İnsanın sevdiği insanlardan geç ayrılması zehirdir!
---
İnsan gençliğinde canavardır, evcilleşmek bilmez canavardır ve insan yer...Kuzular, tavuklar ve domuz yaruları da yer ama , hayır, insan yemezse doymaz.
---
Benim dedem lastik ayakkabı giyerdi.Bir gün, sakalı ağardığı zaman, evimizin damından atladı, ama yere değer değmez top gibi fırladı ve evden daah yükseğe çıktı, bulutlarda kayboluncaya kadar, daha yükseğe, daha yükseğe çıktı.Dedem böyle öldü işte!..
Bu masalı uydurduğum günden beri, kaç kez Ayos Minas Kilisesi'ne gidip de, İsa'nın Göğe Çıkışı'na ait tasvire baktımsa, elimi uzatır, öğrenci arkadaşlarıma, "İşte lastik pabuçlu dedem!" derdim
Bunca yıl sonra, bu gece de Zorba'nın havaya sıçradığını görünce, onun da bulutlar arasında kaybolacağından korkuyormuş gibi çocukluğumdaki masalı korkuyla yeni baştan yaşıyordum.Şöyle bağırmaktaydım:
"Zorba, yeter Zorba!"
---
"Patron" dedi, "taşalrın, çiçeklerin, yağmurun söylediklerini bir bilseydik!Belki bağırıyorlardır, bağırıyorlardır bize de işitmiyoruzdur.Nah işte, tıpkı bağırdığımız halde, onların da bizi duymadığı gibi.Dünyanın kulakları ne zaman açılacak patron?Ne zaman gözlerimiz açılacak da göreceğiz?Taşlar, çiçekler, yağmur ve insanlar, kucaklarımız ne zaman açılıp birbirimize sarılacağız.Sen ne dersin patron?Kitaplar bu konuda ne söylüyor?
---
Başkalarıyla yürürken güler, konuşur, tartışırsın; gürültü olur, dalgalarla kuşların ne dediğini duymazsın; belki de o zaman hiçbir şey söylemiyorlardır.Sizin bir söz kalabalığının içinden geçmekte olduğunuzu görüp, susarlar.
---
Bir şey kazanmasan da oğlum, aldırma!Yine kazançlı çıkarsın, ruhun cennete gider.
---
Vahşiler, bir müzik aletinin dinsel amaçlar için kullanılmaz olduğunda, Tanrısal gücünü yitirdiğine ve bizlere uyumlu sesler vermeye başladığına inanaırlar.Gençliğimin dinsel coşkuları, zamanla içimde, böyle bir estetik sevince dönüştü.
---
Küçük çocukken kuyuya düşme tehlikesi geçirmiştim.Büyüyünce de "Sonsuzluk" sözcüğünün içine düşme tehlikesiyle karşılaştım...
---
Ne yağsın, ne damla.Kışın yorganın dışında bir pire bulsan üşümesin diye içeri sokarsın.Sizin gibi yüce biri nereden anlayacak benim gibi bir düşkünü?Bir pire bulsam cak diye ezerim ben, bir kuzu bulsam 'kırt' keser, şişe geçirir ve dostlarla tadını çıkarırırm.Diyeceksin ki: Senin değildir, kabul!Ama, bırak be birader, önce yiyelim de, sonra rahat rahat senin ya da benim olduğunu konuşur, tartışırız.Ve sen söyleyecek, söyleyeceksin, ben de küçük bir tahta parçasıyla dişlerimi karıştıracağım.
---
Delilik yetmiş yedi türlü olur, diye duymuştum.Ama bununkiyle birlikte yetmiş sekiz oldu.
---
Gördün mü? Nasılmış?
"Bir şeyi yok" dedi, "ölecek"
---
Yorgundum, uzandım; aklım yine yeryüzünde tur atmaya başladı; anılar uyandı, acılar geldi, aklım, yine uzak düşüncelere yelken açtı ve yine gelip Zorba'nın üstüne kondu.
---
Biz dev bir ağacın, ufacık bir yaprağı üzerindeki küçük küçük kurtçuklarız Zorba.Bu küçücük yaprak bizim yeryuvarlağımızdır; ötekiler de, gecenin içinde sallandıklarını gördüğün yıldızlar.Biz küçücük yaprağımızın üstünde sürünüyor ve onu hırsla araştırıyoruz.Kokluyoruz: Bize güzel kokuyor ya da kötü kokuyor.Tadına bakıyoruz: Yenilebilir buluyoruz.Vuruyoruz, sanki canlı bir şeymiş gibi çığlıklar atıyor.En korkusuz olan insanlar, yaprağın ucuna kadar varıyorlar; bu uçtan, gözlerimizle kulaklarımız açık olduğu halde kaosa eğiliyoruz.Ürperiyoruz.Altımızdaki korkunç uçurumu görüyor, dev ağacın öteki yapraklarının çıkardığı gürültüyü uzaktan uzağa duyuyor, özsuyun köklerinden yükselip kalbimizi kabarttığını kavrıyoruz.Böyle, uçuruma eğilmiş bir halde de, bütün bedenimiz ve bütün ruhumuzla, korkunun içimizi kapladığını anlıyoruz.O andan sonra artık şey başlar...Durdum.Demek istiyordum ki: O andan sonra artık şiir başlar.Ama Zorba anlamayacaktı, sustum, o hırsla sordu:
"Ne başlar?Neden sustun?"
Büyük tehlike başlar Zorba.Bazılarının başı dönüp sayıklar, bazıları korkup yüreklerini sağlamlaştıracak bir karşılık bulmak için çırpınır ve buna Tanrı derler; bazıları da yaprağın kenarından uçuruma sakin sakin şöyle der: 'Hoşuma gidiyor!'
---
Ah! Dünyaya sığamayan bir ruhtan ne kaldı!Bir başkasının dağınık, yarım yamalak birkaç dizesi, tam bir dörtlük bile değil.Dünya üzerinde gidip geliyor, sevdiklerimin çevresinde dolaşıyorum, ama kalpleri kapandı onların.Nereden gireyim?Nasıl dirileyim?Sahibinin kapalı evi çevresindeki köpek gibi dolanıyorum.Ah, sizin sıcak, canlı vücutlarınız tarafından , boğulmuş gibi yakalanmaksızın, özgürce yaşayabilseydim.
Zorba
Nikos Kazancakis
---
İnsan gençliğinde canavardır, evcilleşmek bilmez canavardır ve insan yer...Kuzular, tavuklar ve domuz yaruları da yer ama , hayır, insan yemezse doymaz.
---
Benim dedem lastik ayakkabı giyerdi.Bir gün, sakalı ağardığı zaman, evimizin damından atladı, ama yere değer değmez top gibi fırladı ve evden daah yükseğe çıktı, bulutlarda kayboluncaya kadar, daha yükseğe, daha yükseğe çıktı.Dedem böyle öldü işte!..
Bu masalı uydurduğum günden beri, kaç kez Ayos Minas Kilisesi'ne gidip de, İsa'nın Göğe Çıkışı'na ait tasvire baktımsa, elimi uzatır, öğrenci arkadaşlarıma, "İşte lastik pabuçlu dedem!" derdim
Bunca yıl sonra, bu gece de Zorba'nın havaya sıçradığını görünce, onun da bulutlar arasında kaybolacağından korkuyormuş gibi çocukluğumdaki masalı korkuyla yeni baştan yaşıyordum.Şöyle bağırmaktaydım:
"Zorba, yeter Zorba!"
---
"Patron" dedi, "taşalrın, çiçeklerin, yağmurun söylediklerini bir bilseydik!Belki bağırıyorlardır, bağırıyorlardır bize de işitmiyoruzdur.Nah işte, tıpkı bağırdığımız halde, onların da bizi duymadığı gibi.Dünyanın kulakları ne zaman açılacak patron?Ne zaman gözlerimiz açılacak da göreceğiz?Taşlar, çiçekler, yağmur ve insanlar, kucaklarımız ne zaman açılıp birbirimize sarılacağız.Sen ne dersin patron?Kitaplar bu konuda ne söylüyor?
---
Başkalarıyla yürürken güler, konuşur, tartışırsın; gürültü olur, dalgalarla kuşların ne dediğini duymazsın; belki de o zaman hiçbir şey söylemiyorlardır.Sizin bir söz kalabalığının içinden geçmekte olduğunuzu görüp, susarlar.
---
Bir şey kazanmasan da oğlum, aldırma!Yine kazançlı çıkarsın, ruhun cennete gider.
---
Vahşiler, bir müzik aletinin dinsel amaçlar için kullanılmaz olduğunda, Tanrısal gücünü yitirdiğine ve bizlere uyumlu sesler vermeye başladığına inanaırlar.Gençliğimin dinsel coşkuları, zamanla içimde, böyle bir estetik sevince dönüştü.
---
Küçük çocukken kuyuya düşme tehlikesi geçirmiştim.Büyüyünce de "Sonsuzluk" sözcüğünün içine düşme tehlikesiyle karşılaştım...
---
Ne yağsın, ne damla.Kışın yorganın dışında bir pire bulsan üşümesin diye içeri sokarsın.Sizin gibi yüce biri nereden anlayacak benim gibi bir düşkünü?Bir pire bulsam cak diye ezerim ben, bir kuzu bulsam 'kırt' keser, şişe geçirir ve dostlarla tadını çıkarırırm.Diyeceksin ki: Senin değildir, kabul!Ama, bırak be birader, önce yiyelim de, sonra rahat rahat senin ya da benim olduğunu konuşur, tartışırız.Ve sen söyleyecek, söyleyeceksin, ben de küçük bir tahta parçasıyla dişlerimi karıştıracağım.
---
Delilik yetmiş yedi türlü olur, diye duymuştum.Ama bununkiyle birlikte yetmiş sekiz oldu.
---
Gördün mü? Nasılmış?
"Bir şeyi yok" dedi, "ölecek"
---
Yorgundum, uzandım; aklım yine yeryüzünde tur atmaya başladı; anılar uyandı, acılar geldi, aklım, yine uzak düşüncelere yelken açtı ve yine gelip Zorba'nın üstüne kondu.
---
Biz dev bir ağacın, ufacık bir yaprağı üzerindeki küçük küçük kurtçuklarız Zorba.Bu küçücük yaprak bizim yeryuvarlağımızdır; ötekiler de, gecenin içinde sallandıklarını gördüğün yıldızlar.Biz küçücük yaprağımızın üstünde sürünüyor ve onu hırsla araştırıyoruz.Kokluyoruz: Bize güzel kokuyor ya da kötü kokuyor.Tadına bakıyoruz: Yenilebilir buluyoruz.Vuruyoruz, sanki canlı bir şeymiş gibi çığlıklar atıyor.En korkusuz olan insanlar, yaprağın ucuna kadar varıyorlar; bu uçtan, gözlerimizle kulaklarımız açık olduğu halde kaosa eğiliyoruz.Ürperiyoruz.Altımızdaki korkunç uçurumu görüyor, dev ağacın öteki yapraklarının çıkardığı gürültüyü uzaktan uzağa duyuyor, özsuyun köklerinden yükselip kalbimizi kabarttığını kavrıyoruz.Böyle, uçuruma eğilmiş bir halde de, bütün bedenimiz ve bütün ruhumuzla, korkunun içimizi kapladığını anlıyoruz.O andan sonra artık şey başlar...Durdum.Demek istiyordum ki: O andan sonra artık şiir başlar.Ama Zorba anlamayacaktı, sustum, o hırsla sordu:
"Ne başlar?Neden sustun?"
Büyük tehlike başlar Zorba.Bazılarının başı dönüp sayıklar, bazıları korkup yüreklerini sağlamlaştıracak bir karşılık bulmak için çırpınır ve buna Tanrı derler; bazıları da yaprağın kenarından uçuruma sakin sakin şöyle der: 'Hoşuma gidiyor!'
---
Ah! Dünyaya sığamayan bir ruhtan ne kaldı!Bir başkasının dağınık, yarım yamalak birkaç dizesi, tam bir dörtlük bile değil.Dünya üzerinde gidip geliyor, sevdiklerimin çevresinde dolaşıyorum, ama kalpleri kapandı onların.Nereden gireyim?Nasıl dirileyim?Sahibinin kapalı evi çevresindeki köpek gibi dolanıyorum.Ah, sizin sıcak, canlı vücutlarınız tarafından , boğulmuş gibi yakalanmaksızın, özgürce yaşayabilseydim.
Zorba
Nikos Kazancakis
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder