27 Kasım 2011 Pazar

kalbi kırık 'müslüm baba', yıldırım türker


Onun fotoğrafı, siyah beyaz çekilmiş. Sonradan renklendirilmiş. Pastel. Bir de sarmaşık gülleriyle çerçevelendirilmiş. Gerçek-dışı bir uçuculuk var, her şeyde. Resimli-süslü kamyon kasalarını, eski berber aynalarını, 'Dünya Güzeli Züleyha'yı, 'Ağlayan Çocuk'u hatırlatıyor. Aile albümünün kanayan yanında. Mağlupların başucunda duruyor. Müslüm Baba. Varoşların Azizi.Nereye gitse, ardında bir yetim ordusu. Müslüm Gürses, hiçbir starın sevilmediği gibi seviliyor. Onu sevenler, kaybedecek bir şeyi olmayanlar çünkü. Feryat figân, kan gülleri; vereceğini yalnız kendi etinden, kendi canından artıranların korkunç aşkıyla seviliyor. Şu dünyada en ufak hükmü bulunmayan; suretleri en çok sabıka kayıtlarına yakışan karaşın kavruk adamlar, tekinsiz mahalle aralarının hapçı kızları. Onun babası olduğu cumhuriyet, nüfusu gittikçe artan üçüncü sayfa kahramanlarının cumhuriyeti. Orada âdetler farklı. Şiddet farklı. Babanın konserleri, topluca kendinden geçme ayinleri. Tuhaf kültlerin ancak gizli kameraya gelebilecek tapınma görüntüleri. Basbayağı dini arınma ritüelleri, jiletin kollarda, göğüslerde bıraktığı izlerle son bulan.
Müslüm Gürses, televizyona çıktığında kitlesi onu takip ediyor.Yol gösterenlerin el kol hareketiyle alkışlamaya, gülmeye, oturup kalkmaya hazır temiz orta sınıf seyircilere alışık koltuklara yığılan yetimler, denetimsiz bir coşkuyla sıkı bir nümayişe çeviriyorlar Babalarının programını. Birlikte söylüyorlar:
"İtirazım var bu dertli şansıma/Dertlerin cümlesine/Talihin böylesine/hayatın sillesine itirazım var/ben hep yenilmeye mecbur muyum?/Ben hep ezilmeye mahkûm muyum?" Onları denetleyebilen tek kişi, Gürses. Kimileyin küçük bir baş işaretiyle, kimileyin ellerini kaldırıp her birinin sırtını tek tek sıvazlar gibi yaparak. Asla otoriteryan bir tavırla değil. Lider gibi değil. Ermiş gibi.


Varoşların kötü çocukları Müslüm Gürses'i dost muhabbetinde sarhoş olup şarkı söyleyen ağabeylerini dinler gibi dinliyor. Şarkılarını müthiş gırtlak oyunlarıyla ya da tertemiz akademik bir tavırla söylemiyor elbet. Her dizede hâkimiyetini kaybediverecek, sonunu getiremeyecekmiş gibi söylüyor. Her an hata yapıverecekmiş gibi. Hayranlarının hayatına tutulan ayna. Ayağı kaydı kayacak. Müziğin hep gerisinde kalıyor, son anda yetişiyor. Kafası iyi. Öyle iyi ki kimseye ders verecek, erkeklik taslayacak, yerli yersiz böbürler sallayacak hali yok. Ne kadar itirazı olsa da hali yok. Kafası nal, yüreği mangal. Kırılgan mı kırılgan bir adam.Az konuşuyor. Çok bildiği, çok hazmettiği düşünülüyor, bu yüzden. Dilinin peltekliği, zor konuşuyor olması, yıllar önce geçirmiş olduğu ağır bir trafik kazasına yoruluyor. Yaralı. 

Müslüm'ün babalığı, babanın hayat kurtaramadığı, aileyi doyurup ayakta tutamadığı, iktidarının sarsıldığı bir dünyanın babalığı. Çocukları ona can verebilmek, kendilerine benzeyen bu uçucu, bilge adamı ayakta tutabilmek için her şeyi yapmaya hazır. Müslüm Baba, konuşurken birden 'ha ha ha' diye gülüveriyor. Oraya çıkarılmış bir bebek gibi. Sık sık gülüyor. Kitlesinin şefkatini kazanmakta hiç zorlanmadığı aşikÉr. Tevazu oyununda da rakip tanımıyor. Karşısındakinin övgülerini bir çırpıda müstehcen kılabilen bir kıvraklığı var, tevazuunun. O, gerçekten de halk arasında 'baba adam' tabir edilen türden. 

Onun Baba olduğu dünya, insanların kelebek gibi yaşayıp kısacık ömürlerini bir çırpıda tükettikleri bir dünya.O, vakitsiz ölenlerin babası. Kalbi çatlar, o babaların. Verem olurlar.Kan tükürürler. Hızla yaşlanıp hızla göçerler. Müslüm Baba'nın İsviçre'de kalp krizi geçirdiği haberinin de yakıcı bir inandırıcılığı yok muydu? Sonunda kalp spazmı geçirmiş olduğu, 'dimdik ayakta' olduğu haberiyle derin bir nefes aldık. Zaten o da 'Biraz rahatsızlandık, ortalık çalkalandı', demiş. Sonra da eklemiş, "Ölüm arada bir gelip yokladı, ama gördüğünüz gibi yırttım. Kolay değil bu dünyayı terk etmek." 

Müslüm Gürses'in serüveni melodramın ağdasına, bütün damardan insanlık hallerine açık olduğu için, büyüleyici. O, bu toplumun sahip çıkamadığı, hepimizin çocukluğunun ya da gençliğinin ıstırap ikonasının; dünyanın en güzel gözlü kör kızının sevgilisi. Hepimizin gözü önünde düşmüşken kaldırdığı eşiyle birlikte en alttakilerin fotoğrafında köşede duran dalgın adam, o. 

Lahmacunlu imparatorluğu; kamera gördükçe duygulanıp gözyaşlarını yumruğuyla silen gönül adamı numaraları; gerektiğinde şehirli kadınları hırpalayan naylon delikanlılığı; muktedir sofralarında siyasetler üstü çiğ köfte yoğurma gayretleri ile İbrahim Tatlıses ve onu takip eden güneydoğulu rakipleri, Müslüm Gürses'in babalığını rüyalarında bile göremezler. Onun, cazibesini toplumun her kesimine açma çabalarında insanın içini burkan da bu zaten. Türk popuna açık bir 'sound'a yönelme kararı, her söylediği şarkıya bir 'damardanlık' katıyor olmasına karşın, yetimlerle arasına bir mesafe koyma niyetini düşündürüyor. Teoman'ın 'Paramparça'sını da söyleyecekmiş. Babanın kendini 'havaalanında kaybolmuş bir bavul'a, 'sonbaharda boş bir yüzme havuzuna' benzeteceğini düşünmek çoğu seveninin yüreğini dağlıyordur mutlaka. 

Ama belki de yorulmuştur. Jiletlerin ışıltısından, kanla tartılan babalığından bitkin düşmüştür belki. Rutubetli atölyelerin kavruk çırakları onun 'Usta'sını söyleyedursun, onun itirazı çoktan ürkütücü bir racona nefes vermiş olsun, popüler kültürün dayattığı kurallara direnmek çok güç. Yıllar önce babalık imgesi üstüne yazdığım bir yazıda gölgesi hâlâ üstümüzden eksik olmayan Demirel'le Müslüm Gürses'i karşılaştırmış, şöyle bağlamıştım:
"Her durumda, kabul görmüş baba imgesi, bireyin intiharı oluyor. Demirel'in artık aşina olduğumuz için sineye çekebildiğimiz zulmüne yıllarca evlat yetiştiremedik. Müslüm Baba'yı izlerken çekilen jiletler de mazlumun kendi bağrında parlıyor. Babasının iktidarsız itirazını izlerken kendisine acıyıp hayatına jilet
atan evlatla, babasının itirazsız iktidarı karşısında çaresizliğe kapılıp hayatını suskunluğa kilitleyen evlat, aynı resimde kanıyor." 

Yoksul külhaniler yine davranacak jiletlerine. Onlar 'evlatlıktan sessizce çekilmesini' bilmediği için aralarından baba seçtikleri usulca vedalaşıyor işte kendileriyle.


Yıldırım Türker
14.01.2002

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder