8 Temmuz 2018 Pazar

hayal ülkesinin keşfi, hüseyin ferhad, adam sanat

Abakan insan kaynıyordu.Cenk davulları vuruldu.Hayat durdu bir anda.Çatık kaşlı bir tellal, çarşı pazar dolaşarak Bügü Kağan'ın buyruğunu duyurdu.Buyruk kısaca şuydu: Araplar geliyordu/Arap istilası hiç değilse Maveraünnehir havzasında durdurulsundu/Bahadırlar bugünden tezi yok ölüme soyunsundu.Vay vay.
Davullar tekrar vuruldu.Vahalara gök bayraklı çadırlar kuruldu.Dor atlar burnundan soludu, silahşörler Sir Derya'dan Amu Derya'ya savruldu.Cenk olundu, günlerce cenk olundu.Yedi düvele posta güvercinleri uçuruldu.Gelen haberlere benim gibi bir felaket kalemşorun bile gözleri doldu.Çünkü Uygur menşeli kadınların on binlercesi artık duldu.Vay ki vay.
Lao bu tragedyada rol alan oyuncuların akıbetini merak ediyordu, titrek bir sesle sordu."Tamamı kendi yayının kirişiyle boğuldular," dedim, "fakat mezar taşlarının üzerine tarafımdan birer soru işareti konuldu."

Hüseyin Ferhad
("Hayal Ülkesinin Keşfi, V", Adam Sanat, Şubat 1994)

grzegorz brzęczyszczykiewicz & polonyalı fıkra




Polonyalı göz doktoruna gitmiş.Doktor ilk sıradaki harfleri göstermiş. SZCYCZ yazıyormuş.“Okuyabiliyor musunuz?” diye sormuş doktor. 

“Ne okuması,” demiş Polonyalı, “o adamı tanıyorum bile”.


Nakil : Halil Babilli

6 Temmuz 2018 Cuma

mağara ressamları, dünyanın ilk sanatçılarının gizemli dünyası, gregory curtis


...İlk olarak bilim insanı Max Raphael tarafından ortaya atılmış olan en yaygın varsayım, resimlerin, insanların kendilerini hayvanlardan farklı görmeye başladıkları anın delili olduğudur: Yani insana dönüştüğümüz anın delilidir.Her ne kadar asla kanıtlanamamış olsa da bu varsayım doğru olabilir, fakat bu iddia resimleri yalnızca sezgilerimizle "okuyabiliyor" olmamız gerektiği düşüncesinden kaynaklıdır.
---
...Mağara ressamları tüm dehalarını hayvan resimlerinin içine serpiştirmişlerdir.İnsan resimleri ve gravürleri yaptıklarında o kadar az itina göstermiş veya çaba sarf etmişlerdir ki böyle resimlerin pek çoğu çöp aam figürleri veya karikatür ya da çizgi film öğesi gibi görünen kabataslak yüzlerin basit iki boyutlu karalamaları biçimindedir.Hayvan resimlerinin pek çoğundaki güzellik ve inandırıcı gerçekçilik sanatçıların eğer özen gösterseler gerçekçi insan resimlerini kolaylıkla yapabilecek bceriye sahip olduklarını gösterir.Aslında gerçekçi portreler bile çizebilirdi; böyle bir şey yapmış olsalardı ne kadar da şanslı olurduk.
---
...Hayvan resimleriyle birlikte bu insanlar, etraflarındaki dünya hakkındaki fikirlerinin ne olduğunu gözler önüne seriyorlardı.Burası insanlar için değil, hayvanlar için kurulmuş bir dünyaydı

Bugün olduğu gibi gezegenin hakimleri olmak şöyle dursun, insanlar önemsiz, en iyi ihtimalle hayvanlara ait, hayvan sürüleriyle dolu bir dünyanın kıyı köşesinde yaşayıp giden varlıklardı.Görünüşe göre dünya haklı biçimde hayvanlara aitti.Hayvanlar dünyayı anlıyor ve onun üzerinde güç sahibi gibi görünüyorlardı.Mağara resimlerinin yansıttığı şey de tam olarak hayvanlara ait bu güç, ayrıcalık ve egemenlikti.

Bugün esasında oradaki muazzam hayvan bolluğunun nasıl bir şey olduğunu hayal etmek bizler için neredeyse imkansızdır.Bugün nesli tükenmiş türlerin yanı sıra Avrupa'ya özgü bütün türler de orada bulunuyordu.Kirpiler, kır fareleri, köstebekler kadar sıçanlar, fareler ve diğer kemirgenler de vardı.Farklı türdeki kır sansarları da dahil olmak üzere kemirgenleri avlayan hayvan çeşidi boldu.Vizonlar, kakımlar, porsuklar, su samurları, kurtlar, çakallar, tilkiler ve rakunlar bulunuyordu.Yarasalar akşamları göğe karalar çalıyorlardı; baykuşlar, keklikler, bağırtlaklar ve pek çok başka egzotik türü içine alan sayısız kuş çeşidi vardı.Foklar bahar boyunca somon balıklarıyla dolup taşan nehirlerin kenarlarında yayılıyorlardı.
---


...Mağara ayıları nadiren yirmi yıldan fazla yaşardı ve iskeletlerinde romatizma, kireçleme ve yaşla birlikte gelen diğer hastalıklara rastlanır.Pek çoğu ya gençliğin getirdiği tecrübesizlik ya hastalıktan kaynaklı güçsüzlük ya da ilerleyen yaşları nedeniyle uzun uykuları boyunca onları hayatta tutması için yılın geri kalanı boyunca yetecek yağı depolayamadığı için kış uykusu sırasında ölmüştü.
---
...Çeşitli arkeolojik kazı alanlarında o bölgelerde esasında kaç mamutun yşadığına dair dolaylı deliller bulunur.Yaklaşık 15.000 yıl önce Rus bozkırlarda insanlar mamut kemiklerini yapboz parçaları gibi birleştirerek kulübeler yaptılar.Her kulübenin temeli için yirmi beş kafatasına ve yirmi tane de leğen kemiğine ihtiyaç vardı.Postlar üst kısma boylu boyunca geriliyor, üzerlerine otuz beş adet diş konuyordu.Daha sonra doksan beş adet birbirine geçmiş alt çene kemiğiyle bir dış duvar yapılıyordu.Tek bir kulübede yaklaşık olarak dört yüz kemik bulunabiliyordu ve bu kemikler toplamda yirmi üç tondan fazla çekiyorlardı.Tek bir meskende böyle beş kulübe bulunabiliyordu, her biri ustalık ve sıkı çalışma eseriydi.
---
...Altamira'daki resimleri keşfeden Don Marcelino Sanz de Sautuola'nın 1879 yılının Kasım ayında Altamira'daki zemini kazması şu şekilde gerçekleşti: O öğleden sonrasının öyküsü şimdilerde çok meşhur.Sautuola o zamanlar kırk sekiz yaşında, kalın, kıvırcık favorileri, şaşaalı bıyığıyla birleşen, kuvvetsiz, kelleşen bir adamdı.Beraberinde mağaraya getirdiği Maria isminde küçük bir kızı vardı.Babası kazı çalışmalarına odaklanmışken Maria da babasının çalıştığı geniş, alçak kısmın içine girip dışına taşıyor, bir oraya bir buraya gidiyor, kendi kendine oyun oynuyordu.Özel bir nedeni olmaksızın kafasını kaldırdı ve tavandaki daha sonra "şekiller ve figürler" diyeceği şeyleri gördü."Bak, baba" diye bağırdı."Öküzlere bak!"
---
...Picasso'nun, ikinci dünya savaşından sonra özel bir mağara turuna çıkmasının ardından, "on iki bin yıl boyunca yeni bir şey öğrenmemişiz" dediği iddiası sık sık tekrarlanır.
---
 ...Lascaux büyük değildir, en azından mağara bölümüne yalnızca bir kişi sığabiliyor.Giriş ve en uzaktaki resimler arasındaki mesafe 80 metreden kısa ve resimlerin veya gravürlerin bulunduğu alan 250 metrekare bile sayılmaz.Kadim sanatçılar, o alanın içine 1.963 figür sığdırdı.
---
Kaç farklı sanatçının Lascaux'da çalıştığını tespit etmek imkansız.Belirli bazı hayvan resimleri aynı elden çıkmış gibi görünüyor fakat çizimler için bu benzerliklerden yola çıkarak bir yargıya varırken dikkatli olmak en iyisi.Mağara boyunca resimler, çizilen toynak, boynuz ve gövdelere bakıldığında biçimsel bir geleneğe itaat ediyor.Benzer görünen resimler geleneklerin peşinden dikkatle giden farklı sanatçıların çalışmaları olabilir.Belki de bizim estetik algımızın aksine bu sanatçılar çalışmalarının bireysel veya biricik görünmesini istemiyorlardı.

Başrahip Breuil'in tanımladığı ilk şey sıklıkla kabul görmüş biçimlerin bir teknik gerektirdiğiydi.Buna "çarpık perspektif" adını vermişti ve bu biçim hemen hemen tüm sığır veya geyik resimlerinde ortaya çıkıyor.Bacaklar yandan görünürken toynaklar alt kısımdan bütünüyle ortaya çıkıyor.Hayvan, mağara duvarında izler bırakmış gibi görünüyor.Boynuzlar ve çatal boynuzlar da sık sık çarpık perspektifle çizilmiş.Doğru perspektifte, bir boynuz, arkasındaki boynuzu kısmen örterdi.Böyle bir şeye Lascaux'da asla rastlanmıyor, burada iki boynuz birbirine paralel biçimde ve tamamen görünüyor.Boynuzlar genellikle bir lire benzemelerine neden olan duyumsal bir kıvrıma sahip.Çarpık perspektifin bir gelenek olduğunu biliyoruz, çünkü ressamlar büyük bir etki yaratmak istediklerinde doğru perspektifi kullanmışlar.

Sığır ve geyiklerin kulaklarının çiziminde de bir gelenek takip edilmiş.Doğru veya çarpık, herhangi bir perspektif olmaksızın çizilmişler.Bunun yerine, bir bıçak ağzı boynuzların veya çatal boynuzların arkasından dışarı uzanıyormuş gibi tek bir siyah ve uzun kesikten oluşuyorlar.Bu gelenek öyle beceriksizce izlenmiş ki ilk başta bu kesiklerin kulak olduklarını anlamak çok güç.Lascaux'da resim yapan sanatçılar eğer önemsemiş olsalardı kulakları sergilemenin kesinlikle daha iyi bir yolunu bulacak kadar yetenekliydiler fakat belli ki umursamamışlardı.Onun yerine geleneği izlemişlerdi.



Atların hepsi de aynı şekilde benzer görünümlere sahip olma eğilimindeler. Ufak kafaları, kalın boyunları yuvarlak gövdeleri ve kısa, çöp gibi bacakları var.Lascaux üzerinde sabırla çalışmaya yirmi senesini veren Fransız arkeolog Norbert Aujoulat, sanatçıların bir at resmederken her defasında aynı düzeni izledikleri keşfetmişti.Yeleyi ve suratı oluşturacak kalın ve siyah bir çizgiyle işe başlıyorlardı.Daha sonra da kırmızı aşıboyası kullanarak ya da oyarak sırt ve karın kısmının hafif bir taslağını çiziyorlardı.Bir sonraki adımda gövdeyi, boynu ve kuyruğu, siyah, kahverengi veya kırmızı tonları kullanarak renklendiriyorlardı.Son olarak da toynakları, bacakları, karın bölgesini ve kıç kısmını sırt ve kuyrukta olduğu gibi siyahla çiziyorlar ve gölgelendiriyorlardı.Tüm atlar boyutlarına bakılmaksızın fazlasıyla birbirine benziyor, çünkü sanatçılar içten bir bağlılıkla bu düzeni takip ederek çizim yapmıyorlardı.

Modern araştırmacılar Lascaux'da etkinlik süresinin bin yıldan az, belki de çok daha az olduğunu düşünüyorlar.Resimlerin tarzındaki tutarlılık kesin biçimde tüm sanat eserlerinin yaklaşık olarak aynı zaman aralığında yapıldığı anlamına geliyor.Fakat bu kadar uzak geçmişteki olaylar, aralarında beş yüz yıl fark olsa da bizlere kabaca eşzamanlı gerçekleşmiş gibi görünür.Resimlerin hepsinin aylar içinde mi (bu son derece ihtimal dahilinde birkaç yıl içinde mi yoksa birkaç yüzyıl içinde mi yapıldığını söylememiz mümkün değil.Resimler ve arkeolojik bulgular zaman aralığının kısa olduğuna dair (haftalar,aylar ve yalnızca birkaç sene) güçlü bir izlenim bırakıyor.Fakat güçlü bir izlenim hakikatin kendisi demek değildir.Sıklıkla yaşandığı gibi resimlerin üst üste bindikleri durumlarda alttakinin üsttekinden daha eski olduğu açıktır.Fakat bir dakika mı veya bir yüzyıl mı eski olduğunu bilmek imkansızdır.
---
...Doğa kanunları sekanstaki ilk basamakları mecburi kılıyor.Bir ok ucu dört buçuk kilodan ağır olamaz, bu nedenle daha büyük bir taşın yontulması ve ihtiyaç duyulan uygun ölçüye daha yakın bir taş parçası elde etmek gerekiyor.Doğa kanunlarının dayattığı bir adım, taştan yapılma her ok ucunun başlangıç aşamasıdır.Fakat işlemler devam ederken, doğa kanunlarının etkisi, her birinin seçiminde azalır ve daha çok imalatçının seçimleriyle belirlenir hale gelir.Seçimleri ilk başta kültür, son olarak da kişisel tercihler belirler.Farklı kabilelerdeki ok uçlarının, her ne kadar aynı sebeple üretilmiş olsalar da birbirlerinden tamamen farklı ve aynı kabile içerisindeki başka bireyler tarafından yapılan ok uçlarının belirli detaylar bakımından farklı görünmesinin nedeni budur.
---
...Arkeolojinin en büyük ıstıraplarından biri şudur: Bir alanı hem kazıp hem koruyorsunuz.Kazı demek tahribat demektir.İşte bu yüzden bir araziyi kazıp sonra da ulaştıkları sonuçları yıllarca yayımlamayan arkeologlara karşı böylesi bir kızgınlık var.Arazi mahvediliyor ve ardından araziden çıkarılmış bilgiler, bazı profesörlerin erzak dolabına tekrar gömülüyor.
---
...Altamira'nın keşfinden beri araştırmacıların kafasını karıştıran, belirli nitelikler Şamanlar'daki fikirleri destekliyor.Hayvanlar neden yere basmak yerine havada süzülüyor gibi görünüyorlar?Hayvanlar neden ağaç, çimen, nehir ve tabiatta başka özelliklerin bulunduğu doğal bir ortamda görünmüyorlar?Hayvanların izafi boyutları sanatçıların umurunda bile değildi.Minik bir mamut, üzerine çöken devasa bir bizonla yan yana durabiliyordu.Bu nasıl mümkün olabilir?Genel anlamda konuşacak olursak hayvanlar birbirlerine tepki vermiyorlar.Leroi-Gourhan'ın eşleştirmesindeki at ve bizonlar, hiçbir şey yapmıyor ve hatta birbirlerinin farkında bile değiller gibi görünüyor.Avlanma, dram, kan ve ölümden ibarettir.O dramı resimlerde neden göremiyoruz?Bu konuda bilim insanlarının da Breuil'dan bu yana belirttiği gibi, duvarlara en sık resmedilen hayvanlar en sık avlananlar değil.Fakat apaçık ortada olan tüm bu aykırı durum, eserlerdeki gerçekliğe rağmen mağara duvarlarına resmedilenlerin aslında gerçek hayvanlar olmadıkları varsayıldığında mantıklı geliyor.Bunun yerine Clottes ve Lewis-Williams, bunların bir halüsinasyonda ilk görülen hayvanlar olduklarını öne sürüyor.Bu teori, tüm resim ve gravürlerin trans halindeyken yapıldığı konusunda ısrar etmiyor fakat bazıları muhtemelen trans halinde yapıldı.Lascaux'daki Boğalar Salonu gibi büyük kompozisyonlar besbelli planlanmış ve uygulaması da zaman almıştı.Fakat birçoğunda amaç, trans deneyimini yinelemekti.
---
...Zaman zaman bu ilk kaba saba fakat medeni insanlar yukarıdaki çalkantılı, verimli dünyayı bırakıp boş ve verimsiz mağaralara inerek, ya toplu halde büyük resimli odalarda ya da bireysel olarak uzaktaki gravürlerle dolu tünellerde, kayaların içerisinde kapana kısılmış hayvanların ruhlarını çağırmışlardı.Sonra da onların çabalarıyla özgür kalan dünya altındaki başka bir dünya ellerinin arasında yanan kandillerin saçtığı loş ışıklar içerisinde titreşirken bu dünyayı seyre dalmışlardı.
...


Gregory Curtis
Mağara Ressamları
Dünyanın İlk Sanatçılarının Gizemli Dünyası
Redingot Kitap

taşrada ölüm dirim hazırlıkları, enis batur


I

Herkesin bir sayfayı bırakıp
başka bir sayfaya başladığı anda
tıkandım ben.Yüzüm gözükmüyor ki
fotoğrafta, nasıl gözüksün: Başımı
eğmişim masanın üstüne, sanki tahtanın
etine gömülmüşüm: Seyrelen saçların
arasından iri, kilitli kafam fışkırıyor.
Aslında koyu bir suçtur içimde beslediğim.
İki çatı arasında bocalayan bir damladan
havaya yontulmuş gün sisi ve damağımda
donmuş buruk tad alaşımı, acıyla geçiyorum
o seyrek tarihten: Dönüp de bulduğum,
her köşede pıhtılı bir mum.

Ayartıldığım
dünyaya kazdım da kendimi: İçimden
çoktan sökülmüş puslu sahanlıkta
yeniden doğdum ve geriledim: Kapandığım
kırgın mandolin dersleri, donuk boz suya
düşen bisiklet gövdeleri ve kahverengi,
pis bir örtüye çöküp bul karayı al parayı
oynadığım yaşlarım için buğulu bir sıkıntıydım.

Oysa herşey
nasılsa ince bir ipliğe bağlı: Annem
bir Singer makinası için doğurmuş beni,
sevdalı bir iğneyle dikmiş herşeyi
bir tek yarama dokunamamış.
...

Enis Batur
Taşrada Ölüm Dirim Hazırlıkları
(1980-1982)

willie, eddie & eva, stranger than paradise (1984), jim jarmusch


Stranger Than Paradise (1984) - Jim Jarmusch
Willie, Eddie & Eva











tarihiniz cici olsun, muhterem - haydar ergülen



tarih bir resim miydi
adıgüzel şehzadenin bıldırcın avında ölü minyatürü
oku bıldırcını değil kendini vuran
şehzade kendi boyadı tarihte kendi resmini

fiil bildiren tarih
ters akan suların gizli yatağı
içinden olumsuzluk kipi seyrek adamlar geçti
asılmış gülbedenleri taşırdı azgın suları
her teli ibrişimden örülü dağınık sakalları
ne gülsuyuyla yıkandı ne müzelere girdi

gölgesini bir cönke batman düşüren
yavuz bıyıklı oğlanlar tarihinde
yoktur cücelerden kamburlardan adı dipnotlarda olsun
yoktur bir tek kızkesen burçdiken serveren
çün'sağlıktır devleti karnında söz gizleyen

sorarım hiç boy aynasına baktı mı tarih
suya bir taş attı mı korkup da suretinden
çocuk boynunun en ince yerinden
kırılıp kimisi kara zindanda
ağlayarak bir kemende kalktı mı tarih

Haydar Ergülen
Sırat Şiirleri (1981-1984)
Nar

sergei sergeyevich bodrov (1971-2002)


"En kısa cümlenin içinde bu dünyadan ayrılmak."
                                                            Elias Canetti











Sergei Sergeyevich Bodrov
(1971-2002)

5 Temmuz 2018 Perşembe

wes anderson'un 'ısle of dogs'unda, twin peaks'in uzun adamını bulmak, carel struycken


Wes Anderson - Isle of Dogs (2018)
Twin Peaks - David Lynch

old joy (2006), kelly reichardt






- Gece kursu almaya başladım.
- Güzel dersler var mı?

-Var. Birkaç fizik dersi var mesela.Ama asıl nokta, benim ordakilerden daha çok şey bildiğim.Tüm o kuvark ve süper cisim zırvaları.Ben hepsini biliyorum zaten.Temel olarak olay şu: Bazı şeyler düzensizmiş gibi görünür ama farklı bir seviyeden baktığında, aslında düzenli olduğunu anlarsın.Dağ aşmak gibi bir şey bu.Etrafına bak, seni çevreleyen ağaçlar, kayalar ve çalılıklar görüyorsun.Ağaç olmayan yerlere ulaştığında ise her şeyi ayrıntısıyla görüyorsun...ve hepsinin bir biçimi olduğunu anlıyorsun.Bazen o kadar yükseğe çıkmak zaman alıyor ama o her zaman orada.Hepsi uzay ve zamanla, kuralları nasıl değiştirdikleriyle alakalı.Uzayda ilerleyen iki ayna gibi.Onlarla beraber bir atom parçacığı ilerliyor.Siktir.Unuttum...Her neyse...Ama asıl olan anlamam.Ana seviyede anladım.


Asıl olan, kendi teorimin olması.Evren düşüyor adamım.Bu da her şeyi açıklıyor.Tüm evren gözyaşı biçimini almış, uzay boyunca düşüyor.Nasıl olduğunu bilmiyorum ama her şey bu sebepten oluyor.Bu gözyaşı, sonsuza dek düşüyor, hiç durmuyor.Onlar benim teorimi sallamaz, hiçbir bok ifade etmez onlara.Kaç tane teorim olduğunu bilmiyorum bile.Tanrım...Özlüyorum seni Mark.Seni çok fena özlüyorum.






- Adamım, dün günlüğüm için dizüstü bilgisayar almak istedim.Pete'in bisikletini ödünç aldım ve yola çıktığımda kaldırımdayken, yaşlı bir adam da kaldırımdaydı.Ve adam dümdüz yürüdü de yürüdü, ben de onu geçebileceğimi düşündüm.Sola doğru döndüm ve adam da sola doğru adımını attı.Zile falan basıp uyaramadım da.Adamı geçtiğimde, "Hey, uyardığın için teşekkürler!" diye bağırmaya başladı.Bense çok kötü hissettim.Aniden kendimi suçlu hissettim.Ama önemi yok, bilirsin.Adamı bir daha hiç görmeyeceğim.Ama evde bir şey unuttuğumu farkettim.Geri döndüm ve onunla karşılaşmak zorunda kaldım.Suratına baktığımda, "Bana çok kızdı, kesinlikle nefret ediyor" diye düşündüm.Her neyse. O adamı hiç unutamayacağım...Ardından, gidip bir içki içmek istedim.Bisikletten inip küçük bir markete girdim.Marketten çıkıp bisiklete bindim.Aynı sokakta gidiyorum.Ve yine aynı adama rastladım.Ve tekrar, kendimi çok fazla gergin hissettim.Ardından mağazaya girerken biraz rahatladım.
"Tamam, sonunda hayatıma devam edebileceğim, o adam artık yok" dedim.Mağazaya girdim, bilgisayarlara bakmaya başladım. Arada 20 blok var.Bilgisayarı aldım, kasaya gittim.Ardından otomatik kapı açıldı.Kapıya baktım ve sanki o adam mağazaya girip bana doğru yürüyordu.Şaştım kaldım ve kasiyer kadının bana bir şey söylediğini duydum."Süperstar" deyiverdi.Ne?Kadına baktım; 50'li yaşlarda, gözlüklü, alnında nokta olan Hindu bir kadın.Ben "Ne?" dermiş gibi bakarken, kadın "Süperstar Hazreti İsa" dedi."Süperstar Hazreti İsa dedin" dedi.Bense "Hayır, Süperstar Hazreti İsa falan demedim" dedim.Yanımdaki adama bakıp sordum: "Hazreti İsa mı dedim ben?" diye.Adam sadece omuzlarını silkti.Kadın da "Önemi yok, önemi yok" dedi.Ama "Hazreti İsa" desem haberim olurdu diye düşündüm.Sesim beynime iletilirdi "Hazreti İsa dedin" diye."Hazreti İsa", Kurt "Hazreti İsa" dedi.Kafamı sallayıp duruyordum.Birden deliriyorum sandım.Ve hala o gerginlik üzerimdeydi."Deliriyorum galiba" dedim.Kadın da "Bir şey yok, delirmiyorsun, bir şey yok." dedi.Kadın çok iyiydi.Ve kadın böyle söylerken olaydan önceki gün gördüğüm rüya aklıma geldi.Çünkü aynı kadın, kasiyer kadın rüyamdaydı ve aynı şeyi yapıyordu.Ama mağazada değildik.Bir şey yüzünden çok üzgündüm.Bir şey yüzünden çok mutsuzdum.Ardından kolunu omzuma koyup 
"Bir şey yok, iyisin... 
Hüzün, yıpranmış neşeden başka bir şey değildir." dedi.







Old Joy (2006)
Kelly Reichardt

asaf halet çelebi ve pitekantroplar, radyo şiiri

RADYO

Réceptacles de négres chants
Pour négriers qui dansent.
-Arif Dino

demir pası gökleri deliyor
                             kargılarla
siyah adamların ekşi kokuları
pitekantropların orman yapraklarına sinen
                                                                  ruhları
                               canbaz gibi sallanırken
ve örümcek ağlarında süzülürken
müstemlekelerde
                   kolonyal şapka giymiş maymunlar
yazılı wiski şişelerini böyle devirir
ve ispanyol kadınları
                          kastanyetlerinde
karma karışık olmuş don-jose'lerin
dudak hareketlerini ezerken
                      nerden geliyor iç sıkıntım

çıplak siyah adamlar
kargılarını batırmakta kulağıma
ağaçlarda yaprakların damarlarını görüyorum
     yapraklar yeşil
         kanım kırmızı
               içim siyah
                     demir siyahı

kargı pası kandan olur
siyah adamlar neden olur

yılanlar belinde
    kaplan gözleri gözünde
         ve sümüklü böcek boynuzları beyninde
kutudan geliyor ıstırabım
kutudan geliyor vâveylâ
30.000.000 sene evvelki dinozorlar
bugün ölüyor
          sinek vızıltısı seslerile

içime atılmakta
kesilmiş ve derisi yolunmuş kafalardaki
                                      kan pıhtılı gözler
içime atılmakta bir kuyudan
32 yaşında merhum ömer
                          ölü atı ile
belvü bahçelerinde rakı içen sarhoşların
boyalı kadınları kıskanan bakışları
uyuşmuş todi nağmeleri
               içime atılmakta
orada ne bulacakları meçhul
orada ne bulacaklarından habersiz

yirminci asır diye böbürlenen
                      alık yarı-münevverler
sigaralarını yakıyor keyifle
permanant saçlı pijamalı rüküş hanımlar
kutudan cızırtı çıkartıyor
Debussy'nin konserini dinledim
                                 antisantimantâllll
bayan ayten alaturka sevmiyor
                     ezberlemiş geridir diye

içimin sıkıntısı
        bütün kutuları kırmak istiyor

Asaf Halet Çelebi
Radyo

***"Réceptacles de négres chants, Pour négriers qui dansent."         
Arif Dino'nun bir şiiri. "Zenci toplanma yeri, danseden esir tüccarlarına türküler." 

***'Pitekantrop'a dair Asaf Halet Çelebi anlatıyor:    
Şiirin cemiyetteki doğuşunu şöyle tahmin ediyorum: Ormanların açıklık bir yerinde toplanmış, kuyruksuz ve tüyleri yolunmuş gibi çıplak, görünüşleri acıma ve nefret hissi veren, maymuna benzer bir cins (bu cins pithecanthropus veya australopithecus, doğru bir istihâle olabilir.), ellerine bazı dallar almış, aralarından birisi, içi oyuk bir ağaca güm güm vuruyor, sebebi bugünkü zekâ'yı doğuran bir nevi deliliktir.