28 Temmuz 2017 Cuma

rua, dam, vale, vladimir nabokov


Bir yolculuğun ilk bölümü hep ayrıntılı ve ağırdır.Orta saatleri uykuludur, sonu hızlıdır.
---
Hayal gücünüzün bundan çok daha fazla para edeceğini düşünüyor musunuz? diye sordu Dreyer, gözünde muzip bir parıltıyla."Başkalarının hayal gücüne çok saygı gösteririm, çok değer veririm.Sözgelimi, birisi bana gelip dese ki: "Sevgili Herrr Direktor, biraz hayal kurmak istiyorum.Bana hayal kurmam için kaç para verirsiniz?-belki o zaman pazarlığa otururum onunla.Oysa siz, sayın mucit, hemen pratik konuların uygulanmasına, fabrika üretimine falan giriyorsunuz.Uygulamadan kime ne?Kurulmuş bir hayale inanmak boynumun borcudur-ama o hayalin gerçekleşmesine inanmak?Poh!"
---
Bu tür korkakların mutsuzluğu katmerlidir, çünkü korkaklıklarının bilincindedirler ve ondan da korkarlar.
---
Bundan sonra parola şu olacaktı: sade ve sıradan.Aranılan yöntem çok doğal, çok temiz olacaktı.Aracı olmayacaktı.Zehir bir madam'dı, tabancaysa pezevenk.İkisi de ihanet edebilirdi ona.Borgia'larla ilgili çok kötü romanlar almaktan vazgeçmeliydi.Bazılarının düşündüğünü sandıkları gibi sigara çakmağıyla adam öldüremezdi.

Rua, Dam, Vale
Vladimir Nabokov

acı, anton çehov

Akşamın alacakaranlığı çökmüş...Sulu iri kar taneleri henüz yanmış sokak fenerlerinin çevresinde uçuşuyor; ince, yumuşak bir örtü çamları, atların sırtlarını, omuzları, şapkaları yavaş yavaş kaplıyor.Arabacı İona Potapov bir hayalet gibi bembeyaz.Canlı bir varlık ne denli büzülebilirse o denli büzülmüş, kızaktaki yerinden kımıldamaksızın oturuyor.Üzerine koca bir kar yığını düşse herhalde onu bile silkeleme gereği duymayacaktır.Beygiri de onun gibi bembeyaz kıpırtısız.Bu kıpırtısızlığıyla, keskin köşekli görünüşüyle, ayaklarının sopa gibi duruşuyla bir kapiğe satılan hamurdan yapma atlara benziyor.O da sahibi gibi derin düşüncelere dalmış olmalı.Sabahtan, alıştığı o bozumtırak kır görüntülerinden koparılıp buraya ; ürkütücü ışıklarla, hiç kesilmeyen gürültülerle, öteye beriye koşuşturan insanlarla dolu bu kargaşanın içerisine düşen bir yaratık böyle derin derin düşünmeyip de ne yapsın?
...
Acaba bunca insan arasından onun derdini dinleyecek biri var mıdır?Ama kalabalık, onu da, acısını da fark etmeden akıp gitmektedir.Acısı korkunçtur, sınırsızdır.Adamcağıza öyle gelir ki, göğsü yarılıp acısı fışkırsa bütün dünyayı kaplayacaktır.Gene de bu acıyı görmesi olanaksızdır.Öylesine küçük bir kabuğa sığmıştır ki, gündüz aydınlığında bile görünmez...İona birkaç adım ilerledikten sonra duruyor, kendini yeniden içindeki acının elllerine bırakıyor...
...
Atının ışıldayan  gözlerini görünce, "Kuru ot mu yiyorsun?" diye soruyor."Ye bakalım.İşte böyle arpa parası kazanamazsak ot yeriz, saman yeriz.Ne yaparsın?Ben artık kocadım.Durmadan kızak süre ek gücüm kalmadı...Şimdi oğlum olsa boş oturur muydu?Gerçek arabacıydı o....Yaşasaydı ne olurdu, yaşasaydı..."

İona bir süre sustuktan sonra konuşmaya başlıyor yeniden:

"Durum böyle kısrakçığım...Oğlum Kuzma İoniç yok artık...Tanrı toprağını bol etsin...Durup dururken öldü gitti.Düşün bir kere: Senin bir tayın var, yavrun, sen onun öz anasısın...Bir gün bakmışsın, birdenbire ölüvermiş.Acımaz mısın?
Beygir otunu çiğniyor, sahibinin anlattıklarını dinlerken soluğunu onun ellerine veriyor.
...

Acı
Anton Çehov

ünlem işareti, anton çehov

...
"Marfuşa, cicim! Yazılarda ne zaman ünlem işareti kullanıldığını biliyor musun?"
"Bilmez olur muyum?Enstitüde boşuna tam yedi yıl dirsek çürütmedik!Dilbilgisini ezbere bilirim.Bu işaret kitaplarda, birine seslenildiği zaman, kıvanç, öfke, sevinç, kızgınlık ve daha başka duygular anlatılmak istendiğinde kullanılır."
Perekladin, "Öyle ya" diye düşündü."Kıvanç, öfke, sevinç, kızgınlık, daha başka duygular..."
Düşüncelere daldı bizim katip...Kırk yıldır yazı yazmış, belki binlerce, on binlerce sayfa doldurmuştu ama kıvanç, öfke türünden bir duyguyu dile getiren tek satır yazdığını anımsamıyordu.
"Daha başka duygular" diye düşünüyordu."Resmi yazılarda duygunun ne gereği var?Onları en duygusuz adam bile yazabilir."
...
Perekladin diviti eline alıp hokkaya batırdı, kutlama yazısını yazdı, imzasını attı:
"Yazıcılar şefi Perekladin!!!"
Adının sonuna koyduğu üç ünlem, sevincini, kızgınlığını, neşesini, öfkeden deliye dönmesini ne güzel anlatmıştı!
...

Ünlem İşareti
Anton Çehov

otelde, anton çehov

...Üsteğmen Drujkov'u tanırsın, değil mi?İşte bu üsteğmen bir gün bilardo oynarken sarı topu köşeye sokmak için tam ayağını kaldırmıştı ki, 'cart!' diye bir ses.Biz önce bilardo masasının çuhası yırtıldı .Meğer adamın pantolonu dikiş yerinden boydan boya sökülmemiş mi?Bacağını havaya öyle kaldırmış ki, dikiş diye bir şey kalmamış.Kah kah kah!Orada bayanlar da bulunuyordu o sırada.Şu sümüklü teğmen Okurin'in karısı da...Okurin küplere bindi.Karısının yanında bu ne rezillik diye...Atışmaya başladılar.Okurin, Drujkov'u düelloya çağırmak için aracılar gönderdi.Drujkov anasının gözü, aracılara der ki...Kah kah kah!Aracılara der ki, gidin de pantolonu diken terziyi çağırın düelloya.Çünkü bütün suç onda...

Otelde
Anton Çehov

7 Mayıs 2017 Pazar

sıradan hayat, can ozan, sedef sebüktekin


Sedef Sebüktekin & Can Ozan - Sıradan Hayat


Al beni, al uzak diyarlara gidelim
Elini çabuk tut, hiç iyi değilim
Huzursuzum ne zamandır

Kop hadi, kop bütün alışkanlıklarından 
Seni burda tutan arkadaşlarından
Merak etme kırılmazlar

Özledin, özledin hiç görmediğin yerleri
Hala yıkılmamış taştan şehirleri
Özledin seyretmeyi

Her gün aynı şeyi yaşamak
Ev, iş, güç ekseninde hapsolmak
Yoruyor beni bak, bu sıradan hayat

İmkansız geliyor özgür olmak
Başka bir ülkede kaybolmak
Yoruyor seni bak, bu sıradan hayat
Söz verip söz verip inandırdın kendini
Alıp başını gidecektin ya hani
Esaretin bitemedi

Kim demiş, kim demiş kontrol sende değil diye
Hazırla sırt çantanı, takıl peşime
Hiç dönmemek üzere

Her gün aynı şeyi yaşamak 
Ev iş güç ekseninde hapsolmak
Yoruyor seni bak, bu sıradan hayat

İmkansız geliyor özgür olmak
Başka bir ülkede kaybolmak
Yoruyor beni bak, bu sıradan hayat.


böylece kalmaz, aşık sümmani koşması


Ferman Hüdâ'nındır emretti andan
Nuh Nebiyullâhtır geçti tufandan
Her deryânın yolu çıkar bir yandan
Süzülür karaya böylece kalmaz

Ateş içre indi İbrahim Halil
Tevekkül bâbını eyledi delil
Ateşi gülistân eyledi Celil
Gördü ki nâr sönmüş böylece kalmaz

İsmâil'in kurban olacak çağı
Ağladı etrafın taş ile dağı
Hiç kulu keser mi kulun bıçağı
Koçu kurban eder böylece kalmaz

Eyyub çok ağladı çekti cefâsın
Çekmeyen cefâsın bilmez sefâsın
Dediler bin derdin bin bir şifâsın
Verir perverdigâr böylece kalmaz

Yunus'u hapsetti deryâda balık
Zikretti Hüdâ'yı verdi gıdâlık
Elbet halas eyler yaratan Hâlik
Bir gün kapı açar böylece kalmaz

Sümmânî der çok olsa dağların karı
Eritir Mevlâ'mın hoş rûzigârı
Açılır bâğların ayvası narı
Gelir dâne bahâr böylece kalmaz

Aşık Sümmani 

koalanın fizyolojisi, robert degabriele, olağandışı yaşamlar, james l. gould, carol grant gould


Bu narin keseli, okaliptüs yapraklarını yer, 
(ki, bu yapraklar başka hayvanlar için zehileyicidir.)
çok az su içer ve bir barınağı yoktur.

Robert Degabriele (Temmuz 1980)


Olağandışı Yaşamlar
James L. Gould
Carol Grant Gould

la linea, çocuk edebiyatına giriş


La Linea
Çocuk Edebiyatına Giriş


danton'un ölümü, georg büchner



Birbirimiz hakkında o kadar az şey biliyoruz ki.Birtakım kalın derili yaratıklarız, elimizi uzatıyoruz birbirimize, ama boşuna, derilerimiz sürtünüyor, hepsi o kadar. (Danton)
---
Bir aşk serüveniydi, bütün öyküler gibi pahalıya patladı. (Herault)
---
Sokrates gibi konuşuyorsun.Yüce filozof bir gün Alkibiades'i üzgün ve kederli görünce, ne demiş biliyor musun?"Savaş alanında zırhını mı yitirdin?Koşuda ya da kılıç yarıştırmada yenik mi düştün?Biri çıktı da senden daha güzel şarkı mı söyledi ya da daha iyi gitar mı çaldı?" Tam klasik cumhuriyetçi adamlarmış! (Camille)
---
-Bütün bu güzelim şeyleri kim yoluna koyacak
-Bizler ve namuslu insanlar.
-Şu aradaki "ve" sözcüğü çok uzun bir sözcük işte, arayı açıyor biraz; ara uzun, sonra yeniden birleşene kadar namus sihri tüketiyor.Hatta birleşik hallerde bile!Namuslu insanlara borç para verilir, kız verilir, sağdıçlık edilir, ama hepsi bu kadar! (Danton)
---
Böyle bastığın yeri sarsmak, insafsızlık olmuyor mu doğru adam? (Danton)
---
-Collot da, "Maskeler yırtılmalı" diye sanki büyülenmiş gibi bağırdı.
-O zaman maskelerle birlikte yüzler de gider. (Danton)
---
Uyanıklığımız, daha aydınlık bir düşten başka bir şey değil sanki.Uyurgezerleriz.Gördüğümüz işler de bir düşteki gibi değil mi zaten?Sadece daha belirli, daha göz önünde, daha kesin.Bundan dolayı kim ayıplayabilir bizi?Tembel gövdemizin arzulayıp da bir yılda yapamadığını, ruh bir saatte yapıp düşüncelere hayat veriyor.Günah düşüncede başlar; eylem durumuna gelmesi, vücudun ona öykünmesi bir rastlantıdır ancak. (Robespierre)
---
Evet, kendini kurban edeceği yerde, öteki insanları kurban eden Kanlı Mesih.Mesih kendi kanıyla onları kurtuluşa götürdü, bense onları kendi kanlarıyla kurtuluşa götürüyorum, bunun günahını da kendi üzerime alıyorum.O acının hazzını duyuyordu, bense celladın azabını duyuyorum.Kim kendini yadsımış oldu, o mu, ben mi?Kaçıkça düşünceler bunlar.Niye o hep bir kişiyi kendi önümüzde görüyoruz?Aslında insanoğlu hepimizle birlikte çarmıha geriliyor; hepimiz Golgotha Tepesi'nde kan ter içinde boğuşuyoruz, ama kimse kendi yarasıyla başkalarını kurtuluşa götüremiyor.Camille'im benim!Hepsi uzaklaşıyor benden, her yer çorak, her şey boş, yapayalnızım. (Robespierre)
---
-Çabuk Danton, yitirecek hiç vaktimiz yok!
-Ama zaman bizi yitiriyor.
---
Yaradılışımızda bir hata olmalı, adını bilmediğimiz bir şeyler eksik bizde.Bunu da birbirimizin bağırsaklarından bulup çıkaramayacağımıza göre, ne diye vücutlarımızı deşmek zorunda kalalım?Geç canım, zavallı simyacılardan başka bir şey değiliz! (Danton)
---
İnsanlık sonu gelmeyen açlık karşısında kendini yemeyi daha ne kadar sürdürecek?Ya da, gemisi batmış da, bir tahtaya sarılmış olan biler, giderilmez susuzluğumuz karşısında birbirimizin damarlarından kan emmeyi daha ne kadar sürdüreceğiz? (Camille)
---
Bizim ressamlar da, Eylül'de Force Kalesi'nden sokağa ölü olarak atılanların resimlerini büyük bir soğukkanlılıkla yaparken, "Bu aşağılık adamlarda son hayat çırpınışlarını yakalıyorum" diyen Davit gibi seyrediyor doğayı. (Danton)
---
Ruhların dövüştüğü kılıçlar, tıpkı masallardaki gibi; eller görülmüyor. (Danton)
---
-Yurttaşlar ileri, bu vatana layık olduğumuzu gösterelim!
-Bu vatan bize layık olsaydı daha iyi olurdu.Hep başkalarının vücudunda delikler açıyoruz, ama bizim kıçımızdakiler kapanmıyor hiç.


Devrim Pelias'ın kızları gibidir.İnsanlığı gençleştirmek için onu parçalar.Dünya Tufan'dan sonra nasıl ortaya çıktıysa, insanlık da kan kazanından öyle, sanki ilk defa yaratılıyormuş gibi çıkacak. (St. Just)
---
Acının en ince bir titreşimi, isterse bir atomun içinde ortaya çıksın, evrenin bir ucundan öbür ucuna bir yarık açabilir. (Payne)
---
Toprağın üzerinde nasırlaşıncaya kadar koşmaktansa, altında yatmak çok daha iyidir; toprağı kendime minder yapmaktansa, yastık yapmayı yeğ tutarım. (Danton)
---
Boşuna yorulma hiç, dilini boğazından ne kadar dışarıya çıkarmaya çalışırsan çalış, alnındaki ölüm terlerini yalayarak silemezsin. (Camille)
---
Biz ölenlerle birlikte dua eden rahipleriz; ölenlerden bize de bulaştı, aynı salgından ölüyoruz. (Philippeau)
---
Sizi delen ok, hepimizi öldürüyor.
---
Size çoktan söyledim: Hiçlik yakında barınağım olacak; hayat bir yük benim için, isterlerse bu yükü üzerimden alsınlar, zaten onu silkip atmanın özlemi içindeyim. (Danton)
---
-Çıngırağı duyuyor musun?
-Kendi onurunu ve hayatını savunan bir insanın sesi, senin o çıngırağının sesini tabii ki batstıracaktır. (Danton)
---
Evet Camille, yarın papucumuz dama atılıyor, ölüme sadaka vereceğiz. (Danton)
---
Bizim fosilleşmiş kemiklerimizle çok kral kafası kırılır daha. (Danton)
---
Tarih mezarları açmayagörsün, cesetlerimizin kokusu bile despotizmi boğmaya yetecektir. (Danton)

Danton'un Ölümü
Georg Büchner

kuşlar, tarjei vesaas


"Sen, taşa sürten gagam."


"Neden benim gömleğimi yırtacak kocaman kaslarım yok?" diye sordu yüksek, keskin bir sesle.
Hege karşılık vermedi.
"Senin sorduğun da yok," diye sürdürdü, coşkuyla.
"Neyi?"
"Sorulmaması gerekenleri"
---
Bam!Korunun derinlikleri gürültüyle inledi.Çok uzaktaydu, Mattis yeri çıkaramadı.Havadaki kuştan küçük bir çığlık koptu.

Bam!Tepeler yankıyla yanıtladı.

Mattis kımıldayamamıştı.Büsbütün karışan düşüncelerine çekidüzen vermeye çalıştı.Genç adam çalıların arasından koşarak geliyordu -o sırada bedeninin denetlemey başaran Mattis ileri atılmış, yerden aldığı kurşun dolu kuşun tüylerini düzeltiyor, kara gözlerine bakıyordu.Kuş da ona.

Yok yok, böyle düşünme.Yapmamalısın.Bu kuş ölmüş.

Ölmüş mü, niye?

Önce o bana baktı.

Bu sırada av sevinciyle koşar adım ilerleyen avcı açıklığa ulaşmıştı.Mattis'in sabah konuştuğu güçlü, mutlu genç adamdı bu işte.

Mattis elinde kuşla kalakalmıştı.

"Ne atış!" dedi genç adam, ışıltılı tüfeğini kolunun üzerinde dengede tutarak."Kuşu şöyle bir gördüm yalnızca, ok gibi gidiyordu, öylesine çektim tetiği."

Mattis karşılık vermedi.

"Bunlardan pek anlamıyorsun sanırım" dedi genç adam, "çok iyi bir atıştı.Üstelik bakıyorum da yere düşmeden ölmüş."

Düşünceler içinde yitip giden Mattis kuşla birlikte öylece durmayı sürdürüyordu.Sessizdi.Kuşu kavrayan eli havada gevşekçe asılıydı -tuttuğunu unutmuş gibiydi.
...
Mattis kendini topladı; ona bakan kara gözlerden konuşmak istiyordu -ancak gözlerin gittiğini gördü.Kapanmıştı.Onlarla ilgili söyleyecek söz kalmamıştı.Kuşu bırakmadı.
...
Yeniden yalnız kalan Mattis konuşma yetisine kavuştu; mırıldandı:
"Gözler kapalı."
"Artık."
"Kanadında kurşun."

---
Güç iş bittiğinde yorulan Mattis terlemişti.Kuşu saydığını göstermek, korumak için, kaldırmakta zorluk çektiği bir taşla örttü.Kaya kütlesini andıran taş, tüm gücünü tüketmişti.Gece yarısı olmuştu bile.
---
Mattis yanağına dokunulmasını bekledi boş yere.
Kara göz.
Kapalı artık.
Üzerinde de büyük, ağır taş var.
Böyle bir bakışı ne göz kapağı ne taş gizleyebilir.
---
Soğukkanlı konuşmaya çalıştıysa da gergindi.Böyle önemli biri olmak çok yorucuydu.Yatmadan önce şöyle dedi: "Neyse, çulluk taşın altında"
---
Evde bir iz kaldı.Kuş vuruldu, gözlerini yumdu, taşın altına kondu, ancak iz kaldı.
---
Mattis inanmaz gözlerle ona baktı.
"Benim çulluğumdan daha önemli bir konu olabilir mi?"
"Çullukla ben vardık!Şimdi taşın altında yatıyor-yine de bu önemli değil, bir bakıma evin üzerinde uçuyor, bir bakıma işte!Benimle çulluk, bir bakıma.Buradan uçuyoruz, bir bakıma.Burada uçup duracağız.Siz istediğiniz kadar...

Tarjei Vesaas
Kuşlar