3 Mart 2012 Cumartesi

yelkovan, sevan nişanyan



Türkçe yelkemek (yelpirmek, yel yepelek eteklerini uçurarak hızlı gitmek) 18. yüzyıla kadar gayet sık kullanılan popüler bir fiil, sonra nedense tedavülden düşmüş.Yelkeğen "hızla giden, aceleci" demek.Mekanik saatlerde 17. yüzyılda İsviçreli ustalar ikinci göstergeyi eklemişler.Bunun Türkçe popüler adı önceleri yelkeğen, sonra yelkoğan olarak geçiyor...


Kelimebaz-1
Sevan Nişanyan

saatleri ayarlama enstitüsü

-Sizden hastalığınıza uygun rüyalar görmenizi istiyorum.Anladınız mı? dedi.Bütün gayretinizi sarf edip öyle rüyalar görmeye çalışın!Evvela sembollerden kurtulmalısınız.Babanızı rüyanızda kendi çehresiyle gördünüz mü iş değişir, her şey düzelir...


-Ben her zaman babamı kendi çehresiyle görürüm.Zaten öyle görmedim mi babam olmaz, başkası olur.


-O kadar kolay değil.Bu işler siz farkında olmadan olur.Onun için iradenizi yoplayıp,babanızın büründüğü sembollerden kurtulmağa çalışın.Onlar ortadan kalkınca babanızdan kurtulmak kolaylaşır.Yani babanızdan gelme aşağılık duygusundan...Size bu hafta görmeniz lazım gelen duaların listesini veriyorum.


Ve elime bir kağıt parçası uzattı.


-Doktor, isteyerek rüya görülür mü hiç?Reçeteyle rüya...İmkansız.


-Bu müspet bir ilimdir, dostum! Burada itiraz olmaz...


Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Ahmet Hamdi Tanpınar

Allah'ın Garibi, Kazancakis



Demek istediğim şu, Leo Kardeş: Üç çeşit dua vardır:
Birincisi: Rabbim, eğ beni, yoksa çürüyeceğim.
İkincisi: Rabbim, fazla eğme beni, yoksa kırılacağım.
Üçüncüsü, Leo Kardeş, bizim duamız: 'Rabbim, eğ beni, eğ kırılıncaya dek!' Üç çeşit dua olduğu gibi, üç çeşit de insan vardır.Kafana iyi sok, titremeyi de bırak...

Allah'ın Garibi
Nikos Kazancakis

16 Şubat 2012 Perşembe

ve ışık karanlıkta parlıyor


Nikolay İvanoviç: ...Evet, bizler, pisliklerimizi kölelerimiz toplasınlar diye yatak odasında bırakmış, iyi yetişmiş ve iyi giyinmiş olarak buradayız.Yiyip içiyoruz ve bizi can sıkıntısından hangi müzisyen kurtaracak diye tartışıyoryuz!Demin sizleri gördüğümde aklıma bu düşünce geldi, bunu size söylemeden edemedim.Kendi kendinize bunun böyle devam edip edemeyeceğini bir sorun!



Lev Nikolayeviç Tolstoy
Ve Işık Karanlıkta Parlıyor

15 Şubat 2012 Çarşamba

gitmelik



"biz şimdi gidiyoruz gibi ya dostlar
birgün döneriz elbet
acısız, adsız" Arkadaş Zekai Özger

neyzen tevfik'ten...


Neyzen'in yolu, tedavi için yine Bakırköy'e düşünce, doktor Mazhar Osman çıkışmış:
"Bak yine hastalandın Tevfik! Geçen sefer geldiğinde bir daha içki içmeyeceğine ant içmiştin!"
Neyzen gülmüş:
"Canım doktor" demiş, "Ben fakir adamım, bugün rakı bulur rakı içerim, yarın ant bulur, ant içerim."



 


Derleyen: Süleyman Bulut

iki kişi için suç müziği, mehmet işten

beğenmeyenler olacaktır ama ben ukala bir ömür çıkardım işte şapkamın içinden
kıvılcımın yangına dönüşme arzusu belki, içimdeki bütün körlere çelme takma isteği 
her kadının kokusunu ayrı ayrı duymam, her otobüste kavga çıkarmam belki hep bu 
göz altlarımı çizdiğim kemik saplı çakıyı nehre bıraktım 
bileğimdeki kaşıntıyla kendini ele veren kanın çağrısını 
çocukken dinlediğim bir masalla yatıştırdım
işte bir çentik daha dünyaya upuzun kurt bakışlarımla


size de anlatır belki gecemi üzgünlüklerle dolduran rüzgar 
martılara hikayeler anlatarak sakinleşebilen bir adam olacağımı bilmeden sonunda 
-hikayeler,akşam oldu mu meyhanelere deniz iklimi taşıyan balıkçılara dair- 
ve yaşadığım kentin yaşadığım kent olduğunu duyumsamadığım için 
bana oldukça kızan şair arkadaşlarıma kabadayılık taslayarak 
ve  kolay harcayarak öfkeyle biriktirdiğim her şeyi 
yol üstünde sızmış sarhoşların üzerinden sevinçle atlayıp 
denizlere koşardım yazılardan korumak için gözlerimi 
üzerimi böyle kanser bastığı günler 
kaskatı kesilirdim acıdan mı sevinçten mi tam ayrımsayamadan 
hikayeler yazardım, 
hikayeler; savrulmuş hayatların vesikalık fotoğraflarına dair

 
beğenmeyenler olacaktır ama ben çocuk düşlerimi sattım büyümemin karşılığında
şehrin tükürdüğü, kentin koynuna aldığı çocukların anlaşılmaz lehçelerinden 
bir aksan yaptım kendime
bir aksan... yerli !..bir aksan kusursuzca asi! 
konuşmasam o saat yok olacak,bir doksan boyunda, çekik gözlü bir aksan 
ve onunla sevdim seni, onunla yazdım sana kimi mahcup şiirlerimi

 
kimseler bilsin istemedim senle ben arasında gerili, gerilim hatlarında 
rüzgarın her dokunuşuyla vınlayan o arkaik şarkıyı kimseler duysun istemedim 
sustum yıllarca, koyuldum ve usanıncaya dek kendimden 
yoruluncaya dek saklandım yağmacı ilgilerinizden 
kentin bütün meydanlarında
bir çentik daha dünyaya upuzun kurt bakışlarımla 
hava soğuk, bütün kaldırımlardan yalnız insanların kokusu yayılıyor 
kimi yaraları kaşımak için dört tırnağını uzatan adamlar geçiyor yanımdan 
sabaha ucuz parfüm kokularını yayan falcı kadınlar 
öpüşmenin ilk tadını sokağa yayan çocuklar geçiyor sonra 
derken işçiler gözleri kızarmış bir şairle çarpışarak 
ve sanki bunu bir işaret sayarak güzel günlere dair 
birkaç dizeyle sersemliyorum iyice 
hainlerin bile ağlamak için bir omuz bulabildikleri
bir dünya özlemi 
yakıyor içimi       


Mehmet İşten                                                                                      

*kitap-lık dergisinde yayımlanmıştır

otel odaları


"gitsem de her yerde biraz vardır
hatırda zamansız bir plak
bir otel kapısı, biraz istasyon" Edip Cansever



1. Bölüm
http://www.youtube.com/watch?v=A_Zv9FSM7c4


2.Bölüm
 http://www.youtube.com/watch?v=pis781ALLbM

3.Bölüm
http://www.youtube.com/watch?v=2emsDbMBAG4


2. bölümdeki genç , Mehmet Emin Toprak'ın "Uzak" filmindeki yalnızlığından kopup gelmiş sanki.En acısı, o da gemici olacak; başvuru üstüne başvuru yapıyor.Bir de sonlarda, "kimsesizler mezarlığına atarlar, giderler" diyor ya, M. Mungan da kaldığı o otel odaları için 'yalnızlığın mezarları' diyordu..O mezar senin, bu mezar benim dolaşanların dile geldiği bir belgesel olmuş..Bir valize sığıp da hiçbir yere sığmayan hayatlardan... 

11 Şubat 2012 Cumartesi

acı, jean baudrillard

Başkası üzerinde yapılan etkide, acı büyük bir rol oynar.Avantaj elde etmek için ilk olarak acı çekmek yeterlidir.Hatta acının değiş tokuşunda önemli bir inisiyatiftir.Eskiden, insanın gölgesinden daha çabuk ateş etmesi gerekiyordu, bugün gölgesinden daha çabuk acı çekmesi gerekiyor.Başkasından daha çabuk elden çıkarmak, vazgeçmek.Belki başkasından daha çabuk sevmek, sizi sevmelerinden önce sevmek.Çünkü, hiç kimse artık ilk olarak ateş etmiyorsa, hiç kimse de artık ilk olarak sevmeye cesaret edemiyor.


Jean Baudrillard
Cool Anılar III-IV

karşılıklı yardımlaşma, kropotkin

Kursağı yeterince dolu bir karınca bir arkadaşını reddedecek kadar bencil ise, ona bir düşman gibi,hatta daha kötü davranılır.Eğer bu red, bir başka karınca grubuyla dövüşülürken yapılmışsa, düşmana gösterdikleri şiddetten daha fazlasıyla obur karıncaya saldırırlar.Ve eğer bir karınca, düşman türe ait bir karıncayı beslemeyi reddetmezse o karıncanın arkadaşları tarafından da dost olarak kabul edilir.
...
Barbar toplumunda, iki kişi arasındaki tartışmadan çıkan ve ölümle sonuçlanan bir kavgaya müdahale etmeyen bir görgü tanığına katil gibi davranılırdı; ancak herkesi koruyan devlet teorisine göre, görgü tanığının işe karışmasına gerek yok: müdahale edip etmemek polisin işi.Ve bir zamanlar vahşi bir ülkede, Hotantolar arasında, yiyeceği paylaşmak isteyen olup olmadığını üç kere sormadan yemek yemek çok ayıp sayılırken, günümüzde saygın bir yurttaşın tek yapması gereken şey, vergisini ödemek ve açların açlıktan ölmesine izin vermektir...

                  Pyotr Kropotkin
Karşılıklı Yardımlaşma, Evrimin Bir Faktörü