22 Eylül 2012 Cumartesi

yağmur, elias canetti


Yağmur damlalar halinde yağar.Pek çok damla vardır; bunlar görülebilir; hareketlerinin yönü de tek tek fark edilebilir niteliktedir.Bütün dillerde yağmurun yağmasından düşmek diye söz edilir.Yağmur paralel çizgiler olarak görülür ve düşen damlaların sayısı yönlerinin birörnekliğini vurgular.İnsanı düşüşten daha fazla etkileyen başka hiçbir hareket yoktur; düşmeyle karşılaştırıldığında diğer bütün hareketler önemsiz ve ikincil görünür.Çok erken çağlardan itibaren düşmek insanın en korktuğu şeydir; insanın hayatta, karşısında savunmaya geçtiği ilk şeydir.Çocuklar düşmemeyi yavaş yavaş öğrenirler; düşmek belirli bir yaştan sonra, aptalca ve tehlikeli olur.İnsanın tersine, yağmur düşmesi gerekendir ve bu kadar sık ve bu kadar çoğulluk içinde düşen başka hiçbir şey yoktur.

Kitle ve İktidar
Elias Canetti

emperyalizm, dr. hikmet kıvılcımlı


Emperyalist ya da "Anti Emperyalist" terimleri çok işitilen sözlerdendir.Fakat, emperyalizm nedir? Onu, bazıları herhangi bir tabiat hadisesiyle bile kaıştırır; bazıları da, ekonomi dışında sırf bir politika meselesi sayarlar.O zaman herhangi bir kadim imparatorluğa da emperyalist adını vererek, emperyalizmi 'Kâlubelâ'ya kadar çıkarmak; yahut Bursa ovasındaki leylekleri yaralayan kartallardan da bir emperyalist kokusu alıp, emperyalizmi, âlâimiücviye: meteor(göktaşı) sırasına sokmak işten bile değildir.Bu yüzden, emperyalizmi, yerin dibinde gizli bir Deccal gibi bekleyen veya bulutlar ötesinde kanat germiş bir Zümrüdüanka sanan sanana...
Gerçekte emperyalizm denilen şey, yirminci yüzyıl marksizmi tarafından, yaşanılan çağın alnında okunulmuş bir lanet damgasıdır...

Emperyalizm Geberen Kapitalizm
Dr. Hikmet Kıvılcımlı

3 Eylül 2012 Pazartesi

minima moralia, adorno

Dağcıların tırmanma rekorları, kaçağın korkusunu yatıştırır.
---
Burjuvazi hoşgörülüdür;  insanları oldukları gibi sever, çünkü onların olabileceklerinden nefret etmektedir.
---
Yanlış yaşam, doğru yaşanamaz.
---
Burjuva çağını başlatan, matbaanın icadıysa eğer, şimdi ona mimeografla, yayının bu tek kibirsiz biçimiyle son vermenin zamanıdır.
---
Egemenlik mekanizması, yol açtığı acıların görülmesini de önler.Mutluluk vaazlarıyla başlayıp sırf yuttaşlarımız acı çığlıklarını işitmediklerine kendilerini inandırabilsin diye Polonya'nın en uzak köşelerinde kurulan insan mezbahalarına varan gelişim çizgisi hiç de dolambaçlı değildir.Budur kenetlenmiş bir mutluluk yeteneğinin modeli..
---
Açlık belirlemiştir proleter dilini.Yosullar karınlarını doyurmak için sözcükleri çiğnerler.
---
Kurbanlar normal okurlara ne kadar benzerse, ne kadar esmer, "kirli" ve göçmen tipliyse, uygulanan zulme duyulan öfke de o kadar azalır.
---
Her sanat yapıtı işlenmemiş bir suçtur.
---
En eskiyi şimdide bulma umudu, hayvan doğasının, -insana rağmen değilse bile- insandan gördüğü kötülüğe rağmen var kalabileceği ve daha iyi bir türün doğumuna yol açabileceği umudunun da ifadesidir.Hayvanat bahçeleri de aynı umuttan kaynaklanır.Nuh'un Gemisi düzenine göre kurulmuşlardır, çünkü ortaya çıkışlarından beri burjuva sınıfı tufan beklemektedir.
---
Anılar, kimsenin bizden alamayacağı tek mülkümüzdür.
---
Burjuva, kendi mıntıkasının sınırına ne kadar yaklaşır ve haysiyetini ne kadar unutursa, iktidar törenleri de o kadar kabalaşır,.Gecenin hazları vardır, ama fahişe yine de yakılır.
---
Çok kötü insanların ölebileceğini düşünmek zordur.

Minima Moralia
Theodor W. Adorno


aşık garip coğrafyası, hüsrev hatemi


"anne! yunus ne dediyse hep çıktı
şeytanlar semirdi kuvvetli oldu.
zayıf kalsalar ne farkederdi
nasılsa onlar galip gelecekti"

2 Eylül 2012 Pazar

insanoğlu kuş misali


Eskiden Miskinler Tekkesi vardı ve ağır hareket eden ya da yerinden kımıldamayanlara ‘miskinlik hastası’ teşhisi konurdu.. Aynı sedirde yan yana iki miskin oturmuş ve bir yıl sonra yer değiştirince söylenmiş bir laf.. Yani insan hareketlerindeki hızlılık ve yavaşlılık üzerine bir hiciv..

Nihat Genç

mercier ile camier, samuel beckett

Mercier'nin düşüncelerinin bir özelliği de hangi dalga ve çalkantıyla oradan oraya sürüklenirse sürüklensinler, hiç değişmeden hep aynı kayalıklara dönüp dönüp vurmalarıydı.Aslında belki de geçmiş ve geleceğin tek bir akıntıyla birbirine karıştığı ve ezelden beri, olmayan bir şimdinin üzerini örttüğü karanlık ve gürültülü bir düş niteliği taşıyordu bu düşünceler..
***
İnsanın Mercier'yi bırakmaması için Camier olması gerek..
***
Önümüzde koca bir yaşam duruyor, yani bu yaşamdan arta kalan süre.
***
Ruhun kustuğu şeyler asla kaybolmaz.
***
Yaşam üzerine söylenmemiş ne söylenebilir?Birçok şey.Götüyle iyi nişan alamadığı örneğin.
***
Gerçekten de güzel bir gündü, en azından, bu ülkede güzel diyenitelendirilebilecek bir gündü...
***
Dikkat, şimdi bir kere daha göreceğiz yeryüzünün göz kamaştırıcı yanlarını, üstelik kendimizi de bir kere daha göreceğiz, gece hiçbir şeyi değiştirmemiş olacak, insan kökenli budalalıklarımızın öteki yüzüdür karşımızdaki; şanslıyız bir yüzü daha olduğu için, kardeşlerimiz orada, umutlarımızı(kaldıysa eğer) iyice dağıtmak için, onlarca kardeşlerimizin hepsi, ve mide bulantılarımız ve yaşlanmış eski korkularımızın hepsi.O zaman yeniden görüyorlar birbirlerini, ne bekliyorsunuz yani, yalnızca biraz daha önce yola koyulmalıydılar.Kimde sıra şimdi, Camier'de, haydi dön bakalım rezil, iyice bak.Gözlerine inanamıyorsun, önemi yok, inanacaksın, çünkü ta kendisi o, senin tatlı, yaşlı, yorgun, kıllı kemik torban, bir taş atımı ötede, ama sakın atma taş, birlikte boklu sularda yuvarlandığımız eski güzel günleri anımsa..
***
Sondur, sonun öncesidir ve yatıştırıcılar tükenmiştir.Neyse ki sürmez sonsuza kadar, genelde birkaç ay, birkaç yıl sürer yalnızca, kimi sıcak ülkelerde ani sonlara bile rastlanmıştır.

Mercier ile Camier
Samuel Beckett

17 Ağustos 2012 Cuma

ölümcül hastalık umutsuzluk, soren kierkegaard


Umutsuzluğa düşen insanın bir umutsuzluk konusu vardır, buna yalnızca bir an inanılır daha fazla değil; çünkü hemen gerçek umutsuzluk, umutsuzluğun gerçek yüzü ortaya çıkar.Bir şeyden dolayı umutsuzluğa düşerken aslında insan kendi için umutsuzluğa düşmektedir ve şimdi kendi ben'inden kurtulmaya çalışmaktadır.Böylece "Sezar veya hiç olurum" diyen tutkulu kişi Sezar olamaz ve bundan dolayı umutsuzluğa düşer.Ama bunun başka bir anlamı vardır, Sezar haline gelemediği için kendi olmaya katlanamaz.O halde, aslında hiçbir şekilde Sezar olamadığı için bu ben, Sezar olamamaktan dolayı umutsuzluğa düşer.Tüm neşesini, bir o denli umutsuz olan tüm neşesini başka bir biçimde oluşturabilen bu aynı ben için Sezar olamamak, işte bu durumda katlanılması en güç şeydir.Daha yakından bakıldığında, onun için dayanılmaz olan, hiçbir şekilde Sezar olamamak değildir; hiçbir şekilde dayanamadığı kendi ben'inden kurtulamamasıdır.Sezar olsaydı, bunu yapabilirdi; ama Sezar olamadığına göre umutsuz kişimiz, ben'inden kurtulamaz.Özünde umutsuzluğu değişmemektedir, çünkü benliğine sahip değildir, kendi değildir.Sezar olarak kendi olamayacağı bir gerçektir ama kendi ben'inden kurtulacaktır...

Ölümcül Hastalık Umutsuzluk
Soren Kierkegaard

dağlar, hakkari'de bir mevsim


"Ey yorgun atlar, sayı bilmiyen çocuklar
Ey bütün hazır elbiseciler ey,
Birgün olmak, küskün keşişlerden olmamak birgün
Dağlara dağlara çıkmak sular köprüler sular birgün çıkmak
Eski kaba arabalardan inip birgün çıkmak
Dağlara dağlara dağlara başka hiç
Birgün dağlara" Turgut Uyar

10 Ağustos 2012 Cuma

filler güler mi?

Geçenlerde hayvan davranışları üzerine değerlendirmeler içeren bir yazı gördüm, "filler ağlar mı?" diye.

http://hayvanozgurluguhareketi.com/2012/08/05/filler-aglar-mi/

Dişinden tırnağına katliamlara bulanmış, sirklerden incelemelere, oradan hayvanat bahçelerine sürülmüş, bilimsel ve bilimsel olmayan bakıcıların ellerinde gezinen bir canlı türünden bahsediyoruz...Ve uzunca bir süredir vicdanımızı, Dünya Hayvan Hakları Günü'nde, çocukların bizzat kendi elleriyle beslemelerine izin vererek rahatlatmaya çalışıyoruz..Nihayetinde, doğal yaşam alanlarının inşasıyla, doğal vicdan alanlarının inşasında aynı harç vardır...Şimdi fillerin hüngür hüngür ağlaması dahi, insanoğlunun kahkahaları, nümayişleri, zincirleri, deneyleri ve kafeslerinin gölgesinde kalacak, görülmeyecek, duyulmayacaktır.Belki, sakın ha sakın, bir daha ağladığını dahi görmek ismeyecektir.Tıpkı Ömer Seyfettin'in 'Falaka'sındaki gibi: "burada ağlarsan dövecekler, ötede döverek ağlatıyorlardı."

9 Ağustos 2012 Perşembe

aşık sümmani belgeseli


"Dünyalıktan halim sorar bazısı
Bizde sim yerine emraz bulunur
Böyle imiş alnımızın yazısı
Elimizde kırık bir saz bulunur"