Kıtlıktan ve Zulümden Doğduk - Bir Celtic Hikâyesi
Cem Türktekin
Çoğu spor kulübünün övgü ve gururla dillendirdiği, hatta
yücelttiği bir kuruluş hikayesi vardır. Ancak “Kıtlıktan ve Zulümden Doğduk”
yazılı bu pankartla anlatılmak istenen hikayeyi gölgede bırakacak bir efsane
henüz anlatılmadı yeryüzünde.
Hikayenin başrolünde olan Celtic Futbol Kulübü’nü
Protestan Glasgow Rangers’la yaşanan mezhep çatışmasıyla tanıdı insanlar. Bu
nedenle Celtic’i sadece Katoliklerin temsilcisi olan, dinci bir kuruluş olarak
niteleyen çok insan oldu. Ancak çok farklı bir içyüzü vardı hikayenin. Kulübün
genlerinde Katolik inancının propagandası değil; emperyalizme, sömürüye ve
faşizme meydan okuyan bir başkaldırı vardı aslında. 131 Yıllık tarihlerinde
Avrupa tribünlerinde boy gösteren en büyük Antifa hareketlerinden biri olmaları
da bu sayede gerçekleşti. Celtic’in ve o’na aididiyet besleyen milyonlarca
İrlandalı’nın kıtlık ve zulümle birlikte anılan makus talihi, kulübün kurulduğu
1888’den yüzyıllar öncesine uzanır. Acı hikayenin başrolünde ise üzerinde güneş
batmayan imparatorluk olan sömürgeci Britanya Krallığı vardır, ya da yaygın
bilinen ismiyle İngiltere. Kendisi de İrlanda kökenli olan John Lennon,
seslendirdiği Luck of the Irish şarkısında anlatır İngilizler tarafından
İrlandalılara reva görülen 1000 yıllık açlık, sefalet, sürgün ve işkenceyi.
“İrlandalı şansına sahip olsaydın keşke ölseydim diyerek yaşardın”. Coğrafi
yakınlığından dolayı İngilizlerin en kadim sömürgesidir İrlanda. Tüm dünyanın
altını üstüne getiren İngiliz emperyalizminin 1000 yıl önce ilk yerleştiği ve
sömürgeciliğin stajını yaptığı ülkedir aynı zamanda. Bağımsızlığını elde ettiği
1921 yılına kadar çilekeş bir İngiliz sömürgesidir İrlanda. İngilizler
tarafından mal gibi alınır, satılır, köle olarak kullanılırlar. Küçük bir zümre
dışında İrlandalıların kendi ülkelerinde malvarlığı edinme hakkı dahi yoktur.
Mülkiyet edinme hakkı sadece İngilizler tarafından imtiyaz tanınan elit
azınlıktadır. Bu şartlar altında İrlanda halkına biçilen tek rol elitlerin
topraklarında çalışmaktır, savaş zamanı ise hiç bilmedikleri topraklarda
İngiliz kralı için ölmek. 1845’te patlak veren büyük kıtlıkta İngiltere hiçbir
şey yapmadan seyreder İrlandalıların ölümle verdikleri amansız mücadeleyi. Ülke
bu sırada 9 milyon olan nüfusunun yarısın kaybeder. 1 milyondan fazla insanı
yaşamını yitirmiştir, kalanlar ise ülkeyi terk etmekte bulur çareyi.
İrlandalıların ülkeyi terk etmek zorunda kalmaları İngilizler tarafından planlı
olarak gerçekleştirilir. Zira, önem kazanan Avustralya’ya İngilizce konuşan
birilerinin önden gidip bölgenin iskana açılmasını sağlaması gerekmektedir.
Avustralya’da bulunan yırtıcı hayvanlara ve insan eti yiyen kabilelere karşı
korunmasız olarak kıtaya sürülecek bu insanların hayatları 5 kuruş değerinde
olmayan, sahipsiz kişiler olması gerekmektedir. Avustralya’da bulunan yırtıcı
hayvanlara ve insan eti yiyen kabilelere karşı korunmasız olarak kıtaya
sürülecek bu insanların hayatları 5 kuruş değerinde olmayan, sahipsiz kişiler
olması gerekmektedir. Kıtlık yıllarında, aç kalan çocukları için kral
Travelyen’ın mısır tanelerini çaldığı bahanesiyle Avsutralya’ya sürgün edilen
Michael’ın hikayesini anlatan Fields of Athenry bu yüzden Celtic kulübünün
gayri resmi marşı olarak her maç öncesi çalınır Celtic Park’ta. Kıtlık
yıllarında benzer bir hikayeyle Avustralya’ya sürülen bir başka İrlandalının
hikayesini anlatan Black Velvet Band da İrlandalılar için gözyaşı dökülen bir
başka şarkıdır(Peaky Blinders’tan) 19. YY’nin sonlarına gelindiğinde üretken
nüfusunun neredeyse tamamını kaybeder İrlanda. Zira açlık ve bitmeyen
hastalıklar, İrlandalılara İngilizlerin tayin edeceği sanayi bölgelerine
göçmekten başka çare bırakmamıştır.
Göç bölgelerinden belki de en önemli olanı,
petrol yatakları keşfedilen ve ucuz(bedavadan biraz pahalı) işgücüne ihtiyaç
duyulan, İskoçya’nın Glasgow kentidir. Kıtlığın pençesinde boğuşan İrlanda’dan
onbinlerce insanı petrol sahalarında köle olarak çalışmaları için Glasgow’a
getirir İngilizler. Ancak Glasgow’a göçen İrlandalıların sefaleti hız kesmeden
devam eder. Zira İrlandalılar Katolik’tir, BK’nın resmi mezhebi ise
Protestanlık. Bu nedenle Katolikler açlıkla terbiye edilirken, Protestanlar
bizzat Kraliyet tarafından temin edilen toprakları işleterek refah içinde
yaşarlar. Glasgow’daki yerleşik İskoçların tamamı Protestan’dır ve Krallık
tarafından korunan, imtiyaz sahibi, zengin bir sınıfı oluştururlar. Birleştik
Krallık’ın tüm var oluş tezleri Evanjelizm’in yayılması üzerine kurulu olduğu
için Katolikler rejim için tehdit olarak algılanırlar. Bu nedenle Glasgow’a
göçen İrlandalılar en ağır işlerde, hiçbir sosyal güvenceleri olmaksızın, açlık
sınırında çalışmaya mahkum edilirler. Glasgow’daki İrlandalı çocukların ölüm
oranı Protestanlara göre 4 kat daha fazladır. Doğan her 2 İrlandalı çocuktan
1’inin açlık ve hastalık yüzünden ölmesi sebebiyle Katolik bir rahip tarafından
1887 yılında Celtic adı altında bir vakıf kurulur. Ancak vakfa bağış yapacak
kimse bulunamaz, zira sadece ekmek ve patates yiyerek hayatta kalan
İrlandalıların vakfa bağış yapması mümkün değildir. Diğer taraftan zengin ve
müreffeh Protestanların bir Katolik vakfına bağış yapmaları ise hayal
sınırlarının dahi ötesindedir. Bu nedenle vakfa para toplamak için Britanya
adalarındaki en büyük tutku olan futbol gelir akıllara. Vakıf tarafından,
İrlandalı gençlerden kurulu bir takım oluşturulur. Bu takımın Glasgow’daki
mahalli Protestan takımlarıyla maç yapması planlanır ve zengin Protestanlar
tarafından müthiş ilgi gören maçlar oynanır. Hasılatlarla kasasını dolduran
Celtic vakfı, cellatları olan Protestanların parasını alan ilk İrlandalı oluşum
olarak tarihe geçer. Elde ettikleri gelir sayesinde Glasgow’da yüzlerce bebek
için süt ve aşı parası elde edilir, böylece ölüm oranında düşüş sağlanır. Bir
yıl sonra, zengin Protestanların paralarını almak için daha kurumsal düşünmeye
başlar ve bir futbol kulübüyle mücadele etmeye karar verir vakıf. 1888 Yılında
yokluklar içinde kurulan Celtic FC’nin hikayesi böylece başlar. Glasgow’daki
İrlandalı gençlerin en yeteneklilerinden bir 11 kurar ve Protestanların en ünlü
ve görkemli kulübü Glasgow Rangers’a maç teklifinde bulunurlar. O dönem Ada’nın
en zengin kulüplerinden olan Rangers, Birleşik Krallık’ın İskoçya’daki
propaganda aracı olarak görev yapmaktadır. Tamamen birlik yanlısı
Protestanlardan oluşan kulüp ihtişam ve görkemiyle gövde gösterisi yapmakta,
Kraliyetin gücünü tüm İskoçya’ya ilan etmektedir.
O dönem Ada’nın en zengin
kulüplerinden olan Rangers, Birleşik Krallık’ın İskoçya’daki propaganda aracı
olarak görev yapmaktadır. Tamamen birlik yanlısı Protestanlardan oluşan kulüp
ihtişam ve görkemiyle gövde gösterisi yapmakta, Kraliyetin gücünü tüm
İskoçya’ya ilan etmektedir. Fakir İrlandalıların bu teklifi zengin ve mağrur
Protestanlar tarafından gülünç bulunsa da, iki kesim arasında yüzyıllardır
devam eden kan davasından dolayı geri adım atmaz ve sahaya çıkmayı kabul eder
Rangers. Tüm imkanlara sahip olan ve 16 yıl önce kurulmuş, oturmuş bir düzene
sahip olan bir kulübün yırtık ayakkabılarla sahaya çıkan fakir Katoliklere
kaybedeceğine kimse ihtimal vermemektedir.Ancak beklenemeyen bir sonuç ortaya
çıkar ve o fakir çocuklar zengin Rangers’ı 5-2 mağlup eder. Bu sonuç tüm birlik
yanlılarını ve Protestanları şok eder, zira her alanda devam eden 300 yıllık
kan davasında Katoliklerin hanesine yazılan ilk galibiyettir bu maç. Adına Old
Firm denilen ve 131 yıldır büyük nefretle devam eden derbinin ilk fitili
böylece ateşlenir. Celtic, maçtan elde ettiği gelirle oyuncuları için sağlam
ayakkabılar aldıktan sonra kalan paranın tamamını vakfa aktarır. Celtic vakfı
bu parayla küçük bir yetimhane kurar ve bakıma muhtaç İrlandalı çocukların
açlıktan ölmesine engel olur. Tarihte, 1000 yıldır acılar içinde boğuşan
İrlandalıların yüzünü güldüren belki de ilk hadise olarak kayıtlara geçer
Celtic’in galibiyeti. Çok kısa sürede tüm İrlandalıların desteğini alır ve
1892’den itibaren kupa kaldırmaya başlarlar. 1905’ten itibaren üst üste 6
şampiyonluk kazandıkları kadroda, 17 yıl önce kurdukları yetimhanede yetişen 4
futbolcu yer alır. Celtic artık 3 milyon nüfuslu İskoçya’nın sınırlarını aşmış,
Amerika’dan Avustralya’ya kadar tüm çilekeş İrlandalıların ulusal takımı haline
gelmiştir.
Rangers’la aralarında var olan gerilim ise o günlerden bu yana
hiçbir zaman dinmez. Kraliyet yanlısı zengin Protestanlar ile fakir Katolikler
arasında pay edilen Glasgow sokaklarında yılın 365 günü yaşanmaya devam eder
derbi. Glasgow kentinde yaşanan rekabet, dünya üzerinde başka hiçbir şehirde
görülmeyen bir ayrışmanın yeşil sahalardaki uzantısı haline gelir. Şehirde
bulunan mahalleler yeşil ve mavi olarak ayrılır ve sosyal hayat dahi taraflar
arasında ikiye bölünür. Özellikle 1970 ve 1980’lerde oynanan tüm maçlar,
İngiliz işgali altındaki kuzey İrlanda sorunu yüzünden çok büyük olaylara sahne
olur. Kuzey İrlandalı cumhuriyetçilerin örgütü IRA, özellikle 1970 ve 80’lerde
Celtic ile özdeşleştirilir ve kulüp birçok kez terör soruşturmasına tabi
tutulur. Buna karşın Celtic, IRA yanlısı olduğunu asla inkar etmez ancak
terörist ithamını ısrarla reddeder. Ancak kuzey İrlanda’da süren şiddet sadece
IRA tarafından değil, Protestanlar tarafından oluşturulan UVF ve UDA gibi paramiliter
örgütler tarafından da körüklenmektedir. Bu iki örgüt, Belfast ve Derry de
birçok Katolik sivilin ölümüyle sonuçlanan eylemin altına imza atmalarına
karşın Rangers’a yönelik en ufak terör soruşturması açılmamıştır. Rangers’ın bu
örgütlerle olan bağı aleni olmasına karşın terörist olmakla suçlanan daima
Celtic’dir. Rangers ise kraliçeye bağlı, yurtsever bir kulüp olarak nam sahibi
olur.
İki taraf arasında yükselen tansiyonun Kuzey İrlanda’dan gelen rüzgarla
alev aldığı en büyük olay 1980’de yaşanır. İskoçya Federasyon Kupası finalinde
yaşanan olaylarda kısa sürede büyür ve tüm şehre yayılır. 1980, İngiliz
hapishanelerinde tutuklu bulunan IRA mensubu Bobby Sands’in eylemlere başladığı
yıldır. Bobby Sands ve arkadaşları kendilerine uygulanan tecritin kaldırılması
ve temel insan hakları ihlallerine son verilmesi için cezaevlerinde direniş
başlatılırlar. Celtic’in 1-0 kazandığı kupa finalinin ardından, kupa töreni
yapılırken sahaya giren Celtic taraftarları, Rangers taraftarlarının bulunduğu
kale direğine “Bobby için” yazılı bir pankart asar ve olaylar patlak verir.
Rangerslıların sahaya girmesinin ardından büyüyen olaylar tüm şehre yayılır ve
güçlükle kontrol altına alınır. Maçı yayınlayan BBC Scotland kale direğine
bağlanan pankartı sansürler ve olayların aşırı alkol tüketiminden meydana
geldiğini duyurur. Bu maçla birlikte İskoç stadyumlarında alkol satışına son
verilir ancak asıl meselenin alkol olmadığını her iki taraf da çok iyi
bilmektedir. 1980 Mayıs’ında yaşanan bu olaylardan birkaç ay sonra açlık grevine
başlayan Bobby Sands, eyleminin 66. gününde, 5 Mayıs 1981’de yaşamını yitirir.
Açlık grevindeki diğer IRA mensuplarının ölümleri de Bobby Sands’i takip eder.
Celtic taraftarları, bugün halen Bobby Sands başta olmak üzere H(hunger) Block
eylemcisi tüm tüm IRA mensuplarını çekinmeden anmaya devam etmektedirler.
Celtic taraftarının Birleşik Krallık’ta nefret edilmelerine sebep olan,
kendilerinin ise gurur duyduğu bir diğer eylemleri her yıl Ada’da “rememberence
day” ya da “poppy day(gelincik günü)” olarak geçen Britanya/İngiltere
askerlerini anma etkinliklerini protesto etmeleri. Bir sömürge imparatorluğu
olan İngiltere’nin yüzyıllar boyunca dünyanın dört yanında ölen askerleri için
tertiplenen bir nevi şükran ve yas günü bu. Çanakkale’den Falkland adalarına,
Irak’tan Afganistan’a kadar tüm dünyada ölen İngiliz askerlerinin anılması
şeklinde tertipleniyor. Poppy Day(Gelincik Günü) etkinliklerinde tüm futbol
takımlarının yakalarına kırmızı gelincik takarak saygı duruşuna iştirak
etmeleri isteniyor. 1970’lerin sonuna kadar bu etkinliğe katılmayan Celtic
kulübü, aldığı büyük cezaların ardından duruşundan taviz vermek zorunda kaldı.
Ancak tribünlerdeki Celtic taraftarı için Gelincik Günü halen saygı değil,
nefret çağrışımları yapıyor. Bu nedenle her yıl yapılan anma etkinliklerini
protesto etmeye devam ediyorlar. İskoç Futbol Federasyonundan her yıl aldıkları
astronomik cezalara rağmen, açtıkları aşağıdakine benzer pankartlarla ve
bestelerle adeta meydan okuyorlar İngiliz kraliyetine. “İrlanda’da,
Afganistan’da, Irak’ta yaptıklarınız cehennemdeki şeytanları bile
utandırır(gölgede bırakır). Kana bulanmış gelinciklerinizi(poppy)
halkalarımızdan(Celtic formasındaki yeşil çizgiler) uzak tutun”
Her yıl yaşanan
Poppy Day krizi bir tarafa, Glasgow’da, Rangers taraftarlarıyla yaşanan
gerginlik 2014 yılında yapılan İskoçya’nın bağımsızlık referandumunda zirveye
ulaştı. Celtic taraftarları gelenek olarak İngiliz sömürüsüne ve Kraliyetine
karşı oldukları için net şekilde İskoçya’nın bağımsızlığı yönünde irade koydu
ortaya. Bağımsızlık referandumunda EVET yönünde çalışan belki de en büyük sivil
toplum örgütü Celtic tribünleriydi. Buna karşın Glasgow Rangers taraftarları
açık şekilde HAYIR cephesinde yer aldı. Celtic taraftarı, oriijin olarak
İrlandalı olmalarına karşın İskoçya’nın bağımsızlığını savunurken, İskoç olan
Rangerslıların İngiliz hakimiyetinde kalmayı yeğlemeleri ironik gelebilir.Ancak
değildir. İskoçya’da zengin ve müreffeh kesimi oluşturan ve bunu tamamen Londra
merkezli politikalara borçlu olan Protestanların bu refahı muhafaza etmelerinin
tek yolu İngiltere ile yüzyıllar önce kıyılan nikahın devam etmesi zira.
Bugün,
Glasgow Rangers tribünlerinde kendini gösteren ve İngiltere’siz hayatta kalması
mümkün olmayan bu imtiyazlı tabaka refleksinin geçmişi Glasgow Rangers’tan
yüzyıllar öncesine dayanır diğer taraftan. Braveheart filminde de isim
verilmeden değinilir hatta İngiliz yanlısı İskoç soylu/burjuva sınıfının, halka
yaptıkları ihanete. Bağımsızlığa en çok yaklaştıkları Falkirk savaşında William
Wallace, bizzat kurduğu İskoç ordusuna destek olmaları için İskoç soylularla
anlaşır. Anlaşmaya göre kendisi cepheden saldırırken, soylu sınıfından Bruce’a
bağlı İskoç süvarisi kanatlardan İngilizlere baskın yapacaktır. Ancak İskoç
soylulardan beklenen o yardım gelmez, zira İngiliz kralı Uzun Bacaklı Edward’ın
kendilerine verdiği toprak ve altın karşılığında şahsi çıkarları uğruna
Wallace’a ve halkına ihanet eder İskoç soylular. Savaşçılarının çoğunu
kaybeden, kendisi de yaralanan Wallace savaşı bu ihanet yüzünden kaybeder. Buna
rağmen Kral Edward’ın peşine düşer ancak koruma şövalyelerinden biri tarafından
engellenir. Şövalyeyi öldürmek için zırhını çıkardığında ise karşılaştığı
manzarayla yıkılır, zira İngiliz kralı koruyan o şövalye, İskoç Bruce’tur.
Malesef mi demek lazım bilmiyorum ancak 2014’te yapılan referandumun kazananı
da %55 oyla Bruce geleneğinin bugünkü temsilcisi olan birlik yanlısı(Loyalist)
Rangers cephesidir.
Asıl konuya dönecek olursak, Celtic kulübü devrimci ve sol
dinamiklerle kurulduğu için sadece Katoliklerin özgürlük mücadelesinden ibaret
bir faliyet sahası yok. Kendileriyle benzer, çilekeş geçmişi olan tüm
toplumların tribünlerdeki sözcüsü olmaya devam ediyorlar onyıllardır. En büyük
yoldaşlık hikayeleri ise Filistin’le. Kulüp ismi anıldığında Belfast ve Derry
ile birlikte akla ilk gelen şehirler Ramallah ve Gazze bu yüzden. Filistin
intifadasına verilen destek sadece tribün dinamiklerinden değil, Kuzey
İrlanda’da savaşan cumhuriyetçilerin 1970’lerde FKÖ ile kurdukları yakın bağdan
kaynaklanıyor aslında. Belfast’ın Katolik mahallelerindeki duvar yazılarında
Filistin intifadasının ve FKÖ’nün geniş yer tutmasının sebebi bu. Ancak şunu
belirmek gerekir ki Celtic taraftarlarının köktendinci Hamas yönetimiyle en
ufak teması ya da gönül bağı bulunmamakta. Karşı oldukları olgunun Semitizm
değil, Siyonizm olduğunu her fırsatta ısrarla dile getiriyorlar bu yüzden.
Nazizm ve beyaz ırk fanatizmine karşı olduklarını ayrıca belirtmeye gerek yok.
Bu nedenle Filistin için sergiledikleri çabaların Yahudi düşmanlığı olarak algılanmaması
için ekstra hassasiyet gösteriyorlar. 2016 Yılında karşı karşıya geldikleri
İsrail takımı Hapoel Beersheva maçında Gazze bombardımanına dikkat çekmek için
açtıkları Filistin flamalarından dolayı UEFA tarafından ciddi para cezasına
çarptırıldı kulüp. Taraftarlar ise çok kısa sürede örgütlenerek bu parayı
aralarında toparladılar kulübe külfet doğmasına izin vermediler. Hatta arta
kalan 176.000 £ da kamplardaki Filistinli mültecilere bağışladılar. Celtic
taraftarlarında başgösteren Filistin hassasiyetinin Rangers cephesinde de bir
karşılığı olacaktı elbette. Bugün herhangi bir Rangers maçında Union Jack’in
hemen yanında İsrail bayrakları görülmesinin sebebi bu. Celtic’in, İskoçya
sınırları dışındaki en büyük dostu St Pauli, hasmı ise Ajax. Almanya’da aşırı
sağ’ın karşısında tribünlerde tek başına direnen St Pauli ile aralarında
dostluk bulunması sürpriz değil. Ancak Ajax’la olan düşmanlık biraz ironik.
Kuruluşundaki Yahudi bağlantıları sebebiyle Avrupa’da aşırı sağın daima
hedefinde olmuştur Ajax kulübü. Ancak sol’un Britanya adalarındaki neredeyse
tek temsilcisi olan Celtic’le hasım olmaları açıklamaya muhtaç bir durum. 2013
Yılında Şampiyonlar Ligi’nde karşılaştıklarında Ajax’ın Celtic Park’ta İsrail
bayrağı açmasıyla tırmandı olaylar. Glasgow’da yaşanan gerginliğin ardından
Ajax taraftarları rövanşta Celtic tribünlerinde Filistin bayrağı görmek
istemediklerini duyurdular. 2013 Yılına kadar Amsterdam Arena’da Filistin
bayrağı açabilen kimse olmamıştı zira. Buna rağmen Amsterdam’a çok kalabalık
giden Celtic tribünleri Amsterdam Arena’daki Filistin siftahını yaptılar. Ancak
Celtic’e çok pahalıya patladı bu, çıkan olaylarda 28 kişi tutuklandı, 100’den
fazla kişi ise maçlara giriş yasağı aldı. Celtic tribünlerinin hırçın ve ele
avuca sığmaz tavrından dolayı bugüne kadar milyonlarca pound ceza ödeyen kulüp
yönetimi ise endüstriyelleşmenin sonucu olarak radikal olarak nitelediği Green
Brigade grubunu dağıtma kararı aldı. 2006 yılında kurulduğunda 5000’den fazla
aktif üyesi bulunan grup bugün yaptırımlardan dolayı 1000 kişinin altına düştü.
Ancak herşeye rağmen 1887’de kıtlıktan ve zulümden doğan Celtic ruhu bugün
halen ayakta.
Ek-1 Flooda kasvet havası hakim olduğu için yazma gereği
duydum; Celtic taraftarı sadece kıtlık, sürgün, katliam üçgeninde gidip gelen
depresif bir grup değil. Ada’da Liverpool’la birlikte iç saha performansı en
yüksek olan, son derece eğlenceli ve sinerjik bir tribünleri var. Punk ve
alternatif rock kültür seviyesi çok iyidir, yine Ada’da en iyi beste yapan
tribün grubudur. 2012’de Juventus’la ŞL 2. turunda eşleştiklerinde The Clash
grubuna atfen açtıkları şu pankart güzel nükte içeriyordu mesela. O yıl final
Londra’daydı zira.
Ek-2 Liverpool demişken, İngiltere’de Celtic’le arası iyi
olan tek kulüp İrlanda lobisinden dolayı Liverpool’dur, hatta YNWA bestesi de
Celtic kökenlidir. Liverpool daha medyatik olduğu için beste onlara mâl
edilmiştir, Celtic de dostlarını kırmayıp ses etmemiştir.
@JasonMcAteer7
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder