9 Temmuz 2018 Pazartesi

ilk sınıfsız toplumlar boyunca bilgi üretimi,erhan nalçacı / tarihselci yöntem ve bilim tarihi


...
Paleolitik dönemi yaşayan kabilelere ilişkin antropolojik veriler bu dönem insanlarının sanıldığından çok daha büyük bir bilgi birikimine sahip olduğunu göstermektedir.Yeni Gine yerlileri ile birlikte bir süre yaşayan Jared Diamond onlarla birlikte ormandayken ne kadar aptal göründüümü bilmiyorum, diye yazmıştır.Ufuk açıcı bir kitap olan Conner'in "Halkın Bilim Tarihi" kitabında ise paleolitik dönem kültürünü yaşayan kabilelerin bilgi dağarcığı hakkında zengin veriler sunulmuştr.Bu avcı-toplayıcı kabileler, geniş coğrafyalar üstünde hayvanların göç alışkanlıkları, su kaynaklarındaki mevsimsel değişiklikler, hayvan ve bitki türlerinin sınıflandırılması, bitkilerin döngüleri vb. birçok şeyi yaşamda kalabilmek için bilmek zorundaydılar.Kuzey Alaskalı Nunamiutların yaklaşık 250.000 kilometrekarelik bir alanda bu bilgiye sahip olduğu saptanmıştır.Aborjinlerin en az 643 türü tanıdıkları ve isimlendirdikleri ve bu sayının yemek için olan türlerin en az iki katı olduğu bildirilmiştir.Ayrıca bu türler birbirinden bağımsız değildir ve olabildiğince sınıflandırılmıştır.

Bize çocukça gelen ve süreçler arasındaki benzerliklere dayanarak doğaya müdahale etmeye çalışan sihirli düşünce bilimsel genellemeleri de içeriyordu.Ancak iz sürmenin ilk bilimsel faaliyet olduğuna ilişkin öneri çok çarpıcıdır.Kabile üyeleri hayvanların dışkısı, idrarı, tükürüğü, tüyleri, kırılmış dllar, ezilmiş otlara vb. izlere dayanarak bunların hangi canlıya ait olduğuna ilişkin bir hipotez kurarlar ve sonra tümevarımla, iz bırakan canlı bulunarak hipotez test edilir ve çok sayıda deneyim genellenir, tümdengelim işlemeye başlar.
...

Erhan Nalçacı
İlk Sınıfsız Toplumlar Boyunca Bilgi Üretimi

Tarihselci Yöntem ve Bilim Tarihi
Editör: Erhan Nalçacı
Yazılama Yayınevi

8 Temmuz 2018 Pazar

küçük karides, acıklı fıkra

gogol'ün paltosu, vladimir nabokov, rus edebiyatı dersleri

...
Absürd, Gogol'ün gözde perisidir; fakat "absürd" derken, yabansı veya gülünç olanı kastetmiyorum.Absürd olanın tonları ve seviyeleri, trajik olanınki kadar çoktur ve üstelik, Gogol söz konusuyken absürd, trajiğin sınırlarında dolaşır.Gogol'ün karakterlerini absürd konumlara yerleştirdiğini öne sürmek yanlış olur.Bir insanın yaşadığı dünyanın tümü absürd ise, onu absürd bir konuma yerleştiremezsiniz; yani "absürd"ten anladığınız, bir kıkırdama ya da omuz silkme ise.Ama kastınız acınası bir durum, insanlığın hali ise; bu kadar acayip olmayan dünyalarda yer alan ulvi emellerle bağlantılı şeyler, en derin acılar, en güçlü tutkularsa kastınız, o zaman elbette ihtiyacınız olan yarık oradadır ve Gogol'ün karabasanımsı, sorumsuz dünyasının orta yerinde kaybolmuş acınası bir ademoğlu, bir tür ikincil karşıtlıkla, "absürd" olacaktır.
...
Çok yanlış olan bir şeyler vardır ve herkes, onlara çok mühim görünen meşguliyetlere sahip yumuşak huylu deliler iken, absürdce mantıklı bir kuvvet, onların beyhude işlerine devam etmelerini sağlamaktadır; hikayenin gerçek mesajı budur.
...
Çok sayıda ülkeye gittim; tesadüf ettiğim, Gogol'ü hiç duymamış bazı kişilerin tutkulu düşlerini, Akaki Akakiyeviç'in paltosuna benzer şeyler süslüyordu.
...
Akaki Akakiyeviç'in boyun eğdiği süre., yani paltonun yapılması ve giyilmesi, aslında onun soyunması ve adım adım, çırılçıplak bir hayalete dönüşmesi sürecidir.Hikayenin en başından itibaren, Akakiyeviç gerçekleştireceği doğaüstü yüksek atlayışa hazırlanır; onun ayakkabıları eskimesin diye sokakta parmak uçlarına basarak yürümesi veya sokağın ortasında mı kaldığının ayırdına varamaması gibi görünüşte zararsız ayrıntılar, kâtip Akaki Akakiyeviç'in yavaş yavaş erimesine sebep olur; öyle ki hikayenin sonuna doğru, kâtibin hayaleti, onun varlığının en elle tutulur, en hakiki paröçası haline gelir.
...
Son derece önemli bir bilgi, hikayenin temel yapısal fikri, burada Gogol tarafından maskelenmektedir (çünkü aslında hakikatin kendisi bir maskedir).Akaki Akakiyeviç'in paltosuz hayaleti sanılan adam, aslında onun paltosunu çalan kişidir.Ama Akaki Akakiyeviç'in hayaleti sadece paltosuzluğuyla göze çarpmış olduğu için, şimdi hikayenin en tuhaf paradoksuna düşen bir polis memuru, hayaleti tam da antitezi olan kişiyle, yani paltoyu çalan şahısla karıştırmaktadır.Demek hikaye tam bir fasit daireyi tasvir ediyor: Fasit bir dairedir bu; zaten tüm daireler fasittir; elmalar, gezegenler, yahut insan çehreleri kisvesine bürünmüş olsalar da.

Toparlarsak hikaye şöyle ilerler: Lakırdılar, lakırdılar, lirik bir dalga, lakırdılar, lirik bir dalga, lakırdılar, lirik bir dalga, lakırdılar, fantastik bir zirve, lakırdılar, lakırdılar ve tekrar hepsinin çıktığı karmaşaya dönüş.Elbette sanatın bu en üst noktasında, edebiyatın derdi, mazlumlara acımak yahut zalimleri lanetlemek değildir.Edebiyat şimdi insan ruhunun gizli derinliklerine hitap etmektedir ki, buralarda diğer dünyaların gölgeleri, isimsiz ve sessiz gemilerin gölgeleri misali geçip gider.
...

Vladimir Nabokov
Rus Edebiyatı Dersleri  / Nikolay Gogol - Palto (1842)
İletişim Yayınları
Çeviri: Yiğit Yavuz

kıyıda, hariçten gazelciler & matti pellonpaa

Müzik: Hariçten Gazelciler - Kıyıda
Film: Varjoja Paratiisissa (1986) - Aki Kaurismaki
With Matti Pellonpaa


Terk ettiğin yerden nefretle bakılmalı sana
Sana ki, sana ki yüreğin acımasın
Yüreyesin yolunda inanarak doğruluğuna
Yenilgini öngörmüş olsan bile

Kıyıda bekleme
Durma, geç karşıya

Hariçten Gazelciler

Kaynak Video: https://vimeo.com/100607422 by Onur Özgen




betimleme ve görme biçimleri, vladimir nabokov, rus edebiyatı dersleri


...
İnsan görüşüyle bir böceğin çok yüzlü gözünün algıladığı resim arasındaki fark, en iyi filtreyle yapılmış bir yarımton resimle, sıradan gazete başlıklarında gördüğümüz, iri taneli filtrelemeyle elde edilmiş resimler arasındaki farka benzer.Gogol'ün eşyayı görme biçimiyle, ortalama okur ve yazarların eşyayı görme biçimini de aynı kıyaslamaya tabi tutabiliriz.Onun ve Puşkin'in ortaya çıkmasından önce, Rus edebiyatı yarı kör haldeydi.Sadece aklın yönlendirdiği anahatları algılayabiliyordu: Renklerin kendisini göremiyor, bir köpek misali, Avrupa'nın antik dönemden kalma basmakalıp isim-sıfat bileşimlerini kullanmakla yetiniyordu.Gökyüzü maviydi, şafak kırmızı, yapraklar yeşil, güzelin gözleri kara, bulutlar griydi, vs.Sarıyı ve menekşe rengini ilk gören Gogol (ondan sonra da Lermontov ve Tolstoy) olmuştu.Gökyüzünün gün doğumunda soluk yeşil, bulutsuz bir günde koyu mavi olması, 18. yüzyıl Fransız edebiyat ekolünün katı, basmakalıp renk şemalarına alışmış "klasik" tabir edilen ayzarlara, sapkın bir saçmalık gibi gelirdi.Demek betimleme sanatının asırlar içindeki gelişimi, görüntü açısından, çok yüzlü gözün tek parça ve muazzam derecede karmaşık bir organ haline gelmesi, ölü ve donuk "kabul görmüş" renklerin yavaş yavaş gölgelenmeye başlayarak, şaşırtıcı hayranlık verici yeni uygulamalara imkan tanınması sürecinde izlenebilir.Rusya'dakiler bir kenara, herhangi bir yazar daha önce o çarpıcı anı, ağaçların altındaki toprakta güneşle gölgenin yarattığı hareketli şekilleri ya da gün ışığı yapraklar üzerine düştüğünde meydana gelen renk oyunlarını fark etmiş miydi, bilmem.Manet'in tabloları o günlerin uzun favorili cahillerini nasıl şaşırttıysa, Ölü Canlar'da Plüşkin'in bahçesinin betimlenişi de Rus okurunu öyle şaşırtmıştı:



Vladimir Nabokov- Rus Edebiyatı Dersleri
Ölü Canlar - Gogol

düşler, metin fidan & kenan yarar, L-manyak (ekim, 1996)









Düşler
Metin Fidan & Kenan Yarar
L-Manyak  Dergisi, Sayı: 10
Ekim, 1996

buz üzerine bir yorum, behçet necatigil


Sıcak çok sıcak 
Alışmış olmalıydık 
Sıcağın geçmişi var 
Buzun geleceği yok. 

İçimize kapandıkça hüzün 
'Bir gül açılmaz yüzün tek.' 

İster gibi geri gelsin geçmişler 
Şimdi birimiz ölsek başlar tık 
Yani her şey başımızın altından 
Ansızın çekilen bir yastık.

Behçet Necatigil
(Yazı 3 , 1978)
Söyleriz

bülbülüm bağ gezerim, itü taşkışla

Bülbülüm Bağ Gezerim - İtü Taşkışla, Zuhal Özen
Eser: Hafız Osman Öge

puşkin şiiri


O meşhur haklara pek kıymet biçmem ben,
Çoklarının ki onlardır başını döndüren.
Gücenmem tanrılara da bahşetmediler diye bana
Vergilere itiraz etme bahtiyarlığını ya da
Çarların bitmek bilmez savaşlarına;
Ve vız gelir bana esasen basın özgür mü
Budalanın gözünü boyarken yahut hassas sansür
Dergi yazılarında sıkıştırırken maskarayı köşeye.
Bütün bunlar, bilirsiniz işte, yine sözcükler, sözcükler,
                                                                                  sözcükler.
Başka daha iyi hakları şair önemser
Başka, daha iyi bir özgürlük gerekir ona
Çara tabi yahut halka bağlı olmuşsun -
Fark eder mi bizim için?Canları sağ olsun.
                                                                    Kimseye
Hesap vermemek - bir tek ve yalnız kendine
Hizmet etmek, hoş tutmak gönlünü ve iktidar için ya da bir
uşak kaftanı
Bükmemekte mesele ne boynunu ne fikrini ne vicdanını;
Kendi keyfin için diyar diyar gezinmek,
İlahi güzelliklerine doğanın hayret ederek,
Ve sanat ve ilham yaratıları karşısında
Titreyip coşmalı insanın sarsılan ruhu.
- İşte mutluluk burada! İşte hak bunda...

Çeviren: Yiğit Yavuz
Rus Edebiyatı Dersleri/Vladimir Nabokov

(Şiiri, Rusça aslından çeviren Günay Çatao Kızılırmak)

dörtlükler ve desenler, metin altıok


Savrulup açılmış düzensiz yorgan
Ve buruşmuş çarsafıyla bomboş bakan,
Garipliğiyim toplanmamış bir döşeğin;
Başucunda çalar saat bulunan.

Metin Altıok
Dörtlükler ve Desenler