22 Ocak 2018 Pazartesi

lucky (2017), harry dean stanton, david lynch, roosevelt - john carrol lynch






- Sorun ne, Howard?
- Başkan Roosevelt kaçmış.
- Neden bahsediyorsunuz siz?
- Başkanlardan.
- Hangisinden?
- Roosevelt.
- Evet, hangisi?
- Hayır, benim tosbağam, Başkan Roosevelt, kaçıp gitmiş.
- Nasıl olur da 100 yaşındaki tosbağa kaçıp gider ya?
- Posta kutusuna bakmaya giderken bahçe kapısını açık bırakmışım.
- Posta kutun nerede, Avrupa'da mı?
- Önceki gün bahçe kapısını kolladığını görmüştüm.
- Tam zamanına mükemmelce denk getirmiş.
- Tüm mahalleyi aradım.
- Tüm bahçeyi de aradın mı?
- Hey, burada onun en yakın arkadaşından bahsediyoruz!
- Teşekkür ederim, Lucky.
- Bir şey değil, Howard.
- Haklısın, haklısın, özür dilerim.
- Onu özleyeceğim.Karılarımdan ikisinden de uzun yaşadı.







- Gittiğim zaman, tüm mal varlığımı Başkan Roosevelt'e bırakmak istiyorum.
- Kaplumbağana mı?
- Tosbağa! Ve hala en az 100 yıl daha ömrü var.
- Yüz yıl mı?
- Ya.
- Roosevelt kaçmamış mıydı peki?
- Evet, ama, bilirsin, geri gelirse diye bu şey.
- Evcil bir kaplumbağa mı?
- Tosbağa. Ve hayır, evcil değil.
- O gitti, Howard, ve hepten yalnız kaldın.
-Tek başımıza gelir, tek başımıza gideriz.
- Son derece kasvetli oldu.
- Bence güzel.
- "Tek başına" iki sözcükden oluşur,
tek-başına.Sözlüğe bak.

- Onu özlüyorum!
- Geçecektir, Howie.
- Tosbağa harika bir yaratıktır, Lucky.Bir kral kadar asil ve bir nine gibi yumuşak kalplidir.Arkadaşımı, dostluğunu özlüyorum.Şahsiyetini özlüyorum.

Bahçenin yakınındaki o saguaro kaktüsü var ya?
O şey, Roosevelt doğduğunda daha incecik bir daldı.
Aynı çağdalar, biliyor musun?Birbirlerinin büyümesini izlediler.
Başkan Roosevelt çölde bir çukurda doğdu.
O zamanlar baş parmağımdan küçük bir yaratıktı.
Ve o küçük Roosevelt'in beyninde bir şey klik etti, 
o çukurdan tüyerek yüzünü dünyaya döndü.
Hepiniz bir tosbağanın ne kadar yavaş olduğunu düşünürsünüz.
Ama ben onun sırtında taşımak zorunda olduğu yükü düşünürüm.
Evet, korunma için.
Ama nihayetinde ise, içinde gömüleceği bir tabuttur...
ve tüm yaşamı boyunca da onu çekmek zorundadır.
Siz gülün bakalım, ama o beni etkilemişti.
Ne dediğimin farkında mısınız?O beni etkilemişti.
Bu evrende bazı şeyler vardır bayanlar ve baylar, 
hepimizden daha büyük şeyler.
Ve bir tosbağa da onlardan biridir!




- Howie, buldun mu senin şu sürüngeni henüz?
- Hayır, ama sorduğun için sağol.Sorun değil.Bıraktım gitsin.
Kaçışını ne zamandır planladığını düşünüp duruyorum.
Ve kendisini bulamamam için ne denli dikkat ettiğini de...
Sonra farkettim ki, O beni bırakıp gitmedi.
O sadece başka bir yere, 
önemli olduğunu sandığı bir şey yapmaya gidiyordu.
Bu kadar zaman,
 ona engel olduğumu düşünerek suçlu bile hissetim.
Bu yüzden onu aramayı bıraktım.
Eğer kaderde varsa, Onu yine görürüm.
Nerede olduğumu biliyor 
ve 
bahçe kapısını da açık tutuyorum zaten.

            



Kentucky'de yaşadığımız yıllarda, 
küçükken bir havalı tüfeğim vardı.Doğru atış yapamazdı.
Bir gün dışarıda atış yapıyordum, ağaçlara, yapraklara falan.
Birden ağaçta bir alaycı kuş gördüm, 
bağıra bağıra şarkı söylüyordu.
Ve...Sadece korkutmak için ona nişan aldım, tetiği çektim...
Ve şarkı söylemesi birdenbire durdu.
Hayatımdaki en üzücü andı.
Dünyanın birden sessizliğe gömülmesi çok kahrediciydi.
O kuşu çocukluğumdan beri düşünmemiştim.




- Peki bunlar ne?
- Cırcır böcekleri.
- Bunları da sahiplenebiliyor musun?
- Hayır. İnsanlar bunları sürüngenlerini beslemek için satın alırlar.



...Hala o adalarda bizden korkup 
mağaralarda saklanan insanları düşünürüm.
Japonlar Onlara bizim tecavüz edip öldüreceğimizi söylemişler.
Bu yüzden, önce sahili güvene aldık...
Ama Tanrının cezası saldırıdan hayatta kalan yerli insanlar, 
çocuklarını uçurumdan aşağı atmaya başladılar,
ve sonra da kendilerini.
Sanırım suratımızı görmek yerine intiharın daha iyi olacağını düşündüler.
Küçük bir kız vardı hatırladığım, 
yedi yaşından fazla olamazdı, paçavralara sarılmış halde,
bilmiyorum geldiğimizi gördü mü, sanırım,
ve birdenbire, bir delikten ya da her neyse artık,
yüzünde o güzel gülümsemesiyle, Tanrım, çıktı, geldi.
Ve yüzeysel bir şey değildi o, 
içinden bir yerlerden geliyordu gülümsemesi.
Yüce Tanrım, o bok çukurunda bile, böyle bir şeyi görmek insanı garip yapıyordu.
Rotamızda kalakalmıştık.Hepimiz boka bulanmıştık,
insan parçaları her yerdeydi, bir ağaç bile kalmamıştı etrafta.
Ve o kız orada öylece ağzı kulaklarında sırıtıyordu.
Bölükteki arkadaşıma dedim ki,
"Şuna baksana, bizi görmekten mutlu olan birisi var."
O da dedi ki, 
"Kız sizi gördüğüne mutlu falan değil.
O bir Budist.Öldürüleceğini biliyor,
ve kaderine gülümsüyor."
Tüm bu korkunun ortasında 
O kızın güzel gülümseyen yüzünü gördüğüm zamanı düşündükçe,
ve de sevinci nasıl davet ettiğini düşününce...

Bu tür cesurluklar için madalya vermiyorlar.







Lucky (2017)
Harry Dean Stanton - David Lynch
John Carrol Lynch

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder