6 Mayıs 2017 Cumartesi

hayvan mitosları-ayı, deniz gezgin

İlk tanrılardan biri olan Kronos bir gün kötü bir kehanet duydu.Bu kehanete göre Kronos'un doğacak çocuklarından biri onu tahtından edecekti.Bunun üzerine kardeşi ve karısı olan Rheia'nın doğurduğu beş bebeği de daha büyümelerine izin vermeden yuttu.Çocuklarına yapılan bu eziyete çok üzülen Rheia, Zeus'a hamile kaldığında bunu gizledi ve Girit'e kaçarak Dikte'de Zeus'u dünyaya getirdi.Kronos'a ise kundağa sarılı bir taş verdi.Böylece Kronos Zeus diye taşı yuttu.Zeus büyüyünce Kronos'a yuttuğu beş kardeşini kusturttu.Bunlar Demeter, Hestia, Hera, Hades ve Poseidon'dur.Zeus'un ölmeyip de büyüdüğünü gören Kronos çılgına döndü ve ona süt analığı yapıp büyüten Kynosoura ve Helike adındaki iki nympha'nın peşine düştü.Zeus süt annelerini Kronos'un vahşetinden korumak için onları bir burca dönüştürdü.Bunun üzerine nymphalardan biri Küçükayı, diğeri ise Büyükayı oldu. (Grimal 1997)

Deniz Gezgin
Hayvan Mitosları

hayvan mitosları-akbaba,deniz gezgin

Yakındoğu'nun önemli Neolitik yerleşimlerinin başında gelen Çatalhöyük'ün MÖ 6200'den kalma duvar resimlerinde akbaba betimlemeleriyle karşılaşılmıştır.Burada yapılan yoğun arkeolojik çalışmalarda Çatalhöyük'te yaşamış Neolitik insanının ölü gömme geleneklerinde akbabaları kullanmış olabileceği sonucuna varılmıştır.Ölü, gömülmeden evvel yerleşim alanı dışında hazırlanmış bir yerde yüksek bir platformun üzerine yatırılıyordu.Bir süre burada bırakılan ölünün tüm yumuşak et ve dokuları akbabalar tarafından temizleniyordu.Bundan sonra etlerinden arınmış sade iskeletler ölü gömme geleneklerine uygun olarak defnedilmekteydi.Bu ritüelin hastalıklardan korunmak amacıyla uygulandığını düşünmenin yanı sıra Neolitik insanının karmaşık inanç dünyasının bir ürünü olduğunu da söyleyebiliriz.Bu yerleşim yerindeki tapınak duvarlarında betimlenen çok sayıda akbaba resmi göze çarpmaktadır.Bu akbabalar çoğunlukla başı olmayan insan tasvirleriyle beraber resmedilmişlerdir ve dikkat çekici biçimde insan çizimlerinden daha büyüktürler.Bazı resimlerde akbabaların gerçek boyutlarında yazkın resmedildiği, kanat açıklıklarının neredeyse 1,5 metreyi bulduğu gözlenmiştir. (Mellaart 2003)

Zerdüştlüğün kutsal kitabı Avesta'da ölülerin gömülmesi yasaklanmıştır.Zerdüştler toprağın kirleneceğine inandıkları için ölülerini gömmeyip akbabaların yemesi için onları adına Dakhma denilen sessizlik kulelerine bırakırlardı.Kulelere bırakılan ölülerin başına üşüşen akbabalar kısa sürede ölüyü tüm "kirlerinden" arındırırdı. (Challaye 1998)

Deniz Gezgin
Hayvan Mitosları

hayvan mitosları-ağaçkakan, denizgezgin


...Altay türkleri, ağaçkakan kuşunun Tanrı'nın elçisi olduğuna inanırlardı.Şamanın Tanrı ile iletişimini sağlayan ağaçkakandı.Bu sebeple Şaman, kurban törenlerinde bu ağaçkakana seslenirdi.Ağaçkakanın bir arabası olduğuna inanılırdı.Bu sebeple Şaman onu "Ala ağaçkakan atlılar" diye çağırırdı.Ayrıca Şamanların giydiği elbiselerin üzerinde mutlaka ağaçkakan kuşunun derisi bulunurdu. (Ögel 2003)

Deniz Gezgin
Hayvan Mitosları

evocation, anja lechner, vassilis tsabropoulos, u.t. gandhi

-Evocation-

Anja Lechner
Vassilis Tsabropoulos
U.T. Gandhi

-Melos-

cinnet, vladimir nabokov


Ona baktıkça, içimdeki her şey parçalara ayrılıyor ve parçalar bir binanın onuncu katından hızla aşağı savruluyordu sanki.Bir mucizeye bakıyordum.Mükemmelliği, sebepsizliği ve hedefsizliği, içimi garip bir hayranlıkla dolduruyordu.
---
Evvelce bahsetmiş olabilirim, savaşı Astrakhan yakınlarında bir balıkçı köyünde sıkılmakla geçirdim, kitaplar olmasaydı o kasvetli yılları sağ çıkarır mıydım bilmiyorum.
---
Böyle epey bir zaman devam ettiler, bir kağıtlardan bir benden bahsederek, sanki odada değilmişim veya bir gölge, bir hayalet ya da dilsizin tekiymişim gibi; daha önceleri aldırmadığım o şakacılıkları da şimdi bana anlamlarla yüklüymüş gibi geliyordu, sanki gerçek vücudum çok uzaklardaydı da, buradaki sadece onun bir yansımasıydı.
---
Sincapları da severim.Bir ormanın sincaplarla dolu olması iyidir.Arazi sahiplerine karşı oldukları için severim onları.Köstebekleri de.
---
Genelinde...dünya, bilirsin, rezil bir yer.
---
Sanırım Pascal'da bir yerde, bilgece bir düşünce vardır: birbirine benzeyen iki insanla tek tek karşılaşmak merak uyandırmaz, ama ikisi bir arada epey heyecan yaratırlarçPacal'ı hiç okumadım, bu alıntıyı da nereden yürüttüğümü hatırlamıyorum.Ah, nasıl da bayılırdım gençliğimde böyle maymunluklara!Şu ya da bu aşırma vecizeyle gösteriş yapan bir tek ben değildim maalesef.Bir keresinde St. Petersburg'da bir partide şöyle deyivermiştim: "Turgenyev der ki, bazı hisler, ancak müzikle ifade edilebilir." Birkaç dakika sonra başka bir konuk gldi, konuşmanın ortasında tam da aynı lafı söyleyiverdi, bir konser programından araklamıştı bu lafı, onu o konserde sahne arkasında müzisyenlerin dinlenme odasına giderken görmüştüm.Şüphesiz gülünç duruma düşen ben değil oydu, yine de bu olay bende rahatsız edici bir his bıraktı. (ona sinsice ilahi Viyabranova'yı nasıl bulduğunu sorarak biraz olsun avundumdu) ve böylece yüksek entellik taslama işini bir kenara bırakmaya karar verdim.
---
Eğer eylem doğru tasarlanır ve uygulanırsa, yaratıcı sanat öyle güçlüdür ki, hemen ertesi sabah suçlu gidip teslim olsa bile, kimse ona inanmaz, sanatın yaratımı hayatın gerçekliğinden çok daha fazla asli hakikat barındırır çünkü.
---
Bir sanatçı yosmaları ve asmaları olmadan yaşayamaz.Puşkin'in bir yerlerde dediği gibi -demediyse de demeliydi.Çektiğin cefalar ve hayat biçiminin genel berbatlığından ötürü yeteneğin ölüyor, nasıl denir, can çekişiyor; hatta, nasıl şu karşı parktaki renkli fıskiye kışın fışkırmıyorsa, seninki de fışkırmıyor.
---
İntihar kendine düşkünlüğün en fena biçimi.Yapılacak tek şey şehidin kaprisine boyun eğmek ve ölmekle iyi, yararlı-kaba, cismani bir yarar belki, ama yine de yararlı bir iş yaptığını anladığımızı ona hissettirerek olaya neşeli bir hava katmak.
---
Heyhat, hikayem yozlaşıp günlüğe dönüştü.

Vladimir Nabokov
Cinnet

5 Mayıs 2017 Cuma

ssendu, stina


Ssendu-Stina

buzda yürüyüş, werner herzog

Çamlardan süzülen yağmur damlaları hâlâ iğne yapraklarla kaplı toprağa düşüyor.Sanki bir atmışım gibi baldırlarımdan buhar tütüyor.Tepelerle dolu bir arazi, ormanlarla dolu, her şey bana çok yabancı.Köyler, ben yaklaştıkça ölü taklidi yapıyor. (25 Kasım 1974)
---
Haile Selassie idam edilmişti.Cesedi öldürülmüş bir tazı, öldürülmüş bir domuz ve öldürülmüş bir tavukla yakılmıştı.Birbirine karışan küller bir İngiliz idari bölgesinin topraklarına serpilmişti.Bu nasıl da yatıştırıcı geliyor. (28 Kasım 1974)
---
Bu kasabanın üstünde işlenmiş demir parmaklıklarla heybetli bir kale duruyor: Tımarhane.Bugün kendi kendime "Orman" dedim sık sık, hakikat bizzat ormanın içinde geziniyor. (9 Aralık 1974)
---
Provins'e kadar sonsuz bir yol yürüdüm, doymak bilmez bir iştahla ne bulursam mideye indirmeye karar vermiştim ama boğazımdan sadece bir salata geçiyor.Şimdi kalkmam gerektiğinde bir mamut ayaklanacak. (11 Aralık 1974)
---
Bugün bile hâlâ annenize erkek ve Kızılderili olarak doğmadığınız için öfkelisiniz.Beş yaşındayken Karl May'i okudunuz ve Kızılderili olmak istediniz.Kilimlerden bir Kızılderili çadırı yaptınız ve oyuncak  bebeklerinizin kafa derilerini yüzdünüz.Çocukların çoğunlukla hiçbir şey okuyamadığı bir yaşta eski çağların efsaneleri sizi içine çekti.Sonraları, okulda sıranın altında Dostoyevski okudunuz.Arkeolog ve sanat tarihçisi oldunuz ve dolambaçlı yollardan geçtikten sonra bugün de bir bakıma arkeologsunuz.Keşifler yapıyor ve bir şeyler ortaya çıkarıyorsunuz.Bir okul arkadaşınız size şair olduğunu ileri süren sevimli bir serseriden bahsetti.Bir okul defterine el yazısıyla bir tiyatro oyunu yazmıştı ve arkadaşınız edebiyattan bir kelime anlamadığı için sizden okumanızı istedi; eğer piyes iyiyse adamla bir ilişki yaşamak istiyordu.Piyesin adı Baal'dı."Beni dinle" dediniz gece kitabı okuduktan sonra, "o Almanya'nın en iyi şairi olacak!" O zamanlar şair kendisine Bertolt değil de Eugen diyordu.Yıl 1921'di. (12 Mart 1982)

Werner Herzog
Buzda Yürüyüş

benito cereno, herman melville


"Evet, bu garip bir öyküsü ve garip bir ahalisi olan garip bir gemiydi.
Ama hepsi buydu işte."

"Bağışlayın" dedi Kaptan Delano alçak sesle, "Ama sanırım, benzer, bir tecrübeden dolayı Don Benito, yaranıza tuz basanın ne olduğunu tahmin edebiliyorum.Bir zamanlar çok sevgili bir dosttu, o zamanlar armatör temsilcisi olan kendi kardeşimi denizde kaybetmek gibi bir talihsizliğim oldu.Ruhumun huzur bulduğundan emin olsam yokluğuna katlanabilirdim ama sık sık benimkilerle buluşan o dürüst gözler, o dürüst ellerin ve o sıcacık yüreğin hepsi, hepsini köpekbalıklarına atmak!Ondan sonra bilgim dışında olmadığı sürece sevdiğim bir adamla yol arkadaşı olmamaya yemine ttim ve bir talihsizlik olasılığına karşı bedenin ölümlü varlığını karada defnetmek üzere mumyalayabilmek için gerekli her türlü önlemi aldım.Adını söylemek bile sizi böylesine beklenmedik bir biçimde etkilediğine göre arkadaşınızın bedeni gemide mi, Don Benito?
---
"Burada bir tür yatakhane, oturma odası, tavan arası, kilise, cephanelik ve özel giyinme odası hepsi bir aradaymış gibi görünüyor Don Benito" diye ekledi Kaptan Delano çevreye bakınarak.

"Evet Senyör, benim için olaylar düzenli olmaya pek fırsat tanıyacak gibi gelişmedi."
---
Bu büyüyü bozacağım derken bir yenisiyle büyüleniyordu.Uçsuz bucaksız bir denizde, uzakta bir ülekde, terk edilmiş bir şatoda, boş yerlere bakan, hiçbir araba ya da yolcunun geçmediği, belirsiz yolları gözleyen bir mahkum gibiydi.
---
Zavallı adam, diye düşünüyordu Kaptan Delano, acı deneyimleri ona ayna, bir çiçekle yaz gelmez denildiği gibi, bir kıpırtıyla esinti çıkmayacağını öğretmiş.
---
Don Benito sanki cevap vermeye fırsat vermeksizin gözle görülür iyi bir eğitimin ürünü olan hünerli süslemelerle bezenmiş, incelikli bir taşlamayla karşı karşıya kalmış gibi irkildi.Diri diri derisi yüzülmüş biri gibi bu adam, diye düşündü.Kaptan Delano; insan bir yerini incitmeden neresine dokunabilir ki?
---
"Gün boyunca benimle birlikteydiniz; benimle ayakta durdunuz, benimle oturdunuz, benimle konuştunuz, bana baktınız, benimle yediniz, benimle içtiniz; ama gene de son eyleminiz bir canavar için kuluçkaya yatmak oldu, yalnızca masum bir insan değil, insanların en acınacak halde olanını peydahlamak için.Böylesini ancak kötücül düzenler ve aldatmacalar üretebilir.İş buraya varınca, en akıllı insanlar bile gizli oyuklara gömülmüş birinin hiç tanışmadıkları biçimdeki davranışlarını değerlendirirken yanılgıya düşebilriler.Ama siz buna zorlandınız ve tam zamanında gözünüzü açtınız.her iki durum da her zaman, herkes için geçerli olabilirdi."

Herman Melville
Benito Cereno 

18 Mart 2017 Cumartesi

scarecrow (1973)


Scarecrow (1973), Jery Schatzberg
Al Pacino
Gene Hackman




-Max, korkuluğun hikayesini biliyor musun?
-Hayır.
-Kargalar korkuluktan korkuyor mu sence?
-Evet, bence korkuyorlar. Neden?
-Hayır, inan bana korkmuyorlar.
-Hayır, kargalar korkuyor.
-Hayır.Kargalar gülüyor.
-Palavra.
-Bu doğru. Kargalar gülüyor.Çiftçi bir korkuluk dikiyor, başında komik bir şapkası var. Suratı da gülünç.Kargalar gelip görüyorlar.Korkuluk onlara komik geliyor, güldürüyor.
-Kahrolası kargalar gülüyor mu?
-Doğru.Kıçlarıyla gülüyorlar.Sonra şöyle diyorlar: "Bizim ihtiyar çiftçi Jones çok iyi bir adam.Bizi güldürdü.Biz de artık onu rahatsız etmeyelim."
-Kahrolası kargalar gülüyor demek.
-Gülüyorlar.
-Sana bir şey söyleyeyim.Bu, duyduğum en zırva şey.
-Ama doğru.Kıçlarıyla gülüyorlar.
-Kargalar gülüyor mu?
-Evet dostum.
-Herhâlde balıklar da şiir okuyor.
-Bence de.
-Domuzlar da banço mu çalıyor?Köpekler de hokey oynuyor herhâlde, değil mi?Ve Kargalar gülüyor.
-Kargalar gülüyor. Evet.
-Hapiste de hikayeler dinledim.Hem de ne atmasyon hikayeler.Ama oradaki adamlar, hikayenin zırvadan ibaret olduğunu itiraf edecek kadar terbiyeliydiler.Anlıyor musun?Sadece palavra. Aslında onlar hikayenin palavra olmasıyla övünüyorlardı.Ama "Kargalar gülüyor" mu?Yapma kardeşim.





ot oğlanı, pera mera, murat yalçın


...Ahıra inen merdivenle büyük ahır kapısının ortasında, sağ ötede tavanın ana kirişlerini destekleyen bir direk vardı.Bu direk senin gözünde evin görmüş geçirmiş bir büyüğüydü.Babaannen babanı, amcalarını bu direğe bağlayarak cezalandırırmış.Ahmet Rasim'in Falaka hikayesi ile birleştirirdin bu geçmiş zaman işkencelerini.Yıllar sonra okuduğun çizgi romanlarda (Zagor, Kaptan Swing, Texas) ne zaman kahramanın yakalanıp direğe bağlansa gözünün önüne gelen bir direkti bu.Şimdilerde, "En akıllımız direğe bağlı" lafının ağzından düşmemesi de bu direkle ilgili, bu direğe bağlı olmasın.

Dümdüz, kapkara, çatlaklarla dolu direk evin iki cansız sakininden biriydi.Öbürü üst katta, daha kısa, daha ince, daha sıradan bir direkti.Adak ağacı kılığındaydı; derde devadan gayrı her şey vardı üstündeki iri başlı çivilerde, ucu kancalı mıhlarda...
...

Bir şey aranıp soruldu, "Direğe baktın mı?", "Direkte asılıydı geçenlerde", "Gelinin oraya astığını gördüm", "Orada yoksa hiç bana sorma", Eve gelir gelmez direğe assanız ya kızım", "Vaktiyle direğe assaydın şimdi aramazdın", "Orada koca direk dururken başka yere koymak acaba bilmem ki hangi akla hizmet", Yahu bir torba mıh asılı direkte, yer yoktu da laf mı.Çak mıhı as torbayı, Allah Allah", "Koca direk yetmedi de bahçede mi bıraktın makası.Bağa gideceğimi söylemiştim ya.Yarın sabah ben evden çıkmadan vakitlice gider getirirsin.Onu bunu bilmem", "Bana sorma direğe bak.Ordaysa ordadır", "Direğin dibine koy bakraçları.Ayakaltına bırakma.Geçen kavalkemiğimi çarptım kenarına, hala mosmor", Boyun yetmediyse dibine bıraksaydın yahu.Akşam gelince söylersin yerine asarız", "Direğe baktım bulamadım", "Direğe iyice bak, orada yoksa anana sor.Kaybettiyseniz bilmem, ne haliniz varsa görün", "Muammer'in evi de direkte", "Galiyar'ın anahtarını başka yere koyduğumu hiç gördün mü?Direktedir.Başka nerde olacak."

Bütün bir hayat, bütün bir dünya bu sıradan, biri ahırda biri üst katın avlusundaki kara kuru iki kereste parçasının çevresinde dönmekteydi.Senin tiyatron, senin eğlencen de işte bu "direkler arası"ndaydı.Hayat oyununu erken görmüş bir çocuktun.
...
"Yağır" sözcüğü çocuk dünyanda "yük ağır" sözünün kısaltılmışıydı.Ne de olsa ağır yüklerdi yağırı yapan.Yıllar sonra çekilecek tırnaklarının açtığı yara seni aylarca beyaz eşeğinizin acılarına ortak etmişti.Acıdan ilk kez aklın çıkmış, bayılıp yere yığılmıştın.Yarayı öğrenmiş bir çocuktun artık.

...

Murat Yalçın
Ot Oğlanı
Pera Mera