2 Şubat 2015 Pazartesi

solntse (2005), aleksandr sokurov



- Ekselansları, size yalvarıyorum.Lütfen Japonca konuşun.
Eğer onlarla İngilizce konuşursanız, kendinizi aşağılarsınız.

- Bu kusurlu dünyada bir tanrı ancak Japonca konuşabilir.





Solntse (2005)
Aleksandr Sokurov

elling (2001), petter naess


          Sınırları kırmakla, hayatını parçalara ayırmak farklı şeyler.


Her zaman ana kuzusuydum.Tek çocuktum, annem gibi.
Biz evde oturmayı severdik.Hiç kimse ziyaretimize gelmezdi.
Ama annem ölünce, geldiler.
Hayatım hakkında konuşmak isteyen bir sürü yabancı.
                                        Konuşmak için kendi hayatları yok muydu sanki?



-Daha hayatın yarısı var önünde.
-Bunu bilemem.Bildiğim şey; yarısı arkamda kaldı.


- 130 kron
- 130 mu? Çok pahalı.
- Annemle trene bindiğimizde 25 krontutuyordu. 
- Bu 30 yıl önce olmalı. 
                                                                              - Evet


Kendimi modern dünyanın özgür bir bireyi olarak görüyorum.
Ama topluluğun çöküşünü alkışlamayı reddediyorum!


                        Alfons bana korkumun, ödemem gereken bir bedel olduğunu öğretti.



                                           Ne zamandır şiirim, kendi dilim, içimde bir sırdı!




Elling (2001)
Petter Naess

1 Şubat 2015 Pazar

molloy, üçleme, samuel beckett




 "Çürümek de yaşamaktır, biliyorum…"


Cebimden bir çakıl taşı çıkardım ve emmeye koyuldum.Uzun süredir emmekte olduğum taş, fırtınalarca da dövüldüğü için dümdüz olmuştu.Ağzınıza attığınız küçük, yuvarlak ve dümdüz bir çakıl taşı yatıştırır sizi, rahatlatır, açlığınızı unutturur, susuzluğunuzu unutturur.
---
Bu arada kendinizi ölü sanmanız boşuna, ölü değilsiniz, hala can çekişiyorsunuz, saçlarınız uzuyor, tırnaklarınız uzuyor, bağırsaklarınız boşalıyor, bütün ölü gömücüler ölmüş.
---
Ama doğrusunu söylersek adamakıllı kararlı biri olmayı becerememiştim hiç, kararlar alabilen biri olmayı demek istiyorum, hayır, ben kafamı eğer, kim sıçıyormuş, kime sıçıyormuş, hangi yana kaçarsam korunabilirim diye düşünmeden burnumun doğrultusunda bokun içine dalardım.
---
Kocam, vatanım dediği bir ülkeyi savunurken vermişti canını, ona hayatta olduğu sürece yalnızca aşağılanma ve düş kırıklığı yaşatmış olan bir ülkeyi savunurken..
---
Yani demek istediğim, üzerinde iyice düşündükçe, konuşurken gösterdiğim aşırılıkların suskunluklar olduğu anlaşılıyordu ya da suskunluklarımın aşırılıklar olduğu.Zaman nasıl da her şeyi tersine çevirebiliyor, öyle değil mi?Başka bir deyişle ne dersem diyeyim yeterli de değildi, yeterince az da değildi.Evet susmuyordum, ne söylersem söyleyeyim, hiç susmuyordum.Kendinizi ve varsa tabii benzerlerinizi tanımanıza yardımcı olacak muhteşem bir çözümleme bu.
---
Saatçinin ölmeden öne kurup gömdüğü saatim eğrilmiş çarkları bir gün solucanlara Tanrı’dan söz edecekler.
---
…Umudunu yitirmiş bir gök altında, sonsuz bir parçalanma içinde süzülüp giden bu eğik nesnelerin doldurduğu bu yalnızlıkların nasıl bir sonu olabilir?
---
Ama gün çoktan tükenmiştir, gölgeler uzar, duvarlar çoğalır, uslu bİr çocuk gibi boynu bükük, yaltaklanmaya hazır duvar diplerinden gidersiniz,s aklayacak bir şeyiniz yoktur, yalnız korkudur saklanmanıza neden olan, sağınıza da solunuza da bakmazsanız, ortaya çıkmaya, gülümsemeye, dinlemeye, sürünmeye hazır durumda, insanları öfkelendirmeden saklanırsınız, mide bulandırıcı olsanız da vebalı sayılmazsınız, rezilliğiniz sınırlıdır.
---
Yaşamım bir yerlere akıp gidiyordu ama nereye gittiğini bilmiyordum ben.
---
Çünkü bugünü betimlerken, onu yeniden yaşayan, onu korku dolu boş bir yaşamla tıka basa dolduran yine ben oluyorum; bunu yapmaktaki amacım da yalnızca kendimi unutmak ve o zaman yapmam gereken şeyleri yapmama olanağına kavuşmak.
---
Belki gelecekte başka acılara da katlanmak zorunda kalacağım.Bu kesin değil.Ama kimse bilmeyecek olanları.Bu kesin.



Molloy
Üçleme
Samuel Beckett

tindersticks film müzikleri & claire denis



35 Shots of Rum (2008) / Claire Denis
Train Montage / Tindersticks




Nenette et Boni (1996) / Claire Denis
Tiny Tears / Tindersticks





Trouble Every Day (2001) / Claire Denis
Trouble Every Day / Tindersticks






L'intrus (2004) / Claire Denis
The Black Mountain / Tindersticks





White Material (2009) / Claire Denis
Children's Theme / Tindersticks




Les Salauds / Bastards (2013) / Claire Denis
Put Your Love in Me / Tindersticks


Tindersticks Film Müzikleri & Claire Denis

erken son, meseller, soren kierkegaard

Bir kendilik olma ödevi hiç tamamlandı mı?


Yazılı bir sınavda gençlere bir konu geliştirmeleri için dört saat veriliyor, bir öğrencinin zaman dolmadan önce bitirmesi ya da bütün zamanı kullanmasının bir önemi yok.Öyleyse, burada, ödev bir şey, zaman başka bir şey.Ama zamanın kendisi ödev haline geldiğinde , zaman sona ermeden önce bitirmek bir hata haline geliyor.Varsayalım ki bir adam bütün bir gün eğlenme görevini üzerine almış olsun: o zaman sürati övgüye değerdir.Yaşamın kendisisinin bir ödev odluğu durumda da aynı.Yaşam birininkini sona erdirmeden önce, obirinin yaşamla işini bitirmesi, kesinlikle görevi bitirmemiş olmak anlamına gelir.*


Erken Son
Meseller
Soren Kierkegaard


*”Özne olma ödevinin en büyük ödev olduğu söylenebilir ve her bir insana önerilir…Daha da ötesi…öznel olma ödevi insanı bütün ömrü boyunca yeteneklerle donatır.”

oslo 31. august (2011), joachim trier

Halime baksana. 34 yaşındayım.Sıfırdan başlayamam.


Belki çok şey ummuştum.Hiçbir şey hissetmedim.
                         Proust: "Çıplak bir kadını izlerken duyulan arzuyu anlamaya çalışmak, 
                            bir çocuğun zamanı anlamak için saati parçalamasına benzer." der.



Arkadaşlarımla altı yaşından beri yaptığımız futbol maçlarını hatırlıyorum. Ne de olsa Osloluydum.Herkes kazanacağımızdan emindi.Hayal kırıklığını hatırlıyorum.
Yağan ilk karı hatırlıyorum.O zamanlar herkes sigara içerdi.

 


-Klinikteki diğerlerini düşün.Onların önünde bu fırsatlar yok.
-Doğru ama onlar, bir depoda iş bulur ve eski bir alem arkadaşıyla çocuk yaparsa, mutlu oluyor.



Her şey düzelecek.
Her şey yoluna girecek.
Öyle olmayacağı dışında.


Oslo 31. August (2011)
Joachim Trier