9 Eylül 2020 Çarşamba

Hayatın Sınır Çizgileri, Seçme Öyküler, Saki


Nuh, tufan kopacak diye kehanette bulunmuştu ama kimse kendisinden Tufan sırasında denize altayıp yüzmesini beklememişti.

...

Allah'tan medet uman Fare 
Yardım gelmeyince göklere küfretti:
Fareyi midesine indiren kediye göre
Allah'ın işleri pek münasip idi.

Değişmez yasalar koyan,
Olmasın medet umduğun kişi,
Ama dara düştüğünde hatırla sana verdiği
Hızlı bacakları, cin fikri ya da pençeleri.

Kimileri över kanaat ederek yaşamayı:
Kanaat yerle yeksan olabilir, tıpkı gurur gibi.
Yaşadığı sefil su kanalına şükreden kurbağanın,
Kanal kuruyunca kaçtı bütün keyfi.
'Cehennem yolunda değilsin,'
Diyorsun bana tutkulu bir sevinçle:
Beyhude atıp tutma, neye yarar sözlerin
Eğer ki cehennem sana gelmekteyse?

Şair övgüler düzüyor Çobanyıldızı'na,
Bir başka şair, papağanın renklerine,
Satıcının övgüsü malları üzerine,
En azından o biliyor, neyi övmekte.

...

(Savaş Bitene Kadar)

---

İnançları yüzünden briç alışkanlığını aksatmasından öyle korkuyordum ki.

...

Almanya'nın Köpenick ilçesinde 1906 yılında yaşanmış bir olay.Wilhelm Voigt adında, ayakkabı fabrikasında çalışan bir işçi, eski bir yüzbaşı üniforması satın alıp giyerek yüzbaşı gibi davranmış, bir çavuşu emrindeki askerlerle birlikte yanına katıp Köpenick belediye binasını basmıştır.Belediye başkanı ve hazinedarı tutuklatan adam, hazineden para alıp bir süre izini kaybetmiştir.

...

Bizim gibi zavallılarla yer değiştirmek istemezdiniz tahminimce.

...

Nasıl ki savaş yıkım doğurursa, barış da kendine göre tahribatlara sebep oluyordu.

...

(Latif Bakanlar)

---

...Fazla geçmemişti ki neşeli kaygısızlığı birden küskün bir dikkat haline dönüştü.Yeğenlerinden birine ait, çizim ve karikatürlerle dolu bir karalama defterinde, kendisini ve papağanını gösteren, zalimce ve cin fikirli bir çizimle karşılaşmıştı.Resmi bir tavırla papağanıyla karşı karşıya durmuş, gülünç bir vakar ve sükunet içinde birbirlerine bakıyorlardı.Kuşla aralarında, ressamın da elinden geldiğince vurguladığı bir benzerlik söz konusuydu.Duyduğu rahatsızlığın ilk harareti sönünce Groby gönülden bir kahkaha attı ve çizimin ne kadar cin fikirli olduğunu kendi kendine itiraf etti.Bundan sonra yeniden bir içerlenme hissine kapıldı, içerlediği kişi, fikri karikatürle kağıda döken yeğeni değildi, bu fikrin işaret ettiği, imkan dahilindeki bir gerçekliğe içerlemişti.Gerçekten de insanlar zamanla besledikleri hayvanları mı andırıyorlardı?Yoksa kendisi de, yanından ayrılmayan, gülünçlük derecesinde vakur dostuna hiç farkına varmadan gitgide daha mı çok benzemişti?Groby, gevezelik eden yeğenleriyle birlikte trene yürürken alışılmadık biçimde suskundu, kısa süren tren yolculuğu boyunca da kendi içine dönüp düşündükçe, yavaş yavaş papağanlarınkine benzer bir hayata uyum sağladığı kanaatine vardı ve bu fikir gitgide zihnini esir aldı.Nihayetinde gündelik hayatı, evinin bahçesinde ya da kütüphanesindeki şöminenin başında sakin sakin avarelik etmekten, bir şeyleri didikleyip bir yerlere tünemekten başka neden ibaretti ki?Üstelik rastlaştığı komşularıyla yaptığı bütün sohbetleri toplasan ne ederdi?"Tam bahar havası, değil mi?" "Bugün yağmur sıkıntısı var." "Ne iyi oldu da karşılaştık, kendinize iyi bakın." "Küçükler ne çabuk büyüyor, değil mi?" Aklına formalite icabı sard edilen, söylenmese olmaz, ahmakça söz dizilerinden başka şey gelmiyordu.İnsan zekasını ortaya koyan zihinsel değiş tokuşlar olmadığı kesin bu sözlerin, papağan gibi tekrarlanan boş lakırdıların ötesine geçtiği yoktu.İnsan tanıdıklarını selamlamak için bu sözleri sarf etmek yerine "Cici kuş, pisi pisi, miyav!" dese, hakikaten de hiçbir şey değişmezdi.Groby, kendisinin tüylü aptal bir kuş olarak tasvir edilmesi karşısında köpürmeye başlamıştı, suçlayacak bir şeyler peşindeki zihni, ilk olarak yeğeninin çizdiği resmi giderek süslüyor, üstüne onur kırıcı detaylar ekliyordu.

...

(Groby Lington'un Çamuru Yeniden Karılıyor)

...

...Adamların ikisi de geveze değildi ve yine ikisi de geveze olmadığı için diğerine minnet duyuyordu.İşte bu sebeple ancak arada bir konuşuyorlardı.

...

Kimileri bu dünyaya hükmetmeye gelmiştir, Bayan Crispina Umberleigh da dünyaya kurallar koymak, her şeyi düzene sokmak, yönetmek, denetlemek, izin vermek, yasaklamak, kararlarını uygulamak ve genel itibariyle karşısındakini yargılamak için gelmiş.Eğer bu yöndeki yazgısını doğuştan gelmemişse 
pek ufakken benimsemiş.

...

Norveç açıklarındaki adalardan birinde, rahat koşullar altında tutuluyormuş, kendisine iyi bakıyorlarmış.Kaçıranlar bu açıklamayla birlikte para istemişler, her yıl kendilerine toplu olarak 2000 sterlin ödenmesini şart koşmuşlar.Eğer bu miktarı ödemezse teyzemi hemen ailesine teslim edeceklermiş.

"Demek ki tersinden bir fidye vakasıymış." dedi.

"Eğer teyzemi tanımış olsaydınız," dedi şarap taciri, "niye daha yüksek bir rakam istememiş olduklarına şaşırırdınız."

...

(Crispina Umberleigh Nasıl Kayboldu?)

---

"Yine de Wratislav'ı istemem.Elsa'cığım o çocukla perişan olur."

"Elsa birazcık perişanlığı çok da dert etmez, hem perişanlık saç modeline de iyi uyar.Wratislav'la anlaşamazsa da her zaman kocasından ayrılıp kendini yoksullar ve hayır işlerine adayabilir."

...

Bilirsin, İngilizlerin bir sözü vardır: "Vicdan hepimizi kovboy yapıyor."*

*William Shakespeare'in Hamlet adlı eserinde geçen "Vicdan hepimizi korkak yapıyor" ifadesinin değiştirilmiş biçimi (kovboy-cow-boy/korkak-coward)

...

(Wratislav)

---

Spayley, insanların kendi keyifleri için asla yapmaya kalkamayacakları şeyleri görev bilinciyle yapacaklarının idrakindeydi.Ortada binlerce itibar sahibi, orta sınıf adam vardır ki kendilerini beklenmedik bir şekilde Türk hamamında görseniz, bütün samimiyetleriyle hamama doktor tavsiyesiyle geldiklerini söylerler, karşılık olarak sizden hoşunuza gittiği için hamama geldiğinizi duyduklarında ise gerekçenizin saçmalığı karşısında sıkıntılı bir hayretle yüzünüze bakakalırlar.Aynı şekilde, Anadolu'da Ermenilerin katledildiği haberi duyulduğunda, herkes katliamın o ya da bu kaynaktan gelen "emirler icabı" yapıldığını farz eder, kimse arada bir komşularını öldürmekten hoşlanabilecek insanların olduğunu düşünmez.

...

Lord Birrel ortaya talihli bir özlü söz sürüp imdada yetişti: "Disiplin, insanların kendi tercihine dayandığı sürece etkili olabilir."

...

(Filboid Studge, Fareden Gelen Yardım)

---

Barones, "İlgi çekecek kadar gerçek bir hikaye olsun, ama can sıkıcı hale gelecek kadar da gerçek olmasın," karşılığını verdi.

...

Clovis, "Bu hikaye asırlar öncesinden dedi, "insanların üçte birinin pagan, üçte birinin hıristiyan olduğu, geri kalan üçte birinin de hükümdarları hangi dinin benimseneceğini ilan ettiyse o dine inanmakla yetindiği o huzursuz, alacalı devirlerde yaşandı.

...

Halka, özel hayatlarında, dini anlamda belirli ihtiyatlı sınırlar içinde istedikleri gibi hareket etme hakkı tanımıştı fakat saray görevlilerinden herhangi biri yeni bir inancı benimsediğinde kendisine tepeden bakılırdı, hem mecazi hem de gerçek anlamda, tepeden bakma işi saray sınırlarında, içinde ayıların bulunduğu bir çukurun tepesini çevreleyen balkondan yapılırdı.

...

(Aziz Vesapaluus'un Hikayesi)

---

Rex, "Ben hep güvercin besleyenlere konuk olurum," diye karşılık verdi, "güvercin beslemek umursamaz, müsrif ve dost canlısı bir tabiatın göstergesidir, tam da benim etrafımda görmekten hoşlandığım huylar.Boş boş oturup ötüşen ve XIV. Louis misali birbirlerine kur yapmaktan başka şey bilmeyen bir sürü gereksiz tüylü yaratığa mısır serpen insan, hiç kuşkusuz sana da güzellikler yapacaktır."

...

(Talih)

---

Kendisi hiç ayva reçeli yapmıyor, bana kalırsa ayva ağacın varken ayva reçeli yapmıyorsan, iraden çelik gibi güçlü demektir.

...

(Ayva Ağacı)

---

Barones, "Şu önümüzden kederli kederli geçen genç kadınlar kim?" diye sordu."Üstlerinde öyle bir hava var ki, sanki eğilip talihlerini  selamlamışlar ama selamlarına karşılık alıp alamayacaklarını bilemiyorlar."

...

(Mandıranın Yolu)

---

İnsanı asıl sakatlayan şey, inisiyatif almamasıdır, işte seni, beni ve James Enişte'yi böyle ümitsizce kapana kıstıran şey de bu.Bizler de Mappin terasa kapatılmış birer hayvanız, tek farkımız, ki o da bizim aleyhimize bir fark, bu alanlardaki hayvanların seyir için kapatılmış olması, bizimse tek bir gönüllü seyircimiz yok.Esasen ortada seyredilecek bir şey de yok.Kışın soğuk algınlığı kapıyor, yazınsa saman nezlesine yakalanıyoruz, eğer ki bir eşek arısı bizi sokacak olsa, ki bu da bizim değil, eşekarısının inisiyatifidir, tek yaptığımız vücudumuzdaki şişliğin inmesini beklemek oluyor.Çevremizde nam salıp ilgi odağı haline geldiğimizde, bu durum hep dolaylı sebeplere dayanıyor; eğer manolyaların güzel çiçek verdiği bir yıl olmuşsa, komşular hemen yorum yapıyor: "Gurtleberry'nin manolyasını gördün mü?Kocaman bir çiçek gibi topu olmuş, müthiş." Biz de insnlara, önceki yıl otuz dokuz çiçek açmışken bu yıl manolyamızın üzerinde elli yedi çiçek olduğunu anlatmaya koyuluyoruz."

...

(Hayatın Sınır Çizgileri)

---

Himalaya Dağları'ndaki evlerine dönen
Yorgun ve solgun filler, memleketleri Cooch Bear,
Yuvarlanıyorlar, gelgitsiz bir denizde kalyonlar gibi"

(Kaside)

---

Hyacinth'in huyundaki çocuklar büyüdükçe akıllanmaz, yalnızca daha çok şey bilir

(Hyacinth)
 

Saki (Hector Hugh Munro)
Hayatın Sınır Çizgileri
Seçme Öyküler
İthaki Yayınları
Çeviri: İnci Katırcı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder