2 Şubat 2015 Pazartesi
elling (2001), petter naess
Sınırları kırmakla, hayatını parçalara ayırmak farklı şeyler.
Her zaman ana kuzusuydum.Tek çocuktum, annem gibi.
Biz evde oturmayı severdik.Hiç kimse ziyaretimize gelmezdi.
Ama annem ölünce, geldiler.
Hayatım hakkında konuşmak isteyen bir sürü yabancı.
Konuşmak için kendi hayatları yok muydu sanki?
-Daha hayatın yarısı var önünde.
-Bunu bilemem.Bildiğim şey; yarısı arkamda kaldı.
-Bunu bilemem.Bildiğim şey; yarısı arkamda kaldı.
- 130 kron
- 130 mu? Çok pahalı.
- Annemle trene bindiğimizde 25 krontutuyordu.
- Bu 30 yıl önce olmalı.
- Evet
Kendimi modern dünyanın özgür bir bireyi olarak görüyorum.
Ama topluluğun çöküşünü alkışlamayı reddediyorum!
Ne zamandır şiirim, kendi dilim, içimde bir sırdı!
Elling (2001)
Petter Naess
1 Şubat 2015 Pazar
molloy, üçleme, samuel beckett
"Çürümek de yaşamaktır, biliyorum…"
Cebimden bir çakıl taşı çıkardım ve emmeye koyuldum.Uzun
süredir emmekte olduğum taş, fırtınalarca da dövüldüğü için dümdüz
olmuştu.Ağzınıza attığınız küçük, yuvarlak ve dümdüz bir çakıl taşı yatıştırır
sizi, rahatlatır, açlığınızı unutturur, susuzluğunuzu unutturur.
---
Bu arada kendinizi ölü sanmanız boşuna, ölü değilsiniz, hala
can çekişiyorsunuz, saçlarınız uzuyor, tırnaklarınız uzuyor, bağırsaklarınız
boşalıyor, bütün ölü gömücüler ölmüş.
---
Ama doğrusunu söylersek adamakıllı kararlı biri olmayı
becerememiştim hiç, kararlar alabilen biri olmayı demek istiyorum, hayır, ben
kafamı eğer, kim sıçıyormuş, kime sıçıyormuş, hangi yana kaçarsam korunabilirim
diye düşünmeden burnumun doğrultusunda bokun içine dalardım.
---
Kocam, vatanım dediği bir ülkeyi savunurken vermişti canını,
ona hayatta olduğu sürece yalnızca aşağılanma ve düş kırıklığı yaşatmış olan
bir ülkeyi savunurken..
---
Yani demek istediğim, üzerinde iyice düşündükçe, konuşurken
gösterdiğim aşırılıkların suskunluklar olduğu anlaşılıyordu ya da
suskunluklarımın aşırılıklar olduğu.Zaman nasıl da her şeyi tersine
çevirebiliyor, öyle değil mi?Başka bir deyişle ne dersem diyeyim yeterli de
değildi, yeterince az da değildi.Evet susmuyordum, ne söylersem söyleyeyim, hiç
susmuyordum.Kendinizi ve varsa tabii benzerlerinizi tanımanıza yardımcı olacak
muhteşem bir çözümleme bu.
---
Saatçinin ölmeden öne kurup gömdüğü saatim eğrilmiş çarkları
bir gün solucanlara Tanrı’dan söz edecekler.
---
…Umudunu yitirmiş bir gök altında, sonsuz bir parçalanma
içinde süzülüp giden bu eğik nesnelerin doldurduğu bu yalnızlıkların nasıl bir
sonu olabilir?
---
Ama gün çoktan tükenmiştir, gölgeler uzar, duvarlar çoğalır,
uslu bİr çocuk gibi boynu bükük, yaltaklanmaya hazır duvar diplerinden
gidersiniz,s aklayacak bir şeyiniz yoktur, yalnız korkudur saklanmanıza neden
olan, sağınıza da solunuza da bakmazsanız, ortaya çıkmaya, gülümsemeye,
dinlemeye, sürünmeye hazır durumda, insanları öfkelendirmeden saklanırsınız,
mide bulandırıcı olsanız da vebalı sayılmazsınız, rezilliğiniz sınırlıdır.
---
Yaşamım bir yerlere akıp gidiyordu ama nereye gittiğini
bilmiyordum ben.
---
Çünkü bugünü betimlerken, onu yeniden yaşayan, onu korku
dolu boş bir yaşamla tıka basa dolduran yine ben oluyorum; bunu yapmaktaki
amacım da yalnızca kendimi unutmak ve o zaman yapmam gereken şeyleri yapmama
olanağına kavuşmak.
---
Belki gelecekte başka acılara da katlanmak zorunda
kalacağım.Bu kesin değil.Ama kimse bilmeyecek olanları.Bu kesin.
Molloy
Üçleme
Samuel Beckett
Üçleme
Samuel Beckett
tindersticks film müzikleri & claire denis
35 Shots of Rum (2008) / Claire Denis
Train Montage / Tindersticks
Nenette et Boni (1996) / Claire Denis
Tiny Tears / Tindersticks
Trouble Every Day (2001) / Claire Denis
Trouble Every Day / Tindersticks
L'intrus (2004) / Claire Denis
The Black Mountain / Tindersticks
White Material (2009) / Claire Denis
Children's Theme / Tindersticks
Les Salauds / Bastards (2013) / Claire Denis
Put Your Love in Me / Tindersticks
Tindersticks Film Müzikleri & Claire Denis
erken son, meseller, soren kierkegaard
Bir kendilik olma ödevi hiç tamamlandı mı?
Yazılı bir sınavda gençlere bir konu geliştirmeleri için
dört saat veriliyor, bir öğrencinin zaman dolmadan önce bitirmesi ya da bütün
zamanı kullanmasının bir önemi yok.Öyleyse, burada, ödev bir şey, zaman başka
bir şey.Ama zamanın kendisi ödev haline geldiğinde , zaman sona ermeden önce
bitirmek bir hata haline geliyor.Varsayalım ki bir adam bütün bir gün eğlenme
görevini üzerine almış olsun: o zaman sürati övgüye değerdir.Yaşamın
kendisisinin bir ödev odluğu durumda da aynı.Yaşam birininkini sona erdirmeden
önce, obirinin yaşamla işini bitirmesi, kesinlikle görevi bitirmemiş olmak
anlamına gelir.*
Erken Son
Meseller
Soren Kierkegaard
Soren Kierkegaard
*”Özne olma ödevinin en büyük ödev
olduğu söylenebilir ve her bir insana önerilir…Daha da ötesi…öznel olma ödevi
insanı bütün ömrü boyunca yeteneklerle donatır.”
oslo 31. august (2011), joachim trier
Halime baksana. 34 yaşındayım.Sıfırdan başlayamam.
Belki çok şey ummuştum.Hiçbir şey hissetmedim.
Proust: "Çıplak bir kadını izlerken duyulan
arzuyu anlamaya çalışmak,
bir çocuğun zamanı anlamak için saati parçalamasına
benzer." der.
Arkadaşlarımla altı yaşından beri yaptığımız futbol
maçlarını hatırlıyorum. Ne de olsa Osloluydum.Herkes kazanacağımızdan emindi.Hayal kırıklığını
hatırlıyorum.
Yağan ilk karı hatırlıyorum.O zamanlar herkes sigara içerdi.
-Klinikteki diğerlerini düşün.Onların önünde bu fırsatlar
yok.
-Doğru ama onlar, bir depoda iş bulur ve eski bir alem
arkadaşıyla çocuk yaparsa, mutlu oluyor.
Her şey düzelecek.
Her şey yoluna girecek.
Öyle olmayacağı dışında.
Oslo 31. August (2011)
Joachim Trier
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)