beyin ekran etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
beyin ekran etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Ocak 2018 Cuma

ulus baker anısına, angela melitopoulos, beyin ekran, deleuze


Video seminerim esnasında, öğrenciler, sabah saat 10.00’da beni Ulus’a takdim etti.Ulus, seminerin verileceği mekânda bekliyor ve Gilles Deleuze kasedini izlemek için sabırsızlanıyordu.Ertesi gün, mimarlık ve sosyoloji bölümlerinden bir hoca grubu da katıldı.Deleuze kasetini izlemek üzere yaklaşık yirmi kişi kendiliğinden biraraya gelmişti. Pek az öğrenci alınmıştı içeriye.Deleuze’ün beni kendimden geçiren sesi, şiirsel- felsefi bir sıvı gibi dostane yollarla sızar içinize.Sesi, film tarihine atıfta bulunuyordu.Seminerin bir yerinde, Dostoyevski'nin romanındaki budala karakterinde karşılık bulan belirli bir unutma ve hatırlama halini açıkladığını anımsıyorum.Göç üzerine olan araştırmamdan ötürü ilgilendiriyordu bu beni.Deleuze kararlı bir biçimde birkaç kez yinelediği “peki ama sinemada bir fikri olmak ne demektir?” sorusunu, ardından şu hikâyeyle cevaplıyordu:

"Adamın biri, yanmakla olan apartmanından dışarı fırlarken, durup düşünür: Sevdiğim kız -Tanya... Başı belâda, yardım istiyor...Yardımıma ihtiyacı var...Yoksa ölecek...Ve kahramanımız sokağa iner aceleyle...Ve aniden, köşe başında bir arkadaşla ya da ezilmiş bir köpekle karşılaşır...Ve...Her şeyi toptan unutuverir; ama her şeyi -Tanya'nın ölmekte olduğunu, onu beklediğini, yardımına ihtiyacı olduğunu...Sonra, başka bir arkadaşıyla karşılaşır, onunla çay içmeye gider...Ve aniden, yine...Beni bekliyor Tanya... Gitmeliyim... Vesaire...”

Bu da nedir?Bütün bunlar ne anlama geliyor?

Dostoyevski kahramanları hep bir aciliyet haline yakalanmış durumdadırlar...Hep ölüm kalım sorunlarıyla karşı karşıya kalırlar.Ama bilirler ki, daha da acil olan bir sorun vardır...Ama bu sorun nedir? İşte onu bilmezler...

Her şey, sanki bir yangın çıkmış, her şey yanmaktayken, kaçıp dışarı çıkmak yerine kendime şunları demem gibidir: Hayır!Hayır!Burada daha da acil bir şey var... Onu öğrenene kadar yerimden kımıldatmayın beni...

Ama bu BUDALA'dır...budala...bu, Budala’nın formülüdür...”

Ertesi gün, tebeşirle tahtaya, aynadan okunan yazı olarak ters gözükecek şekilde şu soruyu yazdım: “Nedir bu?” (“What is it?”).Ve tahtanın önünde, Yunanların Anadolu’daki unutulmuş tarihi üzerine Ulus’la bir görüşme yaptım.Tekinin camı düşmüş olan kırık gözlüklerinden bana bakarak: “Göç...” dedi, Hendrix model saçlarına henüz ak düşmemişti: “Göç problemi harekelin sonudur.Geriye dönüş yoktur, geçişli değildir: Bir şeyleri yeni bir kültüre ya da medeniyete getirirsin ama bir şeyler geri götürmeyi başaramazsın.Geçişsizdir.
...

Angela Melitopoulos
Beyin Ekran
Ulus Baker Anısına

25 Ocak 2018 Perşembe

yok-oyunculuk, beyin ekran, ulus baker, sokurov üzerine


Confession - Aleksandr Sokurov


Oyunculuğun zaman içinde "sıfıra limitlenmesi" fikri çok eskiydi (Lumiere-Vertov çizgisi): üstelik halihazırdaydı...Film gerçek hayatı olduğu gibi yakalar...Doğası budur -gerçekliğin temsili değil, bıraktığı kimyasal iz...Fotoğrafla imaja dair bütün psikoloji 19. yüzyıl başlarından itibaren değişmişti zaten...Ama şu anda oyunculuğu gidedercek olan gelişme yapay görüntüyle ancak kötü Amerikan aksiyon filmlerinde yok olur..Oyunculuğu yok etmenin halihazırdaki en müthiş örneğini, kendine mahsus sinema anlatımıyla sınırlı olsa da Aleksandr Sokurov'un yarı-belgesellerinde hissedebiliyoruz..."Bir Kaptan'ın İtirafı" adlı beş bölümlük TV dizisi bizi Sovyetler'in yıkılmasına denk bir Kuzey Buz Denizi kruvazörünün içine kapatır -ara ara dışardaki kaosa, kar boranına ve gemiyi her an yutabilecek dalga görüntülerine açılır...Gerisi gemideki klostrofobik yaantı ve kaptanın "Çehov'un bütün eserini ezberleme" fantezisi...Her şey mutlak belgesel görüntüdür, oyuncu yoktur, kaptan bile poz verirken verdiği poz yalnızca sigara içen gerçek bir kaptanın çekimidir -ama alttan gden, voice-off-dış ses, derin bir felsefi-edebi metin süregider...On iki saat boyu...Kaptanın iç konuşması, ama aynı zamanda günlük yaşamın sesleri, suskunlukları ve konuşmaları...Oyunculuğu dramada dramayla yok etmenin daha iyi bir yolunu henüz göremiyorum. 

Ulus Baker
Yok-oyunculuk
Beyin Ekran