11 Şubat 2017 Cumartesi

carl ebert & elias canetti, gılgamış, kulaktaki meşale


...Bir pazar matinesinde Carl Ebert, hiç duymadığım bir yapıttan parçalar okuyacaktı.Bu, İncil'den daha eski bir kitap, bir babil destanıydı.Babillilerin bir tufan geçirdiğini biliyordum.Söylencenin İncil'e onlardan alındığı varsayılıyordu.Bu konuda söylenebilecekler bu kadardı ve kalkıp onu dinlemeye gitmem için yalnızca bu neden beni yerimden oynatamazdı.Ama okuyan Carl Ebert'ti, böylece bir sevgili aktörün hayranı olarak hayatımda ve hayatımın asıl anlamında, inancımda, gücümde, beklentilerimde, dünyadaki her şeyden büyük ve önemli etkisi olan Gılgamış'ı keşfetmiş oldum.

Gılgamış'ın dostu Enkidu'nun ölümü üzerine yaktığı ağıt, beni ta yüreğimden etkiledi:

Gece gündüz ağladım onun için
Kimsenin gömmesine izin vermedim
Çığlıklarım
Dostumu ayağa kaldıracak mı,
Görmek istedim
Yedi gün yedi gece
Kurtçuklar yüzüne üşüşünceye dek
Bekledim

O gittiğinde, ben hayatı yeniden bulamadım
Bir eşkiya gibi bozkırda dolaştım durdum.

...Zaman içinde yitirdiğim bana yakın ve değerli kişiler karşısında üzüntüm Gılgamış'ın dostu Enkidu için duyduğu üzüntüden daha az olmadı gerçi, ama o aslan -adamdan bir üstünlüğüm, tek, bir tek üstünlüğüm oldu: yalnızca yakınlarımın değil, her bir insanoğlunun yaşamı benim için önem taşımaktaydı.

Elias Canetti
Kulaktaki Meşale

the sopranos, tiny tears, tindersticks

The Sopranos-Tiny Tears
Tindersticks




kayıp şahıslar albümü, tayfun pirselimoğlu


"Şehvetin çekiciliği ile günahın kefaretini iki elinde tutan aciz bir mümin gibi..."

...Nihat arkadaşının yazdıklarına hayrandı; onun şiirlerine bakıp kıskançlık duyuyordu.Kendisininkinin boşuna bir çaba olduğunu bir zaman sonra anladığında bu işten vazgeçti.O yüzden Zeliha Sadık kocasının beceriksizce yazdığı şiirlerden hiç haberdar olmadı.Oysa evlerinde fotoğraf albümünün olduğu nişin içinde Kur'an'ın yanında duran, bir gazetenin verdiği kitabın içinde, daha doğrusu son sayfası ile kapağı arasında, küçük sarı bir kağıdın üzerine o yıllardan kalma bir "eserinin" bir parçası yazılıydı:

Yol perişan, yolcu yorgun
Bilmem bu mesafeler nasıl bitecek
Kader denilen azap türküsü
Söyledikçe, nasıl nasıl sürecek

Aslında Nihat bu kadarını bile bir arkadaşından -o da bir başkasından- esinlenerek döktürmüştü.Bu mısraların Nihat'ın hayatında önemi çoktu.Hayatında ilk kez bir kadınla yatmasını hatırlatıyordu ona.Bir hafta sonu yedi arkadaş, Nihat'ın açıkça belirttiği gönülsüzlüğüne karşın, bir kadınla anlaşmışlar ve kadın evlerine gelmeye yanaşmayınca yakınlarındaki, zaten adı çıkmış bir otele gitmişlerdi.Hepsi sırasını kapının önünde beklerken Nihat en sona geçmiş; büyük bir merak içinde debelenirken, bir yandan da utançtan ne yapacağını bilememekten tırnaklarını kemirmişti.Ancak sonunda sıra ona gelince kalbi gümbür gümbür çarparak odaya girmişti ve içeri girer girmez donup kalmıştı.Kadın inanılmaz bir şekilde annesini andırıyordu; bakışları onun gibi bıkkın ve aşağılayıcıydı.Ne yapacağını bilemeden süklüm püklüm öylece duruyordu.Kadın yatakta, ağzında bir sigara bezgin bir halde ona bakarken apış arasını kaşıyordu.Nihat'tan bir hareket gelmeyeceğine kanaat geçirdikten sonra yerinden doğrulup ona uzanmış, parmağını kemerinin arasına sokup yanına çekmişti.Kadın toy oğlana acımıştı ama eğlenecek bir neden çıkmış gibi de alayla bakıyordu.Nihat bir şey yapması gerektiğini biliyor -hatta ne yapması gerektiğini de az çok kestiriyor- ama utancı harekete geçmesini engelliyordu.İşte o anca aklına gelen ilk şeyi söylemişti:

Yol perişan, yolcu yorgun
Bilmem bu mesafeler nasıl bitecek

Kadın gülmekle, bu kısa şiirin arsında ima edildiğini varsaydığı anlamı çözme arasında gidip gelmiş ve sonunda basmıştı kahkahayı.Nihat ilk kez o gün orada bir kadınla yatmıştı.
---
Ağabeyim, nasıl desem, biraz tuhaf biridir.Çocukluğundan beri uzak yerlere gitme emeli vardı.Ancak hayat anlaşılmaz bir gaile; istediği o yerlerin hiçbirine gidemedi.Parasızlıktan mı?Hayır.Annem hiç istemedi...

Ağabeyim çok sigara içer...Gırtlak kanserine yakalandı.Boğazına bir delik açtılar.Bu onu mahvetti.Zaten çok konuşkan biri değildi ama ondan sonra hiç konuşamaması, daha doğrusu yalnızca hırıltılar çıkartabilmesi onu altüst etti.Ama sigaradan da vazgeçmedi biliyor musunuz?Hatta size korkunç bir şey söyleyeyim; sigarayı o boğazına açılmış deliğe sokup içmeye başladı.Alay eder gibi.Annem onu çok severdi.Yanından ayırmak istemezdi.Zavallı annemin ölümünden sonra ağabeyim iyice allak bullak oldu.Hep bir yerlere gitme istediğinde annemin onu yanında tutmasına karşılık onun ölümünden sonra neredeyse evden bile çıkmadı.Garip bir paradoks yani.Anlıyor musunuz?Bu sizi uzun süredir kapattıkları bir hücrenin kapısını bir sabah ardına kadar açık bulduğunuzda, artık başka bir yerde yapamayacağınızı düşünerek oradan ayrılamamanız gibi bir şey.
...

Kayıp Şahıslar Albümü
Tayfun Pirselimoğlu

irimias, nutuk, satantango, bela tarr

İrimias Nutuk Çekiyor
Satantango-Bela Tarr


Derin duygular içerisindeyim...Gördüğünüz üzere, kafam çok karışık.Şok oldum ve sersemledim.Ama yine de sizin yanınızda olmalıyım.Şu anda size tek söyleyebileceğim kalbi kırılmış bir annenin, hiç dinmeyecek olan ıstırabını, kalbinin en değerli varlığını kaybetmesinin acısını paylaştığımdır.


Bu olay nedeniyle hepimizin üzerine ağır bir keder çöktü.Burada buna katılmayan biri
olduğunu zannetmiyorum.Şimdi en zor şey, dişimizi sıkıp düşüncelerimiz bizi çaresiz bırakırken, gözyaşlarımıza başkaldırmak ve aklımızı kalbimizin önünde tutmak.Ayrıca dikkatinizi bir noktaya çekmek istiyorum.Polis soruşturmaya başlamadan önce masum bir çocuğun korkunç ölümünü, bu iğrenç olayı aydınlatmaktan başka hiçbir şey bizim için önemli olmayabilir.Şehirden dedektiflerin gelip bu korkunç olaydan bizleri sorumlu tutmasına hazır olsanız iyi olur.Evet, dostlarım, bunu bize soracaklar.Dürüst olmak gerekirse biraz dikkat ve özen gösterirsek bunu engelleyebiliriz.Sadece, bütün gece şiddetli yağmurun altında dolaşan gezginleri ve serserileri bir gözünüzde canlandırın.Rüzgar tarafından kırbaçlanmış, doğa için kolay bir av haline gelmiş ve o kız buralarda bir yerdeydi.Belki de pencereden baktı ve hepinizin sarhoş olduğunu ve deli gibi dans ettiğinizi gördü.Beni yanlış anlamayın. Kimseyi kişisel olarak suçlamak için söylemiyorum.Bu kadar geç uyandığı için kendini asla affetmeyecek olan anneyi suçlamıyorum.Kurbanın ağabeyini veya ailenin diğer fertlerini suçlamıyorum.Kimseyi suçlamıyorum.Ama şunu sormama izin verin.Hepimiz suçsuz muyuz?Elbette masumuz diye cevap vereceksiniz.Peki o zaman bu zavallı çocuğa ne diyeceğiz?Masumların kurbanı mı? Masumların şehidi mi? Suçsuzların avı mı? Hayır, buradaki tek masum o.

Bütün gece, bu olayın nasıl olduğunu bilmediğimizi, bu olayın olup olmadığından
bile haberimiz olmadığını anlayana dek yatağımda dönüp durdum.Bir trajedi yaşandığına inanmıştım.
Şimdi siz bundan şüphe duyuyorsunuz.Ama şüphelenmek yeterli olmasa bile bazı şeyler geç olmadan anlaşılabilir.Birbirinize söylemekten çekiniyorsunuz,ama buraya gelmeden evvel kaderinizin
yazıldığını biliyordunuz.Bundan sonra yazgınızın öne çıkmasına izin vermelisiniz.Hayatınızı ilgilendiren her şeyde tembel davranıyorsunuz.Planlarınız suya düştü, hayalleriniz anlamsızlaştı ve köreldi.Hiçbir zaman gelmeyecek olan mucizeyi bekliyorsunuz.Siz kurbanlar nasıl bir kader peşindesiniz?Dökülen sıvalardan, kiremitsiz çatılardan, çatlayan duvarlardan,
  dostumuz Futaki'nin durmadan söylediği ekşi bir hayat peşinde mi?
Zayıf ihtimaller, yitik düşler, belimizi büküp bizi uyuşuk bir hale sokmuyor mu?

Zalimce konuşuyorum ama biraz dürüst olalım.Çifliğin uğursuzlukla yönetildiğini hissettiyseniz niye bir şey yapmadınız?Elinizin altındaki bir kuşun çalılardaki iki kuştan kötü olduğunu düşündünüz.Ama bu korkakların işi, küçük düşürücü, anlamsız ve şakaya gelmeyen bir şey.Buna güçsüzlük denir, güçsüzlük günahtır.Buna zayıflık denir, zayıflık günahtır.Buna korkaklık denir, korkaklık günahtır.Aklınızdan çıkarmayın...Bunlar sadece başkalarına karşı işlediğimiz günahlar değil, kendimize karşı işlediğimiz günahlar.Evet, bu bile çok önemli.Evet, düşünüyordum da buradaki günahların hepsi kendimize karşı işlenmiş.Ama biliyorsunuz dostlarım...Geçmişe dönüp sizi sandalyelerin, masaların üstünde, yarı baygın, tükenmiş, salyalarınızı saçar vaziyette bulduğumda ki bunu asla unutamam, kalbim sıkıştı ama sizi yargılayamam. 
Horlamalarınız, inlemeleriniz arasından cevap vermem gereken, 
yardım isteyen ağlayışlarınızı duydum.

Hepimiz birbirimizi iyi tanırız.Yıllardır gözümü açık tuttum.Saklanmaya çalışılan hile ve aldatmacalara karşı dikkatli oldum ama hiçbir şey değişmedi.Sefalet hep sefalet olarak kaldı.Fazladan iki kaşık yemek, sadece ağzımızdaki havayı kirletir.

Ama bu olaylar için hiçbir şey yapmadığımı farkettim.Kesin bir çözüme ihtiyacımız var.Bu fırsattan istifade birkaç insanı toplayıp yaşamınızı garantiye alacak ve malları elinden alınmış 
bu küçük grubu tekrar bir araya getirmek için
örnek olacak bir çiflik kurmaya karar verdim.Kimsenin güçsüz olmadığı, herkesin barış ve güven içerisinde yaşayacağı bir ada tasarlıyorum.Bu yüzden Almas'taki arazimi terkettim.İnşaat iyi bir durumda, sözleşmede ufak bir pürüz var.Tek sorun şu ki, parayı saklamaya çalışmanın yararı yok. Para olmadan bu hayal biter.Başkentin üretime ihtiyacı var ama bu biraz karmaşık bir durum...Detaylara girmenin anlamı yok.Ama sizin de anlayacağınız üzere bu toplantının koşulları, bu işe katılacağınız konusunda beni biraz şüpheci yaptı.Sıkı çalışma ve bin bir zorlukla kazandığınız üç kuruş parayı bu işe koyacağınız konusunda.Bunu düşünün.Hemen karar vermeyin.Ama kader bundan böyle beraber yaşayacağımıza karar verirse.bedelin ödenmiş olduğunu unutmayın.Yıldızımızı parlatmak için ölmek zorunda kalan çocuğu unutmayın.

Kim bilir dostlarım, belki de hayat bize karşı çok sert.

İrimias


gitmekle iyi ettin arthur rimbaud, rene char


Gitmekle iyi ettin, Arthur Rimbaud! İyi ettin dostluğa, düşmanlığa, Parisli ozanların budalalıklarına, Ardenli biraz kaçık ailenin kısır arı vızıltısına boyun eğmeyen on sekiz yılını enginin yelkenlerine saçmakla, mevsimsiz giyotinlerinin bıçağı altına atmakla.Hayvanların cehennemi, düzenbazların alışverişi ve sıradan adamların merhabası uğruna tembellerin bulvarını, sidik-sazlı kahveleri bırakışında haklıydın.

Beden ve ruhun bu saçma atılımı, havaya uçurarak hedefini bulan top güllesi, işte bunlardır yaşamı bir erkeğin! Çocukluktan çıkar çıkmaz, sonsuza dek kişioğlunu boğazlayamaz insan.Volkanlar pek az değiştirse de, lavları dünyanın büyük boşluğunu bir baştan bir başa dolaşır ve yaralarında türkü söyleyen erdemler getirir ona.

Gitmekle iyi ettin, Arthur Rimbaud! Olası mutluluğa kanatsız inanabilecek birkaç kişiyiz, senin yanında.

Rene Char

irimias, kölelik, satantango, bela tarr

Satantango (1994)
Bela Tarr

"Hepsi köleydi ve hayatları boyunca da hep öyle kalacaklar.Mutfakta otururlar, köşeye sıçarlar ve pencereden dışarı bakarlar.Onların ciğerini bilirim.Hep aynı tabureye otururlar.Tıka basa patates yerler ve ne olacağını bilmezler.Birbirlerine kuşkuyla bakıyorlar, karanlıkta geriye çekiliyorlar...Ve bekliyorlar, çünkü aldatıldıklarını düşünüyorlar.Sahiplerini kaybetmiş köleler, ama gurur, saygınlık ve cesaretleri olmadan yaşayamazlar.Dibe battıkça bunun kendi suçları olduğunu düşünmezler.Onlar için gölgelerinde yaşamak gibi.Gölgelerini koyun gibi takip ederler.Görkem ve sihir olmadan yaşayamazlar.Zaman onlardan bir şey götürmez ya da çıldırıp kendilerini mahvederler.Tek istedikleri sıcak bir oda ve dumanı tüten bir biber dolması..Geceleri sıcak yorganın altında komşunun şişko karısını görürlerse mutlu olurlar." İrimias

gam yeme gönül gam yeme, maksudi, mehmet seske

Gam Yeme Gönül Gam Yeme-Mehmet Seske


Kamil olan kalmaz naçar
Gam yeme gönül gam yeme
Kara gündür gelir geçer
Gam yeme gönül gam yeme

Elif misin hece misin
Gündüz müsün gece misin
Hüseyin'den yüce misin
Gam yeme gönül gam yeme

Derdinden döndüm deliye
Derdimi dökem veliye
Neler ettiler Ali'ye
Gam yeme gönül gam yeme

Maksudi bade içerim
İçer serinden geçerim
Kırar demiri kaçarım
Gam yeme gönül gam yeme

Maksudi

mihaly vig, irimias siralmai, radioszinhaz

Víg Mihály - Irimiás siralmai (Rádiószínház)

Mert Odabaşoğlu'na teşekkür ile...

10 Şubat 2017 Cuma

irimias; fırtınadaki o kuru dal, satantango, bela tarr

Satantango (1994)
Bela Tarr


...BİZ ÖLÜMDEN DOĞACAĞIZ...


İki saat farklı zamanı gösteriyor.
İkisi de yanlış, elbette.
Şuradaki çok yavaş.
Öteki ise zamanı söylemek yerine umutsuz durumumuza dikkat çekiyor.
Fırtınadaki kuru dallar gibiyiz.
Kendimizi savunamıyoruz.

Irimias

nate & nathaniel fisher, six feet under, waiting


Waiting (Tom Lord-Alge Remix) 
The Devlins


Nathaniel & Nate Fisher
Six Feet Under

bir tereddüdün romanı, peyami safa

Hayattan aldığımız her zevki ona muadil bir ıstırapla ödediğimizi bildiğim için, hiçbir şeyden yüzde yüz saadet ümit etmiyor ve yüzde yüz felaketten korkmuyordum.Bunun ikisi de imkansızdır.Çünkü ruhi varlığımız hazla kederin muvazenesine istinat eder, işte en büyük adalet ve müsavat!İnsan, çektiği ıstırap nispetinde zevk duyar...
---
Gece yarısından sonra kaldırımlarda uyumak için kuru bir parça yer arayan etsiz ve tüysüz, kuyrukları bile tüysüz, vücutları uzun ve karınları çukur, sıska ve sessiz, filozof ve mütevekkil, aç ve yorgun köpekleri bilir misiniz?Onları ben pek iyi tanırım, onların hayatı benim hayatımdır ve bu en güzel hayattır, inanınız.

İnanınız ki en cesur yaşayan biziz; üç büyük korku bizde yoktur: Sefalet, hastalık, ölüm korkusu.Bu en büyük üç zaaftan kurtulduk.Biz, kaldırım çocukları ve kaldırım köpekleri, insanların ve hayvanların en kuvvetlisiyiz.Ölümden korkmuyoruz ki hastalıktan korkalım, hastalıktan korkmuyoruz ki sefaletten korkalım, sefaletten korkmuyoruz ki, dolgun bir karın sıvamak ihtiyacıyla hamilerimizin önünde elpençe divan duralım ve onlara "Afiyeti devletiniz nasıldır efendim?" diye soralım.
Biz kendi kendimize sorarız:
"Afiyeti devletiniz nasıldır efendim?"
Ve kendi kendimize cevap veririz:
"Hep öyle, hep öyle, hep öyle!"
Hep öyle ne demek?
İyi mi?Fena mı?Bilmiyoruz.İyi olmadık ki fena olup olmadığımızı bilelim.Demek fena da değiliz.Fena olmamak iyidir, öyle ise iyi gibiyiz.İyi veya fena, biz hürüz.
---
"Bir kralın başını parçalamak istiyorum.Dün gece bu arzu beni uykusuz bıraktı.Yahut kervanlarla çöllerden geçmek, namütenahi seraplar içinden geçmek, usançtan boğuluncaya kadar, birbirinden hiç farkı olmayan sahralara uzanmak...Ey benim küçük sıpam, nasılsın?Heyhat!Ben yıldızları saya saya bitirdim ve bu dünyada yapılacak yani benim yapabileceğim hiçbir şey kalmadı."
---
Ah benim sol memem kadar kalbime yakın çocuk!Bir sözün hiç hatırımdan çıkmıyor: Kediler bile demiştin, fakat cins kediler, leşlerinin çirkinliğini gizlemek için tenha yerlerde ölmeğe giderlermiş.
---
Ve boş bir terazi ibresinin iki taraftan birine meyletmesi için kefelerden birine hayatın ilave edeceği meçhul yeni ağırlığı bekleyerek binnefis yaratılışların gizli akıntısına ve esrarlı oluşuna kendimi bıraktım.Durmanın ve beklemenin ileri atılmadan daha müthiş bir kuvvet oldukları anları bilirim.Sabrın heykelleri olan uzak Asya ilahlarına bayılıyorum.İnallahe maassabirin.
---
Vildan'ı özlediğim günler oldu.Fakat aramağı düşünmedim.Onun hayalinde bile arzularımı daima kesen sivri ve keskin bir köşe vardı.Neydi bu, neydi bilmiyorum.Belki de onun bana benzeyen tarafıydı ve kendime karşı nefretimle birleşiyordu.
---
Gideceğim, gideceğim...Suyun üstünde geminin direkleri benim için sallanıyor.Denizlerin, dağların, memleketlerin ötesinde...Oralara, oralara...Tek başıma vahşi ormanlardan geçeceğim.Sayıklamıyorum, sana projemi söylüyorum, inan bana, cinsim ben cins, çırılçıplak öleceğim, fakat leşimi kimse görmeyecek ve bu hançerin haysiyetini kurtaracağım.O, bir kalbe girecek, benim kalbime girecek, ah, kaçmak, gitmek, gitmek, oralara, vahşi ormanlara, vahşi ormanlardan sahralara...Ve insan ayağı basmamış yerlerde, bir ağaç altında ebediyyen kalacağım.Asırlarca iskeletim o ağaca yaslanmış duracak.Beni kimse bilmeyecek, bulamayacak...Gideceğim, emelsiz, imansız oralara gideceğim ve ıssız dağlarda ilk aşkımın türküsünü söyleyerek gideceğim.İnan bana, inana bu sefer rüya içinde değilim.O, bir kalbe girecek.Ah, vadediyorum.

Peyami Safa
Bir Tereddüdün Romanı

moby, everloving

Moby-Everloving

"Bir defasında bir köstebek bulmuş ve onu şerbetçiotu bahçesine götürmüştüm.
Yere bıraktığımda birden çıldırmış gibi toprağın altına giriverdi; suya dalarcasına gözden yitti.
Bu hikayeden böyle kaçmak gerek işte" 
Kafka