19 Ekim 2012 Cuma

sıcak su mu, soğuk su mu? yalçın kaya

...
İnsanoğlu, sinir buhranlarından kurtulmak istiyorsa, tekrar tabiata dönmelidir.Fen derslerinden tam numara almak bizi başarılı, fakat mutsuz kıldı.Su, tabiat tarafından nasıl sunulmuşsa, ancak o şekilde faydalıdır.Ama kaynar ılıca suyuymuş, ama buzlu dere suyuymuş...Ünlü araştırıcı Karper son nefesinde ne demiş biliyor muydunuz?.."The end" demiş...

Sıcak su mu, soğuk su mu?
Yalçın Kaya

5 Ekim 2012 Cuma

en passion (bir tutku), 1969, ingmar bergman


Andreas Winkelman: Kendini bir düş kırıklığı olarak görmek ne acı…Bazı insanlar, iyi niyet kisvesi altında aşağılayarak sana ne yapman gerektiğini söylerler. Yaşayan bir canlıyı ezip geçme isteğiyle yaparlar bunu… Özgürlük hakkında pek çok konuşuruz. Özgürlük, aşağılanmış olan için sadece bir zindan değil midir? Aşağılanmışların tahammül edebilmeleri için kullandığı bir ilaç mı?…Artık direnmeyeceğim.Günler geçip gidiyor. Yediğim yemekten, çıkardığım dışkıdan ve hatta konuştuğum kelimelerden bile zehirleniyorum!Güneş, uyanayım diye çığlık atar gibi yolluyor ışığını.Uyku ise sadece beni kovalayan kabuslardan ibaret.Karanlık; hayaletleri ve anılarımla kulaklarımı tırmalıyor.Daha kötü durumda olan insanların diğerlerinden daha az şikayet ettiklerini fark ettin mi?En sonunda kabullenip susmuşlar...Oysa onların da diğerleri gibi gözleri, elleri ve hisleri var...Hem cellatları hem de kurbanları barındıran ne geniş bir ordu!

 En Passion, 1969

odtü mc donalds - tayfun gönül, gediz akdeniz söyleşisinden

...
Tayfun Gönül: Daha önce de konuşmuştuk?Senin ODTÜ çözümlemen vardı örneğin."ODTÜ'de Mc Donalds'a Hayır" meselesi...

Gediz Akdeniz: Tabii o tam bir simülasyon örneği.Yani Baudrillard'ın kuramının işaret ettiği simülasyon bu."Mc Donalds'a Hayır" diye çıkarsan, Ortadoğu Üniversitesi'nin ne kadar Mc Donalds bir üniversite olduğunun üstünü örtmüş olursun.Yani bu Baudrillard'ın Disneyland için söylediği gibi aslında; Baudrillard "Disneyland gerçekte Amerika'nın bir Disneyland olduğunun üstünü örtmek için ortaya çıkmış bir simülasyon" diyor.

Düzenden Kaosa Zuhur
Tayfun Gönül
Gediz Akdeniz ile Söyleşi

yalnızlığımı unutturmayacak kadar, akif kurtuluş

son kez tebaamı seyrettim bir kuyunun ağzında
görüntüsünü bozmamak için suya taş atmaktan korkan tebaamı

her mahalleden bir komşu edinmiştim, mihrapsız kalmamak için

kırk gün kırk gece süren yağmurdan kaçarken saçak altına tutulmuştum

yalnız sigaramı kurutmak için çıkardım güneşe, o da bir kaç dakika

cenaze törenlerinde ağlayarak acı paylaşmasını bu zamanlar öğrendim

bir süre de yüreğinden infilak etmiş süsüyle gezindim çarşı içinde

şehrin yarısını kaybettiği aşk mektuplarımı yayımlayarak

sabahları yepyeni bir hicret duygusuyla çıkmalıyım kapıdan
tarihin benimle başladığına ancak böyle inanabilirim
ancak böyle bağışlarım yazıyı ve pusulayı benden önce bulanları

bu yaz kalenin dibinde ney üfleyerek kazandığım parayla
kuşların göç yolunu gösteren bir atlas satın aldım
istersem her haramiyi mahcup kılarım, hiçbiri ses edemez
suları geçerken gövdemize vuran ve düşen martılara
uyruğumu bırak, sözümü bil, ülkemi bul
şu meydanda bin yıl önceki savaş benim yüzümden patladı
o nedenle üzülmüyorum nal seslerinden yazılması gecikmiş hayatıma

mezuniyet müsameresinde aldığım alkışları başım sıkıştıkça kullanırdım
savurdum onları bir minareden, benle birlik büyüsün diye yüreğim
o nedenle acıtmıyor konukların önünde şarkı söyletilen bir çocukluk da

bak, şu bedevinin yanındaki benim, duruşumdan bir suikast hazırlığı
çadırların ardındaki gölgelerden baskın havası seziliyor
birazdan bir hançer kana bulayacak okul defterlerini

yaş günleri ezberlenerek, tren biletleri saklanarak tarih hatırlanmaz
takvim yaprakları arasında çiçek kurutularak da
anla! bir çiçek bile anlar koparıldığını
anlayabilirsin, gördün güllerin elimde nasıl renk değiştirdiğini
ilk kez burnunu sağ yanağıma dayadığında söylemiştim, bir de şimdi:

-bana yalnzılığımı unutturmayacak kadar yaklaş
nerde miyim: birkaç gün daha bir kuyunun ağzında

yosunları yolduğu için yönünü yitiren
yüzünü yitirmemek için cebinde şehir planını taşıyan
ve her kavşakta dizine yayıp saçını tarayan Ahali!

gördüğü her rüyayı bir kuyuya yoran saçı bitmemiş
niçin benim yetimim olsun, niçin, niçin

Akif Kurtuluş

Tören Provası

zencilik, aime cesaire


"Onlar ki ne barutu ne pusulayı buldular
Onlar ki hiçbir zaman buhara da elektriğe de egemen olmayı beceremediler,
onlar ki denizleri ne gökyüzünü keşfettiler,
ama kendi köşelerinde acının yurdunu bilirler."

22 Eylül 2012 Cumartesi

yağmur, elias canetti


Yağmur damlalar halinde yağar.Pek çok damla vardır; bunlar görülebilir; hareketlerinin yönü de tek tek fark edilebilir niteliktedir.Bütün dillerde yağmurun yağmasından düşmek diye söz edilir.Yağmur paralel çizgiler olarak görülür ve düşen damlaların sayısı yönlerinin birörnekliğini vurgular.İnsanı düşüşten daha fazla etkileyen başka hiçbir hareket yoktur; düşmeyle karşılaştırıldığında diğer bütün hareketler önemsiz ve ikincil görünür.Çok erken çağlardan itibaren düşmek insanın en korktuğu şeydir; insanın hayatta, karşısında savunmaya geçtiği ilk şeydir.Çocuklar düşmemeyi yavaş yavaş öğrenirler; düşmek belirli bir yaştan sonra, aptalca ve tehlikeli olur.İnsanın tersine, yağmur düşmesi gerekendir ve bu kadar sık ve bu kadar çoğulluk içinde düşen başka hiçbir şey yoktur.

Kitle ve İktidar
Elias Canetti

emperyalizm, dr. hikmet kıvılcımlı


Emperyalist ya da "Anti Emperyalist" terimleri çok işitilen sözlerdendir.Fakat, emperyalizm nedir? Onu, bazıları herhangi bir tabiat hadisesiyle bile kaıştırır; bazıları da, ekonomi dışında sırf bir politika meselesi sayarlar.O zaman herhangi bir kadim imparatorluğa da emperyalist adını vererek, emperyalizmi 'Kâlubelâ'ya kadar çıkarmak; yahut Bursa ovasındaki leylekleri yaralayan kartallardan da bir emperyalist kokusu alıp, emperyalizmi, âlâimiücviye: meteor(göktaşı) sırasına sokmak işten bile değildir.Bu yüzden, emperyalizmi, yerin dibinde gizli bir Deccal gibi bekleyen veya bulutlar ötesinde kanat germiş bir Zümrüdüanka sanan sanana...
Gerçekte emperyalizm denilen şey, yirminci yüzyıl marksizmi tarafından, yaşanılan çağın alnında okunulmuş bir lanet damgasıdır...

Emperyalizm Geberen Kapitalizm
Dr. Hikmet Kıvılcımlı

3 Eylül 2012 Pazartesi

minima moralia, adorno

Dağcıların tırmanma rekorları, kaçağın korkusunu yatıştırır.
---
Burjuvazi hoşgörülüdür;  insanları oldukları gibi sever, çünkü onların olabileceklerinden nefret etmektedir.
---
Yanlış yaşam, doğru yaşanamaz.
---
Burjuva çağını başlatan, matbaanın icadıysa eğer, şimdi ona mimeografla, yayının bu tek kibirsiz biçimiyle son vermenin zamanıdır.
---
Egemenlik mekanizması, yol açtığı acıların görülmesini de önler.Mutluluk vaazlarıyla başlayıp sırf yuttaşlarımız acı çığlıklarını işitmediklerine kendilerini inandırabilsin diye Polonya'nın en uzak köşelerinde kurulan insan mezbahalarına varan gelişim çizgisi hiç de dolambaçlı değildir.Budur kenetlenmiş bir mutluluk yeteneğinin modeli..
---
Açlık belirlemiştir proleter dilini.Yosullar karınlarını doyurmak için sözcükleri çiğnerler.
---
Kurbanlar normal okurlara ne kadar benzerse, ne kadar esmer, "kirli" ve göçmen tipliyse, uygulanan zulme duyulan öfke de o kadar azalır.
---
Her sanat yapıtı işlenmemiş bir suçtur.
---
En eskiyi şimdide bulma umudu, hayvan doğasının, -insana rağmen değilse bile- insandan gördüğü kötülüğe rağmen var kalabileceği ve daha iyi bir türün doğumuna yol açabileceği umudunun da ifadesidir.Hayvanat bahçeleri de aynı umuttan kaynaklanır.Nuh'un Gemisi düzenine göre kurulmuşlardır, çünkü ortaya çıkışlarından beri burjuva sınıfı tufan beklemektedir.
---
Anılar, kimsenin bizden alamayacağı tek mülkümüzdür.
---
Burjuva, kendi mıntıkasının sınırına ne kadar yaklaşır ve haysiyetini ne kadar unutursa, iktidar törenleri de o kadar kabalaşır,.Gecenin hazları vardır, ama fahişe yine de yakılır.
---
Çok kötü insanların ölebileceğini düşünmek zordur.

Minima Moralia
Theodor W. Adorno


aşık garip coğrafyası, hüsrev hatemi


"anne! yunus ne dediyse hep çıktı
şeytanlar semirdi kuvvetli oldu.
zayıf kalsalar ne farkederdi
nasılsa onlar galip gelecekti"

2 Eylül 2012 Pazar

insanoğlu kuş misali


Eskiden Miskinler Tekkesi vardı ve ağır hareket eden ya da yerinden kımıldamayanlara ‘miskinlik hastası’ teşhisi konurdu.. Aynı sedirde yan yana iki miskin oturmuş ve bir yıl sonra yer değiştirince söylenmiş bir laf.. Yani insan hareketlerindeki hızlılık ve yavaşlılık üzerine bir hiciv..

Nihat Genç