16 Ekim 2021 Cumartesi

Sessizin Payı - Nurdan Gürbilek

Manzara ve Patikalar

Mektuplar dışında asla "ben" sözcüğünü kullanma
Walter Benjamin

...

Paris pasajları üzerine kısa bir çalışma olarak başlayan, on üç yıl boyunca bine yakın kaynaktan toplanan sayısız alıntı ve durmadan değişen taslaklarla yazarının da içinde kaybolduğu devasa bir modernlik tarihine dönüşen Pasajlar'a da benzer bir gezinti temposu damgasını vurmuştur.Benjamin'in büyük şehr peyzajında bir yere yetişme telaşı olmadan gezinen aylağa duyduğu ilgide, şehrin döküntülerini biriktiren paçavra toplayıcısına olan bağlılığında, yetişkinlerin gözden çıkardığı artık malzemede nesnelerin bambaşka yüzlerini gören "çocuk dikkati"ne olan sevgisinde, tamamlanmış yapıtlardansa ömür boyu üzerinde çalışılan fragmanlara olan takıntılı düşkünlüğünde de aynı seçimin izleri vardır.Manzarayı tarayan bir gözlem uçuşundansa, kavramı çileci bir disiplinle geri çeken bir gezintiyi önemsiyordur Benjamin.Düşünceye deneyimin yoğunluğunu kazandırabilmek için nesnenin buyruğunda yaşanacak bir çıraklığı önemsiyordur.Kral yolunu değil, patikaları; ana arterleri değil, ara sokakları; kavramı değil, kavramın eleğinden uçup giden artığı önemsiyordur.Firari anıların, uçucu imgelerin, sapa yolların yazarı: "Başkalarının sapma kabul ettiği şeyler, benim için rotamı belirleyen veriler."

...

Suç ve Ceza

"Eğer başarsaydım sevinçle taçlandıracaktım, şimdi hapishaneyi boyluyorum!"
 Dostoyevski, Suç ve Ceza

"Biz ihtilal yaptık, ihtilale teşebbüs etmedik." 
Kenan Evren, Aralık 2012

...


"Reel" politikanın temel mantığı da bu değil mi?Şu cümle Robespierre'in: "Birer asi mi, yoksa insanlığın velinimetlerini mi olduğunuza zafer karar verecek.Şu Goebbels'in: "Ya gelmiş geçmiş en büyük devlet adamları ya da en büyük suçlular olarak tarihe geçeceğiz." Şu Nihai Çözüm'ün mimarlarından Eichmann'ın avukatının: "Başarırsanız madalya ve nişanlara boğulursunuz, başaramazsanız darağacını boylarsınız." Şu da Kenan Evren'in ifadesi "Biz ihtilal yaptık, ihtilale teşebbüs etmedik." Darbe bir kez başarılı olmuşsa, fiili güç hukuki güce dönüşmüşse eğer, ortada kurucu bir iktidar vardır.Başarılmış darbe suç değildir, çünkü rejimi çoktan değiştirmiştir.

...

Yanlış Hayat

...

Ahlaki davranış pekala gizlenmiş bir bencillikten, bir cezalandırma arzusundan, hatta düpedüz hınçtan kaynaklanabilir.Vicdan bizi her zaman vicdanlı bir yere götürmez."Bir vicdanımız olmalıdır, ama kendi vicdanımız üzerinde ısrar etmeyebilirz."

...


"Evsizlere Sığınak"ta kendi evimizi ev olarak görmemenin ahlakın bir parçası olduğunu söylüyordu Adorno.Tolstoy için eklemek gerekir: Kendi evsizliğimizi ev olarak görmemek ahlakın bir parçasıdır.Bir çözüm değil, problem cümlesiydi Adorno'nunki: Yanlış yaşam, doğru yaşanamaz.

...

Yoksulluk Lekesi
Orhan Kemal'in Çocukları


...

Tuğcu hikayesinin vaktiyle okurunu yakalayabilmiş olmasının nedeni, Türkiye'de orta sınıfın kendini yoksullardan henüz kalın çizgilerle ayrıştırmamış olmasıydı.

...

Bir Orhan Kemal hikayesinde sadece zenginler değil, yoksullar da yoksullara "hava atar", "fiyaka söker", "kurum satar", "çalım atar", "sükse yapar", "caka satar", "fort atar", "zort çeker".Müteahhidin kızı avukatınkini, avukatın kızı noterinkini, noterin kızı pzaracınınkini, pazarcının kızı çamaşırcınınkini "burunlar." Orhan Kemal'de utandırma savaşları yalnız merkezde değil, "Kenar Mahalle"de de (Kardeş Payı) bütün şiddetiyle devam eder.Yoksullar bacak bacak üstüne atıp "düşman utandıracakları" günü hayal eder.Çocuğu subay çıkan, çocuğu ırgat olana bakarak "yürek soğutur".Yoksullar, başkaları onlara bakıp yürek soğutmasın diye yoksulluklarını belli etmez.

...

Orhan Kemal'in çocuklarına dönebiliriz şimdi.Yoksul çocuğun imrenme dürtüsüyle haysiyetini koruma isteği arasında yaşadığı vahşi gelgiti "çikolata" (Dünyada Harp Vardı) kadar iyi anlatan bir hikaye bulmak zordur.Mahallede, şekercinin vitrininin önündeyizdir.Vitrinde kırmızı, mor, mavi kağıtlara sarılı çikolatalar vardır.Kamyon şoförünün kızıyla oğlu para biriktirmişler, günlerdir hayalini kurdukları çikolatayı almak üzere şekerciye gelmişlerdir.Ama yoğurtçunun kızı da ordadır; hayatında hiç çikolata yememiştir; şimdi de alacak parası yoktur.Kamyon şoförünün çocukları, yoğurtçunun kızına hava atmak isterler ("Bizim babamız kamyon şoförü, dünyayı dolaşır!"); ama imrendirmenin günah olduğunu duyduklarından (Cehennemde katran kazanları, zebaniler" çekinirler.Çikolatayı bölüşmek de işlerine gelmez.Hikayenin daha yoksulunun, yoğurtçunun kızının duyguları daha az karmaşık değildir.Çikolatayı tatma isteğiyle (Çikolata çok mu tatlıydı acaba?) imrendiğini belli etmeme ("Onu bana bedava verseler de yemem!"), çikolataya duyduğu arzuyla çikolatayı değersizleştirme çabası arasında ("istersem alırım ama almam") gidip gelir.Sonunda iki kardeş ellerinde çikolata, iştahla yiyerek uzaklaşırlar.Yoğurtçunun kızı onları görmemek için gözlerini yumar.

...

Orhan Kemal'in başkasının önünde eğilmemek için açlığı göze alan, sadaka kabul etmeyen yoksullarından söz ettim.Ama Orhan Kemal'de bize haysiyeti en çok düşündüren pasajlar, bu tür olumlu haysiyet göstergeleri değil, olumsuz olanlardır.Başın inadına dik tutulduğu değil, çaresizce eğildiği anlar."Kırmızı Mantolu Kadın"da (Kardeş Payı) elli kuruş için koğuşun ortasında anadan doğma çiftetelli oynayan Bobi."Üç Arkadaş"ta (Kardeş Payı) zenginlerden para koparabilmek için kendilerini acındıran çocuklar."Simit"te (Yağmur Yüklü Bulutlar) karnını doyurabilmek için küçük bir çocuğun elindeki simiti kapıp kaçan adam."Birtakım insanlar"da (Yağmur Yüklü Bulutlar) çöpte bulduğu küflü ekmek parçasını başkasına kaptırmamak için her şeyi göze alan yoksul mahkumlar.Küçücük'te tüm umutlarını futbola bağlayan, ayağı kırılınca sevgilisinin orospuluk yaparak kazandığı paraya muhtaç kalan Erol.Soru, Erol'un sorusudur: "Haysiyet, şeref, namus...Evet ama, yenir miydi bunlar, içilir mi?" Su soru Bobi'nin: "Ben dünyanın yüzkarasıyım, ama suç benim mi?" Şu da Bobi'nin: "Karnımı doyurabilmek için insanlığımı harcıyorum, görmüyor musun?"

...

Ben bu yazıyı Orhan Kemal'le bitirmek istiyorum.İki hapishane hikayesi; biri neşeli, diğeri kederli.Önce neşeli olanı: 1940'ların sonunda yazdığı "Ekmek, Sabun ve Aşk"ta (Ekmek kavgası) bütün gün ayna karşısında biryantinli saçlarını tarayan genç bir gardiyanı anlatır Orhan Kemal.Gardiyan bir gün hikayenin anlatıcısından, içinde aşk üzerine vecizeler bulunan bir kitap ister.Anlatıcı, Kamelyalı Kadın'ı verir.Gardiyan bütün gece uyumaz: romandaki imkansız aşk onu derinden sarsmıştır.Armand Duval'e üzülür; Marguerite için gözyaşı döker.Bu arada bir kadın mahkuma aşk mektupları yazar.Kadına ilahi aşktan, ebedi saadetten, tül kanatlı aşk perilerinden söz eder.Bir süre sonra cevap gelir. "Ben bu tür laflardan anlamam." diyordur kadın."Sen beni seviyorsan, ben de seni seviyorum demektir." Mektup şöyle biter: "Eğer beni ciddi olarak seviyorsan, bana bir kalıp sabunla iki somun gönder." Kadın açtır ve bitlenmiştir.

...

Orpheus Çıkmazı


"Anlatsam  mı, Neye yarar?
Annemle babam, uyuyorlar koyun koyuna
Cebeci Asri Mezalığında"

Vus'at O. Bener, Siyah Beyaz

"Daimi ıstırap içinde olanların da işkence görenler kadar haykırrmaya hakkı vardır."
Adorno


Nurdan Gürbilek
Sessizin Payı
Metis Yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder