3 Ağustos 2014 Pazar

az bana gönder, banu kırbağ


hazana ermeden baharı ömrüm
bir muhabbetnâme yaz bana gönder
hicrinle yanmıştır dayanmaz gönlüm
sitemli sözleri az bana gönder

ben sana aşığım ey peri ruhsar
muhabbet sırrına ermesin yâdlar
sakla mektubunla yaz bana gönder
sitemli sözleri az bana gönder

az bana az bana az bana gönder
sitemli sözleri yaz bana gönder
hicrinle yanmıştır dayanmaz gönlüm
hasreti, ateşi az bana gönder


şu bana ettiğin cevr ile nazı
hep sana yaptığım arz-ı niyazı
hatrına gelince yaz bazı bazı
ağla gözyaşını yaz bana gönder

ben sana aşığım ey peri ruhsar
muhabbet sırrına ermesin yadlar
sakla mektubunla yaz bana gönder
sitemli sözleri az bana gönder

az bana az bana az bana gönder
sitemli sözleri yaz bana gönder
hicrinle yanmıştır dayanmaz gönlüm
hasreti, ateşi az bana gönder

ehl-i derd olana çok selam eyle, aşık sümmani


Ehl-i derd olana çok selâm eyle
Muhabbet deminde dârelenmişiz
Kilitli diyarsa muhibbi yâren
Açılmış bahtımız çârelenmişiz

Hangisidir gavvâs ilmin bahrine
Biri de el atıp alsın dehrine
Nefs-i temren dikmiş sinem şehrine
Sebep ne yüzden kârelenmişiz

Va'dimde durmadım bend oldu râhım
Tütünü feleğe dayandı âhım
Artık baş gösterdi baht-ı siyâhım
Görsen ne sebepten yârelenmişiz

Gönül ihrâc olmaz gül-i rânada
Vücûdun münkiri fi'l-i fenâda
Bir kimse misafir fakirhanede
İbad Hoca ile nârelenmişiz

Sümmâni bî-haber aşinâsından
Yok bir sermayesi kimîyâsından
Muhabbet bağının kinâyesinden
İhâfe eyleriz körelenmişiz.

Aşık Sümmâni

spring summer fall winter... and spring, kim ki-duk




''İnsanın ruhunu yücelten acı, 
ucuz bir mutluluktan daha değerlidir..''

Dostoyevski







Spring Summer Fall Winter... And Spring, Kim Ki-Duk

görünmez komite, yaklaşan isyan

Herkes, işlerin daha kötüye gidebileceği noktasında birleşiyor.
---
Hiçbir şey, asgari ücret karşılığında emekçilerin götünü temizlemeyi çekici hale getiremez.
---
Kendi peşimden koştukça daha da yorguhn düşüyorum.Kendimize sıkıcı bir gişe filmi muamelesi yapıyoruz.
---
Çocukluğumuzdan beri bize söylenegelen şeyin aksine, zeka uyum sağlamayı bilmek anlamına gelmiyor-ama böyle bir zeka türü varsa bile bu köleliğin zekasıdır.Bizi köleleştirmeyi hedefleyenlerin bakış açısına göre, tek uyum sağlayamayışımız, bitkinliğimiz sadece sorun.Uyum sağlayamayışımız ve bitkinliğimiz aslında bize yeni suç ortaklıkları için bir başlangıç, bir buluşma noktası işaret ediyor.Tüm tahrip edilmişliklerine rağmen bu toplumun kendi amaçları doğrultusunda oluşturduğu bütün hayal ürünü şeylerden çok daha paylaşıma açık bir manzara ortaya koyarlar.
---
Depresyonda falan değiliz; grevdeyiz.
---
Durum şu: Bu dünyayı mahvetme işini ailelerimize yaptırdılar ve sanki b uhakaret yetmezmiş gibi, onu yeniden inşa etmek için bizleri çalıştırmak istiyor hem de -yararlanmaya bir de hakaret ekleyerek- bundan kar etme hesabı yapıyorlar.
---
Her yeni felaket olasılığı, yeni bir "endüstriyel çözümler" salvosuyla karşılanıyor.
---
Ulus-devlet ve onun matemini tutmak meselesi, son yarım asırdır ancak Fransız keyifsizliği olarak adlandırılabilecek şeyin temelini oluşturur.
---
Bugün batı, M1 Abrams tanklarının üstünde son ses heavy metal dinleyerek Felluce'yi vuran Amerikan askeridir.O, Moğol ovalarında kaybolmuş, herkesin kafa bulduğu, kredi kartına cankurtaran halatıymışçasına sarılan bir turisttir.O, Go oyununa iman etmiş bir CEO'dur.Mutluluğu giysilerde, erkeklerde ve nemlendirici kremlerde arayan genç kızdır.Dünyadaki bütün asilerle dayanışma göstermek için -ama yenilmiş olmaları kaydıyla- yeryüzünün dört bir yanına seyahat eden İsveçli insan hakları aktivistidir.Cinsel özgürlüğü olduğu sürece politik özgürlüğe değer vermeyen bir İspanyol'dur.Gerçeküstücülükten Viennese Actionism'e kadar medeniyetin yüzüne en iyi kimin tükürebileceğini görmek için yarışan sanatçılar yüzyılının "modern dahisi" önünde huşu duymamızı isteyen bir sanat aşığıdır.Budizm'e gerçekçi bir bilinç teorisi bulmuş bir sibernetikçi ve Hindu metafiziğiyle amatör düzeyde uğraşmamızın yeni bilimsel keşiflere ilham vereceğine inanan bir kuantum fizikçisidir.
---
Kapıldıkları dehşet nedeniyle liderlerimizin seslerinin titrediğini bir kez daha duymanın zamanı geldi.Çünkü yönetmek, kalabalığın seni ipe çekeceği anı bin bir hokkabazlıkla geçiştirme çabasıdır; devletin bütün yapıp ettikleri, halkın üzerindeki kontrolü elden bırakmamaktan öte bir anlam taşımaz.
---
Büyük bir yalanın içinde yaşıyor olmak hissi de hakikattir.
---
Aslında her isyan süreci vazgeçmeyi reddettiğimiz bir hakikatle başlar.
---
Mahallenin biri günlerce süren sokak savaşları ve büyük gösteriler sırasında tanklar ve helikopterlerle kuşatılmıştı.Sonunda belediye başkanı şartları kabul etmek zorunda kaldı.1940'ta, "Fransa'nın ilk direnişçisi" Georges Guingouin, direnişe başladığında, emin olduğu tek şey Nazi işgalini kesinkes reddettiğiydi.Komünist Parti için o, "ormanda yaşayan çılgın bir adamdan öte bir şey değildi.Sonra ormanda yaşayanların sayısı 20.000'i bulup Limoges kentini kurtardılar, Komünist Parti'nin o zaman fikri değişti.
---
Edebi çevreler yazının berraklığını bulandırmak için vardır.Anarşist ortamlar doğrudan eylemin keskinliğini köreltmek için.Bilimsel ortamlar araştırmalarının içeriğini toplumunun çoğunluğundan saklamak için.Spor ortamları, değişik hayat biçimleri yaratma olasılığı olanları salonlara kapatmak için.
---
Biz toprağı işgal etmek değil, onun kendisi olmak istiyoruz.
---
Paranın saltanatı, her zaman kontrolün saltanatı olmuştur.
---
İç savaşın askerileşmesi, isyanın yenilmesi demektir.Kızıllar 1921'de savaşı kazandılar ama Rus Devrimi çoktan yitirilmişti.
---
Kışlık saraylar hala var ama devrimci kalabalıklardan çok turistler tarafından saldırıya uğrayınca değerlerini yitirdiler.

Görünmez Komite
Yaklaşan isyan 
Sel Yayıncılık
Türkçesi: R. Işık Güngör

yar, the belowed, kısa film, mert kızılay


"Bir şeyin yokluğu size acı veriyorsa, 
varlığı sizi öldürebilir."
 Chuck Palahniuk



Yar/The Beloved
Mert Kızılay 


Design, Direction, Animation, Composing: Mert Kizilay

Additional Soundtrack: Celal Ince


Yar / The Beloved is a short film about a corrupted and isolated engineers process of creation attempt. ...This movie is one of the possible results of lack of satisfaction through time, and result of it, paradox. Endless confliction of artificial and flesh.



Tabor Film Festival Official Screening
Golden Cocoon Film Festifal Jury Prize
Yıldız Short Film Festival Best Animation

geçen zaman, geçmiş zaman, cadıların günü mü geldi, reha çamuroğlu


Bilindiği gibi, 1826'da Sultan ll. Mahmut yeniçerileri ve teşkilatını kanlı bir saldırıyla yok eder.Ama toplumda, bir gün dönebileceklerine ilişkin bir düşünce sürüp gitmektedir.Öyle ki, bir gün Bahçekapı'da başlarına yeniçerilerin külahına benzeyen börk giymiş iki Türkmen mallarını satmaya çalışırken, uzaktan görenler tarafından yeniçeri sanılırlar ve pazar yerinde bir "yeniçeriler geliyor!" çığlığı duyulur.Bu çığlığı korkunç bir izdiham izler, kaçışırken ölen ve yaralananlar olur...Böyle bir ruh halinin topluma hakim olduğu günlerde, Tırnova'da bir cadı söylentisi ortaya atılır.Müslümanların cadı uzmanı olmadığı için, Bulgar rahip ve cadı avcılarına başvurulur.Bu uzmanlar, uzun araştırmalar sonucu, korkunç olayların merkezinde iki mezarın ve bu mezara gömülü cesetlerin bulunduğunu keşfederler.Tesadüfe bakın ki, her iki mezar da yeniçeri subaylarına aittir.Uzmanların tavsiyesi ile mezarlar açılır, cesetlerin kalplerine birer kazık çakılır ve üzerlerine kireç dökülür.Cadı tehlikesi artık bertaraf edilmiştir.Osmanlı resmi gazetesi Takvim-i Vekayi, bunu ahaliye duyurarak rahat uyumalarını temin eder.

Cadıların Günü mü Geldi?
Geçen Zaman, Geçmiş Zaman
Reha Çamuroğlu


2 Temmuz 2014 Çarşamba

şathiye, idris-i muhtefi




İşbu deme erince üç kez doğdum âneden
Nice yavru uçurdum nice âşiyâneden

Dört doğurdum ânemi kâmil oldum babadan
Babam dokuz ayaklı anlama efsâneden

On tayaya emzirdim iki yüzlü bir çocuk
Kara libas giydirdim gösterdim kâşâneden

Kafdağını arkama yükledim etme aceb
Bahr-i muhîti içtim kanmadım amma neden

Altmış arşın menâre çıktım anın üstüne
Çağıruban cihânı doldurdum efsaneden

Yüz tınaplı bir çadır diktirdim siper için
Ana tuttum yüzümü doğdum o kârhâneden

Firavn ile görüşüp  biraz nasihat ettim
Dedi sözün tutmazam dönmezem hâmâneden

Yedi başlı bir yılan gördüm ki hâkim olmuş
Sureti hayvân değil bilmezem amma neden

Ak sakallı bir avrat düştü benim peşime
Ziynet etmiş kendine lü’lü-i dürdâneden

Yetmiş iki dillice düdük aldım çarşıdan
Çaldım ağır sadâsın geçti âsumâneden

Bir top attım maşrıktan geldi düştü mağrıba
Bu bir engin rumuzdur anlama efsâneden

Bir mektebe uğradım kuş dilini okurlar
Sivri sinek halife hocası pervâneden

Alâim-i semâyı olta edip sarkıttım
Bin bıyıklı bir balık çıkardım deryâneden

Gördüm Nûh’un gemisin girdim anın içine
Buldum anda necâtı korkmadım tûfâneden

Senin "İdrîs" hakîkat bu rûmûzat sözlerin
Anladı insan olan bilmedi hayvaneden

İdris-i Muhtefi

ayrı dünyaların kupasıyız, brezilya 2014

Çocukluğumuzda, Dünya Kupası başlamadan önce gazetelerin verdiği kupa tanıtım dergilerini, futbolcu çıkartmalarını titiz bir koleksiyoncu gibi toplar; maçların skorlarını, iki noktanın adeta bizlere verilmiş bir görevi hatırlatmak için boş bırakılmış sağ yanına nakış gibi işlerdik: 1-2, 0-0, 3-2...İkinci turlarda sadece skoru değil, takımların isimlerini de yazmak gerektiğinden sorumluluk da turlarla orantılı olarak artıyordu..Elemelerde bir sorun çıkması halinde, Fifa'nın bizim tuttuğumuz çeteleye başvurarak sorunu çözeceğini sanmak gibiydi, geçiştirilemezdi...


Ve 2014, Brezilya..Pozisyonların takibinde dahi zorlandığını hissediyor insan.Peter Handke'nin "Kalecinin Penaltı Anındaki Endişesi" gibi, oldukça ayrıntılı bir endişe..."Şutu beklemiyordu, topu bacaklarının arasından kaçırdı.” Bu cümleden önce de kalenin arkasında durup kendisini huzursuz eden fotoğrafçıları düşünmüştü.Daha önce de: “Arkasında biri durakalmıştı; ama sonra sadece köpeğine ıslık çalmıştı.Ya bu cümleden önce…"

Bu arada Trt 1'de Fransa-Honduras maçı oynanırken, ekranın köşesinden kaybolan bayraklı skorbordun, dakikalarca Trt 3 ekranlarında çıkması Trt'nin algılarla top çevirmesinin bir güzel örneği oldu..

noi albinoi, aim for a smile


     aim for a smile, slowblow, noi albinoi


"sana insanlar gösterecektim, hayatlar
kıpırdama çekiyorum denmemiş fotoğraflar"


yoksulluk lekesi, nurdan gürbilek

Büyük şehirlerdeki sokak çocuklarının sayısı hiç bugün olmadığı kadar çok olmamıştı. Ama onlar artık edebiyatın ısrarlı konusu olmaktan uzaklar. Şimdi şehrin tehlikelerine tek başına göğüs geren kimsesiz çocuklar değil, şehri tehdit eden tehlikeli bir kitlenin uzantısı olarak görülüyorlar. Artık karşımızda Tuğcu'nun "zavallı ama onurlu çocuklar"ı değil, Orhan Kemal'in elli yıl öncesinden haber verdiği gibi, hikâyeleri sübyan koğuşunda biten 'suçlu' çocuklar var. Bir üçüncü sayfa dehşetinin muhtemel adayları. Son yıllarda 'merhamet' sözcüğünü daha çok duyduğumuza bakmayın. Sınırlarını korumaya eskisinden çok daha düşkün eski sınıf için 'korku ve acıma'daki korku bileşeni çok daha şiddetli artık. Zenginlerle yoksullar uzun zamandır aynı mahallede birbirini görerek yaşamıyor. Şehirdeki dönüşüm vicdan yükünü çoktan azalttı. Metropol korkunun yeri merhametin değil.

Ama bugünün karanlığına işaret eden Tuğcu değil, Orhan Kemal'di. Kavşaklarda araba silen, kâğıt mendil satan, lokanta önlerinde karınlarını doyurmamızı bekleyen sokak çocuklarına yakından bakın: Orada tam kaybedecekken başarıya koşan Tuğcu çocuğunu değil, ('Suçlu'da Cevdet'i anlatırken kullandığı sözcüklere söylersem) 'mosmor öfkesiyle' Orhan Kemal çocuğunu göreceksiniz. Bir zamanlar Aslan Tomoson, Lefter, Frank Sinatra, Beniamino Gigli olmayı hayal eden, bugünse İbrahim Tatlıses, Rambo, Ronaldinho, Polat Alemdar olmak isteyen, karınlarını doyurmaya çalışırken başları eğilmesin diye diklenerek dilenen çocuklar. bir Orhan Kemal hikâyesinden çıkmış gibiler. Tek farkla: Bugünün varoş çocuklarının, yoksul çırakların, göç mağduru çocukların 'Sokakların Çocuğu'ndaki çocuksu 'Kırmızı Eşarp Çetesi'yle, 'Arkadaş Islıkları'ndaki 'serseri mayın'lıkla yatışması imkânsız artık. 

Nurdan Gürbilek
Bir+Bir Dergisi
Mayıs 2013