19 Ocak 2019 Cumartesi
son sivasî: niyazî-i mısri, fakihler ve sofuların kavgası, ali fuat bilkan
Halvetiyye'nin Mısriyye kolunun kurucusu kabul edilen Niyazı-i Mısri (1618-1693), gerek kendi döneminde gerekse daha sonraki dönemlerde düşünce ve inançları bakımından çok tartışılan mutasavvıftır.Malatyalı olan Mısri'nin asıl adı Mehmet olup bir süre Mısır'da kaldığı için Mısri lakabıyla anılmıştır.Niyazî-i Mısri, eserlerinden de anlaşılacağı gibi, sözünü esirgemeyen ve hiç kimseden de çekinmeyen bir karaktere sahiptir.Köprülü Fazıl Ahmed Paşa'nın kendisini Edirne'ye davetiyle Edirne Ulu Cami'de vaazlarda bulunmuş ve halkın büyük ilgisi ve sevgisine mazhar olmuştur.Ancak "vaazlarında devlet adamlarının ve dönemin yolsuzluklarını dile getirmesi" bir süre sonra sadrazam tarafından Rodos Adası'na sürgün edilmiştir.
Kadızadelerin son lideri olan Vani Mehmed ile çeşitli mücadelelere girişen Mısri, Rodos'ta dokuz ay kaldıktan sonra önce Edirne'ye davet edilmiş, ardından da Bursa'ya dönmüştür.Burada irşad faaliyetlerini sürdürmüş, ancak cezbeli sözleri ve şer'i esaslara aykırı bazı düşünce ve tavırlarından dolayı, 1677 yılında Limni'ye sürgün edilmiştir.Niyazî-i Mısri, affedilerej 1692 yılında yeniden Bursa'ya dönmüş, ancak bu kez Kadızadelilerin de kışkırtmasıyla yöneticiler tarafından taciz edilmiştir.1693 tarihinde müritleriyle birlikte Avusturya seferine katılmak isteyen Mısri, bazı dedikodular sebebiyle, etrafına topladığı müritleriyle isyana kalkışacağından korkularak bu faaliyetinden alıkonulmuş ve kararından vazgeçmeyince de tekrar Limni'ye sürgün edilmiştir.
Niyazî-i Mısri, Limni'de sürgünde iken 1694'te vefat etmiş ve buraya defnedilmiştir.
Niyazî-i Mısri'nin bazı şiirlerinde dönemin tartışmalarına ait düşünce ve yorumlara rastlanmaktadır.
İki bölmüş, cihan halkın birini Cennete salmış
Eliyle kürsiden birin tamuya sarkıdur va'iz
(Vaiz, cihan halkını ikiye ayırıp bir bölümünü cennete salmış, bir bölümünü de kürsüden eliyle cehenneme sarkıtır halde...)
Çıkar ağzından ateşler yakar şeytan-ı mel'unı
Sanasın yidi tamunun azabı kendidür va'iz
(Ağzından çıkan ateşler adeta lanetlenmiş şeytanı yakmakta, zannedersiniz ki yedi cehennemin azabı bizzat kendisidir.)
Ali Fuat Bilkan
Fakihler ve Sofuların Kavgası
17. Yüzyılda Kadızadeliler ve Sivasîler
İletişim Yayınları
Kadızadelerin son lideri olan Vani Mehmed ile çeşitli mücadelelere girişen Mısri, Rodos'ta dokuz ay kaldıktan sonra önce Edirne'ye davet edilmiş, ardından da Bursa'ya dönmüştür.Burada irşad faaliyetlerini sürdürmüş, ancak cezbeli sözleri ve şer'i esaslara aykırı bazı düşünce ve tavırlarından dolayı, 1677 yılında Limni'ye sürgün edilmiştir.Niyazî-i Mısri, affedilerej 1692 yılında yeniden Bursa'ya dönmüş, ancak bu kez Kadızadelilerin de kışkırtmasıyla yöneticiler tarafından taciz edilmiştir.1693 tarihinde müritleriyle birlikte Avusturya seferine katılmak isteyen Mısri, bazı dedikodular sebebiyle, etrafına topladığı müritleriyle isyana kalkışacağından korkularak bu faaliyetinden alıkonulmuş ve kararından vazgeçmeyince de tekrar Limni'ye sürgün edilmiştir.
Niyazî-i Mısri, Limni'de sürgünde iken 1694'te vefat etmiş ve buraya defnedilmiştir.
Niyazî-i Mısri'nin bazı şiirlerinde dönemin tartışmalarına ait düşünce ve yorumlara rastlanmaktadır.
İki bölmüş, cihan halkın birini Cennete salmış
Eliyle kürsiden birin tamuya sarkıdur va'iz
(Vaiz, cihan halkını ikiye ayırıp bir bölümünü cennete salmış, bir bölümünü de kürsüden eliyle cehenneme sarkıtır halde...)
Çıkar ağzından ateşler yakar şeytan-ı mel'unı
Sanasın yidi tamunun azabı kendidür va'iz
(Ağzından çıkan ateşler adeta lanetlenmiş şeytanı yakmakta, zannedersiniz ki yedi cehennemin azabı bizzat kendisidir.)
Ali Fuat Bilkan
Fakihler ve Sofuların Kavgası
17. Yüzyılda Kadızadeliler ve Sivasîler
İletişim Yayınları
meal ticket, the ballad of buster scruggs (2008), 3. öykü, ekmek teknesi, coen brothers
Meal Ticket
The Ballad of Buster Scruggs (2008) - 3. Öykü
Ekmek Teknesi
Coen Brothers
"Merhamet zorla gösterilmez,
gökten yavaşça inen yağmur gibi düşer."
At arabası, kışın pençesinden kurtulan dağ yollarında sarsılıyordu.
Yol kenarındaki kavak ve çamlar, insanın geçişine kayıtsızdı.
"Bir gezgine rastgeldim eski bir diyarda.
Dedi ki 'İki büyük, gövdesiz bacak duruyor çölün ortasında'
Yakınlarında, kuma yarı gömülü
Parçalanmış bir yüz
Çatık kaşları, buruşmuş dudakları
Ve buyurgan gülümsemesi
Gösteriyor heykeltıraşın
O tutkuları iyi bildiğini
Şimdi yaşıyor onlar
Cansız varlıklara işlenmiş
Elleriyle taklit etti onları
Kalbiyle besledi
Kaidede şu kelimeler okunuyor:
'Benim adım...Ozymandias,
Kralların kralı
Eserlerime bakın da umutsuzluğa kapılın ey kudretliler!'
Başka yok hiçbir şey
Bu dev yıkıntının çevresinde
Sınırsız ve boş
Yalnız ve dümdüz kumlar uzanıyor Uzaklara.'
"Ve Tanrı, Kabil'e sordu:
'Kardeşin Habil nerede?'"
"Ne zaman sessizce düşüncelere dalsam
Eskiler aklıma gelir...
Bir başıma ağlarım dışlanmışlığıma
Faydasız feryatlarımla rahatsız ederim sağır Tanrı'yı..."
"Bundan 87 yıl önce...
...ve insanın, insan tarafından, insan için yönetilmesinin...
yeryüzünden silinmemesi."
"Eğlence artık sona erdi
Bütün bu oyuncular sana dediğim gibi
Ruhtan ibaretti
-Havaya karışıp gittiler, yok oldular...
-Eksik olmayın.
-Ve bu asılsız hayal...
-Onu Londra sokaklarında buldum.
Kolu bacağı yoktu tabii.
Öksüzdü, beş parası kalmamıştı.
-Bütün dünya ve içindekiler yok olacak...
-Eksik olmayın.
-Hayali gösteri gibi iz bırakmaksızın."
-Sağ olun. Genç sanatçıya yardım edin.
TEK GECELİK GÖSTERİ!
KANATSIZ ARDIÇ KUŞU PROFESÖR HARRİSON
"Ve tarlaya gittiklerinde olan oldu.
Kabil, kardeşi Habil'e karşı ayaklandı ve onu katletti!
Ve Tanrı, Kabil'e sordu: 'Kardeşin Habil nerede?'
O da 'Bilmiyorum, ben kardeşimin bekçisi miyim?' dedi.
Tanrı da dedi ki..."Ne zaman sessizce düşüncelere dalsam eskiler aklıma gelir.Aradıklarımı bulamadığıma yanarım.Eski dertler için en iyi yıllarımı harcamama acırım.Sonra ağlamaya alışık olmayan gözlerim dolar.
Ölümün sonsuz gecesine saklanan değerli dostlarım için
Artık iyileşen yaralar için
Bir daha gözyaşı dökerim
Göremediklerimin yasını tutarım..."
"Görevimiz, Tanrı'nın izniyle bu ulusun yeni bir özgürlük yaratması...
...ve insanın, insan tarafından, insan için yönetilmesinin...
...yeryüzünden silinmemesi."
"Eğlence artık sona erdi
Bütün bu oyuncular..."
"Bir gezgine rast geldim
Eski bir diyarda..."
"Merhamet gösteren de kutsanır, gören de..."
"Aradıklarımı bulamadığıma yanarım..."
"Bir gezgine rast geldim
Eski bir diyarda..."
"Bu ceza kaldıramayacağım kadar ağır."
"Cansız varlıklara işlenmiş..."
"Bundan 87 yıl önce atalarımız..."
"Bir gezgine rast geldim
Eski bir diyarda..."
-"Göremediklerimin yasını..."
-"Bir kaçak..."
-"Parçalanmış bir yüz..."
-"Ve berduş olacaksın!"
"Senin aşkını hatırlayınca
Zenginlikler benim olur
Öyle ki değişmek istemem hayatımı
Krallarınkiyle bile."
Yağlı ipi boynuna geçirdiler
Yağlı ipi boynuna geçirdiler
Saile Nehri'nin orada
İpi çektiler
Öldü kadın
İpi çektiler
Öldü kadın
Saile Nehri'nin orada
Eskiydi ama çok güzeldi
Renkleri iyiydi
Kuşanmışlardı onu Derry, Aughrim,
Enniskillen ve Boyne'da
Babam da kuşanmıştı gençliğinde
Çok eski zamanlarda ayın 12'si oldu mu
Ben de kuşanırım babamın kuşandığı kuşağı
Evet, babamın kuşandığı kuşağı
"Kaderin ve
İnsanların gözünden düşünce
Bir başıma ağlarım dışlanmışlığıma
Faydasız feryatlarımla
Rahatsız ederim sağır Tanrı'yı
Ve bakarım kendime
Lanet ederim kaderime
Dilerim daha çok umudum olmasını
Onun gibi yakışıklı olmayı
Şunun gibi dostlarım olmasını
İsterim şu adamın yeteneğini
Ve bu adamın imkanlarını
En hoşuma giden şeyler
Beni hiç memnun etmez
Ama bu düşüncelerle
Neredeyse kendime acırken
Aklıma gelirsin tesadüfen
Moralim yükselir
Şafak vakti karanlık topraktan yükselip
Cennet kapısında ilahiler okuyan
Tarla kuşu gibi..."
"Ve insanın, insan tarafından...
...insan için yönetilmesinin...
yeryüzünden silinmemesi."
"Eğlence artık sona erdi
Bütün bu oyuncular sana dediğim gibi
Ruhtan ibaretti
Havaya karışıp gittiler, yok oldular
Ve bu asılsız hayalin kumaşı gibi
Bulutlarla sarılı kuleler,
Muhteşem saraylar..."
...Ve yol aldılar ileriye,
adam uyuklarken sınırları bulanıklaşan,
tavuğun çok az anladığı dramalara doğru.
Çocuk ve 'Karınca Hikayesi' , Fabl Şiir
KARINCA
Bir varmış, bir yokmuş
Bir yokmuş, bir varmış
Evvel zamanın içinde
Düşü düşünün içinde
Sırtında çıkınıyla
Dağların arasında
Dağ, tepe aşarak
Yürüyor bir karınca
Soruyorlar bir gün ona
Nereye kardeş karınca?
Kar, kış, fırtına, ayaz
Uzaktaki sevdiğime
Nasıl varacaksın da
Bu küçük ayaklarınla
Olsun, hiç olmasa da
Yolunda ölürüm
Demiş karınca
asker daha fazla elliott smith dinlemek istemiyor, utku yıldırım
"Ya hayatlarımız hikâyelere dönüşecek
ya da onlardan kurtulmanın bir yolunu asla bulamayacağız"
Douglas Coupland, X Kuşağı
...Seviyordum Derin'i, bir gün başında kırmızı beresiyle küçücük bir sandalyeye sığışmasına tutuldum.Bayağı hani, aşık oldum.Üçüncü kez aşık oluyordum.İnsan, hayatı boyunca ortalama altı kez aşık olurmuş, üç canım kaldı demektir bu...
Gözleri çok daha lacivertti.Derin'in, üçü beşi mi olurmuş bunun?
(Onu Nasıl Unutmalıyız)
---
...Kesmeşeker konseri olmuştu burada, hala oluyor arada bir ama izleyemiyorum, 657'ye tabiyim.Devlet bana nerede hizmet ver derse orada veririm.Ben orada ve burada devleti temsil ediyorum.Attığım kafa devletin kafasıdır, acım devletin acısıdır, aklıma düşen yığınla şey devletin kolektif bilincinden kopartabildiklerimdir.Devletimiz çok iyi, evlenirken orada ve evlenmek istediğim kıza sarkıyorlar, devlet kadar güçlü olmam gerekir...
(Vurdulu Kırdılı)
---
...Ben bir edebiyat öğretmeniyim, detaylar hakkında hiçbir fikrim yok ve kafası uçuk kaçık şeylere çalışan bir grup adamın önlerine çektikleri kağıtlara yazdıkları kuramlar, formüller ve benzeri üfürmeler sayesinde dünyayı biçimlendirdikleri fikri o kadar boğucu ki şiire kaçıyorum, imgelerden renkler türetiyorum, renkler dünyanın biçimini alıyor.Beş tanecik duyu organımızla form kazandırabileceğimizi sandığımız dünya gülüyor, ben de ona gülüyorum.İyi anlaşıyoruz ama dünyanın geri kalanında problem var...
(Gün)
---
"Bir insanın düşünmeye ihtiyacı varsai gidebileceği en iyi yer, üniversiteden sonra hapishanedir." Malcolm X
"Askeriye de olur." Istırap Onbaşı
...
"Yapmadık çünkü paramız yoktu.Çok fazla şey yapmamış olmamız birlikteyken mutlu olmadığımız anlamına mı geliyor?Biz vardık, yaşanan onca an vardı.Bütün bunları sana baştan mı anlatmalıyım, bunun için mi konuluyoruz?"
İnsanın geçmişini tek başına inşa etmesi gerek, haliyle acısını da.
...
Bilmediği bir ülkede, bilmediği bir güneşin altında yanarken, bilmediği bir soğuğun
Şarkısı bitti.
(Asker Daha Fazla Elliott Smith Dinlemek İstemiyor)
---
...10 yaşındaydım!Hatıralarımdan daha hızlı koşabileceğim bir zamandı.
...İçinde o zevkin olduğunu biliyorum ama geride bırakman gereken şeyleri iplerle bedenine sarıp yarına sürüklüyormuşsun gibi geliyor.
(Ben Bunu Bilmem Nereye)
---
...Farklı bir istikametten gidelim bugün, bu taşların tanışlığından kurtulalım, üzerlerine basmayalım.Mesela metrobüse binip köprüye gelince camdan dışarı bakmayalım.Uyduruk bir hikâye üfürelim: 50 sene evvel bizim gördüğümüz manzarayı görmek için kanat takıp uçarlarmış insanlar, tepelerden salarlarmış kendilerini rüzgara.Terzi Nubar yaparmış o kanatları, Teknik Üniversite mezunu bir zat.Baba mesleğini sürdürmek zorunda kalınca ilmiyle ipliği birleştirmiş.Uçurtma da yaparmış ama yaptığı uçurtmalar yere inmek bilmeyince müşterisi azalmış.
-Yatağa uçtuğumda önce bir sevindim, çünkü çok güzel bir duygunun açık seçiğiyle karşı karşıya kalmak çocukken çok daha kolay olduğu için insan pek unutamaz bunları ve insan korkar ki uçmak yüzmeye benzemiyor, bebekken anne karnında kırılan rekorları, alınan madalyaları kimse bilmez, ne yazık, kuşların yavruları uçmayı anne karnında çözdükten sonra yüzmeye geçemeden doğarlar ama insan kuş misali değildir, kuş hiç değildir, o yüzden korkar ve havadaki heyecan bir anda korkuya dönüşür de çocuk zırlamaya başlar ya, adamın biri haykırır ve anne perdenin önüne geliverir, ağlayarak çocuğuna sarılır ve babaya bakar; saf öfke, çocuğun çocukluğunu unutması için güzel bir sebep çünkü biz çok iyi hatırlarız geçici bir süreliğine dünyanın en masum insanının cinnet getirmesine ramak kalmasının uyandırdığı derin mutsuzluğu ve bu saçmalık derecesindeki bitimsizlik için kime, gerçekten kime kurşunlar?-
ki bir terzinin solgun fotoğraflara dönüşünü en iyi -tanıyorum, en iyi insanlar manasında- Kemal Ateş anlatmıştır, kim ne derse desin.Yani bir anlamda göğü önce Terzi Nubar'ın diktiğini söyleyebilirim, dev salıncağı çok daha sonra koydular.Biz de yalılara bakmadan karşıya geçtik, deniz kıyısında indik ve bir başka aracı beklemeye başladık.Biri yol sordu.Söyledik.Biraz bekler miyiz.Birileri karşıya geçmek için vapuru kullanacak, duyduk.Be hey, bre, brüşş, tu kıs kıs gafiller, vapurlardan, hele hele sabah ve akşam vapuru olmayanlarından işe yarar bir şey çıkartamazsınız.O kadın dergilerindeki hani, yeni moda işleri dokursunuz, bir de tepemizden bir baş ağrısı edinirsiniz.
...
Kalbin uğultusunda her şey birbirine karışır en sonunda, her şey toz duman olunca bu hangisinin tozu, şu kimin dumanı bilemezsiniz, öyle değil mi?
Öyleymiş!Mesela benim saçlarım beyazladı bir keresinde.
(Aile Cephesinde Yeni Bir Şey Yok)
---
Guthrie Govan'ın her teli, her perdeyi düşündüğünden eminim.Bir öncekiyle bir sonraki arasındaki ilişkiyi çözümlemiştir, sonrasında tekrar inceleyip farklı bir duyguda bütünlemiştir ve bunu yaşamının bir parçası haline getirmiştir.Günbatımında biçimlenen adımlar, su kenarında biçimlenen adımlar, yalnızken, yolculuktayken, uyurken biçimlenenler her bir germede, çekmede, her harekette kendini hissettirir.Ancestral.Govan'ın kendi hesaplaşmasını dinlediğimiz.Çatlağı çoktur, yaşam Govan'ın parmaklarına sızmıştır.Acının yüzü belirgindir, çizgileri birbirine benzemeyen biçimlerde okunur.Borges'in kütüphanesi gibi kendini çoğaltır, tek bir kitaba, bu durumda tek bir sese inene kadar.Taşın uğultusu, dünyanın dönüş sesi duyulur.Bunca nadir sesi kırılmayan köşeleriyle yontabilen az sayıda kişi vardır, bir araya geldiklerinde unutulacak şeyler aynı kalır da unutuşun genişlemeyen boşluğundan geçiş daha kolay, çatlaksız olur, mesela Steven Wilson, "Bak, ormanda yalnızsın, korkunç bir araba kazasından sağ çıkmışsın ve kendini ağaçların altına atmışsın, hatırlamaya çalışıyorsun; kimdin, seni oraya getiren şeyler nereye kayboldu, az ileride yanan arabanın ön koltuğunda alevlere karışmış figür kimdi, bir sürü soru soruyorsun kendine.Yürümeye başladın, korkunç bir sessizliğe karışıyorsun, ayağının altında ezilenlerin gürültüsü yok, soluğunu bile duymuyorsun.Bunu anlatmalısın." dediğinde Govan bildiği her şeyi hatırlar, başkasının sözcüklerini kendinin yapar, kendi sözcüklerini ağacın ve metalin diline uyarlar, sonra her şeyi unutur, kolaylıkla unutur, bir diğer hatırlayışa yer kalır böylece.
İnsan unuttuğunun farkına nasıl varabilir?Bir başkası ona hatırlatınca.Başkası yoksa kendisini bir başkasına dönüştürüp yanında sürükleyince...
(Hafızadan Kurtulmanın Kaç Kadim Yolu)
---
Anne!Şu zavallı oğlun için bir damla gözyaşı anne!
...
Baştan sona bir sonsuzluk boyunca hareket halindeyiz.Aylin'le bir sonsuzu paylaşabilir miydim, cevabım evet.Bu sebeple evlendim.
(Ispanak Sevgilim)
---
...Rahatlamıştır.Nasıl intihar ettiğini sormadım.Telefonu kapadım.Taşkın nehri evimin önünden geçiyor şimdi, sesinden bir daha uyuyamayabilirim.Melodileri tuşlara dökmem gerek.Nasıl olacak?
O karanlık artık serbest, korkum bu.Yıllardır büyüttüğü bir karanlık, kimseyle paylaşamadığı.Ne oldu, dünya biraz daha karardı.
...
Kazaskerd'de iki ev, Caferağa'da bir tane, Beylikdüzü'nde bir tane daha, bunların hepsine gitmem lazım.Kartal'da oturduğu yeri bulmam lazım, gideli belki on yıl olmuştur.Sevgen vardı o zamanlar, bıcırık.İkisi beraber yaşardı.Sonra Emre askere gitti, Afganistan'a.Giderken iki ablası, bir de ben.Maltepe'den servise bindirdik, terminale gelmemizi istemedi.Sonradan öğrendim, Erenler otogarda çıngar çıkarmışlar.Davullu mavullu.Ankara'ya uğurladık.Pek kolay geçmemiş o günler.Afganistan günleri daha beter.Devriyeye çıktığında Amerikan konvoyuna bombalı saldırı.Toz duman arasında kopuk bir kafa görmeden önce Choma Key dinlemiş, aklında melodiler dönüyormuş.Sonra büyük bir gürültü.Yan yatan bir araç, çatışma.Korkudan kıpırdayamamış, komutanı patlatmış bir tane.Çıkmış dışarı, en yakındaki kayalara boşaltmış şarjörü.Öldürüp öldürmediğini hatırlamıyor.Araçtaki askerlerden geriye kalanları çekip çıkarmışlar, kafa yuvarlanmış.Kafa rüyalarında yuvarlanmış.Kafa Türkiye'ye dönen uçakta yuvarlanmış.Kafa albüm kayıtlarında yuvarlanmış.
...
Okusaydı belki daha iyi olurdu, daha eğitimli bir kara sezgi.
...
Ellerime karanlık sular dolardı, öylece çöküp duvarlara baktığında çatlakları görürdüm.Ruhu kırılırdı, sakınmasız vücudu heykel donukluğunda.Konuşmadığımız zamanlar konuştuklarımızdan çoktur.Bazen anlatırdı, denizi düşündükten sonraki ilk adımı, bir de dönüşte vapura binerken ilk adımı hatırlamış, arası kayıp.İzini sürmezdi, çoğu anısını yitirmiştir.Yitirmedikleri yıktı onu.Ulaşmak istediği duraklarda sessizlik karşıladı onu.Sevindiğini pek bilmem.Çok hayal kurdu, çok hayali gerçekleşti ve asıl istediğinin hep başka bir şey olduğunu gördü.Yıkıntılar arasında bir parıltı.Sonrası yanık.
...
Berna'dan kurtulmuştu, ondan geriye ne kaldıysa sıyıra sıyıra attı.Kendi ruhundan büyük bir parça dahil.
...
Kendiyle baş başa kaldığında kim olduğunu hiç söylemedi.Askerdeyken gece nöbetlerinde duymuş sesini en son.Geri kalan zamanda kendini şarkılara gömdü, kulaklarını kendinden başka her şeye açtı.
"Başarmaktan korkuyordum ve başardık.Şimdi yapacak hiçbir şeyim yok" dedi.Anlattım ama hiçbir düşünce hiçbir şey ifade etmiyordu onun için.Acısı biricikti ve çekilmeliydi.Başkasının eşelediği acıyla ilgilenmiyordu.Yapraklarla ilgileniyordu bir, onların seslerini dinlemekten mutlu oluyordu.
Bana hiçbir renkte hiçbir şey söylemedi yapraklar, belki ona hala söylüyorlardır.
(Emre)
Utku Yıldırım
Asker Daha Fazla Elliott Smith Dinlemek İstemiyor
Dedalus Kitap - Öykü
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)