19 Ocak 2019 Cumartesi

asker daha fazla elliott smith dinlemek istemiyor, utku yıldırım


"Ya hayatlarımız hikâyelere dönüşecek
ya da onlardan kurtulmanın bir yolunu asla bulamayacağız"
Douglas Coupland, X Kuşağı



...Seviyordum Derin'i, bir gün başında kırmızı beresiyle küçücük bir sandalyeye sığışmasına tutuldum.Bayağı hani, aşık oldum.Üçüncü kez aşık oluyordum.İnsan, hayatı boyunca ortalama altı kez aşık olurmuş, üç canım kaldı demektir bu...

Gözleri çok daha lacivertti.Derin'in, üçü beşi mi olurmuş bunun?

(Onu Nasıl Unutmalıyız)

---

...Kesmeşeker konseri olmuştu burada, hala oluyor arada bir ama izleyemiyorum, 657'ye tabiyim.Devlet bana nerede hizmet ver derse orada veririm.Ben orada ve burada devleti temsil ediyorum.Attığım kafa devletin kafasıdır, acım devletin acısıdır, aklıma düşen yığınla şey devletin kolektif bilincinden kopartabildiklerimdir.Devletimiz çok iyi, evlenirken orada ve evlenmek istediğim kıza sarkıyorlar, devlet kadar güçlü olmam gerekir...

(Vurdulu Kırdılı)

---

...Ben bir edebiyat öğretmeniyim, detaylar hakkında hiçbir fikrim yok ve kafası uçuk kaçık şeylere çalışan bir grup adamın önlerine çektikleri kağıtlara yazdıkları kuramlar, formüller ve benzeri üfürmeler sayesinde dünyayı biçimlendirdikleri fikri o kadar boğucu ki şiire kaçıyorum, imgelerden renkler türetiyorum, renkler dünyanın biçimini alıyor.Beş tanecik duyu organımızla form kazandırabileceğimizi sandığımız dünya gülüyor, ben de ona gülüyorum.İyi anlaşıyoruz ama dünyanın geri kalanında problem var...

(Gün)

---

"Bir insanın düşünmeye ihtiyacı varsai gidebileceği en iyi yer, üniversiteden sonra hapishanedir." Malcolm X

"Askeriye de olur." Istırap Onbaşı
...
"Yapmadık çünkü paramız yoktu.Çok fazla şey yapmamış olmamız birlikteyken mutlu olmadığımız anlamına mı geliyor?Biz vardık, yaşanan onca an vardı.Bütün bunları sana baştan mı anlatmalıyım, bunun için mi konuluyoruz?"

İnsanın geçmişini tek başına inşa etmesi gerek, haliyle acısını da.
...
Bilmediği bir ülkede, bilmediği bir güneşin altında yanarken, bilmediği bir soğuğun

Şarkısı bitti.

(Asker Daha Fazla Elliott Smith Dinlemek İstemiyor)

---

...10 yaşındaydım!Hatıralarımdan daha hızlı koşabileceğim bir zamandı.

...İçinde o zevkin olduğunu biliyorum ama geride bırakman gereken şeyleri iplerle bedenine sarıp yarına sürüklüyormuşsun gibi geliyor.

(Ben Bunu Bilmem Nereye)

---

...Farklı bir istikametten gidelim bugün, bu taşların tanışlığından kurtulalım, üzerlerine basmayalım.Mesela metrobüse binip köprüye gelince camdan dışarı bakmayalım.Uyduruk bir hikâye üfürelim: 50 sene evvel bizim gördüğümüz manzarayı görmek için kanat takıp uçarlarmış insanlar, tepelerden salarlarmış kendilerini rüzgara.Terzi Nubar yaparmış o kanatları, Teknik Üniversite mezunu bir zat.Baba mesleğini sürdürmek zorunda kalınca ilmiyle ipliği birleştirmiş.Uçurtma da yaparmış ama yaptığı uçurtmalar yere inmek bilmeyince müşterisi azalmış.

-Yatağa uçtuğumda önce bir sevindim, çünkü çok güzel bir duygunun açık seçiğiyle karşı karşıya kalmak çocukken çok daha kolay olduğu için insan pek unutamaz bunları ve insan korkar ki uçmak yüzmeye benzemiyor, bebekken anne karnında kırılan rekorları, alınan madalyaları kimse bilmez, ne yazık, kuşların yavruları uçmayı anne karnında çözdükten sonra yüzmeye geçemeden doğarlar ama insan kuş misali değildir, kuş hiç değildir, o yüzden korkar ve havadaki heyecan bir anda korkuya dönüşür de çocuk zırlamaya başlar ya, adamın biri haykırır ve anne perdenin önüne geliverir, ağlayarak çocuğuna sarılır ve babaya bakar; saf öfke, çocuğun çocukluğunu unutması için güzel bir sebep çünkü biz çok iyi hatırlarız geçici bir süreliğine dünyanın en masum insanının cinnet getirmesine ramak kalmasının uyandırdığı derin mutsuzluğu ve bu saçmalık derecesindeki bitimsizlik için kime, gerçekten kime kurşunlar?-

ki bir terzinin solgun fotoğraflara dönüşünü en iyi -tanıyorum, en iyi insanlar manasında- Kemal Ateş anlatmıştır, kim ne derse desin.Yani bir anlamda göğü önce Terzi Nubar'ın diktiğini söyleyebilirim, dev salıncağı çok daha sonra koydular.Biz de yalılara bakmadan karşıya geçtik, deniz kıyısında indik ve bir başka aracı beklemeye başladık.Biri yol sordu.Söyledik.Biraz bekler miyiz.Birileri karşıya geçmek için vapuru kullanacak, duyduk.Be hey, bre, brüşş, tu kıs kıs gafiller, vapurlardan, hele hele sabah ve akşam vapuru olmayanlarından işe yarar bir şey çıkartamazsınız.O kadın dergilerindeki hani, yeni moda işleri dokursunuz, bir de tepemizden bir baş ağrısı edinirsiniz.
...
Kalbin uğultusunda her şey birbirine karışır en sonunda, her şey toz duman olunca bu hangisinin tozu, şu kimin dumanı bilemezsiniz, öyle değil mi?

Öyleymiş!Mesela benim saçlarım beyazladı bir keresinde.

(Aile Cephesinde Yeni Bir Şey Yok)

---

Guthrie Govan'ın her teli, her perdeyi düşündüğünden eminim.Bir öncekiyle bir sonraki arasındaki ilişkiyi çözümlemiştir, sonrasında tekrar inceleyip farklı bir duyguda bütünlemiştir ve bunu yaşamının bir parçası haline getirmiştir.Günbatımında biçimlenen adımlar, su kenarında biçimlenen adımlar, yalnızken, yolculuktayken, uyurken biçimlenenler her bir germede, çekmede, her harekette kendini hissettirir.Ancestral.Govan'ın kendi hesaplaşmasını dinlediğimiz.Çatlağı çoktur, yaşam Govan'ın parmaklarına sızmıştır.Acının yüzü belirgindir, çizgileri birbirine benzemeyen biçimlerde okunur.Borges'in kütüphanesi gibi kendini çoğaltır, tek bir kitaba, bu durumda tek bir sese inene kadar.Taşın uğultusu, dünyanın dönüş sesi duyulur.Bunca nadir sesi kırılmayan köşeleriyle yontabilen az sayıda kişi vardır, bir araya geldiklerinde unutulacak şeyler aynı kalır da unutuşun genişlemeyen boşluğundan geçiş daha kolay, çatlaksız olur, mesela Steven Wilson, "Bak, ormanda yalnızsın, korkunç bir araba kazasından sağ çıkmışsın ve kendini ağaçların altına atmışsın, hatırlamaya çalışıyorsun; kimdin, seni oraya getiren şeyler nereye kayboldu, az ileride yanan arabanın ön koltuğunda alevlere karışmış figür kimdi, bir sürü soru soruyorsun kendine.Yürümeye başladın, korkunç bir sessizliğe karışıyorsun, ayağının altında ezilenlerin gürültüsü yok, soluğunu bile duymuyorsun.Bunu anlatmalısın." dediğinde Govan bildiği her şeyi hatırlar, başkasının sözcüklerini kendinin yapar, kendi sözcüklerini ağacın ve metalin diline uyarlar, sonra her şeyi unutur, kolaylıkla unutur, bir diğer hatırlayışa yer kalır böylece.

İnsan unuttuğunun farkına nasıl varabilir?Bir başkası ona hatırlatınca.Başkası yoksa kendisini bir başkasına dönüştürüp yanında sürükleyince...

(Hafızadan Kurtulmanın Kaç Kadim Yolu)

---

Anne!Şu zavallı oğlun için bir damla gözyaşı anne!
...
Baştan sona bir sonsuzluk boyunca hareket halindeyiz.Aylin'le bir sonsuzu paylaşabilir miydim, cevabım evet.Bu sebeple evlendim.

(Ispanak Sevgilim)

---

...Rahatlamıştır.Nasıl intihar ettiğini sormadım.Telefonu kapadım.Taşkın nehri evimin önünden geçiyor şimdi, sesinden bir daha uyuyamayabilirim.Melodileri tuşlara dökmem gerek.Nasıl olacak?

O karanlık artık serbest, korkum bu.Yıllardır büyüttüğü bir karanlık, kimseyle paylaşamadığı.Ne oldu, dünya biraz daha karardı.
...
Kazaskerd'de iki ev, Caferağa'da bir tane, Beylikdüzü'nde bir tane daha, bunların hepsine gitmem lazım.Kartal'da oturduğu yeri bulmam lazım, gideli belki on yıl olmuştur.Sevgen vardı o zamanlar, bıcırık.İkisi beraber yaşardı.Sonra Emre askere gitti, Afganistan'a.Giderken iki ablası, bir de ben.Maltepe'den servise bindirdik, terminale gelmemizi istemedi.Sonradan öğrendim, Erenler otogarda çıngar çıkarmışlar.Davullu mavullu.Ankara'ya uğurladık.Pek kolay geçmemiş o günler.Afganistan günleri daha beter.Devriyeye çıktığında Amerikan konvoyuna bombalı saldırı.Toz duman arasında kopuk bir kafa görmeden önce Choma Key dinlemiş, aklında melodiler dönüyormuş.Sonra büyük bir gürültü.Yan yatan bir araç, çatışma.Korkudan kıpırdayamamış, komutanı patlatmış bir tane.Çıkmış dışarı, en yakındaki kayalara boşaltmış şarjörü.Öldürüp öldürmediğini hatırlamıyor.Araçtaki askerlerden geriye kalanları çekip çıkarmışlar, kafa yuvarlanmış.Kafa rüyalarında yuvarlanmış.Kafa Türkiye'ye dönen uçakta yuvarlanmış.Kafa albüm kayıtlarında yuvarlanmış.
...
Okusaydı belki daha iyi olurdu, daha eğitimli bir kara sezgi.
...
Ellerime karanlık sular dolardı, öylece çöküp duvarlara baktığında çatlakları görürdüm.Ruhu kırılırdı, sakınmasız vücudu heykel donukluğunda.Konuşmadığımız zamanlar konuştuklarımızdan çoktur.Bazen anlatırdı, denizi düşündükten sonraki ilk adımı, bir de dönüşte vapura binerken ilk adımı hatırlamış, arası kayıp.İzini sürmezdi, çoğu anısını yitirmiştir.Yitirmedikleri yıktı onu.Ulaşmak istediği duraklarda sessizlik karşıladı onu.Sevindiğini pek bilmem.Çok hayal kurdu, çok hayali gerçekleşti ve asıl istediğinin hep başka bir şey olduğunu gördü.Yıkıntılar arasında bir parıltı.Sonrası yanık.
...
Berna'dan kurtulmuştu, ondan geriye ne kaldıysa sıyıra sıyıra attı.Kendi ruhundan büyük bir parça dahil.
...
Kendiyle baş başa kaldığında kim olduğunu hiç söylemedi.Askerdeyken gece nöbetlerinde duymuş sesini en son.Geri kalan zamanda kendini şarkılara gömdü, kulaklarını kendinden başka her şeye açtı.

"Başarmaktan korkuyordum ve başardık.Şimdi yapacak hiçbir şeyim yok" dedi.Anlattım ama hiçbir düşünce hiçbir şey ifade etmiyordu onun için.Acısı biricikti ve çekilmeliydi.Başkasının eşelediği acıyla ilgilenmiyordu.Yapraklarla ilgileniyordu bir, onların seslerini dinlemekten mutlu oluyordu.

Bana hiçbir renkte hiçbir şey söylemedi yapraklar, belki ona hala söylüyorlardır.

(Emre)


Utku Yıldırım
Asker Daha Fazla Elliott Smith Dinlemek İstemiyor
Dedalus Kitap - Öykü

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder