8 Temmuz 2018 Pazar

gogol'ün paltosu, vladimir nabokov, rus edebiyatı dersleri

...
Absürd, Gogol'ün gözde perisidir; fakat "absürd" derken, yabansı veya gülünç olanı kastetmiyorum.Absürd olanın tonları ve seviyeleri, trajik olanınki kadar çoktur ve üstelik, Gogol söz konusuyken absürd, trajiğin sınırlarında dolaşır.Gogol'ün karakterlerini absürd konumlara yerleştirdiğini öne sürmek yanlış olur.Bir insanın yaşadığı dünyanın tümü absürd ise, onu absürd bir konuma yerleştiremezsiniz; yani "absürd"ten anladığınız, bir kıkırdama ya da omuz silkme ise.Ama kastınız acınası bir durum, insanlığın hali ise; bu kadar acayip olmayan dünyalarda yer alan ulvi emellerle bağlantılı şeyler, en derin acılar, en güçlü tutkularsa kastınız, o zaman elbette ihtiyacınız olan yarık oradadır ve Gogol'ün karabasanımsı, sorumsuz dünyasının orta yerinde kaybolmuş acınası bir ademoğlu, bir tür ikincil karşıtlıkla, "absürd" olacaktır.
...
Çok yanlış olan bir şeyler vardır ve herkes, onlara çok mühim görünen meşguliyetlere sahip yumuşak huylu deliler iken, absürdce mantıklı bir kuvvet, onların beyhude işlerine devam etmelerini sağlamaktadır; hikayenin gerçek mesajı budur.
...
Çok sayıda ülkeye gittim; tesadüf ettiğim, Gogol'ü hiç duymamış bazı kişilerin tutkulu düşlerini, Akaki Akakiyeviç'in paltosuna benzer şeyler süslüyordu.
...
Akaki Akakiyeviç'in boyun eğdiği süre., yani paltonun yapılması ve giyilmesi, aslında onun soyunması ve adım adım, çırılçıplak bir hayalete dönüşmesi sürecidir.Hikayenin en başından itibaren, Akakiyeviç gerçekleştireceği doğaüstü yüksek atlayışa hazırlanır; onun ayakkabıları eskimesin diye sokakta parmak uçlarına basarak yürümesi veya sokağın ortasında mı kaldığının ayırdına varamaması gibi görünüşte zararsız ayrıntılar, kâtip Akaki Akakiyeviç'in yavaş yavaş erimesine sebep olur; öyle ki hikayenin sonuna doğru, kâtibin hayaleti, onun varlığının en elle tutulur, en hakiki paröçası haline gelir.
...
Son derece önemli bir bilgi, hikayenin temel yapısal fikri, burada Gogol tarafından maskelenmektedir (çünkü aslında hakikatin kendisi bir maskedir).Akaki Akakiyeviç'in paltosuz hayaleti sanılan adam, aslında onun paltosunu çalan kişidir.Ama Akaki Akakiyeviç'in hayaleti sadece paltosuzluğuyla göze çarpmış olduğu için, şimdi hikayenin en tuhaf paradoksuna düşen bir polis memuru, hayaleti tam da antitezi olan kişiyle, yani paltoyu çalan şahısla karıştırmaktadır.Demek hikaye tam bir fasit daireyi tasvir ediyor: Fasit bir dairedir bu; zaten tüm daireler fasittir; elmalar, gezegenler, yahut insan çehreleri kisvesine bürünmüş olsalar da.

Toparlarsak hikaye şöyle ilerler: Lakırdılar, lakırdılar, lirik bir dalga, lakırdılar, lirik bir dalga, lakırdılar, lirik bir dalga, lakırdılar, fantastik bir zirve, lakırdılar, lakırdılar ve tekrar hepsinin çıktığı karmaşaya dönüş.Elbette sanatın bu en üst noktasında, edebiyatın derdi, mazlumlara acımak yahut zalimleri lanetlemek değildir.Edebiyat şimdi insan ruhunun gizli derinliklerine hitap etmektedir ki, buralarda diğer dünyaların gölgeleri, isimsiz ve sessiz gemilerin gölgeleri misali geçip gider.
...

Vladimir Nabokov
Rus Edebiyatı Dersleri  / Nikolay Gogol - Palto (1842)
İletişim Yayınları
Çeviri: Yiğit Yavuz

kıyıda, hariçten gazelciler & matti pellonpaa

Müzik: Hariçten Gazelciler - Kıyıda
Film: Varjoja Paratiisissa (1986) - Aki Kaurismaki
With Matti Pellonpaa


Terk ettiğin yerden nefretle bakılmalı sana
Sana ki, sana ki yüreğin acımasın
Yüreyesin yolunda inanarak doğruluğuna
Yenilgini öngörmüş olsan bile

Kıyıda bekleme
Durma, geç karşıya

Hariçten Gazelciler

Kaynak Video: https://vimeo.com/100607422 by Onur Özgen




betimleme ve görme biçimleri, vladimir nabokov, rus edebiyatı dersleri


...
İnsan görüşüyle bir böceğin çok yüzlü gözünün algıladığı resim arasındaki fark, en iyi filtreyle yapılmış bir yarımton resimle, sıradan gazete başlıklarında gördüğümüz, iri taneli filtrelemeyle elde edilmiş resimler arasındaki farka benzer.Gogol'ün eşyayı görme biçimiyle, ortalama okur ve yazarların eşyayı görme biçimini de aynı kıyaslamaya tabi tutabiliriz.Onun ve Puşkin'in ortaya çıkmasından önce, Rus edebiyatı yarı kör haldeydi.Sadece aklın yönlendirdiği anahatları algılayabiliyordu: Renklerin kendisini göremiyor, bir köpek misali, Avrupa'nın antik dönemden kalma basmakalıp isim-sıfat bileşimlerini kullanmakla yetiniyordu.Gökyüzü maviydi, şafak kırmızı, yapraklar yeşil, güzelin gözleri kara, bulutlar griydi, vs.Sarıyı ve menekşe rengini ilk gören Gogol (ondan sonra da Lermontov ve Tolstoy) olmuştu.Gökyüzünün gün doğumunda soluk yeşil, bulutsuz bir günde koyu mavi olması, 18. yüzyıl Fransız edebiyat ekolünün katı, basmakalıp renk şemalarına alışmış "klasik" tabir edilen ayzarlara, sapkın bir saçmalık gibi gelirdi.Demek betimleme sanatının asırlar içindeki gelişimi, görüntü açısından, çok yüzlü gözün tek parça ve muazzam derecede karmaşık bir organ haline gelmesi, ölü ve donuk "kabul görmüş" renklerin yavaş yavaş gölgelenmeye başlayarak, şaşırtıcı hayranlık verici yeni uygulamalara imkan tanınması sürecinde izlenebilir.Rusya'dakiler bir kenara, herhangi bir yazar daha önce o çarpıcı anı, ağaçların altındaki toprakta güneşle gölgenin yarattığı hareketli şekilleri ya da gün ışığı yapraklar üzerine düştüğünde meydana gelen renk oyunlarını fark etmiş miydi, bilmem.Manet'in tabloları o günlerin uzun favorili cahillerini nasıl şaşırttıysa, Ölü Canlar'da Plüşkin'in bahçesinin betimlenişi de Rus okurunu öyle şaşırtmıştı:



Vladimir Nabokov- Rus Edebiyatı Dersleri
Ölü Canlar - Gogol

düşler, metin fidan & kenan yarar, L-manyak (ekim, 1996)









Düşler
Metin Fidan & Kenan Yarar
L-Manyak  Dergisi, Sayı: 10
Ekim, 1996

buz üzerine bir yorum, behçet necatigil


Sıcak çok sıcak 
Alışmış olmalıydık 
Sıcağın geçmişi var 
Buzun geleceği yok. 

İçimize kapandıkça hüzün 
'Bir gül açılmaz yüzün tek.' 

İster gibi geri gelsin geçmişler 
Şimdi birimiz ölsek başlar tık 
Yani her şey başımızın altından 
Ansızın çekilen bir yastık.

Behçet Necatigil
(Yazı 3 , 1978)
Söyleriz

bülbülüm bağ gezerim, itü taşkışla

Bülbülüm Bağ Gezerim - İtü Taşkışla, Zuhal Özen
Eser: Hafız Osman Öge

puşkin şiiri


O meşhur haklara pek kıymet biçmem ben,
Çoklarının ki onlardır başını döndüren.
Gücenmem tanrılara da bahşetmediler diye bana
Vergilere itiraz etme bahtiyarlığını ya da
Çarların bitmek bilmez savaşlarına;
Ve vız gelir bana esasen basın özgür mü
Budalanın gözünü boyarken yahut hassas sansür
Dergi yazılarında sıkıştırırken maskarayı köşeye.
Bütün bunlar, bilirsiniz işte, yine sözcükler, sözcükler,
                                                                                  sözcükler.
Başka daha iyi hakları şair önemser
Başka, daha iyi bir özgürlük gerekir ona
Çara tabi yahut halka bağlı olmuşsun -
Fark eder mi bizim için?Canları sağ olsun.
                                                                    Kimseye
Hesap vermemek - bir tek ve yalnız kendine
Hizmet etmek, hoş tutmak gönlünü ve iktidar için ya da bir
uşak kaftanı
Bükmemekte mesele ne boynunu ne fikrini ne vicdanını;
Kendi keyfin için diyar diyar gezinmek,
İlahi güzelliklerine doğanın hayret ederek,
Ve sanat ve ilham yaratıları karşısında
Titreyip coşmalı insanın sarsılan ruhu.
- İşte mutluluk burada! İşte hak bunda...

Çeviren: Yiğit Yavuz
Rus Edebiyatı Dersleri/Vladimir Nabokov

(Şiiri, Rusça aslından çeviren Günay Çatao Kızılırmak)

dörtlükler ve desenler, metin altıok


Savrulup açılmış düzensiz yorgan
Ve buruşmuş çarsafıyla bomboş bakan,
Garipliğiyim toplanmamış bir döşeğin;
Başucunda çalar saat bulunan.

Metin Altıok
Dörtlükler ve Desenler

hayal ülkesinin keşfi, hüseyin ferhad, adam sanat

Abakan insan kaynıyordu.Cenk davulları vuruldu.Hayat durdu bir anda.Çatık kaşlı bir tellal, çarşı pazar dolaşarak Bügü Kağan'ın buyruğunu duyurdu.Buyruk kısaca şuydu: Araplar geliyordu/Arap istilası hiç değilse Maveraünnehir havzasında durdurulsundu/Bahadırlar bugünden tezi yok ölüme soyunsundu.Vay vay.
Davullar tekrar vuruldu.Vahalara gök bayraklı çadırlar kuruldu.Dor atlar burnundan soludu, silahşörler Sir Derya'dan Amu Derya'ya savruldu.Cenk olundu, günlerce cenk olundu.Yedi düvele posta güvercinleri uçuruldu.Gelen haberlere benim gibi bir felaket kalemşorun bile gözleri doldu.Çünkü Uygur menşeli kadınların on binlercesi artık duldu.Vay ki vay.
Lao bu tragedyada rol alan oyuncuların akıbetini merak ediyordu, titrek bir sesle sordu."Tamamı kendi yayının kirişiyle boğuldular," dedim, "fakat mezar taşlarının üzerine tarafımdan birer soru işareti konuldu."

Hüseyin Ferhad
("Hayal Ülkesinin Keşfi, V", Adam Sanat, Şubat 1994)

grzegorz brzęczyszczykiewicz & polonyalı fıkra




Polonyalı göz doktoruna gitmiş.Doktor ilk sıradaki harfleri göstermiş. SZCYCZ yazıyormuş.“Okuyabiliyor musunuz?” diye sormuş doktor. 

“Ne okuması,” demiş Polonyalı, “o adamı tanıyorum bile”.


Nakil : Halil Babilli