11 Ekim 2021 Pazartesi

Demir Tufanı, Aleksandr Serafimoviç

...

Askerler bellerindeki ipleri biraz daha sıkarak "Yiyecek bir şeyimiz olsaydı," dediler.

Bir kısmı köyü araştırırken bir gramofonla bir sürü eski plak bulmuşlardı.Gramofonu boş eyerlerden birine bağladılar, ormanın sakinlerinde, çıplak tepelerin yüzünde, beyaz toz bulutlarının üstünde, paslı insan sesi cızırdadı:

Sinek! Bir sinek! Ha, ha, ha !

Askerler ayaklarını yere vura vura, katıla katıla gülüyorlardı.Diğer plakları da koydular birbiri arkasından.Birden gramofondan bir ses yükseldi:

Tanrı Çarı korusun...

Bir kıyamet koptu bir anda.

"Canı cehenneme çarın!"

"Al onu da..."

Plağı kaptıkları gibi yola fırlattılar, binlerce ayağın altında paramparça olsun diye.

...

Hiçkimse konuşmuyor, hiçkimse gülmüyordu.Sessizliklerini peşlerinde sürükleyerek yürüyorlardı.Yorgun ayakların umursamazca sürtmesini, yorgun nalların seslerini ve arabaların ürpertiler veren gacırtılarını bu ağır ve boğucu sessizlik birbirine bağlıyordu sanki.

...

Yanına gelen yaverini bile görmüyordu karanlıkta.

"Kozhuk yoldaş!"

Sesi heyecanlıydı, adamcağız yaşamak istiyordu.

"Sonumuz geldi değil mi?"

Kozhuk'un ağzından alışılmamış bir sesle çıkmıştı bu sözler.Yaveri, "Demek sen de bizler gibisin...demek sen de yaşamak istiyorsun..." diye düşündü.

...

Gerilerde karanlığın derinliklerinde insan ve silah sesleri azaldı, destekleri olmayan Kazaklar atlarını bırakarak kaçıyorlar, evlere, arabaların altlarına saklanıyorlardı.Onunu diri diri yakaladılar ve votka kokan ağızlarını kılıçlarıyla parçaladılar.

...

Aleksandr Serafimoviç
Demir Tufanı
Yar Yayınları
Türkçesi: Mehmet Harmancı

1 yorum: