13 Mayıs 2014 Salı

darjeeling limited, küs kardeşler limited şirketi, wes anderson


"Her insan bir uyumsuzluktur, ölü olmadıkça”
Turgut Uyar


yiğit iken ölenlere, yunus emre, aytekin ataş


Geldi geçti ömrüm benim şol yel esip geçmiş gibi
Hele bana şöyle geldi şol göz yumup açmış gibi

İşbu söze Hak tanıktır bu can gövdeye konuktur
Bir gün ola çıka gide kafesten kuş uçmuş gibi

Miskin âdem oğlanını benzetmişler ekinciye
Kimi biter kimi yiter yere tohum saçmış gibi

Bu dünyada bir nesneye yanar içim göynür özüm
Yiğit iken ölenlere göğ ekini biçmiş gibi

Bir hastaya vardın ise bir içim su verdin ise
Yarın anda karşı gele Hak şarabın içmiş gibi

Bir miskini gördün ise bir eskice virdün ise
Yarın anda sana gele Hak libâsın biçmiş gibi*

Yunus Emre bu dünyada iki kişi kalur derler
Meğer Hızır İlyas ola abı hayat içmiş gibi

 

*Yarın anda karşı gele hulle donun biçmiş gibi
 
Yunus Emre 

kemik monolog, defne sandalcı


Kafatsım içerden bakar.Yüzün altından.Yüz ikiyüzlü bir kaplamadır, malum

İçimden kemiklerim..her şeyi ti'ye alırlar; ağlarım, gözlerimden akarlar

AAAAAAAAAA! (domajör, koro)

(çocuk dehşet içinde koşarak: "babaaaa, içimizde iskeletler var!")

İskeletiyle bakışan var mı bakalım aramızda?

O ki bir bakışta bedenini yırtıp açar OOOOOOOOO! (domajör, koro) kimbilir nerelere varılır o yırtıktan-

"Gerçi bakışsız kaldık hepimiz uzun zamandır.Yani bir felaketten sözediyorum- dünya kadar ağır bir şeyin altında ezilip yoklara karışmış bir şeyimizden..

Rica ediyorum, beyefendi! haşa! bakış yutmaz sizi, nerden çıkardınız? Tersine bakışsızlık sizi hava gibi yapar da vücut bulamazsınız bir daha!

Bak-bakı-bakın-
                           ız lütfen bana..!

Korkarım cam gibi bir hayat kurmuşsunuz-tık desem gidiverecek tuz parça olacak belli ki!
Kim öğretti, nasıl becerdiniz allah aşkına böyle hayat kurmayı?Ne dağda ne taşta ne aşkta işinize yarar!

Kurunuz kurunuz kurmuşsunuz kurmasaymışsınız kurgularınızı
-kalmış her şey vah vah dışarda.

Ben hali hazırda beton, hayvan, deniz, gece, adam
-ne çıkarsa bakmaktayım içlerine.Gündüzün ağır vicdani
bakışlarını rüyadan geçireyim sonra da yerçekiminden ve dünya düzeninden sıkıca sakınayım; sonra gecesel ve içsel bir haritaya titizlikle yerleştireyim diye geceyle gündüz arasında,
insanla hayvan, kütükle yaprak, sımsıkı sıkılmış çene ve
sımsıkı yumulmuş gözlerle.

"Küçücük fıçıcık/içi dolu yalnızlık?" diye bilmece sordum kendisine ama bilemedi.O zaman bayım, dedim, işçi sınıfı ağlatır beni her karşılaşmamızda! Gözlerini acilen kaçırdı benden, yere baktı.toprağa.Oysa, normalde, kıyıya inilir, bir kayığa binilir, uzaklara gidilir- başka bir hayat çizgisine!

"Beyefendi...sizin de kemikleriniz vardır belki?...ayıptır söylemesi, ben sevişirken kemiklere dokunurum en çok; aklımı başımdan alırlar.demek istediğim-bana değecekseniz
değmek isterseniz

beyefendi eğer
   bana değerseniz
        parçalanırsınız"

dedim vallahi suratına!

Ah!
Defne Sandalcı

doğa durumu, mehmet işten

"...daha çoğunu yanımızda götüremeyiz
ve daha çok
hep bozulur zaten."
Mehmet İşten

insancıklar, dostoyevski

Kadere küsmenin hiçbir faydası yok.Bunu kendi üzerimde denedim.
---
Şasa, çok haşarı, haşarı olduğu kadar da zeki bir kızdı.Zavallı delikanlıya etmediği muziplikler bırakmazdı.Yürüyüşünü, eğilip selam verişini, konuşmasını taklit eder; beni güldürürdü.İlk zamanlar, bu gencin tuhaf görünüşü karşısında ben de gülmeden edemezdim.Sonraları, onu tanıdıkça fikrim değişti.Zavallı görünüşünün altında, çoka sil bir karakter gizliydi.Yemez içmez, ders vererek kazandığı birkaç kuruşu da kitaba yatırırdı.Giyecek doğru dürüst elbisesi yoktu; ama çok pahalı kitapları vardı.Odasına çekilir, gece yarılarına kadar kitap okurdu.Çok sabırlı ve hoşgörülü bir insandı.Ancak, bir gün Şasa ile birlikte o kadar ileri gitmiştik ki; gururu fena halde incindi ve sadece; "Kalpsiz çocuklar!" demekle yetindi.Bu söz bana çok dokundu.Utancımdan kulaklarıma kadar kızardım; gözlerim yaşardı.Yaptığımız aptalca şakalar için bizi bağışlamasını istedim.Hiç cevap vermedim; dersi yarıda keserek odasına çekildi.
---
Benim  çalıştığım dairede, senin Anna Federovna'yı cebinden çıkaracak şeytan ruhlu insanlar var kuzucuğum.
Ve ben o insanlarla birlikte çalışmak zorunda kalıyorum.Şimdi de diyorlar ki; "Üstün başarı madalyasını Makar Alekseyeviç'in tabutuna asacağız."
---
Çevremize şöyle bir bakalım.Bir tarafta bakanlar, generaller, müdürler, çiftlik sahipleri; diğer tarafta kapıcılar, on ikinci dereceden memurlar, ırgatllar ve bir lokma ekmeği zor bulan sefiller.Hep merak etmişimdir.Bir general, emir verdiği neferden daha mı akıllı ve yeteneklidir?Bir müdür, günde on kere azarladığı kapıcıdan daha mı dürüst ve namusludur?Okuldan hatırlıyorum.Öğretmenlerimiz, "Yurttaşlık" dersinde bunun bir iş bölümü olduğunu söylüyorlardı.

Evine bir kuru ekmek götüremeyen, dört çocuk babası komşumuz Gorşkov'u hatırla.Adamcağız Allah'ın her günü iş bulmak ümidiyle evinden çıkıyor; ama açtığı her kapı yüzüne kapanıyor.Kimse onunla işini bölüşmek istemiyor.Öğretmenlerimizin "iş bölümü" dedikleri başka bir şey olmalı.
---
Ormandaki vahşi hayvanlar bile bunların yaptığını yapmıyor.Karınları tokken, kendilerinden zayıf hayvancıklara dokunmuyorlar.Bu insan kılığıma bürünmüş canavarlar, yedikleri önlerinde, yemedikleri arkalarında olduğu halde; kendilerine zararı dokunmayan bizim gibi insancıklara zulmediyorlar.
---
Zenginler, yoksulların kötü talihlerinden yüksek sesle yakınmalarından hiç hoşlanmazlar.Bu onlara arsızlık, yüzsüzlük gibi rahatsız edici gelir.Yoksulluk elbette rahatsız edicidir.Yoksulların inlemesi, zenginin keyfini kaçırır.Nedendir dersin?Vicdanları rahatsız olduğu için mi keyifleri kaçıyor?
---
Rüyasında ayakkabı görenler sadece ayakkabıcılar mıdır?Eğer öyle olsaydı, zaten bu bilinen bir şey olduğu için yazmaya değmezdi.

İnsancıklar
Dostoyevski

baraka (1992)



"Hakikatler hayaldir hep, hayaller bir hakikattir."
 Asaf Halet Çelebi

masal dünyamız, asaf halet çelebi konferansından

...O hayallerle ben etrafımdaki insanların bünyesini daha iyi anlayabildim.O müşterek hayallerde o müşterek şiirde ben bu memleketin, bu toprakların çocuklarını sevmeyi, bu vatana bağlanmayı öğrendim.Onlar benden bir parça, daha doğrusu ben onlardan bir cüzdüm.Demir asa, demir çarıklı, dertli şehzade bendim.

Kaf dağlarına giden, ejderhalarla döğüşen delikanlı bendim.Huysuz ve hilekar çengi dilaralar, talibsiz, turunç güzelleri, esrarlı benli bahriler, korkunç iğci babalarla akıllı küçük kız, adı Bahtiyar olan bedbaht, dağdan dağa gezip elbiseleri çalılarda yırtılan, kanrevan içinde uzaklaşan sultan hanım, ne bileyim öyle çok nevilere mensup bütün insanlar kafilesi hep benim etrafımda yaşayan mahluklardı.Bahçelerde narlar ağlar, ayvalar güler, tütün çubuklar içenler, lale sümbül biçerek geçenler, ağlayan gözlerden inciler dökülür, gülen yanaklarda güller açardı.Sanki bütün bunlar biraz ben , biraz benim gibi insanlardı.Bunların hepsini aşağı yukarı yanımda buluyordum.Ağaçlı bir yerde bir çeşme görsem bu muhakkak bir masaldan çıkmıştı.Gördüğüm esk ibir konak muhakkak Bahtiyar'ın konağıydı.İçinden sedef kakmalı gümüş nalınları ile salına salına cariyeelr çıkıp çeşmeye su doldurmaya gideceklerdi.Çiçekli bir daldan bir bahçe duvarına konan bir kuş bir anda silkinip bir insan oabilirdi.Memleketimin insanlarında ve manzaralarında muhakkak masallarımdan bir parça, yahut masallarımda memleketimin akseden aynaları vardı.Onlar için sonsuz bir sevgi duyuyordum.

Masal Dünyamız
Asaf Halet Çelebi Konferansından

kano, mehmet işten

Kano*
gövdem, terası beynim olan apartman boşluğu
herkesin cinayet delillerini sakladığı

sürsün orda bu meşûm hikâye
ısrarlar, geçimsiz yurttaşlıklar
işte orda...onüç yaşında çocukların unutuldukları
herkesten bana sarkan acılar
kana kana öldür beni
toplum dediğin dizboyu ricalar
gerekirse geç gel ya da hiç gelme
ama uğrama bana...karanlık bir jilet taşır tüm uğrayışlar

nedir bu sendeki ben hali
sakın kendi karikatürümü yaptığım
sarılıp ağladığım bir tören olmasın gece
öyle taraf gözlerle bakma bana
yanlış öykülerde doğru kahramanlar
çabuk ölürler
kim bu lacivert şempanzeler
durmadan el çırpan
herkes biliyor
dolunay, bir iklimdir
metamorfoz geçirir çiçekler

içimde kol geziyor bölük bölük incinmişlikler
bu bir gala tek başına izlediğim
tek başına iğrendiğim
bir apolet gibi taşıma omzundaki günah kuşlarını
elveda desen dur değil
şimdi bir ayet gibi anımsa seviştiğimizi
yakıyorum işte sana değen yerlerimi
                                                                                         
*ötekisiz dergisinde yayımlanmıştır

Kano
Mehmet İşten

piedras köşesi ve şili, atlas, jorge luis borges


Kimbilir kaç kez geçtim buradan.
Artık anımsamıyorum.
Geçip geldiğim sabahlar ve ikindiler, 
Ganj Irmağı'ndan daha uzak.
Bahtsızlığın hükmü yok artık.
Bahtsızlık, hiçbir bilicinin bildirmediği,
zamanı silip süpüren-ya da sanatın bağrına gömülen
o yoğrulabilir balçığın, 
geçmişimin bir parçası artık.
Belki bir kılıç parıldadı puslar arasında
ya da belki bir güldü.
Sarmaş dolaş gölgeler
şimdi onları kınında gizler.
Yalnız külleri kalır.
Yalnız külleri.
Taktığım tüm maskelerden sıyrılır,
ölümde unutulur giderim.

Piedras Köşesi ve Şili
Atlas
Jorge Luis Borges

1 mayıs 2014


1 Mayıs 2014/Beşiktaş