nikos kazancakis etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
nikos kazancakis etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Ocak 2022 Çarşamba

Assisili Francis ve Hıristiyan Mistisizmi - Cengiz Batuk


...

Antoni'nin hayatına dair anlatıların taşıdığı olağanüstülükler, tarihsel şahsiyetinin tartışılmasındaki önemli etkenlerden birisidir.Antoni'nin asketik yaşantısından etkilendiği önemli bir kişi olarak görülen ama hayatı hakkında çok fazla bir şey bilinmeyen Antoni'nin bir süre yanında bulunup ondan birtakım bilgiler öğrendiği Paul of Thebes'in ölümüyle ilgili olarak anlatılanlar iyi bir örnek teşkil eder.Yirmi üç yaşından öldüğü yüz on üç yaşına kadar bir mağarada yaşamakta olan Paul of Thebes'in zaman zaman yanında bulunan Antoni, o öldüğünde ona karşı sorumluluğunu yerine getirerek onu defnetmek ister.Fakat mağaradan içeri girdiğinde Paul of Thebes'in yanında iki aslanın çömelmiş vaziyette uysal bir kedi gibi oturduklarını görür.Önce dehşete düşen Antoni, sonra gördükleri karşısında şaşırır.Aslanlar, mırıldanır gibi dişlerini gıcırdatmakta ve kuyruklarını sallamaktadırlar.Bu bir kutsama eylemi ve cenaze merasimidir.Zira aslanlar mırıldanmalarını bitirdikten sonra pençeleriyle mezar kazmaya başlarlar.

...

Yaklaşık olarak üçüncü yüzyıldan beri pek çok mistik Hıristiyanın, özellikle Mısır, Suriye ve Filistin yöresindeki pek çok asketiğin benzer çağrılar yaparak fakir olmaya davet ettikleri bilinmektedir.Nitekim önceden açıklandığı gibi Mısırlı St. Antoni'nin yaşam öyküsüyle Francis'inki arasında benzerlikler bulunmaktadır.O da malını, mülkünü satıp, kız kardeşini bir manastıra yerleştirdikten sonra çöle inzivaya çekilmiş ve maddiyattan uzak bir yaşamı tercih etmişti.Benzer davranışları Francis'in öncüleri olan Pachomius, St. Gregory, St. Benedict vb. isimlerde görmek mümkün.Ancak en güçlü vurgu ya da Dante'nin de dediği gibi sahip çıkma Francis'den gelir.

Bu nedenle de Francis ve arkadaşları "Kutsal Fakirliğin takipçileri" olarak adlandırılırlar.Celano'ya göre onlar hiçbir şeye sahip değillerdi, hiçbir şeyi sevmiyorlardı ve bu yüzden de hiçbir şeyi kaybetmekten korkmuyorlardı.Çünkü kaybedecek hiçbir şeyleri yoktu.Sadece yamalı ya da yamasız bir tane tunikleri vardı.Onda da herhangi bir şıklık, zarafet söz konusu değildi.Fakat son derece mütevazı ve pespaye idiler.Celano daha çarpıcı bir ifadeyle, "Sanki onlarda dünya çarmıha gerilmiş olarak görülmektedirler." der.Onların kalın urgandan bir kuşakları vardır ve dokuma yününden çamaşırlar giymektedirler.Tanrıya saygılarını göstermek için böyle kalmayı yeğliyorlardı ve daha fazla bir şey istemiyorlardı.Bu yüzden her yerde güvenlikte oldular ve korkuyu hissetmediler.Hiçbir şeye sahip olmamak onları bir anlamda her şeyin üstüne çıkarıyor ve güçlü kılıyordu.

...

*** "Kuş Kardeşlerim, sizin Yaratıcınıza hamdınızı sunmanız, övgülerinizi takdim etmeniz lazımdır.Ve giymeniz için tüyler veren, uçmanız için kanatlar veren ve ihtiyaç duyduğunuz her şeyi vereni daima sevmelisiniz.Tanrı bütün yaratıkları arasında sizi soylu yarattı.Çünkü O, size havada saf, temiz bir yaşam alanı verdi ve ayrıca da ekip biçmeyle uğraşmıyorsunuz.O kendisi, hala kendinizden endişe etmenize fırsat vermeden sizi koruyor ve gözetliyor."

...

Francis, Alviano olarak adlandırılan kaleye geldiğinde burada da benzer bir hadise cereyan eder.Kuşlar kendi aralarında konuşuyorlarmış gibi ses çıkarmaktadırlar ve seremoninin ahengini bozmaktadırlar.Bunun üzerine Francis'in onlara şöyle söylediği ifade edilmektedir: "Kız kardeşlerim, kırlangıçlar, şimdi benim konuşma zamanım, çok konuşmam gerekiyor.Ancak, şimdi siz fazlasıyla konuşuyor, gürültü yapıyorsunuz.Tanrı'nın sözünü dinleyin seremoni bitene kadar sessiz olun!" Kuşların bundan sonra sessiz oldukları ve vaaz bitene kadar da bir yere ayrılmadıkları, olaya şahitlik edenlerin ise "Bu adam gerçekten bir Aziz ve En Yücenin dostudur." dedikleri rivayet edilir.

...

Öykü, Francisîn Gubbio kentinde ikamet ettiği bir dönemde geçer.Kentin yakınındaki bir kurt nedeniyle insanlar sıkıntılı günler geçirirler.Kurt ne gündüz ne de gece onlara huzur vermemektedir.Anneler çocukları için endişe ederken şehrin erkekleri onunla mücadele etmek isterler.Lakin silahları ona karşı kullanamazlar.Erkeklerin korkusundan etkilenmeyen Francis, anne ve çocukların korkusu karşısında harekete geçmek durumunda kalır.Francis'e göre hem insanlar hem de kurt suçludur.Kurt mesih'le konuşmamış ve kendi doğasına uygun davranmamıştır çünkü kurtların insanları yememesi gerekir.Vatandaşlar ise onu da Tanrı yarattığını ve onun dostu olmaları gerektiğini unuttular.Francis, insanların uyarılarına rağmen haç işareti yaparak kurdun yanına doğru gider.Yol boyunca arkadaşları da ona katılırlar fakat Francis dışındakiler kurdun yanına kadar gitmeyip güvende oldukları bir noktada beklerler.


Kurt, Francis'e doğru ağzını açarak koşar.Francis ise onun karşısında durur ve ona haç işareti yaparak şöyle söyler: "Mesih'in adına, sana emrediyorum, Kurt Kardeş!Bana ya da diğer insanlara zarar verme." Bunun üzerine korkunç kurt, Francis'in ayaklarının dibine bir kuzu gibi uzanır...

Kurt bir daha insanları yemez ve Francis'in söylediklerini kabul eder.Francis, şahitlerin huzurunda kurttan sağ pençesini, sağ eline koymasını ister.Bunu anlaşmanın bir işareti olarak yapar.Anlaşmanın bir gereği olarak halkın kurdu her gün doyurmasını ister.Sonrasında ise kurt insanları kendisine hayran bırakır ve Francis'in vaazlarını dinlemek için onun peşinden gider.Francis, günahın kötülükler sebebiyle yaşamaya devam ettiğini anlatır.Ona göre Tanrı'nın cezasının yakıcılığı ve alevi, vahşi hayvanın dişlerinden daha korkunçtur."Sevgili kardeşim, Tanrı'ya git ve ona pişmanlığını ifade et ve O'nun seni cehennemin ateşinden kurtarmasını iste." Bundan sonra ise kurt Gubbio'daki herkesin sevgilisi olur.Evden eve gider ve çocukların arkadaşı olur, büyük bir köpek gibi onlarla oynar.Francis'e saygı gösterir ve onun yanında havlamaz.İki yıl sonra da "kurt kardeş" ölür.Gubbio ise yasa boğulur.

...

"Benim sırrım banadır." Yine onun sık sık "Davud peygamberin -Sözlerini kalbimde saklayacağım, sana karşı günah işlememek için-" sözlerini tekrar ettiği iddia edilmektedir.

...

Assisili Francis ve Hıristiyan Mistisizmi
Cengiz Batuk
İz Yayıncılık

28 Eylül 2020 Pazartesi

Aziz Francesco (Assisili Francis) - Lazzaro Felice (2018) & Allah'ın Garibi - Kazancakis

Assisili Aziz Francesco
Resim: Candido Portinari

Allah'ın Garibi - Assisili Francesco (Aziz Francis) & Lazzaro Felice (2018)

"İzin verin size bir hikaye anlatayım, bir kurdun hikayesi.
Çok yaşlı bir kurt zayıf düşmüş.
Artık avlanamayacak duruma gelmiş.
Bu yüzden sürüden dışlanmış...
...Ve yaşlı kurt tavuk ve koyun çalmak için evlere gitmiş.
Acıkmış.
Köylüler her yolu deneyerek onu öldürmeye çalışmış ama başaramamışlar.
Her gece nöbet tutmuşlar.
Tuzaklar, ağlar kurmuşlar...
kurt sanki görünmez gibiymiş.
...
... Rivayete göre bir Aziz hayvanlarla konuşuyormuş.
Hayvanlar onu anlıyor ve ona itaat ediyormuş.
Bu yüzden onu almaya gitmişler.
Aziz ateşkes istemek için kurtla konuşmaya razı olmuş.
Böylece onu bulmak için yola koyulmuş.
...
Aziz çok uzun bir süre yürümüş.Kilometrelerce...
Sonra kış gelmiş.
Aziz bitkin düşmüş.
Üşümüş, çok acıkmış.
Ama kurdun izine rastlamamış.
Kurdun da aç olduğunu bilmiyor tabii.
Bir süre iz sürmüş.
Aziz, bitkin, karlar üzerine düşmüş.
Kurdun onu bulduğu yer orasıymış.
Kurt yaklaşmış...
pençelerini kaldırmış ve dişlerini sivriltmiş, onu yemeye hazırmış ancak...
Daha önce hiç bilmediği bir koku duymuş ve durmuş.
Aziz'in her yerini koklamış.
Bu koku da ne?
Bu iyi bir adamın kokusuymuş..."



Lazzaro Felice (2018)  
Alice Rohrwacher


"Onu iki aslanla bir kuyuya atmışlar.
Büyük aslanlarmış.
Ama onu yememişler.
Bu yüzden nöbetçiler çıldırmış
ve daha da fazla işkence etmeye karar vermişler.
Kafasını kesmek istemişler.
Ona ne yapmışlar biliyor musun?
Parlayana kadar baltayı bilemişler...
Ve sonra..."



"Kim olduğunu merak ediyorsun?
Aziz Agatha.
İnancı yüzünden korkunç şekilde işkence gördü;
önce kerpetenle göğüslerini kopardılar,
sonra onu kızartmak istediler.
Bunları bana Markiz anlattı."



"Kendini iyi bilen kendi mevcudiyetinde alçak gönüllüdür.
Başka insanların övgüsü onda memnuniyete yol açmaz...
Evrendeki her şeyi bilseydim ve acımayı hor görseydim,
bana kim Tanrının rahmetini getirirdi?
Amellerimi kim yargılardı?
Bilgi arzusunu aşan kişi,
bu dikkat dağınıklığı ve hayal kırıklığının köküdür."



"Tanrı korkusu olmadan bilginin nesi iyidir?
Tanrıya hizmet etmede, kendini unutup çalışan en bilgeden çok daha iyidir"



"Benim küçük çiçeğim
Vazodaki bir karanfil gibisin
Gökten melekleri indiriyorsun"


Final Sahnesi


"Müzik gidiyor. kapıyı kapat!"



...

Doğduğumuz toprağa doğru yol aldığımız o günleri hatırladıkça, Giles'a daha bir hak veriyorum: zizin insanların can evine işleyen bir koku çıkardığı doğruydu.Dağlara ve ormanlara sinerek herkesi şaşırtıyor, korku ve kaygıyla dolduruyordu içlerini.Bütün günahları zihninde yüzeye çıkıyordu insanın; bütün korkaklıkları, alçaklıkları, unuttuğunu sandığı zamanın sildiğini düşündüğü bütün ruh zayıflıkları meydana konuyordu.Ayakları altında birden cehennemin çene kemikleri açılmışken, yüreği karmaşa içinde havayı kokluyor, yüzünü kokunun geldiği yöne çeviriyor ve titrek adımlarla kaynağına doğru gidiyordu.

Kardeşler -bağlı kalanların hepsi- Portiuncula'ya koştular.Francesco hemen hemen bütün kanını kaybetmişti.Kulübesinde yere yatırdık, kardeşler çevresini aldı, ikide bir öpüyorlar, yaralarını nasıl aldığını, kanatlara çakılı İsa'nın görünümünün parlaklığını, Tanrı'nın oğlunun ona söylediği gizli sözlerin neler olduğunu aman vermeden sorup duruyorlardı.Ellerini ve ayaklarını saklayan Francesco sevinçten bir ağlıyor, bir gülüyordu.Acıyı yenmişti: birinin ama kekndisinin değil, başka birisinin acı çektiğini duyuyordu.Bu dünyadan çoktan ayrılmıştı bile, bizlere acıyarak bakıyordu.
...

Allah'ın Garibi
Assisili Francis
Nikos Kazancakis

6 Nisan 2016 Çarşamba

zorba, nikos kazancakis

İnsanın sevdiği insanlardan geç ayrılması zehirdir!
---
İnsan gençliğinde canavardır, evcilleşmek bilmez canavardır ve insan yer...Kuzular, tavuklar ve domuz yaruları da yer ama , hayır, insan yemezse doymaz.
---
Benim dedem lastik ayakkabı giyerdi.Bir gün, sakalı ağardığı zaman, evimizin damından atladı, ama yere değer değmez top gibi fırladı ve evden daah yükseğe çıktı, bulutlarda kayboluncaya kadar, daha yükseğe, daha yükseğe çıktı.Dedem böyle öldü işte!..
Bu masalı uydurduğum günden beri, kaç kez Ayos Minas Kilisesi'ne gidip de, İsa'nın Göğe Çıkışı'na ait tasvire baktımsa, elimi uzatır, öğrenci arkadaşlarıma, "İşte lastik pabuçlu dedem!" derdim
Bunca yıl sonra, bu gece de Zorba'nın havaya sıçradığını görünce, onun da bulutlar arasında kaybolacağından korkuyormuş gibi çocukluğumdaki masalı korkuyla yeni baştan yaşıyordum.Şöyle bağırmaktaydım:
"Zorba, yeter Zorba!"
---
"Patron" dedi, "taşalrın, çiçeklerin, yağmurun söylediklerini bir bilseydik!Belki bağırıyorlardır, bağırıyorlardır bize de işitmiyoruzdur.Nah işte, tıpkı bağırdığımız halde, onların da bizi duymadığı gibi.Dünyanın kulakları ne zaman açılacak patron?Ne zaman gözlerimiz açılacak da göreceğiz?Taşlar, çiçekler, yağmur ve insanlar, kucaklarımız ne zaman açılıp birbirimize sarılacağız.Sen ne dersin patron?Kitaplar bu konuda ne söylüyor?
---
Başkalarıyla yürürken güler, konuşur, tartışırsın; gürültü olur, dalgalarla kuşların ne dediğini duymazsın; belki de o zaman hiçbir şey söylemiyorlardır.Sizin bir söz kalabalığının içinden geçmekte olduğunuzu görüp, susarlar.
---
Bir şey kazanmasan da oğlum, aldırma!Yine kazançlı çıkarsın, ruhun cennete gider.
---
Vahşiler, bir müzik aletinin dinsel amaçlar için kullanılmaz olduğunda, Tanrısal gücünü yitirdiğine ve bizlere uyumlu sesler vermeye başladığına inanaırlar.Gençliğimin dinsel coşkuları, zamanla içimde, böyle bir estetik sevince dönüştü.
---
Küçük çocukken kuyuya düşme tehlikesi geçirmiştim.Büyüyünce de "Sonsuzluk" sözcüğünün içine düşme tehlikesiyle karşılaştım...
---
Ne yağsın, ne damla.Kışın yorganın dışında bir pire bulsan üşümesin diye içeri sokarsın.Sizin gibi yüce biri nereden anlayacak benim gibi bir düşkünü?Bir pire bulsam cak diye ezerim ben, bir kuzu bulsam 'kırt' keser, şişe geçirir ve dostlarla tadını çıkarırırm.Diyeceksin ki: Senin değildir, kabul!Ama, bırak be birader, önce yiyelim de, sonra rahat rahat senin ya da benim olduğunu konuşur, tartışırız.Ve sen söyleyecek, söyleyeceksin, ben de küçük bir tahta parçasıyla dişlerimi karıştıracağım.
---
Delilik yetmiş yedi türlü olur, diye duymuştum.Ama bununkiyle birlikte yetmiş sekiz oldu.
---
Gördün mü? Nasılmış?
"Bir şeyi yok" dedi, "ölecek"
---
Yorgundum, uzandım; aklım yine yeryüzünde tur atmaya başladı; anılar uyandı, acılar geldi, aklım, yine uzak düşüncelere yelken açtı ve yine gelip Zorba'nın üstüne kondu.
---
Biz dev bir ağacın, ufacık bir yaprağı üzerindeki küçük küçük kurtçuklarız Zorba.Bu küçücük yaprak bizim yeryuvarlağımızdır; ötekiler de, gecenin içinde sallandıklarını gördüğün yıldızlar.Biz küçücük yaprağımızın üstünde sürünüyor ve onu hırsla araştırıyoruz.Kokluyoruz: Bize güzel kokuyor ya da kötü kokuyor.Tadına bakıyoruz: Yenilebilir buluyoruz.Vuruyoruz, sanki canlı bir şeymiş gibi çığlıklar atıyor.En korkusuz olan insanlar, yaprağın ucuna kadar varıyorlar; bu uçtan, gözlerimizle kulaklarımız açık olduğu halde kaosa eğiliyoruz.Ürperiyoruz.Altımızdaki korkunç uçurumu görüyor, dev ağacın öteki yapraklarının çıkardığı gürültüyü uzaktan uzağa duyuyor, özsuyun köklerinden yükselip kalbimizi kabarttığını kavrıyoruz.Böyle, uçuruma eğilmiş bir halde de, bütün bedenimiz ve bütün ruhumuzla, korkunun içimizi kapladığını anlıyoruz.O andan sonra artık şey başlar...Durdum.Demek istiyordum ki: O andan sonra artık şiir başlar.Ama Zorba anlamayacaktı, sustum, o hırsla sordu:
"Ne başlar?Neden sustun?"
Büyük tehlike başlar Zorba.Bazılarının başı dönüp sayıklar, bazıları korkup yüreklerini sağlamlaştıracak bir karşılık bulmak için çırpınır ve buna Tanrı derler; bazıları da yaprağın kenarından uçuruma sakin sakin şöyle der: 'Hoşuma gidiyor!'
---
Ah! Dünyaya sığamayan bir ruhtan ne kaldı!Bir başkasının dağınık, yarım yamalak birkaç dizesi, tam bir dörtlük bile değil.Dünya üzerinde gidip geliyor, sevdiklerimin çevresinde dolaşıyorum, ama kalpleri kapandı onların.Nereden gireyim?Nasıl dirileyim?Sahibinin kapalı evi çevresindeki köpek gibi dolanıyorum.Ah, sizin sıcak, canlı vücutlarınız tarafından , boğulmuş gibi yakalanmaksızın, özgürce yaşayabilseydim.

Zorba
Nikos Kazancakis

3 Mart 2012 Cumartesi

Allah'ın Garibi, Kazancakis



Demek istediğim şu, Leo Kardeş: Üç çeşit dua vardır:
Birincisi: Rabbim, eğ beni, yoksa çürüyeceğim.
İkincisi: Rabbim, fazla eğme beni, yoksa kırılacağım.
Üçüncüsü, Leo Kardeş, bizim duamız: 'Rabbim, eğ beni, eğ kırılıncaya dek!' Üç çeşit dua olduğu gibi, üç çeşit de insan vardır.Kafana iyi sok, titremeyi de bırak...

Allah'ın Garibi
Nikos Kazancakis