Wotruba'ya en çok stüdyosundayken kendimi yakın hissediyordum.Viyana Belediyesi Stadtbahn metro köprüsünün altındaki kapalı yerlerden ikisini onun emrine vermişti.Birinde - ya da iyi havalarda dışarda- taşını yontardı.Onu ilk ziyaretimde, uzanmış bir kadın figürü üzerinde çalışıyordu.Taşa güçlü darbeler indirirken, taşın sertliğinin onun için ne büyük anlam taşıdığını görebiliyordum.Ansızın figürün bir yanından öbür yanına fırlıyorve yontma kalemini yepyeni bir öfkeyle taşa indiriyordu.Ellerinin onun için çok önemli olduğu, bu ellere müthiş bağımlı olduğu açıkça ortadaydı; ama gene de taşı ısırıyor sanırdınız.Siyah bir panterdi o, taşla beslenen, pençelerini geçirip taşı ısıran bir panter.Bir sonraki saldırısının hangi zamanda hangi noktaya yöneleceğini asla bilemezdiniz.Bana bir panteri anımsatan en çok bu sıçrayışlarıydı, ancak bunlar uzak bir noktadan başlamıyordu, figürün bir yerinden diğerine sıçrıyordu

Sanatın oyun olduğu söylenir, onunki oyun değildi, yaptıklarıyla bütün kenti, hatta dünyayı doldurabilirdi.Ben oraya bir yontucu için önemli olan şeyin, yapıtı çürümeye karşı koruyacak öğe olarak taşın sürekliliği olduğu genel görüşü ile gitmiştim.Onu çalışırken anlatılması olanaksız hareketleri içinde gördüğümde, Wotruba için taşın en büyük öneminin sertliğinde yattığını, bunun dışında hiçbir şeyin onu ilgilendirmediğini anladım.Taşla çarpışmak zorundaydı Wotruba.İnsanların bir lokma ekmeğe muhtaç oldukları gibi taşa gereksinimi vardı onun.Ama bu var olan en sert taş olmalıydı, Wotruba bu sertliği canlandırıyor, büsbütün ortaya çıakrıyordu.
...
Taşın ne olduğunu ilk kez onunla yaptığım tutkulu konuşma sayesinde öğrendii söylemem garip gelebilir.Başkalarına karşı acıma duygusu yoktu Wotruba'da, bunu da beklemiyordum zaten.Sevecenlik, saçmaydı ona göre.Yalnızca iki şey onu ilgilendiriyordu: taşın gücü ve sözcüklerin gücü, her iki durumda da söz konusu olan güçtü, ama bu gücün öğeleri öylesine alışılmamış bir bileşim ortaya koyuyorlardı ki, insan bunu doğanın bir gücü olarak kabul ediyordu, ve bir fırtına ne kadar eleştiriye açıksa, bu güç de o kadar eleştiriye açıktı.
Elias Canetti
Gözlerin Oyunu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder