can dündar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
can dündar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Nisan 2016 Pazar

bir ziyaret, köy enstitüleri, can dündar


Talip Apaydın (Çifteler Köy Enstitüsü Öğrencisi) :

Çok zor söylemek bunu, ama doğru dürüst karnımız doymuyordu.Yani sabahleyin un çorbası veyahut bulgur çorbası, öğleyin etli fasulye diyorlar, ama et çok az, bulgur pilavı falan.Böyle son derece kısıtlı yiyeceklerle geçti öğrenciliğimiz.

Öğrencilerin bunları yedikleri bir gün, enstitüye gelen İnönü'ye özel olarak yemek çıkarılınca okul karıştı.Cumhurbaşkanı için özel yemek çıkması, tam bir adalet ve eşitlik duygusuyla yetiştirilen enstitülerin itirazına yol açtı.

Bu tür itirazların dillendirileceği yer, cumartesi toplantılarıydı.

Bütün enstitülerde cumartesi günleri eleştiriye ayrılmıştı.O gün bütün okul öğrencileri, öğretmenleri ve müdürleriyle buluşur, geçen haftanın bir değerlendirmesini yapar, uygulamaları eleştirirlerdi.

Eleştirilen, kimi zaman, temizliği iyi yapmayan görevli öğrenciler olurdu, kimi zaman işlere yardım etmeyen öğretmenler, kimi zaman da yemeğini beğenmedikleri aşçılar...Ve savunma, alanın ortasında herkesin gözü önünde yapılırdı.

İnönü'nün geldiğinin ertesi yapılan cumartesi toplantısında eleştirilerin hedefi, Cumhurbaşkanı için özel yemek hazırlatan enstitü müdürü Rauf İnan'dı.

İhsan Güvenç (Çifteler Köy Enstitüsü Öğrencisi) :

Biz dedik, 'Bu ayrıcalık niye yani...' Rauf Bey söz aldı.'Tamam ayrıcalık onun Cumhurbaşkanı ya da İnönü olduğu için değil, şeker hastası olduğu için' dedi.'Perhizli...Sizden de hasta olanlara ayrı yemek çıkarmıyor muyuz, revirde yatan arkadaşlarınıza, zafiyet geçirenlere her gün pirzola çıkmıyor mu, çıkıyor.' 'Tamam' dedik o zaman, 'prensip' bozulmadı, Cumhurbaşkanı için bile.'

Köy Enstitüleri
Can Dündar

aşık veysel & köy enstitüleri, ben gidersem sazım sen kal dünyada, abdullah özkucur


Meşk-Aşık Veysel'in Anısına

"O ortaya çıkar, saz meraklıları da onun karşısına yarım ay şeklinde otururlar.Aşık Veysel'in çaldığı türküye göre sazına bakarak seslerini de ayarlayarak ona göre tele vurmaya, çaldığı gibi çalmaya temrin ederlerdi.Böyle kısa bir zamanda da ona uyarlar, onu öğrenirlerdi."

Aşık Veysel, Köy Enstitüleri'ni gezer, saz hevesi vermek için enstitülerde belli bir süre dururdu.Bir gün başka bir yere gitmeden önce 'Çevreyi gezelim' dediler.Mualla Eyüboğlu var, Ferit Oğuzbayır  var, epeyce kalabalığız.Bir gün önceden erzak hazırlandı, söğüşler yapıldı, kumanyalar alındı, arabaya dolduruldu.Ertesi sabah Aşık Veysel'le Küçük Veysel, erzak arabasına bindiler, dağın eteğinden gidecekler, biz İdris Dağı'nın yamaçlarından gideceğiz.Böyle yola çıktık.Çok kalabalıktık.Mualla Hanım'ın yanından hiç ayrılmadığım için bilmiyorum, karlara basarak gidiyoruz.Dağı aştık, Dereşik Köyü'ne vardık, Dereşik Köyü'nde hafif bir yamaç var, ondan sonra köy görünüyor.Oraya vardık.Tonguç da var başımızda.Yaya yürüyor.İşte köyü gezdi arkadaşlarımız, öğlen oldu, yemek zamanı geldi, fakat erzak arabası gelmedi.Bekliyoruz, gelmez.Bir de haber geldi ki arabanın dingili kırılmış, araba devrilmiş, erzaklar etrafa saçılmış, Aşık Veysel yaralanmış, sazı kırılmış.Hemen bir ekip çıktı, Aşık'ı aldılar, getirdiler.Ama Aşık Veysel'in suratı asık, sanki yağmur yağacak gibi, bulutlar aşağı inmiş hava kararmış gibi, canı sıkılıyor.Epeyce dinlendikten sonra Aşık, yanındaki Hidayet Gülen'e, "Eline kağıdı kalemi al" dedi, kalemi kağıdı aldı, "Yaz bakayım" dedi."Ben gidersem sazım sen kal dünyada/Gizli sırlarımı aşikar etme" diyerek "Sazım" türküsünü yazdırdı.

Aşık Veysel'in Kazası
Abdullah Özkucur (Çifteler Köy Enstitüsü)

Köy Enstitüleri
Can Dündar