25 Ocak 2018 Perşembe

yok-oyunculuk, beyin ekran, ulus baker, sokurov üzerine


Confession - Aleksandr Sokurov


Oyunculuğun zaman içinde "sıfıra limitlenmesi" fikri çok eskiydi (Lumiere-Vertov çizgisi): üstelik halihazırdaydı...Film gerçek hayatı olduğu gibi yakalar...Doğası budur -gerçekliğin temsili değil, bıraktığı kimyasal iz...Fotoğrafla imaja dair bütün psikoloji 19. yüzyıl başlarından itibaren değişmişti zaten...Ama şu anda oyunculuğu gidedercek olan gelişme yapay görüntüyle ancak kötü Amerikan aksiyon filmlerinde yok olur..Oyunculuğu yok etmenin halihazırdaki en müthiş örneğini, kendine mahsus sinema anlatımıyla sınırlı olsa da Aleksandr Sokurov'un yarı-belgesellerinde hissedebiliyoruz..."Bir Kaptan'ın İtirafı" adlı beş bölümlük TV dizisi bizi Sovyetler'in yıkılmasına denk bir Kuzey Buz Denizi kruvazörünün içine kapatır -ara ara dışardaki kaosa, kar boranına ve gemiyi her an yutabilecek dalga görüntülerine açılır...Gerisi gemideki klostrofobik yaantı ve kaptanın "Çehov'un bütün eserini ezberleme" fantezisi...Her şey mutlak belgesel görüntüdür, oyuncu yoktur, kaptan bile poz verirken verdiği poz yalnızca sigara içen gerçek bir kaptanın çekimidir -ama alttan gden, voice-off-dış ses, derin bir felsefi-edebi metin süregider...On iki saat boyu...Kaptanın iç konuşması, ama aynı zamanda günlük yaşamın sesleri, suskunlukları ve konuşmaları...Oyunculuğu dramada dramayla yok etmenin daha iyi bir yolunu henüz göremiyorum. 

Ulus Baker
Yok-oyunculuk
Beyin Ekran



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder