27 Kasım 2011 Pazar

metafizik, hüseyin ferhad


Seni bir kilise avlusunda dilenmeliyim artık
haçlara gerili avuçlarımda bir suskun çan.
–Ben değil miyim şu yıkıntıların üzerinde uzanan
saçlarım darmadağınık.

Seni bir sinagog avlusunda dilenmeliyim artık 
çıplak ayaklarına sürmeliyim o ilençli yüzümü.
–Ben değil miyim kemirip duran Madde’ye verilmiş
tek sözünü
aklım darmadağınık.

Seni bir cami avlusunda dilenmeliyim artık 
kirli bir mendil gibi sermeliyim yüreğimi önünde.
–Ne var içimi kanatan bu ezan seslerinde 
mihrabım darmadağınık.

Hüseyin Ferhad

kalbi kırık 'müslüm baba', yıldırım türker


Onun fotoğrafı, siyah beyaz çekilmiş. Sonradan renklendirilmiş. Pastel. Bir de sarmaşık gülleriyle çerçevelendirilmiş. Gerçek-dışı bir uçuculuk var, her şeyde. Resimli-süslü kamyon kasalarını, eski berber aynalarını, 'Dünya Güzeli Züleyha'yı, 'Ağlayan Çocuk'u hatırlatıyor. Aile albümünün kanayan yanında. Mağlupların başucunda duruyor. Müslüm Baba. Varoşların Azizi.Nereye gitse, ardında bir yetim ordusu. Müslüm Gürses, hiçbir starın sevilmediği gibi seviliyor. Onu sevenler, kaybedecek bir şeyi olmayanlar çünkü. Feryat figân, kan gülleri; vereceğini yalnız kendi etinden, kendi canından artıranların korkunç aşkıyla seviliyor. Şu dünyada en ufak hükmü bulunmayan; suretleri en çok sabıka kayıtlarına yakışan karaşın kavruk adamlar, tekinsiz mahalle aralarının hapçı kızları. Onun babası olduğu cumhuriyet, nüfusu gittikçe artan üçüncü sayfa kahramanlarının cumhuriyeti. Orada âdetler farklı. Şiddet farklı. Babanın konserleri, topluca kendinden geçme ayinleri. Tuhaf kültlerin ancak gizli kameraya gelebilecek tapınma görüntüleri. Basbayağı dini arınma ritüelleri, jiletin kollarda, göğüslerde bıraktığı izlerle son bulan.
Müslüm Gürses, televizyona çıktığında kitlesi onu takip ediyor.Yol gösterenlerin el kol hareketiyle alkışlamaya, gülmeye, oturup kalkmaya hazır temiz orta sınıf seyircilere alışık koltuklara yığılan yetimler, denetimsiz bir coşkuyla sıkı bir nümayişe çeviriyorlar Babalarının programını. Birlikte söylüyorlar:
"İtirazım var bu dertli şansıma/Dertlerin cümlesine/Talihin böylesine/hayatın sillesine itirazım var/ben hep yenilmeye mecbur muyum?/Ben hep ezilmeye mahkûm muyum?" Onları denetleyebilen tek kişi, Gürses. Kimileyin küçük bir baş işaretiyle, kimileyin ellerini kaldırıp her birinin sırtını tek tek sıvazlar gibi yaparak. Asla otoriteryan bir tavırla değil. Lider gibi değil. Ermiş gibi.

21 Kasım 2011 Pazartesi

trafik, zafer ekin karabay

Trafik

kentin baskısı kaldı bize
ve ışıkları trafiğin ya da kazası

oysa biz hep bir düş kazasında
yitirdik arkadaşlarımızı

karşıdan karşıya geçerken
eli bırakılan çocuklardık

o insan kalabalığındaki
son gülümsemesiydi annemizin

sonra hangi tarafa geçsek karşıda kaldık!


Zafer Ekin Karabay

  

ne düşünüyorsun sevgilim, met-üst


2003 yılıydı sanırım, Cumhuriyet'in pazar ilavesinden...

19 Kasım 2011 Cumartesi

cyrano de bergerac

Ihlamur ya da kavak olmasane ne çıkar
Çok yükseklere çıkamasan da yalnızsın
***
Bizde bir laf vardır, evet
Asılan kişinin evinde ipten söz edilmez
***
Her şey olmak isterken,
Hiçbir şey olamadı
***
"Bir kahraman kılıcı saplasa da kalbime,
Vurulup düşsem yere" demiştim, oysa.
Bir kalas geldi, kader işte
Uşağın biri indirdi başıma onu,
Neyse, her fırsatı kaçırdım
Ölümü bile.
***
Al sana! Zamaneliğe uyanlar!
Bunlar da hurafelere, alçaklara!
***
Kurtuluşum süpürecek mavi nuru
Lekesiz, kırışıksız,
Ne yapsanız götürüyorum onu...

Edmond Rostand
Cyrano De Bergerac


cemal süreya'dan...



Cemal Süreya Drphane müdürüyken, hiç sevmediği maliye bakanı teftişe gelir.Bütün Darphane'yi gezen bakan:
"Açmadığınız kapı kaldı mı?" diye sorar.
Cemal Süreya
"Size bütün kapılarımızı açtık, biri hariç" der
Bakan şaşırır:
"Hangi kapıymış o?"
Cemal Süreya cevaplar:
"Gönül kapımız"

fethi gürcan

fethi gürcan; çocukluğu, atı ve kılıcı
...
sokakta tank paleti
sokakta düdük sesi
sarı sarı yapraklarla birlikte sanki
dallarda insan iskeletleri

asacaklar aydemir'i
asacaklar gürcan'ı
belki başkalarını
pis bir ota değmiş gibi sızlıyor genzim
dökülüyor etlerim
sarı yapraklar gibi

15 Kasım 2011 Salı

başrolde kar sesi var


Karlara yuvarlanır günün çıngırağı
Küllere bulanır saatler
Hüznün uzun sessizliği
Uzun tınıları yalnızlıkların
Beyaz keder...
H.Ferhad


Karların hiç erimediği yerlerde, kar altında kalmaması gereken üç film.Yüklü katırlar, daha karaya çalan kara tahtalar ve kurt sesleri eşliğinde bembeyaz düşlere adanmış gibiler.Bir de o düşlere düşen çığlara...Kar altında bir dağ köyünde, yıllar sonra tekrar izleme mecburiyetinde hissetmiştim kendimi, düşleri bembeyaz karlarda yuvarlamak ister gibi.Lakin saplandığım kardan, bol nikotin takviyesiyle kendimi kurtarabildiğimi hatırlıyorum.Sonra kar durduğunda biten paketler, yolları açmaya gelen işçiler falan...

13 Kasım 2011 Pazar

sümmâni’nin şiirlerinde kullandığı deyimler ve atasözleri


l-ATASÖZLERİ

1-Bir Söyle İki Dinle
Bir söyle iki duy üç de kulak ver
Her büyük mecliste söz güzâr olmaz

2-Çalma Kapımı Çalarlar Kapını
Bir gün olur kapın döğerler
Döğmüş isen el kapısını

3-Doğru Söyleyeni Dokuz Köyden Kovarlar
Doğru söyleyene delidir derler
Kimi deli kimi velidir derler

uygunsuz kıyafet, sakallı celal


Sakallı Celal Ankara Erkek Lisesi müdürüyken, okulun lağımı  patlar.Durum bakanlığa iletilir.Ama bakanlıktan, ‘durumun idare edilmesi…’ yolunda bir cevap gelince, Sakallı Celal iş tulumunu giyer, bir öğrencisiyle birlikte patlayan lağımı onarmaya başlar.Tam o sırada okula gelen bir müfettiş, Sakallı Celal’i o halde görünce, bakanlığa ; “Makamına uygun olmayan bir kıyafette görüldü.” Diye rapor eder.Çok geçmeden bakanlık, Sakallı Celal’e bir yazı yazarak: “Niçin makamınıza uygun olmayan bir kıyafette görüldünüz?” diye sorunca Sakallı Celal, doğrudan bakanlığa çıkıp:
“Lağım patladı dedik, ‘idare et’ dediniz.Ben de lağımı onarıp idare edeyim dedim.Lağıma resmi kıyafetle girecek değildik ya; idare etmenin bok içinde oturmak anlamına geldiğini nerden bileyim?!”


 
Derleyen: Süleyman Bulut