18 Mart 2020 Çarşamba

zenginin artıkları, herman melville, toplu öyküler


...Fakat imparatorlar, prensler, krallar ve mareşaller genellikle et ve yemekle beslenmezler.Artıkları da buna göre oluyor elbette.Söyler misiniz bana, hiç kralların artıkları sincapların artığıyla aynı olur mu?

---

Kral şölenlerinin parlaklığından kalan artıklarla, etsiz börek parçalarıyla, paramparça edilmiş sülünlerle yarı ezilmiş jölelerle geçirilen bu yarım saat, sadakanın içindeki küçümseme duygusunu hatırlatma görevi görüyordu.Bu ani galeyanda ya da onları saran o gizemli güç her ne ise, bu Lazaruslar, zengin adamların hakaret dolu artıklarını pişmanlık dolu bir öfkeyle kusmaya hazır görünüyorlardı.

---

"Kutsal cennet beni Londra'nın saygıdeğer cömertliğinden korusun" diye iç geçirdim o gece yara bere içerisinde yatağımda uzanırken, "beni fukaranın tatlısından da zenginin artığından da koru yüce Tanrım."

Herman Melville
Fukara Tatlısı ve Zenginin Artıkları
Toplu Öyküler
Everest Yayınları
Türkçesi: Burcu Erdoğan

fukara tatlısı, herman melville, toplu öyküler


...
Hasat zamanından hemen önce yağan bu yumuşak mart karına fukara gübresi denir.Tatlı cennetten toprağa damlayarak ve yavaş yavaş içine işleyerek her toprak parçasını ve saban izini besler.Bu, fakir bir çiftçi için en az zengin çiftçinin kullandığı vitaminler kadar iyidir.Üstelik zengin adamın bunları toprağa serpmesi gerekirken fukaranın böyle bir şeye ihtiyacı yoktur.

---

Siz hiç fukaranın göz damlasını duymuş muydunuz?
Hiç duymadım.
Bu yumuşak mart karını alın, eritin ve bir şişeye koyun.Alkol kadar saftır.Zayıf gözler için dünyadaki en iyi şeydir.Şahsen benim de bundan bir damacanam var.Fakat gözlerinden derdi olan en fakir adam da bu sınırsız ilaçtan yararlanabilir.Gördünüz mü ne tatlı bir erzaktır bu!

---

Siz hiç fukara yumurtasını duydunuz mu?
Şimdi, yumurta kullanılması gereken unlu bir yemeği pişirme hazırlıkları sırasında, yumurtanın yerine geçebilecek malzeme, maya işlevi gören bir bardak yağmur suyunda bulunabilir.Ev kadınları da bu amaçla kullanılan yağmur suyuna fukara yumurtası adını verir.Ve birçok zengin adamın kahyası bu yöntemi kullanır.

---


Ah bayım, keşke dünyaya gelmek üzere olan minikler yürekleri burkarak bu dünyadan ayrılan ufaklıklar olsaydı; geri dönen dostlar olurlardı, yabancılar değil...Ama hep yabancılar, her zaman yabancılar!Yine de bir anne onları sevmeyi hemen öğrenir; kesinlikle bayım, diğerlerinin gittiği yerden gelir onlar.İnanmıyor musunuz?Evet, bütün iyi insanların inanması gerekir.Ama hale küçük William ve Martha'nın cennette olduklarını düşünerek ve şuradaki Dr. Doddridge'i okuyarak kendimi mutlu etmeye çalışıyorum.Tıpkı çatımızdan içeri sızan yağmur gibi karanlık ıstıraplar peşimizi bırakmıyor.Burada her geçen gün daha da yalnızlaştım; sevgili William gider gitmez tüm gün, tüm bir nemli gün boyunca keder ince ince ruhuma yağıyor.Ama Tanrı'ya beni bu yüzden bağışlaması için dua ediyorum ve bir de tabii elimden geldiğince idare etmeme yardım etmesi için.

---

Kışın fukaraların odalarının havalandırılmaması -onlarla inadına bütünleşmiş bir şeydir bu- sıhhatlerine karşı girişilmiş cahil bir ihmalkarlık olarak onlara fatura edilir.Ancak fukaranın içgüdüleri sandığımızdan çok daha bilgedir.Odaya dolan hava aynı zamanda orayı soğutur.Üşüyen bir kişi için havası kötü sıcaklık, iyi havalandırılmış soğuktan iyidir.İnsanlığın insanlık hakkında ileri sürdüğü saçmasapan fikirler arasında hiçbiri, iyi evlerde oturanların, iyi ısınanların ve iyi beslenenlerin, fakirlerin alışkanlıkları hakkındaki varsayımları kadar ileri gitmez.

...

Herman Melville
Fukara Tatlısı ve Zenginin Artıkları
Toplu Öyküler
Everest Yayınları
Türkçesi: Burcu Erdoğan

anna ahmatova


Bir kuyunun dibindeki ak bir taş örneği
İçimde bir anı
Karşı koyamam, koyamam da:
Bir yanı sevinç, bir yanı acı…

Tanrılar, biliyorum dönüştürürler
İnsanları nesneye- bilinçlerini yok etmeden,
Güzelim hüzünleriyle yaşasınlar diye sonsuza dek.
Sen de benim için bir anıya dönüştün.


Anna Ahmatova

Çeviri: Güneş Acar

leylek karda kaldı, gülten dayıoğlu



Leylek Karda Kaldı / Gülten Dayıoğlu
Azat Kuşu

batman, moebius

hagakure & ghost dog: the way of the samurai (1999), jim jarmusch

Ghost Dog: The Way of the Samurai (1999)
Jim Jarmusch

"...Bu yüzden mi vurdunuz yani; 
bunlardan pek kalmadığı için." 

Ghost Dog, The Way of  the Samurai


"Bir şeyi okurken içinizden okuyunuz, 
sesli okursanız sesinizin devamı gelmeyebilir."
Hagakure, Yamamoto Tsunetomo


...Samuray hayatı ve felsefesinin bir rehberi olan yaşlı bir samuray tarafından kaleme alınmış, 1950'lerden kalma bir metin olan Hagakure adında bir kitap geçti elime.Yediğimiz yiyeceklerle ilgili küçük ve sıradan ayrıntılardan, evinizin nasıl inşa edileceğinden, silahlarınızı nasıl temizleyeceğinizden, inanılmaz derinlikteki Zen felsefesine kadar pek çok şeyi kapsayan bir metin.Bu kitapta her şeye değinilir ve konudan konuya atlanır.



Sonra, birbirine hiç benzemeyen düşünceleri bir araya getirmeye başladım.Little İtaly'deki Gambino ailesinin bir araya geldiği kulübün tam karşısında yaşadığım için New York'taki organize suçlar işleyen ailelerin çöküşüyle ilgileniyordum.70'lerin sonunda ve 80'lerin başında çözülmeye başladıkları sırada onları sokakta her zaman görürdüm: John Gotti, 'Boğa' Sammy Gravano, Neil Belacroche ve diğer bütün akıllı adamlar.


Zaman geçtikçe haklarında bazı fikirler edindimArka tarafımdaki çatıda yıllardır bir güvercin kümesine sahip, yaşlı bir İtalyan adam oturuyordu; güvercinlerle ilgili fikir oradan doğdu.Adam biz filme başlamadan önce öldü ve kuşları serbest kaldı.Sık sık kuşlarını uçurmasını izlerdim; hareketleri çok güzel ve etkileyiciydi.Bazen cumartesi günü sabah saatlerinde pencereden dışarıya bakardım ve ışık vurduğunda güvercinlerin renkleri siyahtan beyaza, tekrar siyaha, tekrar beyaza döner dururdu; bu sadece bir ayrıntıydı.Ben bilgi edinmeye devam ederdim ve sonra oturup bu birbirine hiç benzemeyen şeyleri bir araya getirip bir tek şeye dönüştürmeye çalışırdım.

...


Jim Jarmusch
Derleyen: Ludvig Hertzberg
Türkçesi: Selim Özgül
Agora Kitaplığı


mayıs, 1976


May Day. Photo by Valery Shchekoldin, Mari ASSR, 1976

kuiil, mandalorian
















Saygıyla...


Kuiil /Mandalorian 1. Sezon (2019)

uzak, giuseppe ungaretti


Uzak

Uzaklara, çok uzaklara
bir kör gibi
elimden tutup götürdüler beni.


Giuseppe Ungaretti
Çeviri: Gülbende Kuray

ho şi minh, bir ulusal kurtuluşçunun portresi, reinhold neumann-hoditz


Koumintang hapishanelerinden birinde şu dizeleri yazarken Ho Şi Minh kendi küçük memleketini mi düşünüyordu?

'Bir Hapishane Arkadaşının Flütü'

'Ansızın bir flütün sıla özlemi dolu iniltileri:
Hüzünle yükseliyor müzik, hıçkırığa yakın.
Bin milden ötelere, dağlar ve nehirler üzerinden
acı bir keder yayılıyor.Bir kadın görür gibi oluyoruz,
uzak bir kuleye tırmanmış,
birinin dönüşünü gözleyen.'

---


Yine Çinlilerin ülkeyi işgal altında bulundurdukları bir dönemde halk yabancı yönetim altında büyük acı çekiyordu.Birçok yerde direniş başlamıştı.Bu sırada Hanoi'de yoksul bir balıkçı yaşıyordu.İsmi Le Loi'ydi.(Efsane zengin bir çiftçiden yoksul bir balıkçı yapar.) Bir gün Le Loi kentin ortasındaki gölde balık avlarken tanrılar ona bir işaret gönderdi.Çektiği ağda harikulade bir kılıç buldu.Le Loi, tanrıların işaretini anladı ve ayaklananların başına geçti.Karşısında düşmanların kaçmaya başladığı olağanüstü kılıcıyla Çinlileri ülkesinden kovdu.Zaferden sonra su perisine teşekkür etmek için gölün kıyısına geldi.Kıyıya ulaştığında sihirli kılıç ansızın kınından sıyrıldı ve yeşim renkli ejderhaya dönüşerek suda kayboldu.Olanları seyretmiş olan halk Le Loi'yi kral ilan etti.Hükümdarlığı adil ve iyilikseverdi ve güçlü Le hanedanının kurucusu oldu.

Bugüne kadar Hanoi'deki gölün adı Ho Hoan Kiem, yani geri verilen kılı. gölü olarak kalmıştır.

---

Ho Şi Minh ile 1962 yazında Hanoi'de röportaj yapmayı başaran Fransız Vietnam uzmanı Bernard B. Fall bile devlet başkanının ağzından yaşamıyla ilgili ayrıntıları alamamıştır.

"Biliyor musunuz, ben yaşlı bir adamım ve yaşlı bir adam küçük sırlarını kendine saklamaktan hoşlanır."

Ve sonra Fall karşı çıktığında da Ho şakacı bir göz kırpmayla

"Ben ölene kadar bekleyin, sonra hakkımda istediğiniz kadar yazabilirsiniz." der.

---

Mandarinler köleler arasında köledir ve onlar diğerlerinden daha da çok köleleştirilmiştir.

---

Anne dördüncü çocuğuna hamileyken aile Hue'de yaşıyordu.Baba ise büyük oğluyla bir sınav yönetmek için Thanh Hoa eyaletinde kalıyordu.Bir zamandır hasta olan anne ve bebek doğumda çok güçsüzdüler.Anne, yeni doğan bebeği kollarında öldü.Bebek, annein vücudu katılaşana kadar annesini emdi.Sonradn küçük Xin'in ölmüş annesinin sütünü emdiği için hep hasta ve çelimsiz olduğu söylendi.Xin birkaç yıl sonra yaklaşık 1905'te öldü.

---


Tat Tahanh düşüncelere dalmıştı ve çok okuyordu.En sevdiği öyküler arasında Çin'den tarihsel öyküler "Üç krallık" ve "Batıya doğru" vardı.Bu babasının başkente dönüşünü hep ertelediği ve köyde öğretmenlik yaptığı dönemdi.Ancak baba çocuklarının eğitimiyle çok seyrek ve düzensiz biçimde uğraşıyordu.Evde olduğunda kimi kez yaşamlar ilgili bazı bilgece sözler buluyor, bunları duvara yazıyor ve çocuklarına ezberletiyordu.
...
Çok yakında bir demirci ve evin sağında çok eski bir kuyu vardı.Köylülerin anlattığına göre bu eski kuyuya çok üstün bir düşman yaklaştığında asiler kılıçlarını atarlardı.Düşman kaybolduğunda kılıçlarını yeniden sudan çıkarırlardı.

---

Özellikle Ho'nun ablası Thanh çok yürekli bir insan olarak tanımlanmaktadır.Thanh bucak merkezi Vinh'de yerel polis örgütünün düşük rütbeli görevlileri için bir pansiyon işletiyordu.Pansiyon müşterilerinden silah sağlıyor ve bunları asilere ulaştırıyordu.Bir keresinde bir Vietnamlı olan bölge sorumlusu ona şöyle çıkıştı: "Hamile kadınlar çocuk doğurur; ama sen hamile kalırsan ortaya silah çıkacak."

---



Bir  keresinde şiddetli fırtınada gemi Dakar limanına uğradığında, kıyıyla bağlantı filikalarla kurulamayınca Fransız liman yetkilisi birkaç zenciye gemiye yüzmelerini emreder.Zenciler peşpeşe denize atlar ve dalgalar arasında boğulup giderler.Bu alışılmış bir davranış biçimi olmasına rağmen Ba çok sarsılır."Fransa'daki Fransızlar'a diyecek yok.Ama Fransız sömürgeciler çok acımasız ve barbar.Her yerde aynı şey.Memlekette buna benzer bir şeyi Phanrang'da görmüştüm.Yurttaşlarımız onların yüzünden boğulurken Fransızlar kahkahalar atıyorlardı.Sömürgeciler için bir Asyalının ya da bir Afrikalının bir kuruşluk bile değeri yok."

---

Carlton'da durumu daha iyiydi.Çalışma süresi sabahları sekizden öğleye ve öğleden sonraları saat beşten akşam ona kadardı.Şimdi Ba'nın kendisini yoğun biçimde İngilizce öğrenmeye verecek boş zamanı vardı.Şafak vakti ve öğleleri çoğunlukla yanında kitabı ve yazı malzemesiyle Hyde Park'ta oturuyordu.İzinli gününde bir İtalyan'dan ingilizce dersi alıyordu."Carlton" o zamana göre çok modern bir işletmeydi.Bulaşık, elektrikli bir asansörle Ba ve arkadaşlarının yıkamak için hazır beklediği mutfağa gönderiliyordu.Önce porselenleri gümüşlerden ayırmaları gerekiyordu.Artık açlığın ne demek olduğunu bilen Ba hiçbir şeyin ziyan olmasına izin veremezdi.Tüm artıkları titizlikle topluyordu-çoğunlukla büyük bir parça tavuk eti ya da yarım bir biftek ve bunları atmıyor, mutfağa geri gönderiyordu.Bu tuhaf davranış şefin dikkatini çekti.Şef, büyük Escoffier, küçük aşçı yamağını sorgulamaya başladı: "Neden artıkları diğerleri gibi çöpe atmıyorsunuz?" Yanıt: "Bunlar atılmamalıdır.Onları yoksullara verebilirsiniz."Bu yanıt herhalde kuşağının en büyük mutfak aşçısı olan baş aşçı Escoffier'in hoşuna gitmişti.Gülümseyerek şöyle dedi: "Devrimci düşüncelerinizi bir an için bir yana bırakın, ben de size çok para kazandıracak yemek pişirme sanatını öğreteyim.Anlaştık mı?"

---


Yeni arkadaşlarının etkisiyle Nguyen Ali Qouc, ilk savaş sonrası yıllarında gelenekçi denilen grupla Bolşevik Devrimi sempatizanı sol kanat arasında şiddetli tartışmaların geçtiği Fransız Sosyalist Partisi'ne girdi.

"Fransız Sosyalist Partisi'ne giriş nedenim- o zamanki yoldaşlarıma hitap biçimimle bu 'bayanlar ve baylar'ın bana ve ezilmiş halkların savaşına sempati göstermiş olmalarıydı.Ancak ben ne bir partinin ve sendikanın ne de sosyalizm ya da komünizmin ne olduğunu bilmiyordum.O zamanlar Sosyalist Parti'nin hücrelerinde partinin İkinci Enternasyonal'de mi kalması, ikibuçuğuncu enternasyonal'in mi kurulması, yoksa Sosyalist Partinin Lenin'in Üçüncü Enternasyonal'ine mi katılması gerektiği konusunda ateşli tartışmalar oluyordu.Haftada iki ya da üç kez yapılan toplantılara düzenli biçimde gidiyor ve dikkatle tartışmaları dinliyordum.Başlangıçta her şeyi anlayamıyordum.Neden bu kadar heyecanlı tartışmalar oluyordu?Devrim hem ikinci hem ikibuçuğuncu hem deÜçüncü Enternasyonal'le yapılabilirdi.O halde neden böylesine çekişiyorlardı?Peki ya Birinci Enternasyonal'e ne olmuştu?"

---


Daha konuşmamın başında hepinizden kesin sessizlik rica etmiştim! (Kahkahalar) Ve biraz sonra tekrar: Susunuz!Siz parlamentodan olanlar.(Alkışlar) Ve sonunda ısrarlı çağrı: "Tüm insanlık adına, sosyalist partinin sol ve sağ kanattan tüm üyeleri adına size sesleniyoruz! Yoldaşlar bizi kurtarın! (Alkış)

---

Delegeler dağılırken genç, güzel bir terzi ve kongre sekreteri olan Rose şimdi biraz dalgın halde bir kenarda duran zarif Asyalıya yaklaştı."Yoldaş, bu sorun üzerinde burada, Paris'te neden bu kadar çok tartıştığımızı şimdi artık anlıyorsun değil mi?" (Nguyen bir keresinde bir toplantıda halkı orada acı çekerken burada çok fazla tartışıldığından şiddetle yakınmıştı.) Nguyen'in yanıtı şöyleydi:
"Hayır, tam değil!" "Peki ama o zaman neden III. Enternasyonal lehine oy verdin? "Çok basit.Konuştuğumuz şeylerden, stratejiden, emekçi tekniğinden vs. tek kelime bile anlamadım.Ama bir şeyi kavramıştım.Sömürge sorununa büyük önem veren III. Enternasyonal'dir."

---

Paris'te yaşayan Japon yazar Kyo Komatsu, Nguyen ile 1923 Kasımında yaptığı bir konuşmayı anlatmıştır: Nguyen onu kendisiyle birlike Moskova'ya gitmeye çağırmıştı.Japon yazar reddedip Paris'te sanat ve edebiyatla uğraşmayı tercih ettiğini söylediğinde şu anlamlı yanıt gelir: 

"Bu kokuşmuş toplumda mı?Burada nasıl bir sanat yapabilirsiniz ki?Biz devrimi yapacağız, o zaman sınıfsız bir toplumda özgür insanlar için yazabilirsiniz!"

---


Bugün olduğu gibi o zaman da Budizm özellikle Siam'da canlı bir güç, herkesin katıldığı ulusal bir dindi.En azından zaman zaman rahip olarak hizmet etmek inançlı bir Budistin görevleri arasındadır ve bugün olduğu gibi o dönemde de kusursuzluğun öğrencileri tüm gereksinimleri halk tarafından karşılanarak ülkeyi dolaşırlardı.Nguyen Ali Quoc bu ideal koşullardan yararlandı.O ve ülküdaşları turuncu cüppeler giyerek ve saçlarını kazıtarak köyleri dolaşıyor, bağlantılar kuruyor, devrimci parolaları yayıyor ve özellikle Siam'daki Vietnamlılar için basılmış olan, ancak yakın sınırdan Çinhindi'ne de gizlice sokulan halk gazetesi "Than Ai"yi (Bu dostluk ya da bunun da ötesinde kankardeşliği demektir.) dağıtıyorlardı.

---

Vietnamlı devrimcilerin ağır sonuçlar taşıyan adımlarının hazırlık görüşmelerini yapmak için toplandıkları koşulların gülünç yanları da yok değildi.Şöyle ki, devrimciler Çin kenti Kowloon'un insan kitleleri arasında tümüyle "başbaşa" ve farkedilmeden görüşebilmek için bir stadın üst (ucuz) tribünlerinde buluşuyorlardı.

---

"Ulusal kurtuluş tüm halkımızın ortak davasıdır.Her vietnamlı katılmalıdır.Parası olan parasıyla, güçlü olan gücüyle ve yetenekli olan yetenekleriyle yardım etmelidir.Ben tüm değersiz yeteneklerimi ortaya koyacağıma ve sizleri izleyeceğime and içerim ve sonuna kadar her şeyimi feda etmeye hazırım."

---



"Daha da garip şeyler oluyor bu dünyada:
İçeri koşuyor insanlar, zincire vurdurmak için bacaklarını.
Vuruldular mı bir kez zincire uyuyabilirler huzur içinde.
Yoksa olmayacaktı başlarını koyacak yerleri."

---

Ho soyutlamalardan kaçınmıştır.O somut durumlardan söz eder: hapisteki günlük yaşantıdan, hücre ve içindekilerden, gardiyanlardan, yemekten ve hatta -mizah da katarak- bir dişe vedadan 

"Bir Dişe Veda"

"Sen sert ve gururlusun dostum;
yumuşak ve uzun değilsin dil gibi.
Birlikte onca acıyı ve tatlıyı paylaştık,
ama şimdi sen batıya gitmelisin, bense doğuya gidiyorum."

ya da asasından

"Gardiyanın Çaldığı Asama"

"Benimle geçen tüm yaşamın boyunca dik ve güçlüydün,
Birlikte karda ve siste yürüdük.
Lanet olsun bizi ayıran o hırsıza!
Sindirebileecek miyiz acaba bu ayrılığı içimize?"



---

...Ho yurduna geri dönmüştü; yarım asır sonra da yeniden köyüne ayak basıyordu.Çay içmek üzere Kim Lien köyünün Köyü'nün konukevine davet edildiğinde şu yanıtı verdi: "Konukevi konuklar içindir, ama ben evime geldim."

Ho Şi Minh
Bir Ulusal Kurtuluşçunun Portresi
Reinhold Neumann-Hoditz