turgut uyar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
turgut uyar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Ocak 2024 Pazartesi

Nurdan Gürbilek - Örme Biçimleri & Korkulu Çıraklık


"Bir meydanın farkına varabilmek için insanın oraya dört ayrı yönden yaklaşması,
hatta orayı dört ayrı yönde terk etmesi gerekir."
W. Benjamin

...

Wirginia Woolf'un Kendine Ait Bir Oda'nın ortalarına doğru Charlotte Bronte'nin "burukluğu"ndan söz ettiği bir bölüm var.Jane Eyre'de öyksünü anlatırken sanki birden kendi eve kapatılmışlığını hatırlamış, dünyayı özgürce gezmek varken bir papaz evinde çorap yamamaya zorlandığını düşünmüş, öyküyü bir kenara bırakıp bir hak mücadelesine girişmiştir Bronte.Romanın orta yerinde beliren bu yersiz aranın, hikayenin tam genişleyecekken aniden büzüşmesinin, yazarın kişileri üzerine yazarken birden kendisi üzerine konuşmaya başlamasının "yazar dürüstlüğü" denen şeyi zedelediğini söyler  Woolf.Öykü yolundan sapmış büyük yazı yeteneğine rağmen tökezleyip düşmüştür Jane Eyre'in yazarı.

...

Deniz Feneri'ni bitirdikten iki yıl sonra babasının ölüm yıldönümünde Keats'in ünlü dizesini ("life to him would be death to me") yankılanırcasına günlüğüne şunu yazar Wirginia Woolf: Onun hayatı benimkini sonlandırdı.Ne mi olurdu? Yazı yok, kitaplar yok: - Tahayyül bile edilemez."

Yazar - düşünür babanın hayaleti Deniz Feneri'ne doymak bilmeyen ilgi açlığıyla karısının enerjisini soğuran felsefe profesörü Mr. Ramsay olarak girer.Karısı ölünce "yaşlılığını, güçsüzlüğünü, kimsesizliğini tek bir yumak yapmış"

...

Korkulu Çıraklık

Madame tricoteuse: Fransız ihtlali sırasında giyotinin etrafında bir yandan infazları seyreden, bir yandan da örgü ören kadınlara verilen ad.Charles Dickens İki Şehrin Hikayesi'nde düşmanlarının adlarını örgüsüne işleyen karanlık Madame Defargue'ı bu figürden esinlenerek yaratmıştı.Figürün ne kadarı kamusal alandan dışlanan yoksul kadınların sınıfsal öfkesini, ne kadarı erkeklerin muhayyilesinde büyüyen bir korkunun, eve kapatılmış madame tricote'un bir gün karanlık bir madame tricoteuse olarak geri döneceği korkusunu yansıtıyor, araştırmak ilginç olur."Korku" kısmı önemli, çünkü bu karanlık örgücünün dilde de izleri var: "Kader ağlarını örüyordur"daki, "başına çorap örmek"teki, "örümcek kadın"daki ürkütücü kader de dişildir.

...

Bilge Karasu'nun usta-çırak ısrarında bir gelenek özlemi görenler olmuş mudur? Çırağın ustayla ilişkisi birçok anlatısının merkezindedir.Yazıyı bir deha ya da esin işinden çok, "el alınan" işlere benzettiğini de biliyoruz.Duvar işçiliği, marangozluk, yemek pişirmek.Gelenek zincirinin koptuğu bir çağda o zinciri onarmaya mı çalışıyor?Ustamdan bana, benden çırağıma: Böyle mi okuyacağız Karasu'yu?

Bu zinciri en çok düşündüren metin, "Kısmet Büfesi"nin içindeki MorYeleliAt masalıdır.Masalın en güzel pasajları MorYeleliAt'ın mağara duvarın bir av sahnesi çizebilmek için  kat ettiği uzun yolun, çırağın ustadan öğrendiği sırların betimlenmesine ayrılmıştır.Çırak önce gördüğü hayvanları çizer.Sonra eksiksiz bir at, bir boğa, bir keçi çizebilmek için düşünde o hayvanla birlikte koşmayı öğrenir.Sonra kovalayanlarla kovalananların seslerine kulak vermeyi, koşanlarla birlikte terleyip yara alanlarla birlikte kanamayı öğrenir.Öğrenilecek sırların hepsini öğrendikten sonra ustalığın kendisine geçmesini sağlayacak son şey yaraların çizimidir.Masalda büyük usta, usta ve çırağın oluşturduğu bir üçlü zincir vardır.Büyük usta yaşlanınca çırağını bir başka mağaraya yerleştirip ölmeye çekilir.Sonra o çırak usta olup MorYeleliAt'ı yetiştirir.Sonra da çırağına boş duvar bırakabilmek için kendi çalışmasını ağırlaştırır, derken hepten bırakır.Böylece her çırak kendine bir boş duvar bulabilecek, ressamlık soyu sürüp gidecektir.

Turgut Uyar bir "korkulu ustalık"tan, usta şairin gücünü koruyabilmek için "yeniden çırak" olmasından söz ediyordu.Karasu probleme arzuyla korkunun durmadan yer değiştirdiği bir korkulu çıraklıktan girer.Arzu: MorYeleliAt ustasının yaptığı resimleri artık beğenmediğine ("kulakları böyle değil, şöyle olmalı"), av sahnelerini çizerken elinin ustasından daha az titrediğini fark ettiğine, duvardaki figürlerin ustasının "yıllar boyu edindikleri bilgiler" tarafından belirlenmiş olmasına takıldığına göre artık usta olmak istiyordur.Korku: "Ustasının kendisinden uzaklaşacağı, kendisini yapayalnız bırakacağı ürküntüsü" peşini bırakmaz: "Bir kalıptan bir başka kalıba geçişi, bu ad değişimini, MorYeleliAt nasıl başaracaktı, yalnız kalmadan?"

Masalın devamında zincirin kırıldığı ana odaklanır Karasu.Tam da çırak olarak ölüp usta olarak doğmaya hazırlandığı sırada, ustasını dinlemeyip resmine bir akbaba figürü ekledikten sonra ("önce akbabayı çizmekle, ustasını dinlememekle, sonra da elini tam akbabanın altına rastlayan yere basmakla yanlış bir iş edip etmediğini sordu kendi kendine") depremde ölür MorYeleliAt.Gelenekte yeri olmayan o akbaba figürü, çırağın elini tam o figürün altına rastlayan yere basması mı çağırmıştır ölümü?Masal çırağın ölümüne değil, sonrasına odaklanır.MorYeleliAt'ın ustası tam usta olacakken ölen çömezine yanar, ama yerde insan biçiminde yontulmuş bir yontu bulunmuştur.Bir mağara da bulunabilirse eğer, yeni çıraklar yetiştirebilecektir.Bir çırak ölür, yenisi gelir, bir halka kopar, yenisi eklenir, zincir böyle devam eder, bunu mu diyor Karasu?Ressamların bir boş duvar bulabilmek için yarıştığı bu modern zamanlarda neden bir "el alma" masalı anlatıyor?Turgut Uyar'ın dümeni acemiliğe doğru kıran "Korkulu Ustalık" ve "Efendimiz Acemilik"inin üzerinden neredeyse yirmi yıl geçtikten sonra acemiliği bir yetersizlik bölgesi olarak tanımlamak mı istemişti?Kendi kendinin efendisi bir acemi olmaz, çırak da ustasız olmaz, bunu mu diyor?

Karasu'nun öldürdüğü ilk çırak MorYeleliAt değildi."Usta Beni Öldürsen E"nin genç cambazı da yere çakılır."Göçmüş Kediler Bahçesi"nin mor şeritli "küçücük, bağımlı piyade"si de ölür.Göçme oyununun kurallarını yeşil şeritli vezirden öğrendiğine göre ( "Oyun üzerine ne biliyorsam ondan öğrenmiştim.Ustam karşımda duruyordu) o da bir çıraktır.Karasu'da yeşil ustanın rengiyse ("yeşil şeritli vezir", "oğultutmaz damarının yeşilimsi kaması") mor çırağın rengidir.Yaratıcılığa atılan ilk adımın, MorYeleliAt'ın ilk figürünü çizdiği "mor taş"ın, çırağın başka çıraklara duyduğu kıskançlığın , "kardeşkovan damarının mor çatalı"nın rengi.Sonunda ölümün, "mor şeritli" çırağın gömüldüğü, dölyatağını andıran suyun rengi: "Baygındım/ölüydüm/yüzüyordummorbirsuda."

"Usta Beni Öldürsen E!" MorYeleliAt masalındn önce yazılmış daha sert bir masaldır.Karasu orada ustayla çırağı tehlikeli bir denge sanatında, birinin ölümünün diğerinin elinden olabileceği bir ip cambazlığında buluşturur.Tehlikeli, çünkü ustayla çırağının havada güreştikleri, biri yanlış adım atıp düşermiş gibi yaptığında diğerinin onu son anda kurtarıyormuş gibi yakaladığı "yalancıktan güreşme" numarasının ardında gerçek bir agon ("çatışma","güreş") vardır.Karasu'da bir gelenek varsa, diye düşünebiliriz şimdi, ustanın "yıllar boyu edindikleri bilgiler'in çırağa aktarılmasıyla oluşmuş, tatlı tatlı uzayan bir devam zinciri değil, ölmeyen sevginin öldürücü olduğu bir agon geleneğidir.

...

...Bir "kaybeden" olmamak için çırpınan yoksulları son yıllarda edebiyattan çok sinema görünür kıldı.Yoksulların yoksullarla savaştığı edebiyattan çok sinema görünür kıldı.Yoksulların yoksullarla savaştığı, kaybetmemek için birbirini çiğnediği bir Parazit yoksulluğu değil sadece.İnsan sermayesine dönüşen demiryolu işçileri, kargo çalışanları, temizlik işçileri, göçmen işçiler, yoksulluk çemberini yırtabilmek için uyuşturucu çetelerinin eline düşen yoksul gençler Ken Loach filmlerinin ısrarlı konusudur.Bu zor koşullardaki dayanışma anlarını (Ben Daniel Blake, Ekmek ve Güller, Benim Adım Joe), yoksulların yoksulluğa dayanıklı neşesini (Demiryolu İşçileri, Ayaktakımı) bir kaybeden olmamak için verilen savaşın çok da temiz bir savaş olmadığını da (İşte Özgür Dünya) anlatır Ken Loach.Çoğu filminde bu hikayeyi yoksullara "meleklerin payı"nı ayırarak y da onlara bir ikinci şans tanıyarak anlatır.Bugünün daha sert dünyası ise Jean-Pierre ve Luc Dardenne'in filmlerindedir.Rosetta, Lora'nın Sessizliği ve Söz'de yoksulların başka yoksullarlı çiğnediği çaresizlik anlarının bazen de her şeye rağmen yitip gitmemiş o son iyilik damlasının peşine düşer Dardenne kardeşler.

(Halktan Geriye Kalanlar)

...

Nurdan Gürbilek
Örme Biçimleri
Bir Ters Bir Düz Fragmanlar
Metis Yayınları

6 Mayıs 2021 Perşembe

Bir Garip Ölmüş Diyeler - Turgut Uyar

Bir Garip Ölmüş Diyeler - Turgut Uyar


Şöyle sessizce ölüp gitmeliyim 
Bir yaz gecesi Gülhane Parkı'nda. 
Şu hazin ömrü tamam etmeliyim.. 

Geç saatlere kadar oturduğum,
Denize bakan bir sırasında,
Kırık dökük hatıralar arasında.

Ne vasiyet, ne uzun boylu veda
Ölümüme hiç kimsenin aklı ermesin
Gözlerim birdenbire kapanıversin. 

Ne kimseye borcum, ne alacağım 
Ne birikmiş beş on kuruş cebimde.
Ne kimseyi sevindirmiş, ne üzmüş olacağım.

Ne gazetelerde ne de radyoda
Ölümüm kimseye dert olmamalı.
Kim tanır zaten beni dünyada.

İnsanlar hergünkü gibi şen şakrak
Tabutum Merkez Efendi'ye giderken
Üç beş kişinin omzunda gıcırdayarak. 

Birkaç kişi başlarını eğsinler,
Sonra ardımdan bakıp acıyarak 
- Bir garip ölmüş desinler...

Turgut Uyar


5 Mayıs 2021 Çarşamba

Baharda - Turgut Uyar


Tugut Uyar - Baharda
 

Hiç kararmış filân değilim
üstelik sevinçliyim tazeyim diriyim
karpuz taşıyan bir kamyon gibi aceleciyim
ama şunu kaç kaç kişi hatırlar meselâ:
kanlı ellerini önlüğüne silip
kesimden sonra
güvercibi düşünen memedali'yi
erzurum kanarasında
ve anadolulu bir otobüste
bir muşta gibi gidip gelen memedali'yi
münihle nizip arasında

evet önümüz bahardır biliyorum
leylâklar açacak biliyorum
kiraz da çıkacak yakında
iyi şeyler söylemek de gerek biliyorum
sevgilim güzelim birtanem biliyorum da
başka bir şey düşünemiyorum
şimdilik bağışla.

Turgut Uyar

15 Haziran 2012 Cuma

ürkek ırmaklar'a, turgut uyar


suya gittim, sulara gittim, aklım satırbaşında
sen kaç yaşındasın söyle bana, ay kaç yaşında 

ay kaç yaşında
satırbaşında

mısır sapından ayıtdım sandal çektim denize
söyle sen kaç yaşındayken gelmiştin bize

sen kaç yaşında bize
indin denize

büyük şehirde dururum farkeder şaşkın olurum
aklım başıma gelir bir kıyıya inince

kıyının sonsuzluğunu görünce
farkeder şaşkın olurum

sular toprağa dökülür otlar donanır serpilir
ırmaklar çamurlu ırmaklar iner dağlardan gelir

iner dağlardan
dağlardan gelir

kimbilir denizini karasını dağlarını sevmeyince
hep bir mavi bencillik hep bir göz bir kıyıyı görünce

ay oğlan, ay adamım!
sevip de ölmeyince

benim adım tavuskuşu ne yazı bilirim ne kışı
sağ pazımda kolera, solumda çiçek aşısı

ay kadın, ay kadınım!
ne yazı bilirim ne kışı

şaştığı budur belki bir altın kafesçinin
gel seninle ayışığında bir güzel işeyelim

bir güzel ayışığında
bir güzel kafesçinin


Divan
Turgut Uyar