faruk duman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
faruk duman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Temmuz 2017 Cumartesi

ve bir pars hüzünle kaybolur, faruk duman


"Ama, yaralı ve hüzünlü bir pars nereye gider?"

Aklım parsta kalmıştı.Belki ondan yeni bir iz görecektim.Bir ayak izi, bir parça kan, kırılmış bir dal, yarım bırakılmış bir ceylan belki.
---
Hava kapalıydı.Bulutlar kararıp kararıp dağılıyor, yağmur sanırsın bir evsiz; yağacak yer aranıyordu.İnsan nasıl da bağımlıdır böyle şeylere.Ruh halimiz, bana kalırsa, kapanan havanın, huzursuz yaprağın peşinde yürür.Toprağa sinmiş nem kokusuna, çürüyen bitkinin yaydığı yeniden doğma arzusuna.Bunlara da bağımlıdır biraz.Herhalde, çürüyen bir şey, çok geçmeden hayat bulacaktır.
---
Zaman zaman kendimi onun yerine koyduğum oluyordu.Pars, parçalanmış bir hayvandır.Geceleri ormanda dolaştığı zaman.Vücudunun her bir parçasını, orada onun adına gözlerini dört açsınlar diye ormanın dört bir tarafına bırakırdı.Sözgelimi, bir tüy bir çalılığa takılır, hayvanın geçip gitmesinden sonra orada ansızın gözlerini açarak.Karanlığı onun adına süzmeye başlardı.Bu, yalnızca tüyün kendi çabasıyla oluşan bir şey değildi elbette.Her yanıyla görmeye, duymaya, koklamaya alışmış bir parsın, kendi parçalarına verdiği bir armağandı bu.Böylece ormanı ele geçirir, gölgesinden ürkülen korkunç bir hükümdara dönüşürdü.

Yine de, eninde sonunda bir parçalanma haliydi bu.Parsa acı verirdi.Kendisini yeryüzüne çivilenmiş gibi hissetmesine neden olurdu.Hele yalnız bir pars için bu durum daha korkunç bir hal almıyor muydu?

Ve Bir Pars, Hüzünle Kaybolur*
Faruk Duman

*1974'te, Beypazarı'nda vurulan son Anadolu Parsı'na adanmıştır.


18 Şubat 2016 Perşembe

tren bir hayattır, tanıl bora

 Mat i Syn (1997)-Aleksandr Sokurov

"...O zaman pederin Ankara deefterdarlığı vesilesiyle, Bursa'dan arabalara binerek Ankara'ya vu'ku bulan seyahatimiz, şimdikine nispeten gayet büyük bir sefer idi.Hakikat halde Bursa'dan itibaren şosesiz, tesviyesiz, bozuk yollardan araba içinde mevce vurarak köylerde kulübe içinde yatarak gitmek; dağ başlarında müsadif olduğumuz tek tük yolcuları görünce, hemcinse tesadüften dolayı büyük sevinmek, nihayet seferin onuncu günü bir tepe üzerinden Ankara'yı görerek enva-yı müşkilat-ı seferiyeye hatime çekeceğimizi anlayub i'lan-ı sürur etmekle Haydarpaşa'dan müteharrik odalar içinde, hareketin ikinci günü akşamüzeri Ankara'yı görmek arasında o kadar büyük bir fark vardır ki..." Ahmed İhsan Tokgöz, Servet-i Fünun
 ---
...Tren deyince bana, bu konserve kutuları gelmiyor aklıma kardeşim.Benim sendikamın amblemi daima buharlı tren olmuştur.Ben buharlı tren hastasıyım.İki sene önce Almanya'ya gittim, orada hala o makineler var ve hala çalışıyor.Özellikle gittim, makinistin yanında durdum.Fotoğraf çektirdim çocuklara.Bizde buharlı makine gerçekten demiryolculuğun başlangıcı ve devamı.Sonra çıkanlar, bunlar bana sardalye kutusu gibi gelmiştir...

Benim girdiğim yıllarda Bırık Osman derdik biri vardı.Babamdan büyüktü.Dağ gibi bir adamdı.95-100 kilo belki.İnanır mısın, cebinden mendilini çıkarıp treninin tekerleklerini temizlerdi boş kaldığı zaman, silerdi.Maaşını aldığında, cebinden para verip tekerleklerin kırmızısını, beyazını çekerdi.Böyle insanlar vardı.Sevgi o kadar ileri derecede.Ha içinde haylazları, bilmem neleri yok muydu?Hiç ummadığın zaman bir istasyondan bir bakarsın, pat diye bir müfettiş biner.O müfettişin oraya geldiğini kimse bilmez.Baskın yapardı.Şöyle bir hadise anlatılırdı misal, yolda tren bir ara duruyor, sürü var.Sürüden bir tane kuzuyu ateşçiye aldırtıyor makinist.İçerde ateş de yanıyor ya.Tam kesip pişirme niyetindeyken, haber alıyorlar ki istasyonda müfettiş var.Hayvanı canlı canlı kazana atmışO adam hep anılırdı. ( Zafer Boyar söyleşisinden)
---

Yolcu trenin penceresinden gördüğü yerleri düşünür.kıyıda köşede kalmış kasabaları, yapayalnız köyleri, ormanları, bozkırı.Bunlar yolcunun simgeleridir.Gerçekte bu simgeleri değersiz görmekle yalnızca bunları değil, kendi imgelemini de değersizleştirir, bir yolcu.Öyle ki, bana göre, yolcu, yol simgelerinin gözünün önünden hızla geçip gitmesinden ne anlayacaktır?Hız, belki bedeni hızlandırır ama imgelemi yavaşlatır.
 ...
Ankara'dan Kars'a trenle yolculuk ettiğim sırada -bir kompartımanımız vardı ama pulman vagonlarda da boş koltuklara oturabiliyorduk- okumak üzere yanıma Umberto Eco'nun baş belası Foucault Sarkacı'nı almıştım...Tren raylarından çıkan ritimli metalik ses, Foucault Sarkacı'nın okurda bıraktığı etkiye eşlik eder.Bugün hale Foucault Sarkacı aklıma gelse, trenler de gelir.Elbette, uçağın nimetlerini yadsıyacak değilim.Ama tren mi uçak mı diye soracak olanlara da yanıtım budur.Varın siz karar verin: Uçakla bir buçuk saat, trenle Foucault Sarkacı! (Faruk Duman)
 
Tren Bir Hayattır
Derleyen: Tanıl Bora

3 Şubat 2014 Pazartesi

sözünü tamamlamışlar gibi, nar kitabı, faruk duman


Ah, Haliç'te eski bir balıktım ben.Akşamüzerleri karanlık nasıl çökerdi, çocuklar kıvrım kıvrım uzanırlardı deliklerinde.Taşlar öyle büyürdü, yorgunluk parmaklarımın ucunda böylece, bir taş olup ağırlaşırdı benim.Eski günlerde, ağırlığımın beni çıkarıp dalgaların sesinde, kıyıya öyle ağır ağır çarpan sesinde dolaştırabileceğini düşünürdüm.Olmazdı tabii, olmazdı, kaygıyla akanların arasında bir yerim olabileceğini ise hiç düşünmezdim.Yorgundum çok.Acıların etimi sertleştirdiğini bilirdim elbette, ama o yalnızlık, o kimsesizlik duygusu, alıp giderdi benliğimi.Böyle miydi, böyleydi en çok.O yorgun öğleden sonraları düşünürdüm bunu ben, hem, kollarımda artık beni taşıyacak bir gücün de kalmadığını, hiç mi hiç kalmadığını, rüzgar nasıl usulca, alaycı rüzgar.Eserdi. Sen o hafta sonlarında, yağmurluğunu sırtına geçirip gelirdin.

Eve gelmişsiz.
Basamakları ayakuçlarımızda çıkıyoruz.
Çoraplar dışarı.
Paçalar yukarı.
Dereyi görmediğimiz için.
"Uyur idik uyardılar, diriye saydılar bizi"yi çalıyor ıslıkla.Bu anlaşılıyor.
"Ne zaman bitti," diyorsun, "yahu anlatsana"
"Bu sabah" diyor, "nesini anlatayım, hadi başlayalım artık"
"Bırak" diyorum, "amma meraklısın ha"
"Sen sus" diyorsun, "sana ne"
"Olur mu" diyorum.
Gözlerimi deviriyorum sonra.
Sözünü tamamlamışlar gibi.

Faruk Duman
Sözünü Tamamlamışlar Gibi
Nar Kitabı