Tolgahan Baş - Halimiz Duman (Duman Cover)
18 Haziran 2022 Cumartesi
Gibi Dizisi - Unutulmazlar
İlkkan yaş meselesi
- Kayıp Zaman -
İlkkan Varoluşçuluk Felsefesi
- Var olmak -
- Sözlerin miktarı & tesiri -
İlkkan yoklama
- Burada Olmak -
- Feyyaz & iyice okumak -
- Badana parametreleri -
- Hayatın acı gerçekleri -
- Abi, dost ... -
İbnülemin'in, Asaf Halet Çelebi'nin 'Defter-i Meşahir'ine yazdıkları
*İbnülemin’in, Asaf Halet Çelebi’nin defter-i meşahirine yazdıkları... (çevrim yazısı ikinci görselde)
Bu gülistân-ı gam-alûde misâl-i gonce
Hande-ber-leb geliriz âh perişân gideriz
Deniz Kenarında Geyikler - Ralf Rothmann Öyküleri
...
"Ne haltlar karıştırdın bütün gün?"
Elimle orman tarafını işaret ettim ve adama baktım.Sigarayı kesinlikle içine çekmiyordu; burnundan taşan kıllarsa arı bacaklarını hatırlattı bana.Ama kolunda uydu sinyaliyle çalışan bir saat vardı, kalın bir model."BMW'ye biniyorsanız ve Berlin'de yaşıyorsanız neden plakanız B-MW değil?"
Sigarasını söndürürken kamp masası hafifçe sallandı; kolundaki kaslar bir an kasıldı."Doğru.Olabilir.Hiç düşünmemiştim.Sence bu iyi bir fikir mi?"
Başımı evet anlamında salladım ama annem tuhaf bir homurtu sesi çıkardı."Saçmalama!Çok bayağı değil mi?Merhemin kapağını kapattı ve tüpü çimlerin arasına attı."Öyle bir şeyi Türkler, bir de pezevenkler yapar."
...
(Doğu'nun Gururu)
---
...Ödevim şekle şemale girmeye başlamıştı, bu da iyi bir his veriyordu; her ne kadar aslında iyi bir adam olan profesörüme sinirlensem de."Hayvanlar, ruhumuzun gölgesi ve gölgemizin ruhudur," diye yazmıştı; o da cümlemin üstünü çizmişti, sayfa kenarında da "Gayri bilimsel" yazılıydı.
...
Üzerinde iç çamaşırı vardı, Feinripp, açık mavi, kolunu yanımdan uzatıp duvarı yokladı, "Vay, merhaba!" derken otomatiğin şalterine birkaç kez vurdu."Hayvanlar yine kabloları kemirdi demek ki.Aslında şaşmamak lazım, aşağıdaki kargaşa düşünüldüğünde.Her yer çerçöp içinde.Berlin'de kişi başına üç sıçan düşüyormuş, gerisini siz düşünün.Daha bugün okudum.Dört milyon sıçan eder!Sıçtığımız borulardan üst katlara kadar tırmanıyorlar!"
...
(Ruhun Gölgeleri)
---
...Okul arkadaşı, daha ziyade horultuya benzeyen bir kahkahayı patlattı."Bankalar bu söylediğini işistse!" Beni bir kez daha okşadı, kürekkemiklerimi, ben de sırtımı dikleştirdim."Bak şimdi: Fırıncıların horozlardan bile önce kalkması gerekir, değil mi?" O kadarını biliyorsun herhalde.Dolayısıyla rüyaların en güzellerini yarıda kesmek zorunda kalırlar; epey hareketli rüyalar görürken birden kulağının dibinde zil çalar.Hayat böyledir işte.Ve erken kalkan erkeklerin de üçüncü bir bacakları olur.Anlıyor musun?"
...
(İki Bacaklı Fırıncım)
---
...Benim tatlı Sarah'ım.Öyle bir göz kırpışı vardı ki -insanın ağlayacağı gelirdi.Bakışında Peru'yu görebilirdin, rüzgârla yatan otları, hem de hiç oraya gitmemiş olmasına karşın.Sarah burada doğdu, Wuppertal Hayvanat Bahçesi'nde.
...
Aslında yaşlı kaplanımız çok tatlıydı.Tüm hayatını kafeste geçirmişti ve çubukları çizgi sanıyordu ya da tam tersi, bilmiyorum.
...
Palyaçolar daha ziyade tatsızdır, makyajlarının altında mahkeme duvarı gibi suratları vardır ve tek düşündükleri çektikleri inşaat kredileridir.
...
Bütün bunlar Dormagen'den çıktıktan sonra oldu, arazi acayip genişledi ve ben Peru'yu düşündüm ve aslında sınır diye bir şeyin olmadığını, öyle değil mi?Bunlar sadece insanların kafalarındaki ya da kağıt üzerindeki çizgiler, hayatla alakası yok, hele lamalarla hiç yok.Ara sıra yiyecek bir şeyler aldılar ve karanlık bastırmasına rağmen tarlalarda yürümeyi sürdürdük.Ara sıra bisiklet yollarından da gdiyorduk ve o zaman toynakları cam gibi ses çıkarıyordu.
...
(Bütün Yol)
...
Deniz Kenarında Geyikler
-Öyküler-
Ralf Rothmann
Metis Yayınları
Melike Şahin - Kara Orman
Melike Şahin - Kara Orman
Susuyorum sanki edebimden
Yummadım gözümü kederimden
Yunamadım kirli sözlerinden
Yoruldu ciğerim nefesinden
Sağımı solumu kaplıyo bu kara orman
Fırtına var, devriliyor
Ömürlük yıldızlar
Farkına var, şeytanının
Gam dolu bu kara huyu
Bak yanıyor değdiği her
Çiçeği bahçemin
Melike Şahin
İlk Aşk, Maksim Gorki - Sovyet Öyküleri 2
...
Eski bir apartmanın bodrum katında oturuyorlardı.Apartmanın önünde, caddenin bir ucundan diğer ucuna kadar, tüm bahar ayları boyunca ve hemen hemen tüm yaz boyu kurumayan kirli bir su birikintisi vardı.Kargalar, köpekler burayı ayna olarak kullanıyorlardı, domuzlarsa buraya gelip banyo yapıyorlardı.
...
"Hayatımda sadece dört hastam oldu ve yüzde yetmiş beşi öldü"
...
Yaşamımda ilk kez, zayıfın düşmanı olduğumu hissetmiştim.Daha sonraları, daha ciddi vakalarda, kuvvetli olanın zayıf tarafından çevrelendiğinde nasıl feci bir şekilde çaresiz kaldığını, yok olmaya mahkûm olanların anlamsız varlıklarını korumak için kalbin ve aklın en değerli gayretlerinin nasıl harcandığını sıklıkla gözlemledim.
...
"Yoksul evlenirse, geceler bile kısalır," der hüzünlü bir Rus şarkısı bilge sözlerle.Kendi tecrübem bana bu gerçeği teyit ettirdi.
..
Hayata karşı tutumunda, çocuğun bir sihirbazın sınırsız becerilerine olan inancına benzer bir şey vardı.Gösterilen tüm numaralar ilginçti ama henüz en ilginci gösterilmemişti.Yarına kadar, hatta daha sonraki güne gösterilmeyecekti belki ama sonunda kesinlikle gösterilecekti.
İnanıyorum ki, ölüm ânında bile hâlâ en ilginç, en şaşırtıcı numaranın gösterilmesini bekliyordu.
...
1922
Maksim Gorki
Sovyet Öyküleri 2
Yazılama Yayınları
Çeviren: Levent Özübek
Malone Ölüyor - Samuel Beckett
...
Bu arada şunu söylememe izin verin, hiç kimseyi bağışlamıyorum.Onların hepsine rezil bir yaşam, sonra da cehennem ateşi ve dondurucu soğuklar diliyorum, bir de geleceğin iğrenç kuşakları arasında saygın bir ad.Bu akşamlık bu kadar.
...
On dört yaşında, yapılı, şeftali yanaklı bir oğlandı.El ve ayak bilekleri kalındı, bu nedenle annesi ileride babasından da iri olacağını söylüyorduTuhaf bir çıkarsama.Ama en çarpıcı tarafı, fırça kıllarını anımsatan sert ve dimdik sarı saçlı, yuvarlak, koca kafasıydı.Hocaları bile zeki göründüğünü düşünmeden edemezlerdi bu kafanın, böylece buraya bir şey sokamamanın hüznü de iyice büyürdü içlerinde.Bir gün hepimizi şaşırtacak, derdi babası, keyfi yerinde olduğu zamanlar.Bu düşünceye varmasında, tüm olumsuz koşullara karşın arada sırada oğlunu savunmasında, kuşkusuz Sapo'nun kafasının büyük etkisi vardı.Ama oğlunun bakışlarına dayanamaz, onunla göz göze gelmekten kaçınırdı.Aynı senin gözlerin, derdi karısı.Bay Saposcat aynada gözlerini inceleyebilmek için yalnız kalmaya can atardı o zaman.Soluk maviydi gözleri.Biraz daha açık, derdi Bayan Saposcat.
...
Büyükler, adalet yanlıları yakalar ve döverlerdi beni; düzene, oyuna, sevince yeniden teslim ederlerdi..Çünkü ciddilik sorun yaratmaya başlamıştı çoktandır.Hastalığımdı bu benim.Başkaları nasıl frengili doğuyorsa ben de ciddi doğmuştum.Ciddiyetten kurtulmaya da yaşamaya da yaratmaya da ciddiyetle çabalamıştım, anlıyorum kendimi.Ama her yeni çabalayışımda pusulamı şaşırıyor, çıkar yol bulmak için de ya karanlıklarıma gömülüyor ya da böyle bir şeyi ne kendisi yaşayan ne de başkalarında bu görüntüye katlanabilen birinin önünde diz çöküyordum.Yaşamak diyorum ama bilmiyorum anlamını.Ne yaptığımı bilmeden çabaladım buna.Belki de yaşadım, kim bilir, hiç farkına varmadan.
...
Yaşamayı da başkalarını anlatmayı da nasıl bilmiyorsam, kendimden söz etmeyi de beceremedim oldum olası.
...
Söylemime başlarken bir şeyler düşünüyor olmalıydım bu konuda, yoksa hiç girmezdim söze, dilimi tutar, sıkıntılarımı içime gömer, koniler ve silindirlerle, bir de kuşların çok sevdiği darılarla oyunlar oynardım; biri gelip de beni gömene kadar sürerdi bu.Ama ne düşünüyorsam, çıkmış gitmiş belleğimden.Ama önemi yok bunun, başka bir şey düşünüyorum şimdi.Belki de aynı şeyi düşünüyorum yine; düşünceler öylesine benziyorlar ki birbirlerine, biraz düşünün göreceksiniz.Doğmak, yani karbon gazını soluyacak kadar bir süre yaşamak, sonra teşekkür edip ayrılmak dünyadan; aklıma gelen düşünce bu işte.Hep düşümdü bu benim, çok düşlemiştim gerçi ama gerçekleşmemişti bir türlü.Evet, şimdi yaşlı bir ceninim ben, saçım başım ağarmış, kötürümüm, annem hapı yutmuş, çürütmüşüm onu, kangrenin yardımıyla yakında doğuracak beni, babam da bu cümbüşün içinde belki, gömütlüğün içine viyaklaya viyaklaya düşeceğim kafa üstü ama viyaklamayacağım, değmez çünkü.Anlatmış olduğum küf tutmuş bu öyküler şişip büyüyecek, sonunda oldu işte, bu senin masalın, diyecekler.Ama neden coşkuya kapıldım böyle, bir şeyler değişti mi yoksa?Hayır, yanıtım hayır buna, doğmayacağım ben, bu nedenle hiçbir zaman ölmeyeceğim de, daha iyi böylesi.Eğer tutup da kendimden, sonra da ötekinden, küçüğümden söz edersem, sevgiye, kendime benzeyen bir yaratığa duyduğum gereksinmeden olacak bu; hassiktir, neler saçmalıyorum.Ama bazen bana öyle geliyor ki doğdum ben, uzun bir yaşam sürdüm, Jackson ile tanıştım, kentlerde, ormanlarda ve çöllerde aylaklık ettim, gözlerim yaşlı deniz kenarında bulundum uzun süre, geceleri insanlara ait küçük sarı kesikli ışıkların pırıldadığı adaları ve yarımadaları seyrettim, içlerinde mutlu dakikalar geçirdiğim tüm gece boyunca kocaman beyaz ya da canlı renkli ışık demetlerinin yansıdığı mağaralara diktim gözlerimi, kumlara çömeldim, kayalar korunak oldu bana, yosunların ve nemli kayanın kokusunu duydum içimde, rüzgâr uğuldar, dalgalar köpük köpük yüzüme vurur ya da sahile bir iç çekişle uzanarak çakılları ıslatırdı, hayır, mutlu değildim, hiç mutlu olmadım ama gece bitmesin, sabah olmasın, insanlar da, yaşam akıp gidiyor eğlenmemize bakalım, demesinler istedim..Ayrıca doğduğum ya da doğmadığım, yaşadığım ya da yaşamadığım, öldüğüm ya da ölmekte olduğum hiç önemli değil, şimdiye kadar nasıl yaptıysam öyle sürdüreceğim bundan sonra da, ne yaptığımı, kim olduğumu, nerede olduğumu, varlığımı sürdürüp sürdürmediğimi hiç ama hiç umursamadan.Ağzımdan dökülen sözlere hiç aldırış etmeden, kollarıma almak için, kendime benzeyen, küçük bir yaratık yapacağım, yapmayı deneyeceğim.Sonra zavallılığını ya da bana ne kadar çok benzediğini görüp yiyeceğim onu.Sonra uzunca bir süre, kime nasıl yakaracağımı bilmeden yalnız ve mutsuz kalacağım.
...
Macmann için baharmış, güzmüş bir şey fark ettiğini sanmıyorum, belki yazı kışa yeğliyor ya da kışı yaza ama pek olası görünmüyor bu bana.Ama bir daha yerinden kalkmayacağını, başka bir yere gitmeyeceğini, konumunu değiştirmeyeceğini düşünüyorsanız yanılırsınız, çünkü önünde uzun yaşlılık günleri var onu bekleyen, ardından da kimsenin pek bir şey bilmediği, sahip olduklarınıza bir şey eklemeyen, karmaşıklıklara da hiçbir açıklık getirmeyen bu tür kapanış sahnesi ama yine de bir yararı olduğu söylenebilir bu son sahnenin; samanların ambara yerleştirilmeden önce kurumak için dışarıda bırakıldığını anımsatırım size.Öyleyse istesin istemesin ayağa kalkacak, çeşitli yerlerden geçip başka bir yere varacak, oradan da başka bir yere, belki de buraya gelecek; rahatsız gözükmüyordu burada ama hiçbir şeyden emin olamıyorum.İşte yıllar böyle akıp gidecek.Çünkü ölmek istemiyorsanız eğer, gidip gelmek zorundasınız; yemeğinizi benim gibi yattığınız yere getiriyorlarsa iş değişir kuşkusuz.Hiç kımıldamadan üç ya da dört gün geçirebilirsiniz, yadsımıyorum bunu ama soruyorum size, önünüzde onca uzun bir yaşlılık ve havaya karışana kadar geçireceğiniz bir süreç dururken, bu dört gün okyanusta bir damla değil de nedir diye.Bunları henüz bilmediğiniz kesin, yaşama bir pamuk ipliğiyle bağlı olduğunuzu düşünürsünüz her insan gibi ama kazın ayağı öyle değil.
...
Bundan sonra Murphy, Mercier, Molloy, Moran ve öteki Malone'lar için her şey bitmiş olacak (ölümden sonra yaşam varsa o zaman iş değişir kuşkusuz).Ama acele etmeyelim bu kadar, önce ölelim, sonra görürüz neler olacağını.
...
Şu ana kadar beni burada yaşatanlar toprağa verilişim sırasında da küçük bir tören düzenlerler sanıyorum.Burada Malone yatıyor, yazacak mezar taşımda, şu dünyada kendimi affettirmek için geçirdiğim süre konusunda az da olsa bir fikir verebilmek, bir de adadaki ve mezar ötesindeki adaşlarımdan ayırt edilebilmem için doğum ve ölüm tarihlerim eklenecek yanına.Yaşamım boyunca bir adaşımla karşılaşmamı tuhaf buldum doğrusu.Ama zamanım var daha.Burada yatan hıyardı, yaşam boyu bayardı, yazacaklar belki.
...
Samuel Beckett
Malone Ölüyor
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)