsem.
          Sözcü: Daha yeni geldin.
          Ruh: Bir yanlışlık oldu.
          Sözcü: Hayır, yanlışlık filan yok.Geldin ve kalacaksın.
          Ruh: Fenalaştım da.
          Sözcü: Çok mu
          Ruh: Çok.
          Sözcü: Bedence mi?
          Ruh: Bedence mi?
         Sözcü: Soruyu soruyla cevaplıyorsun.İşitilmedik şey.Seni cezalandıracak çareler var elimizde,                 yani cevap versen iyi olur, az sonra koyveririz gidersin.
         Ruh: Az sonra mı?
         Sözcü: Az sonra.
         Ruh: Bir dakika mı?
         Sözcü: Bırak kendini acındırmayı.Koyvereceğiz, gideceksin işte.Yeter ki...

  • Ormanda bir koşudur, bir yarıştır başladı.Her yer hayvanla doluydu.Ben de düzeni sağlamaya uğraşıyordum.
  • Uyuyor.Uyandıramıyorum.Niye uyandıramıyorsun?Mutsuzluğum bu beniim, öte yandan mutluluğum.Mutsuzum; çünkü onu uyandıramıyor, ayağımı evinin yakıcı eşiğinden içeri atamıyor, evine giden yolu bilmiyor, yolun bulunduğu yönü tanımıyor, kendisinden gittikçe uzaklaşıyorum; sonbaharda bir yaprağın ağaçtan kopup kırık dökük uzaklaşması gibi tıpku; kaldı ki, ben bir ağaçta bulunmadım asla; sonbaharda bir yaprak ama hiçbir ağaçtan kopmuş değil.Öte yandan onu uyandırmadığım için mutluyum; çünkü doğruluverse, yatağından kalksa, ben yatağımdan kalksam, aslan yatağından kalksa ve kükreyişim korkulu kulaklarımdan içeri üşüşse ne yapardım?
  • Tırmanış.Senait.Bir sincaptı, bir sincap, yabani bir fındıkkıran, sağa sola zıplayıp, sağa sola tırmanan bir sincap ve kabarık tüylü kuyruğuyla ormanlara ün salmıştı.Bu sincapçık, bu sincapçık hep gezinip duruyor ama ne aradığını bir türlü söylemiyordu; konuşmasını bilmediği için değil; hiç ama hiç vakti yoktu.
  • Bir av köpeğiyim.Adım Karo.Herkesten ve her şeyden nefret ediyorum.Avcı efendimden, bu avcı beyden nefret ediyor, ne olduğu belirsiz bu kişi böyle bir duyguya layık olmamasına karşın ondan nefret ediyorum.
  • Balzac'ın bastonuna tutunuş: Tüm engelleri aşıp geçiyorum.
           Kendi bastonuna tutunuş: Tüm engeller beni aşıp geçiyor.
 
           Her iki cümle arasındaki ortak şey "tüm" sözcüğüdür.
  • Bir hayvan; kocaman bir kuyruğu var; uzunluğu metreleri bulan tilki kuyruğu gibi tıpkı.Kuyruğu şöyle bir elime alabilsem!Ama nasıl?Hayvan durmadan deviniyor, sürekli sağa sola atıyor kuyruğunu.Görünüşü bir kanguruya benziyor; ama nerdeyse insanlarınkini andıran yassı, ufak ve değirmi yüzüyle pek orijinalliği yok; ancak ister gizlensin, ister açıkça sergileyip gıcırdatsın, dişlerinde bir anlatım gücü saklı.Bazen beni terbiye etmek istiyormuş gibi bir duyguya kapılıyorum; öyle olmasa, elimi uzatır uzatmaz kuyruğunu kaçırmasının, sonra yine sessiz durup bekleyerek beni aynı hamleye ayartmasının, derken yine sıçrayıp kendini ileri atmasının amacı ne?
  • Hep kaybeder dururum yolumu; bir orman yolu, açıkça seçilebiliyor ama söz konusu yol bir gökyüzü parçasına benziyor, ormanın geri kalan kısmı sık ve karanlık.Durum böyleyken bu sürekli, bu insanı canından bezdiren şaşırmalar.Yoldan bir adım ayrılsam, anında ormanın bin adım içinde buluyorum kendimi, terk edilmiş, yalnız; hemen oraya yığılsam ve bir daha kalkmamak üzere serilip kalsam diyorum.
  • Nasıl da ay ışığında soluyor orman; bazen büzülüp küçülüyor ay, sıkışıp daralıyor, ağaçların boyunu olduğundan yükseklere fırlatıyor; bazense yayılıp genişleyerek tüm yamaçlardan aşağı iniyor, ağaçları bodurlaştırıp çalılığa dönüştürüyor, kendisi küçülüyor, daha puslu hale geliyor, uzak bir ışıltıdan ayırt edilmiyor.
  • Bataklık ormanların orta yerine bir nöbetçi dikmiştim.Ne var ki, şu an kimseler yoktu görünürde, sesime cevap veren yoktu.Besbelli nöbetçi yolunu şaşırmıştı, yeni bir nöbetçi dikmem gerekiyordu.Adamın zinde ve iri kemikli yüzüne baktım."Senden önceki nöbetçi kayboldu", dedim."nedenini bilmem ama, ormanın ıssızlığı nöbetçiyi ayartıp, nöbet yerinden uzaklaştırıyor.Diyeceğim, iyi kolla kendini"Adam esas duruşa geçmiş, önümde dikiliyordu.Sonra şunları ekledim sözlerime: "Ama sakınmaz ayartılara kapılırsan, olan sana olur, bataklığa gömülüp gidersin; ben de senin yerine hemen bir başka nöbetçi dikerim.Baktım o da sözüme uymadı, onun da yerine bir başkasını bulurum ve aralıksız sürer gider bu.Elime bu işten bir şey geçmese bile, bir şey de yitirmem."
  • Ölmeye hazır olanlar, yerde yatıyordu; mobilyalara yaslan19ıyor, dişleri takır tukur birbirine vuruyor, yerlerinden kımıldamaksızın ellerini yoklayarak duvarda gezdiriyorlardı.
  • Yazmak kendini benden kaçırıyor.Özyaşamıma ilşkin denemeler konusunda planlar hazırlayışım bu yüzden.Özyaşam öyküsü değil aslında, yalnız deneme ve elden geldiğince küçük özyaşamsal parçacıkların saptanması.Evi sağlam olmayıp, yanı başına sağlamını kurmayı tasarlayan biri gibi, böyle bir çabadan yola koyularak kendi kendimi kurmak niyetindeyim.Kim bilir, bunun için belki eski yapıdaki malzemeleri kullanacağım.Ancak çalışmaların tam bulunmayan bir ev yerine yarı viran yarı ayakta bir ev, yani bir hiç ortaya çıkarsa, işte o zaman kötü.Bunu izlese izlese bir cinnet izler, yani iki ev arasında Kazak dansı gibi bir şey; çizmelerinin ökçeleriyle Kazak'ın yerde bir çukur eşeleyip oyarak, bu çukur bir mezar oluncaya kadar oynamaya devam ederek yaptığı bir dans.
  • Geri dönmem gerekmiyor artık, hücrem darmadağın oldu, bir devinim içindeyim, vücudumu hissediyorum.
 
       Franz Kafka
       Taşrada Düğün Hazırlıkları

      *Not: Özdeyişler, Zafer Aracagök'ün Anti-Hamlet (1996) kitabı için seçtiği                             alıntılardan oluşmaktadır.