1 Ağustos 2013 Perşembe

şeytana satılan ruh ya da kötülüğün egemenliği, jean baudrillard

Hak,hukuk adı altında mutsuzluk bir geçim kaynağı haline getirilmiştir.Kaza tazminatı, depresyon tazminatı, her türlü olumsuzluğa biçilen ticari değer, her türlü engel, cinsel taciz ve tecavüz, hatta genetik bozuklukların neden olduğu doğum sonrası çekilen büyük acılar, şu kör, sağır, zihinsel engelli olan çocuk, doğduğu için yaşam boyu bakılma tazminatı kazanmıştır.
---
İyilik saydamdır.Bir tarafından bakınca öteki tarafı görürsünüz.Kötülükse daha çok bir ekrandan yansır gibidir.

Ekrandan yansıyansa kötülüğün kendisidir.
---
Gündelik haberler tarihin yok olmasına hizmet eden etkili bir tezgahtır.
---
Her şeyin her şeyle değiş tokuş edilebildiği bir dünyada değerin hiçbir anlam ifade etmediği söylenebilir.
---
Aids, uyuşturucu, acı ve yabancılaşma, bilinçli kölelik, meydan okuma, insanın kendi kendisiyle suç ortaklığı yapması, bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde kötülüğü teşvik etmek, kendisinden kaçmanın mümkün olmadığı böyle bir dünya sanki görmezden gelinir gibidir.---
Başkalarına uyguladığınız şiddet kendinize uyguladığınız şiddetin bir ölçüsüdür.Başkalarına uygulanan şiddete bakarak kendinize ne kadar şiddet uygulanacağını görebilirsiniz.
---
İyiliğin doğasında kendini dışa vıurma, kötülüğün doğasında gizlenmek vardır.
---
"Nükleer enerji ve nükleer bombayla birlikte güneşi, teslim olmasına bile fırsat vermeden dünyaya getirip, bu enerjinin bir parçasına dönüştürdük.Nükleer enerjiye özgü ışık askında ölü ışıktır.."Elias Canetti
 ---
Hiçbir şeyin karşılığı olmayan para, evrensel tutkunun nesnesi haline gelmektedir.Ticari mal adı verilen hiyeroglif para denilen bütünsel fetişizme dönüşmüştür.
---
Bu evrende hakikat ve görünümün yerini bütünsel gerçeklik almaktadır.
---
Yazgı henüz son sözünü söylemedi.
---
Tanrısal bir güce benzeyen şu teknik dünya adlı günahlar bütününden nasıl kurtulacağımızı düşünme zamanı geldi.
---
Suçlu olmak sorumlu olmaktan daha kolaydır.Zira suçu karanlık güçlerin üstüne atabilirsiniz, oysa sorumluluktan kaçış yoktur.
---
"Ahlaki çöküş kapasitemiz sınır tanımıyor.İşlemek istediğin bütün suçları işlemeden rahata ermeyeceğiz..."Guida Ceronetti

"Kapasitesini sonuna kadar zorlamak durumunda bırakılacak bir insan, işi kendi kendini yok etmeye kadar götürmek zorunda kalacaktır.Zira bu olasılık da en az diğerleri kadar önemli ve şereflidir."Saul Bellow
---
Politika kötülüğün yaşama geçirildiği yer olup,; gerek bireysel gerekse ayrıcalık, ahlaksızlık, yolsuzluk gibi kolektif kötülük biçimlerinin yönetimini üstlenmiş bir alandır.İktidarın bu lanetlenmiş payın ve iktidardaki -bu görevin kendilerine sunduğu tüm ikincil ayrıcalıklardan yararlanmayı uman- politikacılara da kurban edilmenin düşmesi kaçınılmaz bir sonuca benzmektedir.
---
İkili yaşamın sonunda iki kere ölünür.

Şeytana Satılan Ruh ya da Kötülüğün Egemenliği
Jean Baudrillard

sâdun ile mêmun

Atıyye b. İsmail anlatıyor: Me'mun* bir saray yaptırdığında Sa'dun ona şu mektubu yazdı:

Ey dünyada saray yaptıran ve süsleyen, sarayının temellerini, sellerin akacağı yere attın.

Eğer sen biriktirdiğin şeylerden yararlanmak isteseydin, onu böceklerin ve yangının olmadığı yere yapardın!

Ölüm size sabah akşam şerbet sunuyor.Ey ahmak, kıyamet gününden önce nefsinin çaresine bak.
Semud ve Ad kavimlerini hatırla, nerde onların canları?Dünyada bir kavim baki kalsaydı, onlar kalırdı.

Sonra mektubunun başına; "O, doğurmamış ve doğurulmamıştır.Hiçbir şey ona eş ya da denk değildir." ayetini yazdı.

Akıllı Deliler Kitabı
Ukalau'l-Mecanin
Ebu'l-Kasım En-Neysaburi
 ------------
*el-Me'mun: Harun Reşid'in oğlu

be dedirmeğil bana, yunus emre


Ben bu il'e garip geldim, ben bu il'den bezerim
Bu tutsaklık tuzağın, demi geldi üzerim

Çünki ben bunda geldim, ben anı bunda buldum
Mansur'em dare geldim, üş kül oldum tozarım

Dört kitabın okudum, tahsil ettim bitirdim
Ne hacet kim, karayı ak üstüne yazarım

Dört kitabın manisi, bellidir bir elifte
Be dedirmeğil bana, ben bu yolda azarım

Yetmiş iki millete suçum budur hak dedim
Korku hiyanetedir ya ben niçin kızarım

Şeriat oğlanları niçin yol keser bana
Hakikat deryasında bahri oldum yüzerim

Dost bana gelsin demiş, benim kaydımı yemiş
Ben yüzüm karasından teberrükler düzerim

Yunus bu kuş dilidir, bunu Süleyman bilir
Gerçek aşık bu yolda, ne duyduğun sezerim

Yunus Emre

noi the albino, soren kierkegaard

Evlenin ya da evlenmeyin...
Ya da her ikisi için de pişman olun.
Dünyanın aptallığına kahkahayla gülün
Pişman olun.
Onun için ağlayın.
ve yine pişman olun.
Dünyanın aptallığına kahkahayla gülün
ya da onun için ağlayın;
her ikisi için de pişman olun.
Dünyanın aptallığına kahkahayla gülün,
ya da onun için ağlayın;
Her ikisi için de pişman olun.
Kendinizi asın; ve pişman olun.
Kendinizi asmayın
Onun için de pişman olun.
Kendinizi asın ya da asmayın
ikisi için de pişman olun
İster asın ister asmayın,
Her ikisi için de pişman olun.

Soren Kierkegaard

behlül dana ve harun reşid

Dünyada mü'minlerin emirine
dirhemlerden daha sevimli bir şey yoktur !

Kufelilerden biri rivayet ediyor: Harun Reşid haccetti.Kufe'ye girdiğinde, Behlül'ü hatırlayıp getirilmesini emretti ve; "Ona siyah bir elbise giydirin.başına uzun bir sarık takın ve falan yerde onu bekletin!" dedi.Reşid'in dediklerini aynen yaptılar ve ona; "Mü'minlerin emiri geldiği zaman onun için dua et!" dediler.Reşid, onun yanında durduğunda, kafasını kaldırdı ve; "Ey mü'minlerin emiri! Allah 'tan sana rızık vermesini ve seni zengin etmesini diliyorum!" dedi.Reşid güldü ve "Amin" dedi.Reşid yanından ayrılınca Kufe'nin güvenlik amiri, ensesinden itti ve ona ; "Mü'minlerin emirine böyle mi dua ediyorsun, ya mecnun?" dedi.Behlül; "Sus ya mecnun, dünyada mü'minlerin emirine dirhemlerden daha sevimli bir şey yoktur" dedi...

Akıllı Deliler Kitabı
Ukalau'l-Mecanin
Ebu'l Kasım En-Neysaburi

yeraltında neler var, anayurt oteli, nurdan gürbilek

...Yalnız kestaneciden değil, sanki o güne kadar kötü kaderini belirlemiş ölü ya da diri herkesten, bir besleme olan ninesini gebe bırakan Keçecizade Haşim Bey'den, ona Zebercet adını koyup hayat boyu aşağılanmasına yol açan ebeden, onu askerlik yıllarında cinsel şakalarıyla küçük düşüren Fatihli'den, "küçük askerim" diye aşağılayan orospudan, onu "sabahtan öğlene kadar bir ortalıkçı kadın gibi" kullanan yüzbaşıdan, hamama giderken bohçalarını taşıtan subay karılarından, horoz döğüşü sırasında kan içindeki horozlara bakıp "Ya yener ya geberir" diye bağıran erkeklerden, yenilen hayvanı yere vurup öldürdükten sonra fırlatıp atan horoz sahibinden, "yukarı"yla bağlantı kurmak için aksatmadan doldurduğu otel fişlerini hiç bakmadan bir kenara atan polislerden, nihayet bir türlü bağlantı kuramadığı şu "yukarı"sından, hem gölgesinde kaldığı güçlü Keçeci beylerinden hem de onu görmezden gelen Ankara'dan, kısacası onu adam yerine koymamış tüm dünyadan intikam almak istiyordur Zebercet...

Mağdurun Dili
Nurdan Gürbilek

can kafesten uçmadan, şah hulusi, koptu kervan

Can kafesden uçmadan gel
Ruhu Sultan ide gör
Geç aradan göçmeden gel
Nuru burhan ide gör

Ermediler bu hakikat
Menziline şirk koşan
Kendini kendinde setr ol
Hakk'ı her an ide gör

Mürşidinden feyz alanlar
Çün bilüpdür zatını
Kâmili bul şaşmadan gel
Hakk'ı seyran ide gör

Şah Hulusi evliyalar
Enbiya emrindedir
Görmeden mizan sıratı
Burda mizan ide gör 

Şah Hulusi

kurgusuz ve yaşanmamış, ışık ergüden


Ödünç koltuk değnekleriyle ayakta kalmaya çalışanlar var.Ayrıntılardan yara almışlar.

---

Kitaplara ve filmlere inanıyorum hayata asla.
Sonsuz şaşırtıcılığıyla hiç şaşmayan hayat,
Tevatürü nedir ki bir ömrün?

...bir ip cambazı
...ha atladı ha atlayacak kimine sorsan
...ha atladı ha atlayacak kendine sorsan
 ne?
 ---

Sayfa sayfa geçiyor günlerimiz,
Kabuklarını sıyırıyor yürek hızarında haddeden geçen her kitap
Cehennemi öteki'nin kelimeleri aşkına intihar ederek kendinden
Çevrilir bir dilden, bir ömürden.

Sayfa sayfa geçiyor günlerimiz,
Arada silik bir isim gibi ihanetin ve intiharın adı
Kendinden.
 ...


Kurgusuz ve Yaşanmamış
Işık Ergüden

bozulama, mehmet işten

"Basit sesler, doğal olarak gırtlaktan çıkar, ağız doğal olarak az çok açıktır; ama sesleri eklemlemeyi sağlayan dilin ve damağın değişiklikleri dikkat ve alıştırma ister; bunlar istemeden yapılamaz, bütün çocukların bunları öğrenmeleri gerekir, birçoğu da kolayca öğrenemez bunu. Çığlıklar ise basit seslerden oluşur."
J. J. Rousseau

Dillerin kökenini incelediği o şahane yapıtında  J. J. Rouseau dillerin gereksinimlerden değil, güçlü duygulanımlardan doğduğunu söyler. İlk sesleri insanlardan çekip alan açlık ya da susuzluk değil, aşk, nefret, acıma ve öfkedir  der.
Sesler yok olmuyor. Geniş ovalarda yankılanıyor. Rüzgârın taşıdığı. Kılıç şakırtıları, nal sesleri, gövdesi yarılan bir adam.  Mızrak saplanmış bir atın acıyla kişnemesi. Atın yıkılışıyla bize doğru yükselen toz bulutu.  Terimizle karışan tozun gövdemizi çamura bulayışı. Aynı nehir akıyor, aynı tomruklar takılıyor kayalara. Kızıl ve eflatun karışımı ufuk, birbirine sarılan iki siluet o zaman da vardılar.
Tepenin üzerinde bir deve kervanı. Göç var. Derken bir silah sesi, bir daha. Öndeki deve silueti devriliyor. Düşmüyor ama, diz çöküyor, secde ediyor adeta. Ardından peş peşe silah sesleri!..
Sesler yok olmuyor . Olaylar, insanlar gelip geçiyor ama onların sesleri baki kalıyor. Baki kalan bu kubbede bir hoş sadadır bunun için mi denmiştir? Öyleyse, birtakım Japon bilim adamları kubbedeki sesleri duymamızı sağlayacak o makineyi icat ettikleri gün duyacağımız sesler acı içindeki inlemeler, ulumalar, çığlıklar ve avazlardır elbette, hoş sadalar değil. Eşinden ayrılan yaralı ördeklerin, oğlunu yitirmiş babaların, Aslı'sından ayrılıp yanan Keremlerin dertli  iniltileri bulacak kulaklarımızı.
O acıyla inlemeleri biz en çok türkülerde duyarız. Hele de bağlamanın teline vurulduğu ilk andan, aşığın tiz bir ahla başlayıp nefes alamayacakmış gibi bitirdiği bozlaklarda. Bir ayrılık, bir yoksuzluk, biri de ölümdür anlattıkları. Seher yelinden haber sorar "O ne dedi sen ne dedin varınca?" diye. Diyar diyar gezerken  çan sesleri  arasından sitem eder ecele: Var git ölüm bir zaman da gene gel..1
Bozlak , bozulamak'tan gelir. Hem de Türkçenin bütün lehçelerinde. Bozulamak ise devenin acı acı bağırması, daha doğrusu bozulamasıdır. Deve başka türlü bir ses bilmez. Yalnızca acı acı bozular. Birbirinden çok uzakta yaşayan göçebeler dertli dertli feryat eden aşığın bu söyleme şekli ile devenin bozulaması arasında bir benzerlik görmüşlerdir. Bozlak demişlerdir. Deliboran bozular, Karacaoğlan, Abdallar 2, Muharrem ustayla oğlu hep bozularlar.
Bilmem duymayan var mıdır, herhangi bir hayvanın, insan da dâhil acı ile inlemesini. İster Ulysses Gaze'deki 3 ulumayı duyun, ister Gabbeh'teki 4  yaşlı adamın üzüntülü feryadlarını, ister bir belgeselde yavrusu ölmüş bir kurdun, aslanın, ayının, devenin  belki içli içli, belki böğüre böğüre ağlamasını. Tarifsizdir.
Geçtiğimiz günlerde yine acıyla bozuladı develer. Anadolu'da göçerliği devam ettiren son Yörük topluluğu olan Sarıkeçililer’in develerine silahlı saldırı düzenlendi. 6-7 yaşlarındaki bir deve ölürken biri ağır olmak üzere 5 deve yaralandı.

stay, 2005




 --Kötü sanat trajik olarak iyi sanattan daha güzeldir...Çünkü insan başarısızlığını belgeler.

 --Küvete girerken iki tane jilet aldım.Neden biliyor musun? Çünkü kanamaya başladığım zaman zayıf düşecektim...ve bir tane jileti düşürüp de işi yarım bırakmak istemiyordum.
Bunu hayal edebiliyor musun?Kendi hayatından o kadar nefret etmeyi ve bu yüzden yanında yedek bir jilet getirmeyi hayal edebiliyor musun?

--Bir duş almanı istiyorum. 
Cesedi yıka.
--Aslında ceset bile değiliz, değil mi?
Daha çok hiçbir şeyin anısı gibiyiz.

--Beni unutmak kolay..

--Budistler başından beri haklıydı.
Dünya bir hayal..

--Çünkü uyanmalıyım.
--Uyanıksın zaten.
--Henry, etrafına bir bak.
  Bu bir rüya ise
  bütün dünya da onun içinde.
  Bu çok canımı yakıyor.
--Keşke bunu görmek zorunda kalmasaydın.

Stay (2005)