...
Lucy, Pierre'in babasının eski ve çok sevdiği bir arkadaşının kızıydı.Ancak babası ölmüştü ve tek çocuk olan Lucy annesiyle kentte güzel bir evde oturuyordu.Kentte oturmasına karşın Lucy'nin kalbi yılda iki kez kırların özlemiyle çarpardı.Kenti, kentin boş, katı, resmi yaşamını hiç sevmezdi.Bir liman kentinde, tuğla ve harç yığınları ortasında doğmasına karşın, gönlünün pişmemiş topraklarda, denizden uzak çayırlarda olması, gariptir ama onun doğal melekliğini en güzel anlatan yönüydü.İşte tatlı ketenkuşu da böyledir; deniz kıyısında, bir hanımın odasındaki tel kafeste doğduğu ve başka yerlerde hayat nasıldır hiç bilmediği halde, bahar gelince belirsiz bir sabırsızlığa kapılır, çırpınır durur; delidolu bir özlemle yemekten içmekten kesilir.Ortada yaşamın ona deneyimle öğrettiği hiçbir şey yokken gene de bilir; denizden uzak yerlere göç mevsiminin geldiği içine doğmuştur.Lucy'nin yeşile duyduğu ilk özlem de böyleydi.Her bahar, yüreği şiddetli çarpıntılarla sarsılır; her bahar, bu tatlı ketenkuşu kız kırlara göçerdi.Ah, dua edelim de, çok sonraları hayatın bir yük haline geldiği günlerde, ruhunu derinden sarsan o tarifsiz çarpıntılar da, ona bu acılı dünyadan gökyüzüne yapacağı son göçü haber verebilsin.
...
Tüm geceyi lamba ışığında uyanık geçiren kişi için dünyanın en hüzünlü saati, gece ile gündüz arasındaki kurşun renkli o uzun saattir.Yorgun lamba da insan da, solgun ışıkta hastalıklı bir görünüş kazanır; şafaktan bir mutluluk beklemeyen insan, şafağın bir tek göz tırmalayan bulutlarını görür, yalnızlık ve acı içinde sürüp giden gecesini sona erdirmek üzere olan aleni günü neredeyse lanetle karşılar.
...
Kadına, kocasına ya da onların çocukları olan genç kızlara bir şey sormamıştım daha o eve niçin getirildiğimi ya da ne kadar kalacağımı.Oradaydım işte; tıpkı kendimi dünyada bulduğum gibi, oradaydım.Niçin dünyaya getirildiğim sorusu, benim için niçin o eve getirildiğim sorusundan daha garip değildi.
...
Pierre ne ufak bir umut besliyor ne de hayale kapılıyordu.Tüm gençler gibi onun da romanlardan öğrendiği dersler vardı.Kendi yaşındaki birçok kişiden daha fazla roman okumuştu.Ancak romanlar hayatın sonsuza kadar hiçbir sisteme bağlanamayacak öğelerini sahte ve ters bir gayretle bir sisteme bağlıyor, küstah, beceriksiz müdahalelerle hayatın karmaşık ağının ipekten ince ipliklerini çözüp açmaya çalışıyordu; bu gibi şeylerin tümü Pierre'i etkileme gücünü yitirmişti artık.Romanların çaresiz zavallılığını iyice anlamıştı; kendi yaşamındaki bir tek çarpıcı gerçek, romanlardaki tüm kurmaca yalanları, sırtlarına iğne batırılmış böcekler gibi, oldukları yere çivilemişti.
...
"Senin soylu yüreğinin birçok odası var, Pierre; görüyorum ki, senimn gönlünün zenginliği bir tek zavallı İsabel ile sınırlı değil, kardeşim.Sen biz insanların, karamsar anlarımızda bazen varlığından kuşku duyduğumuz melek yönlerinin gözle görülen bir timsalisin.Senin davranışlarının kutsal kitabı, çok uzaklara erişiyor, kardeşim.Bütün insanlar senin gibi olsaydı insanlık yok olur, yerini bir melek ırkına bırakırdı."
...
- Tanrı aşkına, sorun nedir, Bay Glendinning?
- Dünya, ahiret, hepsi sorun!Çalışma odanıza çıkabilir miyiz?
...
"Buradan geçip kederler kentine gireceksin,
Buradan geçip sonu gelmez acılara dalacaksın,
Buradan geçip ebediyen yitmiş insanlara katılacaksın.
...
Tüm umutları terk edin, ey bu kapıdan girenler!"
Dante - Cehennem
...
"Dünya çığrından çıkmış.
Ah, kör talih!Onu düzene sokmak için,
Ne yazık ki ben doğmuşum."
Shakespeare - Hamlet
...
Derinleri görebilenlere tanınan bir ayrıcalık da, onların bazen aynı anda (ama hiçbir zaman aynı açıklıkta değil) bu derinliklere karşı düşen yükseklikleri de görebilmeleridir.Ancak yarı yoldayken, uçurumdaki kayalar yukarıdaki gökkubbesini kapayıp gizlediğinden, kişi yalnızca aşağılarda karanlıkla içinde bir uçurumun bulunduğunu sanır.
...
Ah! İnsanın bir kahraman gibi düşünmesi kolaydı; ama kahramanca davranmak çoğu insan için güçtü.
...
Teker teker aldığım bu dört kararın bir araya geldiklerinde birbirini yok edeceklerini görmemek budalalıktır; sözcüklere sığmayan bu budalalık, Pierre, alnına vurulmuş bir damga gibi senin anlaşılmaz, kaçığın biri olduğunu gösteriyor.
...
Ama biz burada Pierre'in düşüncelerine bir perde çekeceğiz.İnsan ruhundaki bazı savaşımlar betimlenemez, bazı acılar anlatılamaz.Bırakalım olayların belirsiz akışı, kendi belirsizliklerini açıklasın.
...
Girdaba yakalanan bir kimse azgın sularda dönüp durmaktan kurtulamaz.Birbirlerine iyice değecek biçimde sıralanmış upuzun bir dizi bilardo topuna bir uçtan vurun, tüm öteki toplar yerlerinden kımıldamazken, en sondaki ileri fırlayacaktır; oysa ona dokunan olmamıştır.İşte bunun gibi kader de, uzayıp giden insan kuşakları ya da düşünce akımları içinden geçip gelerek, darbeyi o sırada hayatta bulunan kişiye indirir.Bu kişi uyuşukluk içinde, yediği darbenin etkisini kabullenmez, çünkü darbeyi hissetmemiştir ve gerçekten de ortada ona vurulmuş bir darbe yoktur.Ancak o gün Pierre, Kader ile Özgür İrade kendi aralarında Pierre'in geleceği konusunu tartışıyorlardı ve tartışmada üstün çıkan Kader oldu.
...
"Bu kar beyazı giysiler içinde, bu solgun yüzle, gerçekten bir törene hazırlanmış gibisin, ama sevgi dolu kalbinin özlediği törene değil: Güzeller güzeli bir kurbansın sen!" dedi.
"Pierre!"
"Zorba yöneticiler son zalimliklerini, düşmanlarını birbirine kırdırarak gösterirler."
...
Her şeye kadir olan Tanrı, insanoğlunun oynadığı son oyunda son perdenin ölüm olmasını buyurmuştur; kaba güldürü ya da komedi olarak başlasa bile, hep trajedi olarak sona erer bu oyun; perde mutlaka bir cesedin üstüne kapanır.
...
Yüce Tanrım!Şişko adamların derileri neden ince oluyor da, başkalarının üzüntüleriyle duygulanıp acı çekiyorlar.İnce derili, ince bir adam böyle acı çekmez, çünkü onun içinde ince derisinin kaplayacağı kadar cevher yoktur.Evet, evet, evet; bütün karın ağrısı kolikler arasında en çok, melankolikten korkarım ben; dünyanın en kelek kolikleri melankolklerdir!İşte bir kelime oyunu sana!Ağzımdan pat diye çıkıverdi.
...
Belli bir karakterdeki insanları, özellikle daha önce derin duygularla sarsılmış durumdayken, hamal ve arabacı gibi kimselerin kaba ve küstahça alayları kadar çileden çıkaran ve özdenetimlerini birden yok eden başka hiçbir şey yoktur.Çoğu kentlerdeki en büyük kötülüklere bulaşmış ayaktakımından bu kimseler, meslekleri gereği en aşırı ahlaksızlık yuvalarını avuçlarının içi gibi bildiklerinden, en koyu sefalet ortamında suç ticareti yapar, her şeyden çıkar sağlamaya çalışırlar.Gündüzleri boş arabalarının sürücü yerinde tembel tembel güneşlenip uyuklar; geceleri karanlık bastığında kedi gibi uyanık, kedi gibi keskin gözlü olurlar.Sinsi hırsızların, ahlak yoksunlarının, zevk sefa düşkünlüklerinin sokakları en çok arşınladığı gece yarılarında ortada dolaştıkları, çoğu zaman en iğrenç ahlaksızlık yuvalarında muhabbet tellallığı yaptıkları için, karanlıkta karşılaştıkları her müşterinin ya savurgan bir hovarda, ya da sahtekar bir serseri çıkacağını düşünerek, onlara karşı eşit biçimde hem ilgili, hem kuşkulu davranırlar.Mitolojideki kayıkçı Kharon gibi insanları kokuşmuşluk ve ölüm diyarına taşıyan bu iblisler ordusu, doğal olarak son derece gerçekçi bir Kalvinci insan anlayışını benimser ve aslında tüm insanların en iğrenç kaba şakaları ve alayları hak ettiklerine inanırlar.Bu uyuz köpekler, ancak güzel elbiseler ve para dolu cepler karşısında insan gibi davranırlar.Müşterinin kılığı kıyafeti yerinde değilse, ya da, (önemsiz ve dolaylı biçimde bile olsa) yoksulluğunu gösteren herhangi başka bir belirti taşıyorsa (çünkü bu itler para konularında en yanılmaz sarraflardırlar) o zaman ondan gelecek en ufak bir sabırsızlık işaretine, terslik ya da azara karşı gösterdikleri tepki, hemen hemen her zaman, insanı çileden çıkaran küçümseyici bir tavır olacaktır.
...
"Ey Glendinning Stanly, Pierre senin onu reddederken gösterdiğinden daha büyük bir nefretle reddediyor seni.Yemin ederim, şimdi elimde bir bıçak olsa, şuracıkta derini deler, içindeki tüm Glendinning kanını akıtır, geriye kalan aşağılık kısmını yeniden dikerdim.Tüm insanlığın yüzkarası alçağın birisin sen!"
...
Çekiciliği hüzün kadar kaygan bir şey yoktur; ilkin yapacak ilginç bir şey bulunmadığı için hüzünleniriz; hüzünlü olmaya devam ederiz, çünkü sonunda uzanacak rahat bir divan bulmuşuzdur.İşte bunun gibi anlaşılan ben de, kahramanımın geçmişinde kalmış, gürültüsüz patırtısız küçük bir olaya sıra gelince, tıpkı Hudson Irmağı'nın her zaman hırçın akan derin sularının Tappan Zee'ye varınca yayılıp sığlaşması gibi, bu aşamada ben de, yavaşlayarak divana yayılıyor, hüzünlenip duygusallaşıyorum.
...
Pierre, kendisinden servetçe ya da akılca aşağı kimselerin tüm ufak tefek kusurlarına neşesi kaçmadan göz yummasını sağlayan gerçek bir cömertliğe sahipti.
...
Zevk sahibi yetişkin insanlar, doğa manzaralarındaki güzelliği görebildikleri gibi, toplumsal yaşamın burada pekala yoksulluk manzaraları adını verebileceğimiz görüntülerini de canlı biçimde algılayabiliyorlar.Bu kimseler için, Gainsborough'nun resmindeki bir kulübenin çökük damını örten sazlar, güzellik bakımından, bir dilencinin zamanın darmadağın ettiği, yoksulluğunun seyrelttiği perçemlerinden daha çarpıcı değildir..Dilencinin yoksulluk manzarası, sevk sahibi insancıl kimseler ile İyimser ekolden tonton filozofların misafir odasını andıran zihinlerini süsleyen, zarif bir biçimde verniklenmiş, çerçevelenmiş, o iç ferahlatıcı tüm küçük resimlere ayrı bir çeşni katmaktadır, o kadar.Genel insanlık tablosuna güzel birtakım yoksulluk görüntüleri de katma amacının dışında, yeryüzünde sefalet diye bir şeyin varlığını kabul etmezler bu kimseler.Hadi bakalım!Tanrı bankaya para yatırmış beylerimiz çekip kullansınlar diye; cömertçe dünyanın dört bir yanına yaz getirip her yeri yemyeşil halılarla donatmış.Defol buradan , Herakleitus!Yağmurun ağıtlar yakması, sırf bize gökkuşakları yaratabilmek içindir!
...
Pierre'in çocuk zihninde, yoksulluğun sadece güzel bir manzara resmi olmadığına ilişkin düşünceler belirmeye başlamıştı.
...
Çoğu zaman gözlemlemişizdir ki, yüzeysel kimseler, umutsuzluğa en son kapılan kimselerdir.Hava dolu bir lastik top, suda hiçbir şey beni batıramaz diye övünür; değerli şeylerle dolu bir sandığın ayıbı, tekneden denize düşer düşmez sulara gömülmesidir.
...
Hemen hemen her erkeğin yüreğinde, sevdiği halde evlenmekten vazgeçtiği bir kadına herhangi bir başka erkek tarafından gösterilen yakın ilgiye karşı için için beslenen bir kızgınlık vardır.Erkekler, bir zamanlar şu ya da bu şekilde kendilerine gönül vermiş tüm kalplere bencilce sahip çıkmak isterler.
...
Pierre'in etine yapışmış iki sülük var; bu durumda Pierre nasıl yaşayacak?Bakın görün!Kanını incelterek ve yüreğini ufaltarak Pierre, kendini yüce bir hayata hazırlıyor.Ölüm provası yaparak, yaşamayı öğreniyor.
...
Olaylar Pierre'e, hiçbir şeyden iyilik ummamayı, hep kötülük beklemeyi, ama tersi çıkarsa ona da hazırlıksız yakalanmamayı; iyilik gelirse, ne âlâ deyip kabullenmeyi öğretmişti.
...
Herman Melville
Pierre ya da Belirsizlikler
Yapı Kredi Yayınları
Çeviren: Necla Aytür - Ünal Aytür
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder